Ancak bıraktığı iz o kadar derin ki, eserleri on yılları aşıp bugüne kadar kuvvetli biçimde geldi.
Veysel yaşarken eserlerinin telif ücretlerini neredeyse hiç alamamıştı.
Oysa kimler kimler seslendirdi onun eserlerini. O isimlerin kaydettiği plaklar çok sattı. Ancak aldığı para devede kulak misaliydi.
Veysel’in vefat ettiği günden itibaren Hürriyet’te “Hey koca Veysel hey” başlıklı altı günlük bir yazı dizisi yayınlandı. Yazıda Erdoğan Alkan’ın imzası vardı.
Ünlü ozanın hikâyesi çok iyi bilinir. O nedenle Alkan’ın yazı dizisinden birkaç küçük anekdotu aktarıyorum.
Âşık Veysel
GÖZÜNÜ ALDI
1. Demokrat Parti ilk kez iktidardayken, CHP ilk kez muhalefetteyken seçmen karşısına çıkacaktı.
O dönem, anketlerin olmadığı yıllar. İşte böyle bir dönemde Hürriyet’in 7 Mart 1954 nüshasının birinci sayfasında devasa bir ilan vardı. İlanda şunlar yazıyordu: “Seçimlerin yaklaşmış olduğu şu günlerde evde,sokakta, her yerde aynı mevzu konuşulmakta ve bütün zihinleri şu sual kurcalamaktadır: Seçimi kim kazanacak?”Bu sorunun ardından ilan şöyle devam ediyordu: “2 Mayıs 1954 seçimlerinin neticesini en doğru ve en evvel tahmin eden bir okuyucumuza 10 bin lira veriyoruz. Ayrıca üç okuyucumuz da 2 bin 500, bin ve 500 liralık üç mükâfat daha alacaklardır.”
Okuru teşvik edici son cümle ise şuydu: “En ileri görüşlü okuyucumuz siz olabilirsiniz. İleri gören daima kazanır!” 2. FİKRİNİZİ BEDAVAYA VERMEYİN
Ödül 10 bin liraydı. O tarihte gazetenin günlük fiyatının 10 kuruş olduğunu söylemek lazım.
Seçimde sandıktan 534 milletvekili çıkacaktı. Bu yarışmaya katılanlar hangi partinin iktidarı kazanacağını ve kaç milletvekili çıkaracağını bilecekti.
Hürriyet’te her gün bir kupon yayınlanacak, okurlar da tahminlerini gazeteden kestikleri bu kuponlara yazıp gönderecekti.
Üzerinden bir asırdan fazla zaman geçse de o savaştaki fedakârlıkları, kahramanlıkları unutmak mümkün değil.
Hürriyet 18 Mart 1997 günü, Çanakkale gazilerinin ağzından bu tarihi günlerin anlatıldığı yazı dizisi yayınladı. Yazı dizisi, kendisi de Kıbrıs Gazisi olan gazeteci Cahit Önder’in gazilerle yaptığı görüşmelerin ses kayıtlarından derlenmişti. Önder, 1979, 1980 ve 1981 yıllarında Çanakkale’nin 600’ü aşkın köyünü gezerek o dönem yaşayan gazilerin anılarını kaydetti.
Aslında gaziler sadece Çanakkale’de değil, Balkanlar, Romanya, Galiçya, Suriye, Kanal, Arabistan, Doğu ve Rus cephelerindeki savaşlarda da çarpışmıştı. O günkü Hürriyet’in yazı dizisinde Önder’in kayıtlarındaki Çanakkale gazilerinin anıları yayınlandı. Önder daha sonra bu çalışmasını “7 cephenin gazileri anlatıyor” ismiyle kitaplaştırdı.
Gaziler bu yazı dizisinde kahramanlıklarını o kadar mütevazı, duru bir şekilde anlatıyorlar ki, üzerine başka bir şey söylemeye gerek kalmıyor. İşte kahramanların Çanakkale’si...
ARIBURNU’NDA ATATÜRK’Ü GÖRDÜM HEYBETLİ ADAMDI
Maalesef, doğal afetlerle mücadeleye hep yenik başlıyoruz.
Kurutulan dere yataklarının üstündeki yapılaşma, doldurulan denizler, plansız şehirleşme...
Bu hiç değişmiyor. Hürriyet arşivleri de bugünküler gibi onlarca haberle dolu.
İşte tarihin en yıkıcı afetlerinden biri de bu arşivlerde anlatılıyor.
ANKARA’DA YAĞMUR ÇİSELİYORDU
11 Eylül 1957 günü, öğle saatlerinde Ankara’nın merkezinde yağmur atıştırıyordu. Sadece çiseliyordu.
Aynı saatlerde ise şehrin uzağında, Elmadağ, Çubuk ve Esenboğa tarafında sağanak yağış başladı. Yağış kısa sürede ceviz büyüklüğünde doluya döndü.
Fevzi Kızılkoyun ile Mert Gökhan Koç’un haberi, Hatay’da depremin vurduğu Muşluların mahallesini anlatıyordu.
Ben de Hürriyet arşivlerinde,1966’daki o büyük facianın haberlerini inceledim. 19 Ağustos günü öğlen saat 14.22’de meydana gelen 6.9 büyüklüğündeki depremin merkezi Varto’ydu.
Depremin ertesi günü Hürriyet’in manşetinde “Yüzlerce ölü var” başlığı kullanılmıştı. Bir sonraki gün ise “Ölü sayısı bini aştı” yazıyordu.
Depremin üçüncü gününde açlık tehlikesi baş gösterdi. Hürriyet’in üçüncü gün manşeti de buydu.
Köylerin çoğu dağlık bölgelerdeydi. O yıllarda buralara ulaşmak çok güçtü. Gıda malzemelerinin helikopterle atılması gündeme geldi ama başarılamadı.
HARİTADAN SİLİNDİ
- Yalnız Varto’daki ölü sayısı 2 bini geçmişti. Hemen not düşeyim, Varto’nun o tarihteki merkez nüfusu 2 bin 820 kişiydi.
İstiklal Madalyası sahibiydi.
Türkiye’de havacılığın gelişmesine katkısı saymakla bitmez.
1954’te de Türkiye’nin ilk sivil havayolu şirketinde yine onun imzası vardı.
Hürkuş Hava Yolları (HHY), o yılların şartlarında İstanbul’dan Bursa’ya, İzmir’den Muğla ve Aydın’a, Ankara’dan Zonguldak’a kadar birçok şehre uçuyordu.
Ama Hürkuş’un bahtı pek açık olmadı.
Kazalar, uçak kaçırmalar HHY’nin ömrünü 5 yılda bitirdi.
Bazı engellemelere de uğradı.
Bugün size bu talihsizliklerin en çarpıcılarından birini anlatayım.
İstanbul, kışın başlamasından çok uzun zaman sonra bugün belki karla buluşacak.
Tahminler bir kaç gün kente sıkı kar yağacağı yönünde.
Bakalım öngörüler ne kadar tutacak...
Her kar yağışıyla meşhur 1986 kışı gelir akıllara. Ama bakın başka ilginç kar vakaları da var İstanbul’da.
HAVA SICAK OLACAKTI
Bundan 47 yıl önce kış yine geç gelmişti İstanbul’a.
Tarih 25 Ocak 1974’tü ve meteoroloji ne soğuk hava bekliyordu ne de kar.
Zaten bir gün önce şehir günlük güneşlikti.
Köpekbalığına neden bu ismin takıldığı ise meçhuldü.
Yazının ardından okurlar Selami Aral ile Gabriyel İpekel, bu ismin nereden geldiğini hatırlatan notlar gönderdi. Bu notları takip edip, arşive girince hem köpekbalığının isminin nereden geldiği aydınlandı... Hem de çarpıcı bir gangster hikâyesinin kapısı aralandı.
BİR ANDA SİLAHINI ÇEKTİ
28 Aralık 1968 günü, İstanbul polisi Taksim’de Milano plakalı bir otomobilden şüphelendi. Durdurulan otomobilde iki kişi vardı. Bauladen Ralph Gary ile sevgilisi Patricia Ann Seeds. İki Amerikalı, Karaköy’de bulunan yolcu salonunun üst katındaki mali polis merkezine götürüldü. Günlerden cumartesiydi. Merkezde sadece nöbetçi polisler vardı.
Kaçakçılık masasında bir odaya alındı Gary. Henüz ifadesini vermemişti. Bir anda belindeki tabancayı çekip kendisini yakalayan polis memuru Ahmet Çetin’i vurdu.
İlk kurşunun ardından büyük bir panik havası yaşandı.
KARŞISINA ÇIKANI VURDU