Paylaş
Tanrı’nın yolunu başkalarına öğretirmiş. Kendini bir aziz olarak görürmüş. Günün birinde yaşamını sürdürebilmek için vücudunu satan fahişeye vaaz vermiş.
“Büyük bir günahkarsın sen. Sonun çok feci olacak.”
Zavallı kadın Tanrı’ya kendisini bağışlaması için yalvarmış. Ancak geçinmek için başka yolu olmadığından mesleğini de yapmaya devam etmek zorunda kalmış. Dindar adam ve fahişe aynı gün ölmüşler. Melekler kadının ruhunu cennete götürmek için geldiklerinde iblislerse din adamının ruhuna sahip çıkmışlar.
“Nasıl olur?” diye haykırmış adam, “ben bir aziz hayatı sürüp de her önüme çıkana Tanrı’ya ulaşmanın yollarının vaazını vermedim mi? Neden kötü bir yaşam sürmüş bu kadın cennete giderken benim yerim cehennem oluyor?”
“Çünkü bu zavallı kadın” diye yanıtlamış iblisler, olumsuz edimler yapmak zorunda kaldığı halde zihnini her zaman Tanrı’ya doğru çevirmişti. Sense tam tersine azizce edimlerde bulunurken, zihnini sürekli türdeşlerinin kusurlarına yöneltmiştin. Günahı takıntı haline getirmiştin, bu yüzden de şimdi günahtan başka hiçbir şeyin olmadığı yere gidiyorsun”
*****
Neye göre yargılıyoruz? İyi ve kötü kavramları, doğrunun ve yanlışın tanımı, ahlak anlayışı her insanda farklılık gösteriyor, sizin yanlış olduğunu düşündüğünüz şey içinde bulunulan durumlar, deneyimler doğrultusunda bir başkası için doğru olabiliyor.
Doğru nedir? Yanlış nedir? İyi, kötü nedir? Bunları bilmezken neye dayanarak yargılama yapıyoruz?
Önümüze sunulan hazır bilgi ya da öğretilmişliklerle şekillendirdiğimiz ya da şekillendirilen (bu bence daha doğru) doğrularımızı başkalarına dikte etmek ya da mutlak doğru kabul edip, dayatılan doğru kalıbının dışında kalanı kötü ilan edip yargılamak bencilliğin hatta sevgisizliğin ta kendisi değil midir?
Sırf atalarımız söyledi diye sorgulamadan bir şeylerin savunucusu olmak bana zihinsel kölelikten başka bir şey gelmiyor.
İyi denilen şey gerçekten iyi mi? Ya da kötü denilen şey gerçekten kötü mü? Kaçımız bunu soruyor?
Atalarımız öyle demiş...
Kutsal kitapta öyle yazıyor...
Hocam öyle dedi...
Okulda öyle öğrendik...
Gelenek ve göreneklerimiz böyle...
O bir din adamı, o bir profesör, o bir usta, o bir... her şeyin doğrusunu o bilir.
O SADECE KENDİ DOĞRUSUNU BİLİR.
YA SENİN DOĞRULARIN?
Senin doğrularını yaratan kim? Sen misin, ataların mı, gelenek göreneklerin mi yoksa kutsal kitabı yalamış yutmuş diye kendini neredeyse kutsallaştıran insan evladı mı?
Kaçımız soruyor bunu?
Bilemiyorum belki de kolayı seçmek, sorgulamadan öğretilmişliklerle yol almak işimize geliyor ama ortaya çıkan tehlikenin farkında değiliz. Zihinlerimiz resmen doğmatik, öğretilen bilgilerle kukla durumunda.
Şaşırmayın, ayıplamayın, kendi doğrularınızı yaratın, başkalarının asla tam olarak anlayamayacağınız hayatlarını yargılamak gibi bir haddsizlik yapmayın. Başkalarının doğrularıyla birilerine ayar vermeye kalkmayın. İnsanların içindeki yangınları, savaşları, acıları, çaresizlikleri, ölümleri bilemezsiniz.
Sevgilerimle
Ayça Akın
www.aycaakin.com
www.motivasyonatolyesi.com
www.facebook.com/aycaakinofficial
www.instagram.com/aycakn
www.twitter.com/aycakn
Paylaş