Adnan Kaya

Sihirli el

26 Şubat 2016
GÜNÜMÜZDE erkek ve kadınların en çok karşılaştığı sorunlardan biri de hiç şüphesiz saç dökülmesi.

Saçları seyrelen ya da tamamen dökülen insanların bu eksikliği iç dünyalarında ciddi sorun haline getirdikleri de bir gerçek. Saç dökülmesini beklenmedik bir kayıp olarak algılıyor ve bunu kabullenmekte bir hayli zorlanıyorlar. Aslında saçsızlık bir sağlık sorunu... Ancak özgüven kaybı, dikkat çektiğini düşünme takıntısı, sosyal ilişkilerde kendini eksik hissetme gibi psikolojik sonuçları kişinin hayatını çok daha fazla etkiliyor. İşte bu haftaki ‘Sıradışı’ konuğum Dr. Koray Erdoğan, bu konuda kendini kanıtlamış, FUE saç ekimi tekniğinde geliştirdiği özel yöntemle uluslararası arenada adını duyurmuş, bu anlamda sağlık turizmine de büyük katkı sağlayan bir isim.

Bursa Gemlik doğumlu, İstanbul’da yaşıyor, ama aileden İzmirli. Kurucu ortağı olduğu ASMED’in ev sahipliğinde, hiçbir uluslararası kuruluşun desteğini almadan düzenlediği 3’üncü Akdeniz FUE Workshop’la saç ekiminin bütün tekniklerini içeren ve her farklı yöntemdeki dünyaca tanınmış 42 ülkeden toplam 200 doktoru Türkiye’de buluşturmayı da başarmış saygın bir kimlik. Dr. Erdoğan, iş yaşamında olduğu kadar özel hayatında da oldukça hırslı ve liderlik özelliklerine sahip biri. Mesleğiyle de ilgili olsa gerek, sağlığı ve sporu hayatının tümüne yaymış ve bir yaşam tarzına dönüştürmüş. Tenis, basketbol ve bilardo oynamaktan keyif alıyor. Gülle, çekiç atma, 100 metre ve trapta dereceleri var. Müzik dinleme zevkini de ayrı bir yere koyan Dr. Koray Erdoğan, bu tutkusunu bir de plak koleksiyonuyla taçlandırmış. Aynı zamanda tam bir hayvansever. ‘Paşa’ ve ‘Badem’ adında iki Kangal’ı var. Çalışmanın yanında eğlenmeyi de biliyor. Paylaşımcı, çok yönlü, yenilikçi. Başarılarıyla göğsümüzü kabartan Dr. Erdoğan, özel yaşamının kapılarını siz ‘Sıradışı’ okurları için açtı. Keyifli hafta sonları...

HAYAT FELSEFESİ
Hayatta su götürmez tek şey dürüstlük. Ben de hem iş hayatımda, hem de özel hayatımda dürüstlüğü kendime rehber edindim.

OTOMOBİL
Prestij de çok önemli

* İlk arabam gri renkte Renault 18’di. Şimdi 2013 model beyaz Range Rover Sport’um var. Bir otomobilde prestij, konfor ve güvenlikten vazgeçmem. Bir araç güvenli ve konforlu olduğu kadar prestijli de olmalı. Kurallara uyan dikkatli bir sürücüyüm. Trafiğin büyük problem olduğu bir şehirde yaşıyorum. Bu yüzden iki kat dikkatli olmak zorundayım. Yollar çok kalabalık ve birçok dikkatsiz sürücü var.

Yazının Devamını Oku

Sanat elçisi

19 Şubat 2016
ZAFER Yümlü 3 kuşaktır İzmir basınına emek vermiş bir ailenin en küçük ferdi.

Oldukça sosyal bir ilk ve orta öğretim dönemi geçirmiş. Okuyan, düşünen, araştıran ve yargılayan espritüel bir çocukluk yaşamış. İlkokulda ilgi duyduğu müziğe olan ilgi ve yeteneği ortaokul yıllarında tüm derslerin önüne geçmiş. Öğretmenlerinin tavsiyesiyle ailesi konservatuvarda eğitim alması konusunda onu yönlendirmiş. 1990’da Dokuz Eylül Üniversitesi’ne girerek Doç. Ferhat Güneri’nin korno öğrencisi olmuş. 1994-1998 arası Ertuğrul Karamenderes’le Rus ekolü üzerine çalışmış. 1997’de Fransa’da Prof. Charles Lecomte, 2000’de ise İsviçre’de Prof. Gregory Cass’tan eğitim almış. 1995-2001’de İzmir, Çukurova ve Bursa’da senfoni orkestralarında konuk sanatçı olarak görev yapmış. 2002’de İzmir’de bir ilki gerçekleştirerek ‘Çoksesli Dünya Şarkıları Topluluğu’nu kurmuş. 2004’te de ulusal ve uluslararası çok sesli müzik alanında konserler vererek toplumu bilinçlendirmek için çaba harcayan ‘Ensemble Feverish Music Topluluğu’nu hayata geçirmiş. O günden bu yana yaptığı çalışmalarla İzmir’in dünyaya açılan kültür penceresi olmayı başarmış. Günden güne büyümüş. Şu an bünyesinde dünya çapında sanatçılar ve topluluklar olan bir ajansa dönüşmüş. Öğrenciler yetiştirmiş, konserler, seminerler vermiş, kitaplar yazmış. Ve durmaksızın çalışmalarına devam ediyor. İzmir’de doğru bir şeyler için çaba harcıyor. Yaptıklarıyla yetinmeyip hep daha iyisi için çaba harcıyor. Bugün için değil, 50-100 yıl sonrası için çabalıyor, insana yatırım yapıyor. Kültürle yoğrulmuş, alanında kendini kanıtlamış, mütevazı, insancıl bir kişilik. Eminim ki, okuyunca siz de onu seveceksiniz.

 

HAYAT FELSEFESİ

 

Sevgi en büyük güçtür.

 

OTOMOBİL

Yazının Devamını Oku

Her şeyi kalpten

12 Şubat 2016
KARDİYOLOG Dr. Zülfikar Danaoğlu’na göre hayatta her şey dengede olmalı.

Zira hayat, derviş gibi sürekli arayış içinde ya da budala gibi zevk-ü sefada yaşamak veya düşkün gibi sefaletle ömür geçirmek değil. İşte bu nedenle ne yaparsa yapsın en iyi şekilde yapmaya çalışıyor. Kamudan istifa edip özele geçmesi, geçen yıl da özeli bırakıp kendi yerini açması işte bundan. “Hızlı çalışma tarzının beni yorduğunu, hastalarıma, aileme ve sosyal hayatıma ideal zamanı ayıramadığımı hissettim. Daha yavaş ve sakin bir mesleki hayatı seçtim” diyor. Bu tercihinden dolayı da mutlu mu mutlu. İşinde başarılı, adından söz ettiren bir tıp adamı. Özel yaşamında ise liderlik yeteneği ve özgüveni yüksek, çalışkan, girişken, azimli, sevgi dolu, saygılı, ailesine düşkün, son derece doğal, beyefendi bir kişilik. En büyük hobisi müzik. Klasik gitar, piyano ve ney çalıyor. Aynı zamanda iyi bir fotoğrafçı. Hem bir hekim, hem de bir insan olarak kalplere dokunmayı bilen Opr. Dr. Zülfikar Danaoğlu, ‘Sıradışı’ yaşamının kapılarını açtı. Keyifle okumanız dileğiyle...

 

HAYAT FELSEFESİ
Ne yapıyorsan en iyi şekilde yapmaya çalış.

 

OTOMOBİL

Yazının Devamını Oku

İşi gücü beslenme

5 Şubat 2016
SIRADIŞI’nın bu haftaki konuğu beslenme uzmanı ve diyetisyen Esra Aran...

Öğrencilik yıllarında başlayıp çeşitli kurumlarda çalışıp piştikten sonra kendi yerini açtığı işinde son derece tecrübeli ve başarılı bir isim. Özel yaşamında ise bir o kadar yardım sever, arkadaş canlısı ve pozitif bir insan. Doğru bildiği şeyin peşinden gitmeyi kendisine ilk edinmiş, başkalarının da hayatlarını güzelleştirmelerine yardımcı olmayı amaçlamış örnek bir kişilik. İşten arta kalan zamanlarında ise spor yapmayı, araba kullanmayı, ata binmeyi, resim yapmayı bir tutku haline getirmiş. Yeni şeyler denemekten ve keşfetmekten hiçbir zaman vazgeçmeyen Aran, mesleğinin de verdiği profesyonellikle mutfakta da tam bir kaşif. Sorularımıza verdiği ‘sıradışı’ yanıtlarla hayatına konuk olduk.

HAYAT FELSEFESİ

 

Hayatta her zaman doğruları savun. Takdir eden olmasa bile vicdanına hesap vermekten kurtulursun.

Yazının Devamını Oku

Tarımın ladysi

29 Ocak 2016
İZMİR’de son dönemde adından söz ettiren firmalardan biri de Kalyon Tarım Market...

 

Sektöre 2012’de Candem Gübre Ege Bölge Distribütörlüğü’yle ‘Merhaba’ diyen, bir yıl sonra portföyüne Chrysamed Kimya Ege Bölge Distribütörlüğü’nü ekleyen, 2015’te çiftçi isteklerini göz önünde bulundurarak ‘Titanium’ markasıyla gübre üretimine de başlayıp tüm Türkiye ve dünya pazarında satışa sunan firma, günümüzde yoluna emin adımlarla ilerliyor. Kurucusu Gülbin Şenkalyoncu... Şimdilerde ise bayrak kızı Simay Şenkalyoncu’nda... Simay Hanım, ‘İsmi ile müsemma’ diye nitelendirilen insanlardan. Sağduyulu, ağırbaşlı, ticarete düşkün, mantıklı, atılgan, algılaması ve enerjisi yüksek, dinamik, pırıl pırıl bir iş insanı. İnanılmaz çalışkan, hatta işteyken saatin farkında bile olmayan, disiplinli, programlı, dolayısıyla hataya pek de tahammülü olmayan, genç yaşında başarı öyküsüne imza atmış biri. Aynı zamanda mütevazı, eğlenceli, güler yüzlü, neşeli. Hız tutkunu. Şaşırtıcı ama gerçek, tespih biriktiriyor. Hayatı mutluluk üzerine kurulu. ‘Mutluluk verirsen mutluluk alırsın’ felsefesiyle hareket ediyor ve herkese de öneriyor. İşte, Simay Şenkalyoncu...

HAYAT FELSEFESİ
Mutluluk verirsen mutluluk alırsın. Her şeyin amacı bu olmalı. Ben işimde, aile ve arkadaşlarımla ilişkilerimde hep buna inanırım. İnsanları mutlu edersen geri dönüşünde hep sen mutlu olursun. Hayat bunun üzerine kurulu.

OTOMOBİL
İlk arabam minibüstü

* İlk arabam Kia Preggio idi. Ürünleri bayilere taşımak için biraz büyük bir araca ihtiyacım vardı. Şimdi Audi A4 var. Bir otomobilden öncelikli beklentim güvenli ve motor gücünün kuvvetli olması. Hız sınırlarını zorlayabilecek rahat ve konforlu olması da tercihimi etkiler. Trafikte dikkatli bir sürücü olduğumu düşünüyorum.

Yazının Devamını Oku

Tutkulu ve sıradışı

22 Ocak 2016
ALPAY Demirci tasarımda sınır tanımayan bir mimar. Ege’de fark yaratan birçok projede o, aynı zamanda ortağı olan eşi ve ekibinin imzası var.

Diyebilirim ki, hepsi bu köşenin adı gibi ‘sıradışı’... Dokuz Eylül Üniversitesi’nde mimarlık okuyan Alpay Bey’in kendi soyadı Demirci ile eşinin kızlık soyadı Demirsoy’u birleştirerek 2004’te hayata geçirdiği firması ‘Demirce’, dünya kaynaklarını en az tüketerek ve hatta tüketmeden dönüştürerek yaşanası mekanlar ortaya koyuyor. Alpay Demirci tutkularının peşinden giden, hedefleri ve kalite çıtası yüksek, ne olduğunu ve nereye gideceğini çok iyi bilen yaratıcı bir sanatçı. Eşiyle birlikte ellerinin değdiği mekanlar başkalaşıyor, bir başka güzelleşiyor. Estetik değeri olan ve yaşayanlara huzur veren mekanların tasarımları onların ellerinden geçiyor. Sonrası mı? Mimaride bu kadar başarılı olmasına rağmen mutfakta yumurta kıramayacak kadar beceriksiz! Fitness ve scuba yapıyor. Doğuştan Beşiktaşlı. Koç burcu. İnsanın ve dünyanın enerjisine inanıyor. Siyah renge aşık. Eğer bir konuya odaklanması gerekiyorse her gün aynı şeyi giymekten hoşlanıyor. Öyle ki, aynı model tişört ve pantolondan birer düzine alıyor. Hayatının en büyük kırılma noktası ise oğlu Can’ın doğduğu gün.

OTOMOBİL
Benim için bir tutku

* İlk arabam 2005 model gri renkli Hyundai Getz’ti. Sonra Audi A3 ve Mini Cooper kullandım. Bu aralar tasarımından etkilendiğim Porsche Macan’ım var. Otomobil estetik değer taşıdığından benim için bir tutku. Trafikte saygılı bir sürücüyüm. Kolay kolay korna çalmam. Yayalara mutlaka yol veririm. Bir araçtan beklentim güvenlik, konfor ve tasarım.

BESLENME
Yumurta dahi kıramam

* Kahvaltıyı atlamam. Zamanım yoksa sütle yulafı karıştırır yerim. Uzun pazar kahvaltılarından hoşlanırım. Öğle yemeği için bir saatim yok. İş durumuna göre 15:00 - 16:00 da olabilir. Çorba ve et ürünleri tüketirim. Akşamları genelde geçiştiririm. Ama yiyeceksem balık veya sebzeyi tercih ederim. Yemek seçmem. Mutfakla aram kötü. Yumurta dahi kıramam.

Yazının Devamını Oku

Silikon vadisi ona emanet

15 Ocak 2016
ABD’de 1950’li yıllarda kurulan ‘Silikon Vadisi’ ile ortaya çıkan teknoparklar, tüm dünyada üniversite - sanayi işbirliğini sağlama konusundaki en başarılı model olarak kabul ediliyor.

Günümüzde birçok sanayileşmiş ülke, teknoparkları teknolojik ve ekonomik gelişmenin en önemli aracı olarak görüyor. ABD, İngiltere, Fransa, Japonya, Çin, Kore, Hindistan, İsrail, Finlandiya’da üretim ve hizmet sektörleri ürettikleri katma değerin önemli bölümü teknoparklar bünyesinde yürütülen Ar-Ge çalışmalarına borçlu. Bugün dünyadaki sayısı bini geçen teknoparklardan biri de Dokuz Eylül Teknoloji Geliştirme Bölgesi. Tınaztepe yerleşkesinde yazılım, bilişim, elektronik, ileri malzeme teknolojileri, tasarım, nanoteknoloji, otomotiv, yenilenebilir enerji gibi konularda çalışan yenilikçi firmalar yer alıyor. İnciraltı yerleşkesinde biyoteknoloji ve tıp teknolojileri alanında çalışan Ar-Ge firmaları bulunuyor. Bölgenin işletmesini Dokuz Eylül Teknoloji Geliştirme A.Ş. (DEPARK) yapıyor. Başında ise bu haftaki ‘Sıradışı’ konuğum olan Necip Özbey var. Özye, ODTÜ mezunu bir endüstri muhendisi. Daha önce Antalya Teknopark Kurucu Genel Müdürü, ODTÜ Teknokent Ostim Direktörü olarak görev yapmış, bu konuda çok tecrübeli bir isim. Birkaç sözcükle tanıtmam gerekirse... Sevecen, iyimser, güleryüzlü, insan olmayı ön planda tutan, sabırlı, doğasever, hayvansever, İzmirsever, sakin, hızlı konuşan ama hazır cevap olmayan, gerçekçi ve alçak gönüllü olmaya çalışan, takıntısı az, haksızlığa dayanamayan, yerine göre ise inatçı, heyecanlı, iddialı, çekingen bir kişi. Klasik otomobil, bilim kurgu, sinema, yelken ve yamaç paraşütü tutkunu. Renkli ve temalı kravat kullanmayı seviyor. ‘Sparta’ isminde bir de kedisi var. Keyifle okumanız dileğiyle, iyi pazarlar...

HAYAT FELSEFESİ

Sağlıklı, sağlıklı düşünen, iyi bir insan, faydalı bir vatandaş olmak.

 

OTOMOBİL

Yazının Devamını Oku

Bir hekimden fazlası

8 Ocak 2016
DOKTOR Eyüp Yeldan, genel cerrahi dalında uzmanlaşmış bir hekim.

Özellikle obezite konusundaki çalışmalarıyla adından söz ettiren başarılı bir cerrah. Ancak; tavrı, üslubu, her daim gülen güzü, içtenliği, sevecenliği, pozitif enerjisi, insanlara yakınlığı, karşısındakine sonsuz güven veren kişiliğiyle bir doktordan çok daha fazlası. Sıkı bir dost, sıkı bir arkadaş. Hatta yerine göre bir anne-babadan bile öte... Adının hakkını verircesine sabırlı. “İşini en iyi şekilde yap, mutlu et, mutlu ol” diye özetlediği hayat felsefesinin ışığında sihirli elleriyle dokunduğu insanlara umut aşılayıp mutlu ederken, kendisi de mutlu oluyor. Dr. Yeldan, adı kadar soyadının da hakkını veriyor. Trafikte zaman zaman hızlı ve sabırsızken, meslek yaşamında hırslı ve işkolik. Spor aşığı, lezzet tutkunu olan Dr. Eyüp Yeldan, fotoğrafçılıkla da amatör olarak ilgileniyor ve yeni şeyler keşfetmekten hiç vazgeçmiyor. Yakın çevresinin, “Adam gibi adam, kanatsız melek” diye tanımladığı Dr. Yeldan, iş dışı yaşamının kapılarını ‘Sıradışı’na açtı, bakın neler paylaştı...

HAYAT FELSEFESİ
İşini en iyi şekilde yap, mutlu et, mutlu ol.

OTOMOBİL
Spor araba tutkunuyum

* İlk arabam Alfa Romeo 33’tü. Şimdi BMW 3.20 D kullanıyorum. Bir otomobilden öncelikli beklentim spor zevki vermesi. Aynı zamanda konforlu ve güvenli olması. Trafikte kurallara uyan, ama zaman zaman da sabırsız bir sürücüyüm.

BESLENME

Yazının Devamını Oku