Seçim sadece birkaç aylık çalışma ile kazanılmıyor. Muharrem İnce de cumhurbaşkanı adaylığının seçimlere 50 gün kala açıklanmasına tepki göstermişti. Cumhurbaşkanı adayının en az 6 ay önceden çalışmalara başlaması gerektiğini savunmuştu. Muharrem İnce haklı. 24 Haziran 2018 seçimlerinde Kılıçdaroğlu, Abdullah Gül’ü ortak cumhurbaşkanı adayı yaptırmak için uğraşmış, o nedenle zaman kaybetmişti. Bu seçimde kendisi cumhurbaşkanı adayı olmayı planladığı için seçim takvimi açıklandıktan 1 hafta sonra Millet İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayının açıklanacağı söyleniyor.
KILIÇDAROĞLU’NUN ÖNÜ AÇILIYOR
Tabii tek aday mı olacak, çoklu adayla mı girilecek orası belli değil. Çünkü çok dinamik bir süreç yaşanıyor. Karadeniz turundaki fotoğraf olayından önce en güçlü aday Ekrem İmamoğlu’ydu. Canan Kaftancıoğlu tweeti’ni atana kadar tartışmasız isim Mansur Yavaş’tı. Yavaş’ı destekleyen milliyetçi, ulusalcı kitle Canan Kaftancıoğlu’nun tweet’lerini tasvip etmiyor. Yavaş’ın, Kaftancıoğlu’na desteği olumlu karşılanmadı. Sanki bir el, İmamoğlu ve Yavaş’ı oyundan keserken Kılıçdaroğlu’nun önünü açıyor.
KILIÇDAROĞLU’NDAN, ‘ADAYIM’ MESAJI
Bu arada son dönemlerde Kılıçdaroğlu’nun ziyaretçilerinde bir artış yaşanıyor. Özellikle de birebir hukuku olan isimler Kılıçdaroğlu ile görüşüyor. Bunların bir kısmı destek vermek için bir kısmı da “Aday olma, kazanamazsın” mesajını vermek için görüşüyor. Peki Kılıçdaroğlu görüştüğü kişilere ne yanıt veriyor? “Aday olma, kazanamayacaksın” diye ısrar eden bir aile dostuna verdiği yanıtı veriyor. Kılıçdaroğlu, dostunu uğurlarken elini iki elinin içine alıyor ve “2023’te adayım” diyor.
İMAMOĞLU’NA SARI KART
HDP’li Ahmet Türk’ün Ekrem İmamoğlu’nu, Diyarbakır’da farklı, Rize’de farklı konuştuğunu belirterek “çift dilli” olarak ilan etmesi manidar. Oysa Selahattin Demirtaş, kendisine Mansur Yavaş’la ilgili soru yöneltildiğinde bile, Ekrem İmamoğlu yanıtını vermişti.
YAVAŞ’A KIRMIZI KART
Zaten dünyada da 5 adet varmış. İkisi bizde. İlki Ordu- Giresun Havalimanı’ydı. Rize-Artvin Havalimanı ikincisi oldu. Karadeniz dalgalıdır. ‘Çırpınırdı Karadeniz’ diye boşa söylenmemiş. Uçağımız Rize’ye inerken çarşaf gibi bir deniz vardı. Tuhaf bir duygu. Bir bakıyorsun denizin üstündesin, bir bakıyorsun havaalanına inmişsin. Uçağımız inerken Rizeliler camlara yapışmıştı. “Denize girdiğim yere uçakla iniyorum” dedi birisi. Rize-Artvin Havalimanı’nın kulesi çay bardağını temsil ediyor ama havalimanı da yerel mimariye uygun olarak yapılmış. Erdoğan’ı karşılamak için Rizelilerin Formula yarışlarından esinlenerek ürettikleri “Formulaz”lar da yerlerini almışlardı.
İKİ CUMHURBAŞKANI
Havaalanına ilk olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan indi. Onun ardından Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in uçağı iniş yaptı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, MHP lideri Bahçeli, BBP Genel Başkanı Mustafa Destici ve bakanlarla karşıladı Aliyev’i. Erdoğan’la selamlaştık. “Hayırlı olsun” dedik. Mutluydu. Nasıl olmasın? Rize’nin asırlık hayalini gerçekleştirmiş. Şeref salonunda Erdoğan ile Aliyev’i izledim. İki kardeş ülkenin cumhurbaşkanları olmanın ötesinde bir samimiyetleri var. Karabağ süreci iki lideri daha da yakınlaştırmış. Bir süre Ukrayna savaşı ve bölgemizdeki gelişmeleri konuştular.
RİZE COŞTU
Biraz da açılışın yapıldığı meydandan izlenimlerimi aktarmak istiyorum. Ben havalimanının bu kadar büyük bir heyecana yol açacağını tahmin edemezdim. Cumhurbaşkanı Erdoğan da “Bu havaalanı, ne dağların ne denizlerin bizim hizmet azmimizin önünde duramayacağını gösteriyor” dedi. Erdoğan’ın davetlileri arasında Berna Yılmaz da vardı. O zaman Mesut Bey bakandı. Berna Hanım’la merhum Başbakan’ı da yâd ettik. Rize’ye ilk olarak Özal’la, sonra Demirel’le geldim. “Hamsi kavağa çıkar mı?” demiş, o seçimde Karadeniz’i kaybetmişti. Erdoğan’ın Rize gezileri ise hep coşkulu oluyordu. Rize hep rekor peşinde oldu. Ama bu kez farklıydı. Meydan dolmuştu. Havaalanına bakan dik yamaçlardaki binaların çatıları, balkonları dolmuştu. Yokuşlarda kıvrılarak çıkan yollar insan doluydu. Hani Rize’ye gelinirse böyle gelinir diye bir hava vardı. Cumhurbaşkanlığı turunu Rize’den başlatıp ancak üç yüz, beş yüz kişiyi toplayan Ekrem İmamoğlu’na Rize mesaj verdi. Rize’ye çok geldim ama bu kadar coşkulu olanını görmedim. Erdoğan için sadece bir caddenin etrafına dizilenler, İmamoğlu için gelenlerden fazlaydı. İmamoğlu Rize’den bir fotoğraf verdi. O bir kare fotoğrafta battı. Cumhurbaşkanlığı hayalleri ağır yara aldı. 14 Mayıs’ta, “Yeter söz milletindir” diyerek beyaz bir devrimle iktidar olmasının yıldönümünde Erdoğan da Rize’den bir fotoğraf verdi. Aslında o fotoğrafı Rize halkı verdi. O fotoğrafta da 2023’ün mesajı vardı.
Devlet başkanlarını hep lacivert giysileri ile resmi toplantı masalarının başında ya da ikili görüşmelerde ciddi bir şekilde müzakere ederken gördüğümüz için bu görüntü bana şaşırtıcı geldi. Ama itiraf edeceğim, çok samimi ve sıcak buldum.
SPOR YA DA SANAT AKTİVİTESİNDE
Liderlerin zaman zaman spor ve sanat aktivitelerinde bir araya gelmelerini, hatta imkân olsa birlikte tatil yapmalarını savunanlardan biriyim. ABD başkanları zaman zaman konuklarını Camp David’de ağırlıyorlar. Ülkeler arasındaki işbirliği asıl bu tür zeminlerde güçlendiriliyor. Bizim de bu zeminleri çoğaltmamız gerekiyor. Bir dönem Putin’le Bush bir grupla dans etmişlerdi. Tabii bir de Trump’un Suudi Arabistan’daki ünlü kılıç dansı vardı. Şimdi dünya bunun çok uzağında.
Liderler birbirlerine füze fırlatmakla meşguller.
Belki ki o nedenle Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Kazakistan Cumhurbaşkanı Tokayev’in resmi unvanlarından bir parça sıyrılıp, ceketlerini çıkarıp, raketlerini ellerine alıp masa tenisi oynamaları ilgimi çekti. Merak ettim. O nedenle bu işin perde arkasını araştırdım.
FOTOĞRAFI GÖRMÜŞ
Kazakistan Cumhurbaşkanı
Öfkeyi Erdoğan’a yöneltmişti.
Ancak öfke siyasetinden başka bir şey bilmedikleri için, kendi iç mücadelelerini de öfke diliyle yapmaya başladılar.
Ekrem İmamoğlu’nun Karadeniz gezisinde çekilen bir fotoğraf karesi üzerinden kopan fırtınanın altında bu yatıyor.
Bir öfke seli oluştu.
Bunun altında cumhurbaşkanlığı kavgası yatıyor.
Bunun altında muhalif medya içindeki bir grubun, her şeyi biz kontrol edeceğiz mücadelesi yatıyor.
Ancak bu kavganın gazeteciler üzerinden verilmesi çirkin.
Bu kavga siyaseti...
Pandemi ve Ukrayna Savaşı nedeniyle yüksek enflasyon dünyada rekor kırıyor. Şimdi o tartışmalara girme niyetinde değilim. Benim dikkat çekmek istediğim nokta farklı. Ekonomik sorunlar muhalefet açısından avantajlı bir tablo ortaya koyuyor. AK Parti şimdiye kadar toplumun refahını artırdığı ve daha iyi bir gelecek sunduğu için girdiği tüm seçimleri kazandı. İlginç olanı bu kez de yaşanan ekonomik sıkıntılara rağmen yine seçimi kazanmaya en yakın parti olarak çıkıyor. Anketler, AK Parti oylarında bir dönem yaşanan gerilemenin tersine döndüğünü gösteriyor. AK Parti oylarında büyük bir düşüş yaşanmadı. Ama bir erime söz konusuydu. Hayat pahalılığı sorunu çözülemediğine, enflasyon yıllık yüzde 69.97 çıktığına göre, AK Parti oyları küçük oranlar halinde de olsa neden yeniden yükselişe geçti?
Optimar’ın mart ayı araştırmasına göre ekonomi ve işsizliğin yüzde 72.9 olduğu bir dönemde muhalefetin oyları neden bir türlü beklenen sıçramayı yapamadı?
ANKETLER NE DİYOR
Yine Optimar’ın anketine göre ‘Bu sorunu sizce hangi parti çözer?’ diye sorulduğunda ankete katılanların sadece yüzde 23.8’i ‘CHP’ yanıtını veriyor. Oysa CHP’nin oy oranı yüzde 25-26 bandında seyretmiyor mu? Demek ki CHP seçmeninin bir bölümü dahi ekonomiyle, işsizlikle, hayat pahalılığıyla ilgili sorunları CHP’nin çözeceğine inanmıyor. Zaten CHP çözer diyenlerin oranı yüzde 23.8’de kalıyor. Bunların önemli bir bölümünün partiye bağlılık nedeniyle bu yanıtı verdiği kuşkusuz.
CHP ve İYİ Parti dahil olmak üzere 6’lı masanın tamamını topladığımızda ise yüzde 34.1’e ulaşıyor.
NEDEN ‘AK PARTİ’ DİYOR
Yaşanan sıkıntılara rağmen halkımızın büyük çoğunluğu çözümü yine AK Parti’de görüyor. Ankete katılanların yüzde 33’ü ‘Bu sorunu AK Parti’ çözer diyor.
Neden
Siyasette de ‘Ekrem battı’ oyunu oynanıyor.
İlginç olanı Ekrem Battı oyununun mimarı da yine Ekrem İmamoğlu.
Türk siyasetinde birçok örneği olan kendi kendini bitirmek denir buna.
Ekrem Battı oyununun en keyifli izleyicisi kim derseniz, Kemal Kılıçdaroğlu’nu ilk sıraya yazın.
Kılıçdaroğlu, cumhurbaşkanı adaylığında önündeki en büyük engelin kalkmasının keyfini yaşıyor. Çünkü Kılıçdaroğlu uzun bir süredir Ekrem İmamoğlu’nun cumhurbaşkanı adaylığına sıcak bakmadığını hissettiriyor. İmamoğlu’nu Beylikdüzü Belediye Başkanlığı’ndan alıp İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na aday gösterdiği için ne yapıp ne yapamayacağını iyi biliyor. Belediye başkanlarımız ikinci dönem halka hizmet etmeye devam etmeli çıkışıyla, popstar seçmeyeceğiz vurgusuyla İmamoğlu’nun adaylığını istemediğini ortaya koymuştu. İmamoğlu için, “Bizim Tarkan” dediği biliniyordu. Kılıçdaroğlu’nun birkaç gündür hayatının en rahat uykusunu uyuduğundan kuşkum yoktur. CHP Genel Merkezi yöneticilerine, “Ben size söylemiştim” dediğini duyar gibiyim.
CHP MİLLETVEKİLLERİNİN TUTUMU
Bu arada Ekrem İmamoğlu’nun, “Vız gelir, tırıs gider” çıkışı ile sadece CHP’ye yakın medyanın travma yaşadığını düşünüyordum. Yanılmışım. CHP milletvekilleri arasında da büyük bir rahatsızlığa neden olmuş. İstanbul kara teslim olmuşken İmamoğlu’nun İngiliz Büyükelçi ile balık keyfini bile savunmayı göze alan CHP’liler, bu kez İmamoğlu’na sırtlarını döndüler. CHP milletvekillerinden destek tweet’i atan çıkmadı. Oysa CHP milletvekillerinin arasında İmamoğlu’nu destekleyen bir grup var. Onlar da seslerini çıkarmamayı tercih ettiler. İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu başta olmak üzere CHP teşkilatlarından İmamoğlu’na destek gelmedi. Sadece İmamoğlu’nun ekibi tarafından aranan birkaç belediye meclis üyesi destek tweet’i atmayı göze alabildi.
YAVAŞ, DİKKATLE İZLİYOR
İmamoğlu ve Ongun, bu işin iletişimini çok kötü yönettiler.
MURAT ONGUN’UN ÇIKIŞI
Geziye katılan gazeteciler hakkında muhalif medyadan yükselen tepkiler üzerine Murat Ongun’un, “Biz o tartışmaları önemsemiyoruz. Topu topu 200-300 kişinin kendi aralarındaki yorumlarıdır, eleştirileridir” sözleri tartışmayı daha da alevlendirdi. CHP medyası bunu kendilerine yönelik bir hakaret olarak gördü. Haklılar, ben de olsam aynı şekilde düşünürdüm.
Ekrem İmamoğlu’nun başarısı için mücadele eden muhalif medyanın, kendilerine değer verilmesini beklemesi çok doğal. İmamoğlu’nun sadece kendi mahallesine değil, karşı mahalleye açılmak istemesi de siyaseten yanlış bir tercih değil. Ama karşı mahalleyi kazanayım derken kendi mahallesini küstürmemesi lazımdı. Hadi bunu yapmadınız. Bari hakaret etmeseydiniz.
İMAMOĞLU’NUN DURUŞU
İmamoğlu’nun, Deniz Gezmişleri anma toplantısında, “Vız gelir tırıs gider” diye meydan okuması CHP medyasını çileden çıkardı. İmamoğlu daha sonra bu sözlerinden dolayı özür diledi ama muhalif medya kendini aşağılanmış hissetti. İmamoğlu sonra özür dileyeceği sözü söylememeliydi. Şimdi eğri oturup doğru konuşalım. O vız gelir tırıs gider dediğiniz insanlar sizin kazanmanız için çalıştı. Bu kadar aşağılamaya hakkınız yok.
İSMİMİN ORTAYA ATILMASI
İmamoğlu,
Ama Ankara’ya en çok duyurmak istediği cümle, “İmamoğlu aday olsun” cümlesi olduğundan kuşkum yoktur. Çünkü Ekrem İmamoğlu, vücudunun tüm zerreleriyle cumhurbaşkanı adayı olmak istiyor.
Karadeniz turuna da bunun için çıktı.
Ama bence yanlış yerden başladı. İstanbul’un ilçelerini gezse daha fazla ilgili görürdü. Fakat o İstanbul’u değil, Türkiye’yi yönetmeye talip olduğu için memleketi olan Karadeniz’i seçti. Karadeniz’in peşinden sel olup akmasını bekledi. Böylece Karadeniz’den 6’lı masaya “Millet beni istiyor” mesajını vermeyi hedefledi.
İmamoğlu’nun hamlesi, cumhurbaşkanlığı adaylığında kimse beni denklem dışına itemez çıkarmasıydı. Millet beni istiyor mesajıydı. Cumhurbaşkanı adaylığıyla ilgili sorulara, “Bu sadece siyasetin işi değil, 6’lı masanın işi değil, milletin işi” yanıtını vermesi bunu göstermiyor mu? İmamoğlu’nun, tabandan tavana mesaj vermesi doğru bir taktikti. Karadeniz’in dalgaları gibi güçlü olması gerekiyordu. Ama o mesaj güçlü bir şekilde verilemedi.
DEMİREL TAKTİĞİ
Ben yasaklı olduğu dönemde Demirel’i izledim. Demirel, üstü açık bir arabada elinde fötr şapkasıyla, Antalya’nın, İstanbul’un, Samsun’un, Bursa’nın caddelerinde, sokaklarında, meydanlarında yüz binleri toplamıştı. Özal ve Evren, meydanların sesine daha fazla direnememiş ve yasakları referanduma götürmüştü.
ERDOĞAN’IN KARADENİZ TURU
17-25 Aralık sürecinde de