TNS Piar tarafından her ay gerçekleştirilen liderlerin form grafiği araştırmasının eylül ayı sonuçları da geldi.
Tayyip Erdoğan’ın formu ağustosta 6.6 puan gerilemişti (resmen çakılmıştı!). Eylülde ise
Erdoğan formunu 3.6 puan arttırarak eski güzel günlerine doğru bir çıkış gerçekleştirdi.
Peki Eylül 2005’te ne oldu?
‘Kürt sorunu’ daha az konuşuldu, kamuoyu daha çok
‘AB müzakerelerine’ kilitlendi. O halde? Demek ki
Tayyip Erdoğan ‘Kürt sorununu’ gündeme taşıdıkça puan kaybediyor, duyurulur.
‘Kürt sorunu’nun gündemden çıkması ile
Devlet Bahçeli de eylülde 1.4 puanlık bir form kaybetmiş.
Mehmet Ağar geçen aya göre formunu korurken
Erkan Mumcu’nun 0.8’lik bir form kaybına uğramış.
Ali Talip Özdemir,
Nesrin Nas’ın daha önceki performansları düşünüldüğünde
Mumcu’nun başarılı bir form grafiği çizdiğini söylemek mümkün.
Özdemir ve
Nas’ın formları hiçbir zaman % 7’lerin üzerine çıkamamıştı.
ANAP’ın yeni yeşil logosu
MECLİS’te kurduğu grupla ANAP’ı farklı bir pozisyona iten ANAP lideri
Erkan Mumcu’dan yeni bir bomba daha: Logo değişikliği!
Mumcu, logo değişikliği için çalıştığı reklam ajansı Fayda’ya brief vermiş. (Fayda’yı değişim amacıyla bir partiyi ikna edebildiği için kutlamak lazım!) Bu brief sonucu ortaya çıkan 122 farklı stilize arı görselinden en dinamiği seçilmiş. Bu arı görseli ile oluşturulan çok sayıda farklı logo içinde de yeşil zemin üzerine ANAVATAN yazılı olanı yeni logo olarak benimsenmiş.
‘Yeşil’ renk seçilirken
‘İslami çağrışımları var AKP’nin oylarına oynuyorlar’ diyeceklerden hiç de umursanmamış.
Mumcu ‘Bizim kutsal değerlerle alıp veremediğimiz yok’ deyip kestirip atmış.
‘Dinamizm, gençlik ve sorumluluk. ANAP’ın yeşili bu değerleri çağrıştırıyor’ demiş.
Yeni logo başarılı mı? Gelin bu soruya efsane grafik sanatçısı
Bülent Erkmen’in Ocak 2002’de
Hürriyet’te yer alan bir açıklamasıyla yanıt vereyim.
Erkmen bu açıklamada tüm parti logoları içinde ANAP’ınkini
‘en kötü logo’ olarak seçmiş ve şöyle demişti:
‘Bu logoda her şey birarada. Arı var, altında petek şeklinde bir Türkiye var. Üstte ve altta tamamen uyumsuz Anavatan ve Partisi yazıları. Hatta araya Kuzey Kıbrıs bile sokuşturulmuş. Renkler, harfler ve dış çerçeve birbirine tamamen uyumsuz.’
Sadece logo değişikliği ANAP’ı kurtarır mı? Kurtarmaz. Ama ANAP’ın daha dikkatli dinlenmesini sağlar, mesajlarına yeni bir çerçeve kazandırır. Fanatik ve potansiyel ANAP taraftarlarını heyecanlandırır.
Sonrası... Sonrası
Erkan Mumcu’lu ANAP’ın ne kadar
‘güvenilir bir alternatif’ olarak algılanacağına ya da algılatılacağına bağlı. Bekleyelim... Görelim...
Benzin sorunu olmasın
YENİ Jetta reklamında adam arabasının güzelliğini göstermek için dönüp dolaşıp aynı benzinciye geliyormuş. Ben de sanmıştım ki Yeni Jetta çok yaktığı için adamcağız benzinciden çıkmıyor. Bu reklamda hafif de olsa bir anlaşılma sorunu var gibi geldi bana. Ne dersiniz?
Haşim Bayram’a üzüldüm
MEHMET Ali Birand ve
Rıdvan Akar geçen hafta Kanal D’de yayınlanan 32’nci günde İslami holdinglerin foyasını ortaya çıkardılar. Batık Kombassan’ın kurucusu
Haşim Bayram 2005 yılında kameralara
‘Camide para toplamadık’ diye açıklama yaparken 32’nci Gün’cüler yayını kestiler...
1993 yılında bir camide
‘imamın’ yerine geçip
‘Allah adına para isteyen’ Haşim Bayram’ın görüntülerini yayınladılar.1993 yılında
‘Allah adına para toplayan’, insanların dini duygularını ikna çekiciliği olarak kullanan
Haşim Bayram 2005 yılına geldiğinde göz göre yalan söylüyordu.
Haşim Bayram’a çok üzüldüm.
Bayram’a hiç mi akıl veren yok.
‘Allah’ın adını kullanıp çıkar sağladığını, masum insanları dini çekiciliklerle kandırdığını’ ne diye inkar ediyor ki!
‘Değiştim’ diyecekti, olacak bitecekti.
Deren Çay ve Samur’daki kanıt eksikliği
DEREN Çay diyor ki
‘yüksek bölgeden toplanan çaylar daha kalitelidir.’ Çayların yüksek yerden toplandığını göstermek için de
Nasuh Mahruki dağa tırmanırken gösteriliyor. Dağa tırmanış sırasında
Mahruki’yi teyzesi arıyor ve
‘Deren Türk Harmanı’ sipariş ediyor. Burada sorun yok. Reklamda hoş bir mizah var. Çayların yüksek tepelerden toplandığı, Deren’in yeni bir harman yaptığı izleyiciye geçiyor. Filmin sonundaki
‘Bu çaydan istanbul’da da var’ esprisi de gayet iyi. Sorun
‘Yüksek yerlerden toplanan çayın iyi çay olup olmadığının’ kanıtının reklamda olmaması. Ya değilse? Deren Çay,
‘kanıt’ sorununu iletişim entegrasyonuyla çözerse yeni çayında çok farklı bir konum yakalar.
Deren Çay’daki
‘kanıt’ sorunu Samur Halı reklamında da var. Genel inanç
‘halı toz tutar’ şeklindedir. Bu toz tutuşun da sağlığa zararlı olduğu düşünülür. Samur Halı reklamında
‘toz tutma’ özelliğini bir avantaj olarak sunuyor. Parke döşenmiş evde toz olursa insanlar bu tozu yutarmış, Samur kaplı evde ise halı tozu tuttuğu için sağlık sorunu olmazmış! Samur’un reklamdaki iddiası çok ilginç geldi bana..İnanmak için daha fazla kanıt gerekiyor..Bence Samur’un da iletişim entegrasyonuna gereksinimi var.
Yalancının kuş gribi
HALKA bir yalan iki yalan söylerseniz üçüncü de size olan güveni kaybolur. Artık doğruyu söyleseniz de
‘yalancı çoban’ örneğindeki gibi size inanmaz. İşte kuş gribi nedeniyle resmi makamların düştüğü durum bu. Geçmiş otuz kırk yılda Türk halkına o kadar çok yalan söylendi ki kuş gribinde doğrular söyleniyor. Kimsenin aldırdığı yok...
Tarım Bakanlığı Manyas’ta, herhangi bir Avrupa ülkesindeki Tarım Bakanlığı gibi son derece başarılı bir
‘Acil Eylem Planı’ uyguluyor. Resmi ağızlar, kuş gribinin henüz insana geçmediğini, geçse de henüz insandan insana yayılma tehlikesinin, beyaz et, süt, yumurta tüketmekle gribin bulaşmasının mümkün olmadığını söylüyor. Başbakan dahil devlet görevlileri
‘tavuk, yumurta’ yiyerek herkesi sakinleştirmeye çalışıyor.
Verilen bilgiler, yapılan işler doğru. Avrupa Birliği temsilcileri de aynı bilgiyi veriyor. Avrupa’da medya da aynı bilgiyi veriyor. Avrupa ülkelerinde henüz beyaz et, süt, yumurta tüketimi etkilenmiş değil. Bizde ise kimse devlet yetkililerine inanmıyor. Çünkü onlara güvenmiyor. Tam bir kaos var. Yalancının mumu yatsıya kadar yanıyor. Olan sağlıklı ortamlarda et, yumurta üretenlere oluyor.
Çekirgelik
Tembellik çekici görünebilir ama çalışmak kadar tatmin edici değildir.
(Anne Frank)