Zaten çocukken hep babasını idol almış. Birçoğumuz gibi o da küçüklüğünde babasını bir kurtarıcı ve kahraman olarak görmüş. Gerçi bu durum onun için hiç değişmemiş. ‘Atatürk ilke ve inkılaplarına son derece bağlı bir devlet adamı olan babam benim için dünyadaki en yakışıklı ve en karizmatik kişiydi. Aynı zamanda içinden asla çıkılmaz zannettiğim sorunları bir çırpıda çözer ve kendine hayran bırakırdı. Çevremde bulunan bütün insanların saygı duyduğu ağırbaşlı, disiplinli ve espriliydi. Aynı zamanda insanları mutlu etmeyi çok severdi. Ben de büyüdüğümde insanları mutlu etmek için babamı örnek alır ve onun gibi olmak isterdim’ diyen M. Çağlar İşgören, genç yaşında bu çocukluk hayalini başarabilenlerden biri. Bunun için de, ‘insanı, insana, insanca anlatan tek sanat dalı ve hayat bilimi’ kabul edilen tiyatroda karar kılmış. Eğitimini de almış. Hem Ege Üniversitesi Devlet Türk Musikisi Konservatuvarı’nda, hem de Dokuz Eylül Üniversitesi Devlet Konservatuvarı’nda okumuş. 2005’te ‘Sahne Tozu’ adını verdiği tiyatroyu kurmuş. Yine tabir yerindeyse ikinci babası yerine koyduğu ünlü tiyatrocu Haldun Dormen’in de el vermesiyle kısa sürede büyük yol kat etmiş, etmeye de devam ediyor. Genel sanat yönetmeni olduğu tiyatrosunda aynı zamanda eğitmenlik, yönetmenlik ve aktörlük yapıyor. ‘Sahne Tozu Tiyatro Ödülleri’ olarak başlatıp ‘Bedia Muvahhit Tiyatro Ödülleri’ olarak sürdürdüğü İzmir’in ilk ve tek tiyatro ödülleri var ki, bu sanata emek verenleri taçlandırmayı hedefleyen bu yaratıcı fikriyle gözümdeki ve gönlümdeki yeri bir kat daha büyüyen bu genç adamı ekip arkadaşları bakın nasıl tanımlıyor: “Çağlar hoca disiplinli, istikrarlı ve kararlıdır. Mizahi yönü kuvvetlidir. Zaten bu özelliği yönettiği komedi oyunlarında da belli oluyor. Pozitif düşüncenin gücü ve inancıyla aldığı kararları sonuçlandırabilen bir özelliğe sahiptir. Tiyatro sanatına büyük önem ve değer verir. Yaptığı işi kendisi için değil, tiyatro sanatına katkı sağlayabilmek için yapar. Hayal gücü çok kuvvetlidir. Fazlasıyla yaratıcı fikirlere sahiptir. Lider ruhlu, tutkulu, güçlü, ileri görüşlü, dikkatlidir. Merhametli, sempatik, öğretici, empati yapabilme yeteneğine sahiptir. Aynı zamanda bakımlı ve karizmatiktir. Bakalım, okuyunca sizin fikriniz ne olacak? İyi pazarlar...
HAYAT FELSEFESİ
Umudunu yitirme... Bunu pes etmemekle orantılıyorum. Ben yaşamayı, insanları, sevmeyi seviyorum. O yüzden umudunu yitirmiş bir şekilde bekleyen biri olmayı yeğlersek yaşamın anlamının kalmayacağını düşünüyorum. İnsan her zaman iyimser olmalı. Çünkü iyi tarafından bakıldığı zaman daha pozitif şeyler üretilir. Ayrıca; bir insan umudunu yitirmeden, kötümserlikten uzak şekilde yaşarsa bence daha uzun süre ve mutlu yaşar.
OTOMOBİL
Arabalarım benim ‘Kanka’m
* İlk arabam ‘uzay kasa’ olarak nitelenen metalik gri Opel Vectra’ydı. Ona ‘Kanka’ adını vermiştim. Şimdi yine aynı renkte Hyundai Accent Blue’m var. Onun ismi de ‘Kanka.’ Bir otomobil alırken öncelikle güvenliğine, konforuna, performansına, dayanıklılığına ve tasarımına dikkat ederim. Kurallara uyan bir sürücüyüm.
BESLENME
Müfettiş, adını bile zor yazan bu çocuğun okuldan alınmasını talep etti. Annesi Münevver Hanım’ın babasını şehre taşınmaya ikna etmesiyle eğitim hayatı birden değişti. İstanbul Üniversitesi Kimya Yüksek Mühendisliği’ni bitirdi. Asker dönüşü MKE’ye girdi, 3 ay sonra devlette çalışmanın kendisine uygun olmadığını anladı ve istifa etti. Sonra, yıllarca çalışacağı Kale Grubu’na girdi. Hem firmada, hem de seramik sektöründe birçok ilke imza atarak kısa sürede sivrildi. Seramik, inşaat, gıda ve turizm alanlarında halen faaliyet gösteren 3 şirket kurdu. Güzelyalı’da haya geçirdiği İris Otel’le birlikte diğer şirketlerin yönetimini çocuklarına devretti.
Kendisini turizm ve organik tarım çalışmalarına adadı. İlkokul 1’de 2 yıl üst üste sınıfta kalmasına neden olan doğa ve hayvan sevgisinden de hiç kopmadı. 125 bin ağaç dikti, hala da dikiyor. Alageyikten ceylana, karacadan tavuğa, kazdan hindiye yüzlerce hayvan besliyor. İyi gözlemlenirse insanların hayvanlardan öğrenecekleri çok şey olduğunu söylüyor. Yüksel Bey çok yönlü biri. İyi bir koleksiyoner. Elinde paha biçilmez 800 parçaya yakın eser var. Ve bir gün bunları sergileyebileceği bir müzenin hayalini kuruyor. Kitap yazıyor. Keman başta olmak üzere pek çok müzik aletini mütevazılığından olsa gerek ‘Birazcık’ dese de büyük ustalıkla çalıyor. 73 yaşında olmasına rağmen dinç. İhtiyar delikanlılardan. 365 gün, 7/24 demeden çalışıyor, üretiyor. Bitmek tükenmek bilmeyen enerjisiyle dikkat çekiyor. Kafası hala zehir gibi. Bunca yoğun temponun, koşuşturmacanın içinde mutfakla da arası çok iyi. Orada da işin kolayına kaçmıyor. Kaz mantısı gibi unutulmuş lezzetlere imza atıyor. Daha fazlası mı? Buyurun o halde!
HAYAT FELSEFESİ
Diğer insanları incitmeden sevgi ve neşeyle yaşamak ve çalışarak üretmek.
OTOMOBİL
Hızlı ancak dikkatliyim
Levent Köstem aslında doçent unvanlı bir tıp doktoru. Geçin İzmir’i, Türkiye’nin, hatta dünyanın sayılı ortopedistlerinden. Özellikle sporcu sağlığı konusunda otoritelerden. Türkiye’nin gerçek anlamda ilk artroskopik cerrahi merkezini İzmir’de kuran isim. Almanya ve ABD’de bu konuda aldığı eğitimlerle 23 yıl Altay’ın, yaklaşık 4 sene de Ümit Milliler’in takım doktorluğunu yaptı. 8 yıl Futbol Federasyonu Sağlık Kurulu Üyeliği’nde bulundu.
UNIVERSIADE’ın sağlık organizasyonunda görev aldı. Aynı oyunlarda olimpiyat milli takımının doktorluğunu da üstlendi. “Spor hayatı bitti” denilip de onun neşterinin altına yatıp şifa bulan ve kariyerine devam edenlerin sayısı kendisinin bile hatırlamakta zorlandığı kadar çok. Hekim duyarlılığıyla çevresindeki olaylara da duyarlı. Sıkı çevreci. Zeytin sevdalısı. Bir dönem politikayla da ilgilendi ama ayak uyduramadı. Urla Zeytinler’de, bırakın destek olmayı, tüm engellemelere rağmen, Alsancak’taki evini bile satma pahasına dünyanın en büyük zeytinyağı müzesini kurdu. 5 bin metrekare kapalı alana sahip eski bir fabrika binasını içinde restoran, organik ürünlerin satıldığı mağazalar, seramik atölyeleri ve son sistem zeytinyağı fabrikasının yer aldığı kompleksle ekolojik turizmin hizmetine sunma telaşında. Başında eşinin bulunduğu Alaçatı’daki içinde mini sanat galerisi de bulunan Köstem Otel ve Urla Nohutalan’daki Köstem Organik Zeytin Çiftliği’yle turizm ve tarıma da bulaşmış durumda. Bu kadar mı? Tabii ki, hayır. Aynı zamanda Köstem Vakfı’nın kurucusu. Fotoğrafçılık ve ahşap oymacılığıyla ilgileniyor. Daktilo, radyo ve gramofon topluyor. Koyu Altaylı ama yürüyüş yapmak dışında pek sporla arası yok. Mutfakta ise beceriksiz olduğunu söylüyor.
HAYAT FELSEFESİ
Doğru ve dürüst davranmak, açık sözlü olmak, doğruya ‘Doğru’, eğriye ‘Eğri’ demek.
ONUN için, “Hayatını eğitim ve spora adadı” desek yanlış olmaz. O, aynı zamanda yetiştirdiği binlerce öğrencisinin arkadaşı olmaya başarabilen örnek bir eğitim gönüllüsü. Evet... Ferda Çekiç’in kendine özgü hayat görüşü, yaşama karşı dik duruşu, kararlı ve disiplinli yapısını ilk andan itibaren hissetmeye başlıyorsunuz. Yüzme, yürüyüş ve basketbol onun vazgeçilmezi. Bir de, “Hayatımının anlamı” dediği öğrencileri... İzmir’de başlayan ve şimdilerde Antalya’ya uzanan hayat çizgisinde Ege’yi hep ayrı bir yere koyuyor. Özel okul ve dershane yöneticilikleriyle İzmir’in hep sevgi ve özlemle andığı Çekiç, bugün Antalya’da marka haline getirdiği ‘Nar Tanesi Anaokulu’ ile adından söz ettirirken, İzmir’den yükselen şube taleplerine de kayıtsız kalamadığını söylüyor. Mesleğinin 40’ıncı yılında çocukların yanı sıra anne babaların da bilgi birikimlerinden yararlanabilmeleri için Ferda Çekiç Aile Akademisi’nin kuruluş müjdesini veriyor. Diğer ayrıntılar mı? Onlar da sohbetimizin satır aralarında gizli...
OTOMOBİL
Yıldönümü hediyesiydi
* İlk arabam metalik sarı bir Ford Sedan’dı. Eşimin evlilik yıldönümü hediyesiydi. Şimdi 2012 model Suzuki SX 4’üm var. Trafikte oldukça dikkatliyim. Kurallara uyarım. Şu ana kadar da bir kazam olmadı. Ancak karşıdan gelene güvenmediğim için belki de çok daha temkinli sürüyorum. Gecenin 4’ü, 5’i de olsa kırmızı ışıkta kesinlikle dururum. Bir otomobilin benim için en önemli olmazsa olmazı güvenliği. Ayrıca, hacimli ve yüksek olması da tercih nedenlerim arasında.
BESLENME
Ekmeği hayatımdan çıkarttım
* Kahvaltımı genelde işyerinde yaparım. 1 tane kepekli grisini, peynir, zeytin, domates ve yeşil biberden oluşur. Mor, yeşil, sarı, kımızı sebzeleri özelliklerine göre tüketmeye çalışırım. Porsiyonlarım küçük olduğu için de ana yemeğimi ve salatamı rahatlıkla tüketirim. Her gün 2 litre su içerim. Akşam eve geldiğimde eğer yorgunsam süt ve müsli ile geçiştiririm. Bazen de kendimi şımartır fırında balık yaparım. Ekmeği hayatımdan çıkarttım. Fırında patlıcanı severim. Kerevizden ise hoşlanmam. Eskiden mutfakta zaman geçirmek hoşuma giderdi. Artık tek başıma yaşıyorum, o yüzden de pek girmiyorum. Enginar dolmasını güzel yaptığım söylenir.
EN baştan söyleyeyim, bir insan isminin hakkını ancak bu kadar verir! Duyarlı, hisleri güçlü, kabiliyeti ve anlama düzeyi yüksek, refleksleri de son derece güçlü. Sanırım ailesi, onun ileride nasıl biri olacağını önceden görmüş ve adını tereddütsüz ‘Şiyar’ koymuş. O da onları yanıltmamış. Doğup büyüdüğü Bitlis’ten kalkıp geldiği Isparta’da inşaat mühendisliği okumuş. Kısa sürede şantiyelerde şef olarak çalışıp, teorisini öğrendiği mesleğini pratiğe dökmüş. Sonra içindeki girişimcilik ruhuyla gencecik yaşında Piyap İnşaat’ı kurarak kendi işinin patronu olmuş. Herkes ağırlıklı olarak ev ve ofis yaparken, o, adından gelen güçlü hislerinin de etkisiyle fabrikalar inşa etmeye soyunmuş. Türkiye çapında prefabrik, çelik konstrüksiyon ve betonarme birçok tesis inşa etmiş. Etmeye de devam ediyor. 35 yaşında, 50’si profesyonel teknik kadro, 450’si taşeron çalışandan oluşan 500 kişilik dev bir ekiple harikalar yaratıyor. İmza attığı projelerle sektöre ve sanayi kuruluşlarına değer katıyor. Çocukken işadamı olmak isteyen, ilk parasını simit satarak kazanan Şiyar Ertene, işkolik olmasına, tatili gereksiz zaman kaybı olarak görmesine rağmen, yaşadığı anın kıymetini de biliyor. Güne erken başlıyor. Doğa yürüyüşlerinden, araba kullanmaktan, kitap okumaktan, sinemaya gitmekten büyük keyif alıyor. Futbolu çok seviyor. Son dönemde yoğun olarak iş yaptığı kentin takımı olan Akhisar Belediyespor’un sıkı takipçisi. Söğüşe bayılıyor. Güzel makarna ve et yapıyor.
HAYAT FELSEFESİ
Yaşadığın anın kıymetini bil. Geçmişi geride bırak, anı değerlendir. Yoksa hiçbir gelişme ve ilerleme kaydedemezsin. Geleceğe yönelik plan yap ama günü de kaçırma.
OTOMOBİL
Kurallar konusunda katıyım
* İlk arabam 1976 model kırmızı WW minibüstü. Klasik ve çok orijinaldi. Şimdi altın sarısı 2012 Volvo’m var. Otomobilimi hep kendim kullanırım. Zaten en büyük zevklerimden biri de direksiyonda olmaktır. Bunu çoğu zaman bir hobi olarak düşünürüm. Bir otomobilden öncelikli beklentim güvenlik, performans ve rahatlık. Verdiğimin karşılığını alabiliyorsam ne mutlu! Genellikle seri araç kullanan ve kurallar konusunda katı davranan bir sürücüyüm. Trafikte elimden geldiğince agresif olmamaya çalışıyorum. Ama bazı insanlar yüzünden insan direksiyonun zevkine varamıyor ve doğal olarak sinirlenebiliyor.
BESLENME
O şu anda bırakın Türkiye’yi, dünyanın sayılı hekimlerinden. Özellikle kapalı yöntemle kalp kapakçığı ameliyatı konusunda tartışmasız 1 numaralar arasında! Bir başka deyişle, katater yöntemiyle aort kapağı takılması (Transcatheter Aortic Valve Implantati-TAVI) yönteminin Türkiye’deki tek eğitimcisi. Halen görev yaptığı Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’ni, yaşlı ve ameliyat olması riskli hastaları kapalı yöntemle kasık damarından girerek kalp kapaklarını değiştirerek, tamir ederek bir referans merkez haline getiren isim. Aynı zamanda 1 günde yüksek riskli 5 hastanın kalp kapakçığı ameliyatını kapalı yöntemle yaparak Avrupa rekoruna imza atan ve bununla yetinmeyip çıtayı daha yukarılara taşıma sözü veren ekibin başı. Gerektiğinde 24 saat uyumadan, 48 saat de yoğun bakımda takip ederek şifa oldukları hastalarının sayısını artık kendisi bile hatırlamıyor. İçlerinde Türk’ü de var, Katarlısı da... Bir gün İzmir’de, bir gün İstanbul’da, bir gün yurt dışında. Özetle, hasta neredeyse orada. Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Kardiyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Dayimi Kaya, sadece hastaları sağlığına kavuşturmuyor, aynı zamanda sürekli diğer üniversitelerin tıp fakültelerine gidip meslektaşlarına son gelişmeler hakkında bilgilendiriyor, teorik ve uygulamalı eğitimler veriyor. Genç yaşında profesör olmasına rağmen hala bilgiye aç, inanılmaz araştırmacı, titiz, heyecanlı. Zor ve yorucu bir mesleği yapmasına rağmen bir o kadar da mütevazı. Öyle ki, abartısız kapısı herkese açık. Ve en önemlisi... İyi doktorluğun en önemli anahtarı kabul edilen ‘empati’yi (kendinizi karşınızdakinin yerine koyabilmek) başarabilen hekimlerden. Bunda üniversite 4’üncü sınıftayken kalp krizi geçiren babasının, geçmiş olsun için gelen arkadaşlarına söylediği, “İyi değilim çocuklar. Bu doktorlar beni anlamıyor. İyi bir kalp hekimi en az bir kere kalp krizi geçirmiş olmalı !” sözünün de sanırım etkisi büyük. Hekimin yüz ifadesinin hastayı ne kadar yaralayabileceğini, ameliyatın nasıl geçtiğinin reçeteye yazılan ilaçtan ibaret olmadığını iyi biliyor ve ona göre davranıyor. Hasta ve hasta yakını psikolojisini de iyi biliyor. Bu arada, Dayimi Hoca’yı ‘sıradışı’ yapan bir başka özelliği ise sınıf arkadaşı göz hekimi Prof. Dr. Sait Eğrilmez’le birlikte zaman zaman ellerinde bağlamaları tıp fakültelerini dolaşıp doktor adaylarının, ‘Nasıl daha iyi hekim oluruz?’ sorusuna cevap bulmalarına yardım etmesi. Bunların yanı sıra karnıyarığa bayılıyor. Balık kokoreçi ünlü. Sıkı Galatasaraylı. Böğürtlen yetiştiriyor. İkizler burcu. Güvercin beslemek istiyor. Başarılı bir hekim ama çocukluk hayali uçak mühendisliği.
KİMDİR?
Adı ve soyadı: Dayimi Kaya
Doğum yeri ve yılı: Eskişehir, 1969
Eğitimi: Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi
İşi: Kardiyoloji uzmanı
TÜRKİYE onun adını ilk kez ‘Ora’ markasıyla tanıdı. İrili ufaklı binlerce pidecinin olduğu ülkemizde lahmacunu marka haline getiren ilk isim oldu. Hemen ardından kokoreçle İzmir’den Türkiye’ye açıldı. Yetmedi, bunların üzerine Yeni Foça’da ‘Kalabalık’ isimli balık restoranını İzmirlilerin beğenisine sundu. Büyüdü, büyüdü, büyüdü... Ve 2004’teki krizden çıkamayarak bir gecede gıda sektöründen çekildi. Sıradışı’nın bu haftaki konuğu, çocuk yaşta “Türkiye’nin en iyi oyun kurucusu” ödülünü alan, Pınar Karşıyaka’nın 1987’deki çifte kupalı şampiyon ekibinin basketbolcusu, ünlü bestekar Fuad Edip Baksı’nın oğlu Ediz Baksı... Aslında o, yaşamını tek bir cümleyle özetliyor: “Benimki bir et hikayesi...” Ve bugün o Ediz, 10 yıl ara verdiği gıda sektörüne ‘Vesvese’ isimli restoranıyla yeniden dönüyor. Şimdi biraz daha kilolu... Ama hikayeyi kaldığı yerden devam ettirecek kadar da kararlı...
HAYAT FELSEFESİ
Yaptığın her işte yenilikçi ve vizyoner ol. Farklı ve sürekli iletişimde olmak başarıyı da beraberinde getirir.
OTOMOBİL
Ona ‘KSK’ adını vermiştim
* İlk arabam mavi renkli bir Doğan’dı. Ona ‘KSK’ ismini vermiştim. Sonrasında hep Jeep kullandım. En son da Volvo’nun Jeep’ine bindim. Bir arabadaki tek beklentim sağlamlık. Aslında ‘Ukala’ demeseler şoför kullanırım ama yapıma çok ters.
BESLENME
YAŞAR Çilkız, Gaziantep Nizipli bir iş insanı. Hayatı çalışarak geçmiş. İlkokulda torna tezgahında başlayan, Yıldız Teknik’te okurken İzmit Seka’da devam eden iş hayatında başarı basamaklarını adeta tırnaklarıyla kazıyarak bugün Türkiye’nin sayılı sanayi kuruluşlarından biri olan Yaşar Group’u yaratmış. Ülkenin ilk özel kağıt fabrikasını kurarak temellerini attığı sanayi imparatorluğuna zaman içinde masura, ambalaj, geri dönüşüm, sağlık ve turizmi eklemiş. İlk göz ağrısı kağıda ve masuraya sevdası hiç bitmemiş ama onların sorumluluğunu çocuklarına devretmenin huzuruyla son gözdesi turizme ağırlık vermiş. Dolayısıyla şu sıralar zamanının çoğunu Alaçatı’da geçiriyor ve adeta işletmesini Alkoçlar’ın yaptığı, Çark Plajı’ndaki ‘Alaçatı Exclusive Hotel’le yatıp kalkıyor. Bu tesisin onun için anlamı çok büyük. Öyle ki, anlatırken bile bunu hissedebiliyorsunuz. Zaten anlatmıyor, yaşıyor. Gözleri ışıldıyor, çakmak çakmak parlıyor. 24 yıl önce satın aldığı araziye kurduğu 155 odalı otel yapılırken başından bir an bile olsun ayrılmamış. Temelinden dekorasyonuna her şeyiyle en ince ayrıntısına kadar ilgilenmiş. Tabir yerindeyse evladı gibi. Ne de olsa bir anlamda doğumuna tanıklık etmiş. Şimdi de büyüyüp gelişmesi için canla başla çabalıyor. Bu alanda yeni yatırımların ipuçlarını verirken, “O zamanlar bu araziyi alırken buralarda bir kulübe bile yoktu. Şimdi yatırımcıların koşarak geldiği bu bölgeye yıllar önce yatırım yaparak ne kadar doğru bir adım attığımızı da göstermiş olduk” diyor. İş hayatında hep yatırımcı bir kişiliğe sahip olduğunu vurgulayan Çilkız, aynı zamanda yaratıcı bir ruha sahip. Çizimlerini onun yaptığı yatları bugün en ünlü işadamları kullanıyor. Titiz, bir o kadar da özenli. Aynı zamanda sıkı doğa dostu, çevreci ve zeytin ağacı sevdalısı. Arazisine diktiği zeytinlere gözü gibi bakıyor. Oteline kazandırdığı arıtma ise kapasitenin çok çok üzerinde. Sıfırdan yarattığı Yaşar Group’un 41’inci yılını kutlayan Yaşar Çılkız gibi vatan sevdalısı girişimcilik öykülerinin artması dileğiyle, iyi pazarlar...
HAYAT FELSEFESİ
Kimsenin yapamadığı işi yapmak. Doğayı korumak. Vatana, millete hayırlı insan olmak. Ama vatan sevgisi öyle kuru kuru olmaz, çok çalışarak, istihdam, katma değer yaratarak olur.
OTOMOBİL
Güvende hissetmeliyim
* İlk arabam kırmızı bir Ford’du. Şu anda Range Rower’m var. Otomobil kullanmayı severim. Ancak özel şoförüm de var. Bir araçta önceliğim güven. Kurallara dikkat eden bir sürücüyüm. Bunca yıldır ehliyetim var, ama tek cezam yok!
BESLENME