Ülkemizde oynanan ve kısır döngüsünden kurtulamadığımız “futbol oyunun”, dışına çıkmaktan söz ediyorum.
“Steven Caulker’i bu yıl biz aldık. Oynat şunu!” demediler.
“Patron sensin” dediler, satış listesine koydular.
Fenerbahçe futbol takımı artık hocasından sorulur.
Balotelli’yi oynatmak istemeyen Samet Aybaba’yı kovdular…
Şimdi onu oynatacak hocayı arıyorlar.
Balotelli’ ye de sormuşlardır…
Artık Adana Demirspor, Balotelli’den sorulur…
Dışarda kar yağıyor, televizyonu açıyorum, Eda Erdem oynuyor.
Memlekete bahar gelmiş ama Korona sokağa çıkarmıyor, televizyonu açıyorum, Eda Erdem tek ayak smaç vuruyor.
Denizden çıkıyorum televizyonu açıyorum, Eda Erdem servis atıyor…
Her gördüğümde aynı istek, aynı hırs…
Kazanınca gözlerinden fışkıran mutluluk, kaybedince hıçkırarak ağlamak…
Hepimizi ağlatmak…
Hepimizi aynı anda güldürmek…
Bir ulusa yaşamadıklarını, yaşatmak…
Birileri sevinçten, diğerleri üzüntüden ağladı.
Ancak sarılarak terk ettiler yarıştıkları arenayı…
Barış, dostluk ve kardeşlik kazandı.
Olimpiyat ruhu kazandı.
Çirkinleşen Dünya’da, karanlık dumanların kahrettiği ülkemizde, bir umut ışığı yandı.
Mum ışığı kadar zayıf olsa bile geleceğe dair yüreğimizi aydınlattı.
Gidilecek yolu gösterdi!
***
Ya da yaşınız gençse, hiç bilmiyorsunuz…
Nostalji yapmayı severim, ancak sevilmediğini bildiğim için yapmamaya özen gösteririm…
Bugün biraz yapmalıyım!
Çocuklar size yazıyorum:
Siz sporun tadına varamadan büyüdünüz!
İzleme olanaklarınız bizim döneme göre milyonlarca kat fazla olmasına rağmen izlemediniz.
Sakın sizi suçluyorum sanmayın…
Size sunulan buydu…
Ancak “bence” diyerek cevaplayabilirim:
“Dünya’nın en büyük organizasyonu Olimpiyatlara en fazla oyuncu gönderen kulübü, Dünya’nın en büyük kulübüdür.
***
Pekâlâ hangisi?
Soruyu sorması kolay, ancak yanıtlaması kolay değil…
Benim becerebileceğim bir iş hiç değil.
Ne yabancı dilim, ne internet kullanma becerim yeter.
Ancak sanırım iyi bir araştırma konusu...
Birçok etken değişmişti.
Takımların ve sporcuların bu süreyi nasıl geçirdikleri çok önemliydi.
Maçlar seyircisiz oynanıyordu. Ev sahibi avantajının azalacağını düşünüyordum…
Seyircisi az olan takımların daha az etkileneceğini düşünüyordum…
Salgın henüz bitmemiş, herkes tedirgindi. Yakın temastan kaçınmak insan doğasında vardı… Daha fazla gol olacağını düşünüyordum.
Hedefi olan takımların daha çok konsantre olacağını tahmin ediyordum.
Takımların sağlık ekipleri ve bireysel kondisyon antrenörleri biraz daha etkin rol oynayacaktı…
***
Bir gözüm sahada, diğeri ise sürekli olarak sende…
Tam yedi yıl be arkadaş… Hiç sıkılmadan aynı heyecan ile seni izledim.
Seninle birlikte ben de, kıpkırmızı oldum.
Kalbim sıkıştı…
Sen kızdıkça, ben ‘gemimin sağlam ellerde’ olduğunu hissettim…
Sen gülümseyince, ben sevinçten uçtum…
Tam yedi yıl be arkadaş…
Yaşamımın vazgeçilmez parçası oldun…
Hem pazarlamacı, hem de muhasebeci, aynı anda olunmaz ki…
Hepsi kendi işini yapacak…
Ayrı tondan, ayrı dilden konuşacaklar…
Bulundukları pozisyonun gereklerini söyleyecekler.
O zaman gemi kendi doğallığı içinde yol alacak.
Hem baba, hem çocuk bir arada olunmaz ki…
Baba babalığını yapacak, çocuk da doğal isteklerini istemeye devam edecek…