Ayşe Aral - Kelebek

Salacak’ta bir gece

26 Ekim 2013
Salacak denilince öyle kalıyorum işte. Babam, babam, babam... Tek çağrıştırdığı bu Salacak’ın bende; babamın yazdığı Salacak maceraları.

Geçenlerde Hayal Kahvesi’nden Yücel aradı; “Abla” dedi, “çocukluk arkadaşım Erdinç bir lokanta açtı, varını yoğunu, yıllarının birikimini, tecrübesini bu mekâna bağladı. Bir gelsen, hem sen gurmesin, bakalım ne diyeceksin.”
Klasik yan çizecektim çünkü tembelim.
“Nerede yer?” dedim.
“Salacak’ta” dedi.
İşte o anda durum değişti, “Tamam, bu gece geliyorum Yücel.”
Deniz kenarındaki lokantada masaya kuruldum, her şey on numaraydı, gerçekten leziz ve farklı şeyler yedim Denizkızı’nda.
Erdinç bu işi biliyor. Ruhum ise ayrıca besleniyordu.

Yazının Devamını Oku

Yine erkek, yine aldatma

25 Ekim 2013
Kız kardeşim bir söz yollamış bana; “al sana yazı konusu, bu söz üzerinden yaz” diye.

Facebook’una yazmış bu sözü, millet bayılmış, çok doğru bulmuş.
Ben de okuyunca “Evet, bunun üzerine yazabilirim ama sizin beklediğiniz tarzda değil.
Çünkü bence yanlış, yani ben bu sözün aksini savunuyorum, benim yazacağım da anca bu anlamda bir yazı olur” dedim Ayça’ya.
Söz şu; “Her başarılı erkeğin arkasında bir kadın ve her başarısız erkeğin arkasında ise iki kadın vardır.”
Ay olur mu hiç öyle şey?
Bir kere bir adam evliyken ikinci bir kadınla sürekliliği olacak bir beraberliğe başladıysa bu baştan büyük başarı ya.
Neden; birazdan anlatacağım.

Yazının Devamını Oku

Bayramlık Londra anısı

19 Ekim 2013
Anısı mı, manyaklığı mı, artık karar sizin.

Aslında Londra’ya dair anı çok bende...
Üniversite yılları, eski kocamla aşkımızı dolu dolu kaçamakça orada yaşamamız falan, neler neler var düşününce...
Neyse bu anlatacağımı bir ara kısaca yazmıştım, çok eskiden ama bayram için birçok tanıdığım Londra’yı mekân seçince yine geldi yaptığım delilik gözümün önüne.
Bakın şimdi ne deliymişim ben, okuyunuz buradan işte.
Bir gece ben evliyim, hem de neredeyse on iki senelik falan, kızım var, yaşı da dokuz civarında o sıralarda. Saat sabaha karşı dört.
Dönmüşüz gece bir yerden. Yine kavga ediyoruz karı koca, klasik.
Süt içmemişiz haliyle, dengeler bozuk tabi ki. Bir anda odaya giriyorum, pasaportumu alıyorum o görmeden; sadece pasaportumu.

Yazının Devamını Oku

Köpek demişken

18 Ekim 2013
Bayram üstü yine köpek krizine girdim.

Ben dedim, olmuyor, köpeksiz yaşayamıyorum.
Bir an geliyor o kararı almam zor olsa da alıyorum, alerji falan diyorlar “hade hade” diyorum ve bir can yoldaşı için arayışa giriyorum.
Bayram üstü yine bu arayışa girdim ve ara sıra ziyaret ettiğim Beykoz Barınağı’na gittim.
Zaten bana haber de gelmişti, “bak” dediler, “burada bir boxer var, hemen gel.”
Boxer benim rahmetli babamın köpeği. Babamın vefatından sonra o da vefat etti.
Babam gidince yaşamak istemedi ama boxer’ı görünce ben fena oldum, gözüme babam geldi, gözüme tüm o yıllar geldi, “yok” dedim, “alamayacağım, sanırım bu durumu kaldıramayacağım.”
Yan kulübeye baktım, daha doğrusu sıkıysa bakmayayım, deli gibi bağrınıyor çünkü biri, kafesi ha parçaladı, ha parçalayacak kendileri.

Yazının Devamını Oku

İngiliş hay sukul for görls

11 Ekim 2013
Geçen yolum Beyoğlu’na düştü. Hazır oralara gitmişken dedim ki İstiklal Caddesi’ne gideyim, lisemi ziyaret edeyim.

Mezun olduğum günden beri hiç gitmedim, bir kaçış o kaçış, öyle kaldı.
İstiklal’e inince bilinçaltıma yerleştiğinden mi ne, ilk önce çantamla totomu garantiye aldım. Eh zamanında bu toto neler gördü geçirdi İstiklal’de, dili olsa da anlatsa, bol hikâye çıkar valla.
Sonra aklıma dövdüğüm adamlar geldi, ben de boş durmamıştım tabii ki totoma uygulanan hareketlere ve de dille edilen sözlere.
Zaten 12 yaşımda boyum şu anki boyumdu, yine 1.73, elektrik direği gibi kızdım işte.
Baktım değil totoma yaklaşan, İstiklal’de suratıma bile bakan yok artık, ki ben şu günlerde 42’lik fıstık bir hatunum, hemen yöneliverdim bizim tavukçuya.
Sabahları Gülse’yle okula girmeden buluşup tıkındığımız o tavuk lokantamıza. (Haa Gülse evet, o Gülse yani Birsel.)
Her sabah aynı muhabbet; tavuk suyuna çorba, pilav üstü yarım tavuk ve su muhallebisi, sonra okula.Ve Ayşe ders başlayana kadar uykuya... Sonra uyku sırasında iki cıvıltılı ses; “Günaydın kızlar.”

Yazının Devamını Oku

Biraz oradan biraz buradan

4 Ekim 2013
Aman şükür, kazasız belasız bitiverdi şu eylül, ruhumun bu kadar karmaşık olduğu bir ay daha bilmem ben.

Nedense her eylül hep aynı şeyleri yaşarım, hiç değişmedi eylül hazanlarının ruhumda yarattıkları.Neyse bu seneyi de atlatıverdik, ekim geldi, hoş geldi. Eli sanırım dolu geldi. Dün akşam, üzerimde gecelik, salonun ortasında dans ediyordum.
Niye mi?
Yeni başlayan aşktan mı diye soracak olursanız, o yazdığım gibi kaldı, işte eylülde de yazdım ya basireti bağlandı.
Acele de davrandım galiba, dur be kızım, bir dursana, daha fol yok, yumurta yok ortada.
Anam da koydu tavrını “ucuz yazı” diye. Neymiş, hiç kimseleri bulamayan, birini de bir mesajla bulunca büyük olay yapan bir kadın duygusu vermişmişim.
Belki de vermişimdir, eylüldü aylardan, normaldir.
Ha dün gece niye mi hoplayıp zıpladım...

Yazının Devamını Oku

Jorge 54’den belki aşka

27 Eylül 2013
Facebook’umda gezinirken altı aydır birikmiş bin yedi yüz mesajın en son gelenine tıklama ihtiyacı hissettim. Mesaj şöyleydi: “Merhaba sizin hayranınızım, kişisel mail adresinizi alabilir miyim?”

Geçen gün bir yazı yazdım, komikti başıma gelenler gecenin bir saati. Yazının adı Jorge 54’dü. Jorge Brezilyalı bir adamdı, merak edenler için yazının linki aşağıda.
Jorge sebebiyle Facebook’uma ilgi göstermeye başladım ve ne ilginçtir ki işte Allah’ın bir hikmeti olsa gerek kapalı hesabım bir anda açıldı.
Facebook’umda gezinirken altı aydır birikmiş bin yedi yüz mesajın en son gelenine tıklama ihtiyacı hissettim. Mesaj şöyleydi: “Merhaba yazılarınızın ve sizin hayranınızım, kişisel mail adresinizi alabilir miyim?”Ne yalan söyleyeyim, şımarıklıktan da saymayın ama ben bu tip e-postalara alışığım ama nedense tipi de resminden düzgün gözüken bu adama Hürriyet e-posta adresimi verdim sayfasına hiç bakmadan.
Bu adam Facebook’tan arkadaşım bile değildi, ayrıca ben artık Facebook’ta beş bin limitini aştığımdan kimseyi arkadaş olarak kabul de edemiyorum. Sonra öğlen bana bir e-posta geldi aynı kişiden.
Merhaba Ayşe Hanım, (tabi her şeyi biraz değiştiriyoruz şimdi) iki oğlum var, üç sene önce boşandım, yaşım elli, İstinye Park’ta oturuyorum, bir kahve içebilir ya da yemek yiyebilir miyiz?Gülümsedim e-postaya.
Çok zamandır artık düzgün bir ilişki yaşamak istiyorum ve etrafıma hep bunu söylüyorum ama özellikle kız kardeşim sürekli benimle dalga geçiyor.
“Nasıl olacak Ayşe? Gece gezmezsin, bir sürü açılış kapanış davetiyesi gelir, gitmezsin, eve gelip mi bulacak seni elin adamı?”

Yazının Devamını Oku

Handan anne

20 Eylül 2013
Kapı açılır, uzun boylu titrek ben, karşımda benden daha uzun boylu, masmavi gözlü, sapsarı saçlı, gözlerinin içi gülen, beni daha dünden onaylayıp sevdiğini belli eden o kadınla karşılaşırım.

Sıcacık bu kadını hemen seviveririm, etrafımda, hayatımda alışık olduğum tiplere hiç benzemez. İçten pazarlık bilmez, sağ gösterip sol vurmaz.
En yakın bildiklerim o en mutlu günüm yaklaşırken; “Ay çok genç, ay bıdı bıdı, mıy mıy” diye dedikodular ederken, kayınvalidem olacak bu hatun kişi tek laf etmez, hiçbir şeye karışmaz.
Çok genç olduğumuzdan ilk önceleri karşı çıkılan evliliğimiz, iş ciddiyete binince dünyanın en önemli olayı haline getirilir, bin kafadan ses çıkar, tabii ki genellikle arıza bizim taraftan; konuk sayısı şu kadar, havadan balonlar atılacak, gece balık ekmek, bla bla...
Benim kayınvalide yine uzaktan sessizce bakar; “aman kızım” der, “gelin sensin, sen ne istiyorsan onu yaptır, akıllı ol”... Aklımdaki kaynana imajının yerle bir olmasında emeği büyüktür, sonraki yıllarda da hep böyle devam edecektir.
Prenses Diana’ya benzettiğim kaynanam, benim kadar çılgın bir kadındı, bu nedenle evliliğim boyunca kendisiyle hemen hemen her konuda kuvvetli uyum sağladık.
Deli olduğumuz da doğrudur ama ben bu deliliğin biraz dâhilikten geldiğini savunuyorum, özellikle kaynanam için. Bulmaca çözmede üstüne tanımam, 51’de kâğıt saydığına eminim, bilgi yarışmaları falan, lütfen kolay şeyler bunlar, geçelim.
Kaynanamın alışverişleri de doyurucu cinstendi, hiçbir zaman tek paketle gelmeyi sevmezdi, bir gömleğe bin TL vermezdi ama bin TL’ye 50 paket hediye alır, önümüze sererdi Noel anne misali.

Yazının Devamını Oku