Dedem, ben ve çay bardağında rakı

Hiç yaşlanmamıştı, onu bildim bileli zaten hep keltoş olduğundan saçlarına aklar falan düşmemişti.

Haberin Devamı

Boyu zaten bir doksan olduğundan yaşlanınca kısalır, büzülür ya insan, o da olsa olsa bu haliyle şimdilerde yine en az bir seksen beşti.
Bana bir geceliğine yatıya geldi.
Yıllardır dayımla Avustralya’da yaşıyordu, beş senedir vatana hiç gelmemişti. Burada topu topu 10 gün kalıp geri dönecek bizimki.
Sabahtan geldi.
Biraz ağlaş, biraz kucaklaş, “hadi” dedim hevesle, “gel sana biraz İstanbul’u gezdireyim, bak bakalım neler neler değişmiş, Boğaz’ı falan özlemişsindir.”
“Peki” dedim, “çok şey değişti karşıya seni neyle götüreyim? Marmaray, metro?”
Suratıma şaşkın şaşkın baktı.
“Ya” dedim, “aştık kendimizi, aştık.”
“Neyi aşmışız” dedi? “Marmaray ne onu anlamadım da ondan öyle baktım” diye cevap verdi.
“Tren” dedim, “hızlı tren, şaşırmadın mı ya bak metro, o, bu...”
“Vay” dedi, “evet büyük olay bunlar 2014 yılında, saçmalama” dedi, “binelim vapura, elin ülkesinde bunlardan dolu var, ben vapuru özledim.”
Vapurda bin laf etti, “Batırmışlar İstanbul’u, içine etmişler, iki ağaç kalmış, saymış saymış bir üçüncüyü bulamamış, iyi ki gitmiş burada kalsaymış zaten kalbi bunlara dayanmaz, bu kadar yaşayamazmış.”
“Sen daha dur” dedim içimden.
Eve döndüğümüzde çok sinirliydi, market alışverişinde ödediğim paraya söyleniyordu.
“Yemem ben bu balığı, sen sahiden kaç para vermiştin o rokaya?” “Sen” dedi, “bana hemen çay bardağında bir rakı koy ve ajansı aç.”
Haberleri açtım. Çocukluktan bilirim ajansı.
“Ayşe gel” dedi, “otur yanıma.”
“Ne oldu dede?”
“Bu adam hep böyle sinirli mi?”
“Genellikle” dedim.
“Argo da konuşuyor. Ben oralarda hiç ilgilenmiyorum bizim burayla” dedi, “zaten Alzheimer’ım var, unutuyorum, sonra 10 kere aynı şeyi sorunca dayına, yengene ayıp oluyor, yok mu karşısında aynı dili konuşacak biri?”
Sonra kendi cevap verdi, “yok yok, belli baş edilemez biri, hem aynı dilde” dedi, “maazallah” dedi, sustu.
“Alo Fatih kim Ayşe, bizim ikinci köprüyle ilgili çağrı hattı mı evladım, yolda kalınca falan...”
“Dede çok uzun be” dedim, “öyle bir şey işte”, sonra aldı sazı eline.
“Bu kadını taciz ettiler mi, etmediler mi? Eden kim, neden herkes başka bir şey söylüyor, anlat çabuk.”
Anlatıyordum.
“Tansiyon aleti var mı?” diye sordu.
“Tartışma aç” dedi.
“Bu kadın kim bıdıbıdıbıdıbıdı?”
“Nagehan, kapatayım mı?”
“Yok. Ne anlatıyor bunlar, kimse anlamaz ki.
Başka aç.
Bunları da kimse anlamaz.
Halk anlamaz ki, hsyk, hkbv, mnbl...
Banka adı mı bunlar? Hepsi profesör gibi bilmiş bilmiş konuşuyorlar.
O ülkenin bilmem ne antlaşmasının kaçıncı paragrafı, çözüm ne, huuuuu.
Dizi oyuncusu gibi her kanalda da aynı suratlar var.
Sen niye çıkmıyorsun bakayım?
İyi baban görmedi bugünlerini, sen otur kocanı mocanı yaz, boşa okudun valla.
Balık falan yemiyorum, yatağım hazırsa yatıyorum” dedi.
Yatmaya gitti.
Bir viski koydum, telefonumu aldım, baktım mesaj dayımdan
“Ayşe, canım, deden bir süre seninle yaşayacak, her ay iki yüz dolar göndereceğiz, biz bu akşam geri dönüyoruz, seni çok seviyoruz.”
“Aaaaaa” dediğimde muhabbet beni çamaşır sıkar gibi sıkıyordu, meğer rüyaymış.
Dede kısmının rüya olması üzdü çünkü artık dedem yaşamıyor ama gerisinin rüya olmaması artık üzüntüden çok delirtiyor.

Yazarın Tüm Yazıları