Ayşe Aral - Kelebek

Davetsiz misafir

7 Mart 2014
Habersiz gelen misafirden hiç mi hiç haz etmem. Annem bile haber vermeden gelse, suratım atar, kadıncağıza; “Of anne, keşke arasaydın” derim. Bu huyumu bilen eş, dost aramadan asla bana gel git yapmaz.

Geçen sabah “Ding dong ding dong” sesleriyle uyandım.
“Muhabbet kapıya baksana, duymuyor musun? Açsana kapıyı” diye bağrınırken aklıma geldi ki Muhabbet izinli.
Kapıya gelen ya postacıdır, ya kasap... Biraz daha çalar, sonra nasıl olsa gider diye düşünüp yorganı kafama çektim ama nafile. Durmadı kapının zili. Hay senin dingine donguna! Kim len bu kadar ısrarla kapıyı çalan diye uçarak merdivenlerden indim.
Bütün sinirimle bağırdım, “Kim o, bu kadar ısrarla kapı mı çalınır kardeşim, kimsin?”
“Benim Ayşe.”
“Sen de kimsin?”
“Tanıyamadın değil mi? Eh haksız da sayılmazsın, uzun zamandır görüşemedik tabii.”

Yazının Devamını Oku

Başlığını okur koysun yazısı

1 Mart 2014
Valla ben bu yazıma başlık koyamadım, buyurun sizler koyun. Ruh halim sizden karışık olmasın, pek karışık, yazım da sanırım olacak biraz karmaşık.

Devlet işleriyle benim işler bu hafta birbirine giriverdiler. Hangisi daha vahim derseniz, eh haliyle büyük resim önemli illa ki. Ama benim işlerimin ucu da gelip devlete dayanıverince işte orası düşündürüyor insanı yine. Bir haftadır gözümün önünde rahmetli Michael Jackson’ın Thriller şarkısının klibi dönüyor. Hani insanlar uluma sesleri içinde mezarlarından çıkıp tuhaf bir dansa başlıyorlar, zombiler yani. Sağa sola sallanarak tuhaf tuhaf dans ediyorlar, buna benzer danslar hani tarikatlarda da var. Böyle aklıma geldi, tüm hafta hep gözümün önünde milletçe biz çıkmışız Taksim Meydanı’na, her şehirde meydanlara gelmişler, biz de sağa sola savuruyoruz kendimizi Thriller’daki gibi. Sonra bir ferahlıyoruz sanki. Dedim ya tüm hafta bu görüntüler gözümün önünden gitmedi ve gitmiyor nedense. Neyse yazmadan geçemedim, ruhumdaki dalgalanmaya verin, e mi? Kaset, dinleme, montaj, dublaj falan derken, parasını ödediğim ama ödediğim parayı beğenmeyen bir zibidi benim eski evime bir kâğıt yolluyor. Eski evimdeki düşman da bana bunu ulaştırmıyor. Al sana icra takibi. Ben de gerizekalı, internetten kredi kartıma güya para yatıracağım. Al sana kocaman kırmızı cümle; benim para bloke olmuş.

Şimdi ben avukat tuttum, davalar açılacak. Karşıdakinin canı çekmiş, benden dokuz milyar istemiş; imza yok, belge yok. Bilmem kaç bin TL para yatıracağım, dava açacağım. Daha bir gece öncesi uçan kuşa borcu olan adam yan masamda şampanyalar açtırırken, kimse bu adamın yakasına yapışmazken, eee bu ne, kim kolluyor bunları diye sorarım ben. Aynı soruyu 2002 yılından önce evlenenlerin aşk evliliği yapmadığına mı inanıyorsunuz da mal ayırımında yarı yarıya paylaşım hakkı vermeyip kadınları kepaze ediyorsunuz, 2002’den sonra evlenen kadınlara kraliçe muamelesi yapıyorsunuz diye soracağım gibi.
Bu sinirle annemi aradım. Param gitti diye anlatacaktım.
“Alo” dedi. “Ne var?” dedi.
“Ne ne varı, sen aradın” dedim.
“Hayır, ben aramadım, sen aradın” dedi.

Yazının Devamını Oku

Dedem, ben ve çay bardağında rakı

21 Şubat 2014
Hiç yaşlanmamıştı, onu bildim bileli zaten hep keltoş olduğundan saçlarına aklar falan düşmemişti.

Boyu zaten bir doksan olduğundan yaşlanınca kısalır, büzülür ya insan, o da olsa olsa bu haliyle şimdilerde yine en az bir seksen beşti.
Bana bir geceliğine yatıya geldi. Yıllardır dayımla Avustralya’da yaşıyordu, beş senedir vatana hiç gelmemişti. Burada topu topu 10 gün kalıp geri dönecek bizimki.
Sabahtan geldi.
Biraz ağlaş, biraz kucaklaş, “hadi” dedim hevesle, “gel sana biraz İstanbul’u gezdireyim, bak bakalım neler neler değişmiş, Boğaz’ı falan özlemişsindir.”
“Peki” dedim, “çok şey değişti karşıya seni neyle götüreyim? Marmaray, metro?”
Suratıma şaşkın şaşkın baktı.
“Ya” dedim, “aştık kendimizi, aştık.”

Yazının Devamını Oku

Durdurun beynimi inecek var

14 Şubat 2014
Tamam günlerdir, daha doğrusu aylardır biraz değiştim, farkındayım.

Hatta önlemimi aldım, içimi de bu işin profesyoneline döktüm, her şeyi anlattım.
“Bakın” dedim...
“Ben böyle hırs, sinir minir yapmazdım, eskileri tarih tarih yazıp kurcalayıp hortlatmazdım.
CSI New York, Miami, Las Vegas dizilerinin tüm sezonlarını izledikten sonra yatağa yatıp hayaller kurmazdım.”
“Annem bile korkar oldu” dedim, “dahası geçen gün şey ettim...” (bak yine yazamıyorum ki işte)
Eh profesyonel bunu da duyunca önce, “Aaa ama bu da ayıp olmuş, yaşınıza yakışmamış” dedi ama hepsi normalmiş, içimde her şey birikip patlama raddesine gelmiş. “Git gez, haftaya yine gel” dedi, ha bir de ekledi “aman” dedi, “üzmesinler seni, iyi davransınlar, e mi?”
Neyse bu sabah çıktım gezmeye, ilk önce toplantım vardı bir kanalda, Süveyş Kanalı’nda.

Yazının Devamını Oku

Avanak Avni’ye dokunmayın

8 Şubat 2014
Facebook’a yıllar sonra yeniden girdiğimde mutluluk yanında mutsuzluk yaşamaya başladım.

İlk günlerde neredeyse her gün bizim Avanak Avni’yi sayfamda gördüğümde ilk tepkim sevinçti, rahmetli amcam Oğuz Aral’ın yarattığı ünü, şöhreti ülke sınırlarını aşmış, beraber büyüdüğüm Avni’yi gördükçe koltuklarım kabarırdı. Unutulmamak ne güzel, yaşatılmak harika...
Avni’yi çocukluğumda çok sefer gerçek sandığım olmuştu, aynı babamın Arap Kadri’si gibi. Aslında gerçeklerdi. Biz şimdilerde biliyoruz aile olarak onlar kimlerdi. Kimlerden esinlenildi, ayrıca ikisinin içinde de Tekin Aral’ın, Oğuz Aral’ın halleri gizliydi. Sonra Facebook’ta Avni falan deyip, bizim konuşamayan ya da konuşmamayı seçen saflık simgesi ama iki dıgıll mıgıllla aslında çok şeyi anlatan Avni’mizin baktım ki sayfalara düşürülen hali içler acısı.
Avni olmuş terbiyesiz. Dıgılı zor söyleyen Avni, başlamış şakımaya. Başlamış politika yapmaya. İktidara geçiriyor. Ayakkabı nedir bilmeyen Avni, ayakkabı kutusu diyor. Muhalefete de geçiriyor. Bırakın Avni’nin konuşmasını, Avni bir de ikili oynuyor. İşine gelen Avni’yi almış konuşturuyor. Saygısızlar. Emeğe saygısızlar. Oğuz Aral’ı sevdiğini sananlar. Aklınız sıra Oğuz Aral’ı mı anarsınız? Avanak Avni karakterini, Avni’yi sevdiğinizi mi gösterirsiniz? Sevilen bir karakter üzerinden prim yapmaktan başka ne edersiniz? Yeni kuşaklara Avni’yi nasıl böyle ahlaksız tanıtırsınız? Avni küfür eder mi? Utanmaz Adam’ı da şimdilerde kullanmaya başlamışsınız. Adı Utanmaz olsa da herkesten daha utangaçtır o da.
Ha bir de bunların maddi olarak cezası var size. Ama maddiyatı geçin de amcamı rahat uyutun, Avni’ye de dokunmayın. Şu ülkede bazı şeyler bırakın da temiz kalsın be...
Ayşe’nin notu: Türkiye’de ilk çizgi filmi kim yapmış, haftaya cumartesi yazacağım; Ayşe Şule Bilgiç değil.

Eniştemin lokantası

Geçen hafta kız kardeşimin kocasının açtığı balık lokantası Zouk’u yazmıştım, gidenler olmuş, umarım memnun kalmışsınızdır. Ben orada bulunamadım, nedeni iliğimi kemiğimi sömüren sinüzitti. Ayrıca hayırlı olsun e-postalarınıza, Twitter ve Facebook’tan yazdıklarınıza teşekkür ederim ve gelelim yazının başlığına...

Yazının Devamını Oku

Kraliçe zor durumda

3 Şubat 2014
Üzüldüm valla. Kadıncağız sıkışmış. Bankada sadece bir milyon sterlini kalan kraliçeyi İngiliz Parlamentosu uyarmış.

Yılda 30 milyon sterlin veriyoruz demişler, böyle giderse durum vahim diye bildirmişler.
30 milyon sterlini nasıl bitirmişler, pes.
Şimdi diye-ceksiniz; ayol kaç kişiler. Bir de çalışanlar, koca sarayın masrafı, Windsor Kalesi, Balmoral...
Eee William’ın yeni doğan bebeği...
Yok, valla ben yaptım hesabı, saraya girmiş çıkmışlığım da var, derli toplu bir yer.
Harca harca o para bitmez.
Parlamento demiş ki artık sarayı gezen turistlerden de para kazanılmıyor, bari sarayın bazı bölümlerini ticari amaçla kiraya ver.

Yazının Devamını Oku

TRT beni vurdun yerden yere

25 Ocak 2014
Mahvoldum, ayıp, günah. Yapılır mı bu bir köşe yazarına, reva mı bu bana?

Hazırlanmışım saldırmaya, sabahtan beri ellerimi ovuşturmuşum. Şunu da yazarım diye düşünmüşüm, bak demişim, şuradan da çakarım, çocukluğumu da olaya katarım, işe duygusallık da katarım...
TRT, olimpiyatları yayınlarken kıyafetlerinden ötürü buz pateni yarışlarını yayınlamayacakmış ya da buzlayıp yayınlayacakmış, böyle bir düşünce varmış, sabahtan beri bunları okuduk her yerde.
Herkes gibi ben de saldırıya hazırım.
Haklıyım, o da ayrı. Dedim ki yuh.
Dedim ki mesela otel odasında bir ecnebi seyredecek olimpiyatları, adam bakacak buz pateni buzlu muzlu, şekli bir tuhaf yani.
Diyecek ki “Vay be kurnaz otel, herhalde bu kanal paralı, arayıp resepsiyonu satın almalı”... Bekle alırsın, bizde buz pateni yasaklı.
Sonra daha bir sürü şey yazmıştım, ayıp size sayın TRT.

Yazının Devamını Oku

Sex and the City ve ben

24 Ocak 2014
Bu, online oynadığım kanastanın başıma getirdiği ikinci vaka.

Birincisi -gerçi o salaklığımdan kaynaklanmıştı- elin George De Jesus isimli adamını Benfica teknik direktörü sanıp, oyunu moyunu bırakıp, hayallere dalıp saatlerce sohbet etmiş, sonra adamın aynı isimli bir emlakçı olduğunu öğrenip yamulmuştum.
Geçenlerde yine oynuyorum bir masada, bu sefer ortaklı oyun.
Ortağım Amerikalı bir hatun, yaşı 55.
Yazışıyoruz bir yandan. Aman ne esprili, ne şeker... Evliymiş, hayatını yaşıyormuş, tam kafa bir tip.
Tabii sordu bana, sen ne iş yapıyorsun diye. Köşe yazarıyım dedim, Türkiye’nin en büyük gazetesinde.Espri yaptım, ünlüyüm diye.
“Wow” dedi, “daha önce hiç ünlü birisiyle konuşmamıştım.”
“Ne tip yazılar yazıyorsun?” dedi.

Yazının Devamını Oku