Üç sebeple memnuniyet duydum.
Birincisi, Bekir Bozdağ’a yumruklu saldırıyı hiçbir biçimde hoş görmediğini deklare ettiği için...
İkincisi, yumruklu saldırganlar arasında ayrım yapmadığını, Bekir Bozdağ’a saldıran kişiye şefkat ve müsamaha göstermediğini açıklığa kavuşturduğu için...
Üçüncüsü, yazının sonundaki o sürpriz için...
* * *
Önce benim ne dediğime bakın:
“Neymiş, CHP Genel Başkan Yardımcısı Umut Oran, Nevşehir’deki saldırganı şefkatle bağrına basmış, yüzünü okşayıp teskin etmiş...
Kılıçdaroğlu’na kalkan çirkin elin yarattığı infial bir yana, olayın tek tesellisi budur.
Az şey mi?
‘Etme bulma dünyası’ kültüründen geliyoruz.
‘Men dakka dukka’ genel geçer vecizemiz.
İntikam hazzı yaşatan ne hikmetli söz varsa hepsi duvarlara değil alnımıza yazılmış birer aforizma gibi...
Öç alma duygusunu tatmin etmek, bu topraklarda karın doyurmaktan bile önce gelir çoğu zaman.
‘Eden bulur’ sözü boş laf değil, en temel dürtümüzün ifadesi.
HDP İstanbul adayı olarak girip umduğunu bulamadığı seçim sonuçlarını bir değerlendirmiş, pir değerlendirmiş.
Yazının başlığı, ‘Süreç heval’...Özetle, “Bütün ülke özerklik istedi” diyor.
Büyük laf... Ama BDP’nin o bildiğiniz ‘Demokratik özerklik’ projesini bütün Türkiye onayladı manasına değil.
YANİ’leriyle şöyle bir şey:
“Artık yeni bir siyasal durum içerisindeyiz. Seçmen özerklik isteğini kayda geçirdi. Bu durumu Türkiye’nin seçim sonuçları haritası üzerinde fiziki olarak görebiliriz.”YANİ doğudan batıya, kuzeyden güneye her yerde seçmen, “Artık birlikte yönetilemeyiz, yeter birbirimizden çektiğimiz, gelin bölünelim, her parti kendi oy bölgesini yönetsin” dedi...
“Yerel seçim sonuçlarına ilçeler ve iller gözüyle ayrı ayrı baktığımızda gördüğümüz; Türkiye’nin fiilen demokratik özerkliğe ihtiyacı olduğu gerçeğidir.Bakın ‘Bölge’nin demiyorum, Türkiye’nin diyorum.”YANİ her partiye her yerden aynı oranda oy çıkmıyorsa bu böyle gitmez arkadaş, yol yakınken ayrılalım, herkes kendi bölgesine çekilip diğerlerinden kurtulsun...
“CHP ve MHP tarihsel olarak güçlü oldukları alanlara hapsoldular ve ülkenin geriye kalan bölümlerinde hiçbir varlık gösteremediler. ‘Bölge’de BDP’nin, İzmir ve çevresinde CHP’nin, daha milliyetçi coğrafyalarda MHP’nin bu kadar güçlenmesi tek başına Türkiye’nin yeni siyasi fotoğrafının berraklaştığının kanıtıdır.”YANİ dörde bölünelim, bir köşenin adı CHP bölgesi olsun, diğerinin adı MHP. Şurasına BDP mıntıkası deriz, kalanının adını da AK Parti toprağı koyduk mu tamamdır...
Bravo, gecikmeli de olsa kervana katıldılar, gerçekten bravo!
* * *
Uluslararası Af Örgütü’nün Türkiye’de çakı gibi bir şubesi var, aktif mi aktif, zinde mi zinde... Prensipte Türkiye’deki hak ihlalleri yerine civar ülkelere bakması gerekiyor. Türkiye’yi takip etmek de yabancı bir ofisin işi aslında.
Ama pratikte kazın ayağı pek öyle değil. Türkiye’deki siyasi çatışma ortamına o kadar konsantre ki buradaki ofis, iç vakalardan başını kaldırıp Mısır’ı görmekte zorlanıyor.
Serde kör olası geçmiş örnekler de olunca umudum kesilmişti, ne yalan söyleyeyim.
Gezi olaylarında ayağa kalkan, uluslararası toplumu Türkiye’ye acil müdahaleye çağıran Af Örgütü cengâverleri, Mısır’da parmağını kıpırdatmayacaktı bu gidişle...
Sadece Türkiye ofisi mi? Uluslararası merkezleri de göstermelik bir açıklamayla işin peşini bırakmış gibiydi.
Daha doğru mu, değil mi diye bakmadan kaynatmaya başladı sosyal medya allameleri.
Hani cezaevlerinde işkence yasaktı, hani idam kalkmıştı, bu isimlere maruz kalmak adamı maazallah intihara sürüklerdi falan feşmekan...
Bir hınzırlık, bir hınzırlık...
Tam teçhizatlı zekâ küpleri, entelektüel imtiyazlarını zararlı ‘aşağı’ zekâlardan korumak için devriye geziyor.
Allah için çok güçlü silahları var; alaycılık, burun kıvırma, dudak bükme, aşağılama vesaire...
Kendileri gibi düşünmeyenlerle aynı havayı soluma zulmüne, türlü muziplikler yaparak isyan ediyorlar.
Ergen mizahının envaiçeşidi geçit resminde, ışıltısıyla dudak ısırtıyor maşallah.
* * *
Bilakis bu yazı, başlıktakine benzer yargılara neden itiraz ettiğime dairdir.
Anayasa Mahkemesi’nin Twitter kararını, Başkan Kılıç’ın şahsi ikbal hesaplarına bağlayanlar var.
Güya yıldızını parlatmak, adını duymayanlara da duyurmak, muhalif toplum kesimlerinde sempati toplamak çabası içindeymiş.
Hayır, Haşim Kılıç’tan bir Ahmet Necdet Sezer çıkmaz, tanımamışsınız...
Neresinden alırsanız alın, mahkeme tasarrufunu başkana mal etmek, siyasi bir hamle gibi yorumlamak, dahası Kılıç’ın cumhurbaşkanlığı adaylığına göz kırptığına hamletmek mahkemeye de başkanına da haksızlıktır.
Ne kumaş o kumaş, ne de Haşim Kılıç makam, mevki uğruna ucuz ayak oyunlarına girecek bir muhteris...
Bütün kariyeri bunun ispatına harcanmışken, her şeyi bir kalemde siler mi?
* * *
İki tarafın da canıgönülden beklentisi şu: Onlar aynı kalırken karşı taraf yenilensin...
Yeni bir sayfanın niye açılamayacağı, örnekleriyle daha seçim gecesinden sökün etmedi mi?
Başbakan, balkon konuşmasında yeni bir sayfayla yeni bir muhalefet ihtiyacını birlikte zikretti ki, çıt diye bir ses duyuldu, kırıldı muhalefet.
Hem de nasıl bir alınganlık...
Vay, sen misin yeni muhalefet diyen!
Bahçeli ile Kılıçdaroğlu, kaldıkları yerden verdi veriştirdiler Erdoğan’a.
Seçim meçim olmamış sanki, 24 saat içinde 30 Mart öncesi ayarlarımıza geri döndük.
* * *
E peki buyurun bakalım, fiyasko muymuş değil miymiş?
***
17 Aralık’tan bu yana, misli görülmedik bir kampanyayla esip savurmadı mı Kemal Bey?
Legaldir illegaldir takmadan, dinleme kasetlerini grup toplantılarında çalmadı mı?
“Bu ülkenin bir anamuhalefet partisi var, CHP daha ölmedi, hükümetle Cemaat’in eline kalmadınız, ikisinden birine mahkûm değilsiniz ey ahali, biz de buradayız” diyerek inisiyatif alacağı yerde, muhalefet rolünü dümen suyuna girdiği Cemaat’e kaptırmadı mı?