Ayşegül Domaniç Yelçe
Ayşegül Domaniç Yelçe
Ayşegül Domaniç YelçeYazarın Tüm Yazıları

Yaratıcı Sanatlar Terapisi ve Robert J. Landy

Merhabalar sevgili okurlar. Tüm dünyada uzun yıllardır uygulanan ve ülkemizde yeni tanınmaya başlanan Yaratıcı Sanatlar Terapisi, dans-hareket, müzik ve resim gibi çeşitli sanatlar aracılığı ile bireylerin kendi içsel güç ve potansiyellerini keşfetmelerini sağlıyor.

Haberin Devamı

İnsanların farkındalıklarını arttıran, yaşamlarında istedikleri yönde değişim ve dönüşüm sağlayabilmeleri için gereken cesareti kazandıran Yaratıcı Sanatlar Terapisi, Türkiye’de ilk kez ve sadece Türkiye Spastik Çocuklar Vakfı  tarafından uygulanıyor.

Geçtiğimiz Mayıs ayının son günlerinde, Yaratıcı Sanatlar Terapisi alanının en önemli öncülerinden biri olan ve aynı zamanda ödüllü belgesel yapımcısı Robert J. Landy, Türkiye Spastik Çocuklar Vakfı’nın davetiyle ilk kez Türkiye’ye geldi. Robert Landy’nin küçük bir grup üzerinde uyguladığı drama terapisinin katılımcıları arasında ben de vardım. Yaşadığım olağanüstü deneyimin ardından Profesör Landy ile özel bir söyleşi yapma fırsatı buldum.  Bugün, bu özel söyleşiyi paylaşmak istiyorum sizlerle. İşte o söyleşi:

Haberin Devamı

ADY: Alana bütünüyle yabancı biri için yaratıcı sanatlar terapisini nasıl tanımlarsınız?

RJL: Yaratıcı sanatlar terapisinin bütün alanlarını mı kastediyorsunuz?

ADY: Evet, tümünü; özet olarak.
 
RJL: İnsanın ifade etme yetisinin çoğu kısmıyla sözel ve kavramsal olduğu düşünülür. Yaratıcı sanatlar terapisi kavramı ise biz insanların yalnızca bir baş, ses ve beyinden fazlası olduğumuzun fark edilmesini sağlar. Aslında, belki de bir beyinden fazlası değilizdir… Belki de beyin her şeydir. Fakat beyin birçok kısımdan oluşmaktadır. Bu nedenle yaratıcı sanatlar terapisi kavramı insana bir zihin, bir beden, bir ruh ve duygulardan oluşan bir bütün olarak bakmakta ve ifadeye yalnızca kelimelerden ibaret olmayan çok çeşitli bir anlam yüklemektedir; drama terapisi hareketle, müzik terapisi sesle, görsel sanatlar terapisi resim, heykel, vb. aracılığıyla imge yaratmakla ilgilidir. Dolayısıyla, yaratıcı sanatlar terapisinin amacı; insanın mümkün olan her yolla, şarkı söyleyerek, dans ederek, hareketle, hikâye anlatarak vb. kendisini bütünüyle ifade etmesini sağlamaktır. Ve bu ifade, kişinin kendisini tümüyle gelişmiş bir insan olarak görmesini mümkün kılar./images/100/0x0/55eaf1b3f018fbb8f8a0c3b4
 
AY: Teşekkürler. Kimler yaratıcı sanatlar terapisti olabilir?

Haberin Devamı

RJL: Genel olarak konuşursak, yaratıcı sanatlar terapisi yalnızca görsel sanatlar alanında çalışan bir kişiyi değil, herhangi bir sanat dalında deneyimi olan bir kişiyi çağrıştırır. Örneğin; resim terapisi için ressamlık, drama terapisi için aktörlük ya da aktristlik, müzik terapisi için solistlik, dans terapisi için dansçılık deneyimine sahip aynı zamanda psikoloji eğitimi almış veya sanatın terapiyle ilgili yönleri konusunda eğitim görmüş ve psikoloji eğitimini bir sanat dalının eğitimiyle bütünleştirmenin yollarını keşfetmek isteyen birini…  Yani, yaratıcı sanatlar terapisi konusunda eğitim görebilecek ideal kişi; hem bir sanat dalı hem de herhangi bir terapi alanında akademik geçmişe ve uygulama deneyimine sahip olmalıdır. Bu vasıflara sahip olanlar, geçmiş deneyimlerini yaratıcı sanatlar terapisi eğitimlerine taşıyabilirler ve drama terapisi, dans terapisi veya müzik terapisi konusunda belirli bir disiplin aracılığıyla nasıl çalışacaklarını öğrenirler.

Haberin Devamı

AY: Teşekkür ederim. Yalnızca engelli bireyler ve çocuklarla mı çalışıyorsunuz?

RJL:  Hayır. Daha önce de söylediğim gibi yaratıcı sanatlar terapisi küçük çocuklardan yaşamının sonuna yaklaşan yaşlılara kadar her yaştan engelli engelsiz herkese uygulanmaktadır. Dolayısıyla, kişinin yaşı veya engelli olup olmadığı şeklinde hiçbir sınır yoktur. Herkesi kapsar…

AY: Yaratıcı sanatlar terapisinin özellikle etkili olduğu belirgin sorunlar var mıdır?

RJL:  Sanırım, bu aslında kimin kiminle çalıştığına bağlı. Örneğin, drama terapisinde travma ve travma sonrası stres alanında çok fazla çalışma yapılmış ve meslektaşlarımdan bazıları travma merkezleri kurmuştur. Mesela İsrail’deki en önemli drama terapistlerinden biri travma tedavisi konusunda uzmandır ve dünyanın neresinde bir tsunami ya da terörist saldırı vb. meydana gelse hemen oraya gider. Bu arkadaşım drama terapisi eğitimini travma tedavisine yönlendirmektedir. Travma tedavisi drama terapisinde çok öne çıkan bir alan haline gelmiştir. Ancak bu tedavi yalnızca travmaya özgü değildir; travma drama terapisinin etkili olduğu alanlardan yalnızca birisidir. Bu yüzden, genellikle, belirli bir terapinin belirli bir kişi veya grubun çalışmasıyla ilişkili olduğunu görürüz. Neredeyse kırk yıldır bu alanda çalışıyorum ve çok farklı kişileri, engelli-engelsiz her yaştan insanı tedavi ettim. Örneğin, bir anlamda, yeme bozukluğu olanlarla çalışan bir uzman haline geldim. Niçin? Çünkü yeme bozukluğu olan insanlar bana geldi. Bu benim özellikle tercih ettiğim bir durum değildi. Ama böylece yeme bozukluklarını öğrenmek zorunda kaldım. Sonra beni başkalarına tavsiye ettiler ve yıllar içinde bu konu özel ilgi alanım haline geldi. Fakat drama terapistlerinin genel olarak en iyi yeme bozuklukları konusunda çalıştığını söyleyemem. Yalnızca, bu işi çok sayıda kişinin  yapmadığını söyleyebilirim. Dolayısıyla, kiminle çalıştığınız, kim olduğunuz, birlikte çalışmak için kimi eğittiğiniz bazen yalnızca tesadüfî oluyor. Müzik terapisi, tıbbi sorunları olan kişilerle çalışılan alanlardan biri. Müzikte, örneğin, çok ciddi ameliyatlar geçirmek üzere olan kişilere müzik dinletilmesinin duygusal acıları dindirdiğini gösteren çok sayıda araştırma var. Dolayısıyla, bu kişiler ciddi bir ameliyattan sonra daha kolay iyileşiyorlar. Bu konuda da araştırmalar var. Bu yüzden tıp, müzik terapisi için özel bir alan ve çok önemli. /images/100/0x0/55eaf1b3f018fbb8f8a0c3b6

Haberin Devamı

AY: Teşekkürler. Hangi faktörlerin hastanızla başarılı bir ilişki kurmanız açısından gerekli olduğunu düşünüyorsunuz?

RJL: Çok güçlü bir terapi bağı kurmanın önemine inanıyorum ve öğrencilerime bunu öğretiyorum. Yaptığım işin ve verdiğim eğitimin konusu ağırlıkIı olarak ilişkiler. Sorulması gereken soru şu: Bir hastayla nasıl pozitif bir ilişki kurarım ve hasta tedaviye karşı büyük bir direnç gösterirse ne olur ve ben ne yaparım? Dolayısıyla, bu işinizde çok önemli bir odak noktası haline gelir; ve bu yüzden bana göre terapi ilişkisindeki en önemli unsurlardan biri hastanın getirdiği her şeye karşı çok kabullenici olmak, çok cesur olmak, korkmamak ve hastanın çıkarabileceği sorunlar nedeniyle vazgeçmemektir. Tüm hastaların bazen tedaviye direnç gösterebileceğini çok iyi bilmek ve bu direnci kabul ederek dirence karşı mücadele etmemek; hastaya, “Bana getirdiğin her şey kabulüm, öfken iyi, sessizliğin iyi, bir insan olarak bana getirdiğin her şey iyi. Bunları yargılamayacağım, kabulleneceğim ve sorunlarınla  baş etmene yardımcı olacağım.” diyebilmektir. Eğer hastanın direncini kırmayı başarırsam aramızda daha güçlü bir terapi bağı oluşacaktır. Kim olduğum konusunda dürüst olursam, bir başkasıymışım gibi davranmazsam ve kendimi o hastaya tamamıyla verebilirsem terapi bağı güçlenecektir. Terapi bağı güçlüyse, terapi genellikle başarılı olur.

Haberin Devamı

AY: Teşekkürler. Hastanızla ilişkinizi etkileyebilecek dış faktörler var mı? Örneğin, ortam, aile fertlerinin yanınızda bulunması, vb…

RJL: Evet, tabii ki. Tüm diğer dış faktörler önemlidir ve terapistin bütün bu faktörlerin farkında olması önem taşır; aile dinamikleri, kişinin geldiği kültür, tedavinin yapıldığı kurum gibi. Tedavi bir muayenehanede veya yüksek sesle siren çalarak acil vakalara giden veya hasta getiren cankurtaranların bulunduğu çok gürültülü bir hastanede yapılabilir. Terapist dış faktörlerin bilincinde olmalı, ortamın gerçeklikleri onu vazgeçirmemelidir. Bu nedenle öğrencilerimi dış faktörlere karşı çok duyarlı olacak, hiçbir şeye şaşırmayacak, durumun farkına varacak ve kabullenecek şekilde eğitirim. Bu çok önemlidir. Özellikle kültür, çok etkili bir faktör. Bir terapist farklı kültürden gelen biriyle çalışırken çok ama çok bilinçli olmalıdır. Örneğin Amerika’da terapist olmak üzere eğitim gören kişiler, çoğunlukla, tedavi ettikleri kişilere göre çok daha seçkin ailelerde yetişmiştir. Dolayısıyla; ayrıcalıklı çoğunluktan gelen, beyaz, orta sınıfa mensup kişileri siyah, yoksul ailelerden gelen ve hiçbir ayrıcalığı olmayan durumlarda yaşayan insanlarla çalışmak üzere eğitiyorum. Bu kişilerin gerçekliği nedir? Siz, ayrıcalıklı bir aileden gelen genç bir terapist veya stajyer olarak ayrıcalıksız insanların gerçekliğiyle nasıl baş edersiniz? Ne yaparsınız? Buna nasıl tepki verirsiniz? Dolayısıyla bu eğitimin çok çok önemli bir kısmıdır. Yani bu fiilen içeri alınması ve terapistin bilincine çıkarılması gereken dışsal bir faktördür.

AY: Bütün öğrencileriniz bu bilgilerle mi mezun oluyor?

RJL: Evet, kesinlikle./images/100/0x0/55eaf1b3f018fbb8f8a0c3b8

AY: Sözel iletişim ne kadar önemli?

RJL: Çok önemli. Çünkü insanlar olarak bize kendimizi konuşarak ifade etmemiz öğretilir ve çoğunlukla ifade gücü daha yüksek, sözel olmayan kısımlarımıza önem verilmez. Dolayısıyla bir hasta terapiye geldiğinde ve bir terapist hastalarla çalışmak üzere eğitilirken sözel yeteneğimizi kullanmalıyız. Ben öğrencilerime beden diliyle çalışma eğitimi verirken bile, eğer bir noktada kişi kendisini beden diliyle ifade ediyorsa, mesela öfkesini ifade etmekte zorlanıyor, bunun yerine el kol hareketi yapıyor veya “aaaah… benzeri…” bir ses çıkarıyorsa, “böyle bir kişiye hareketlerini söze dönüştürmesi için nasıl yardımcı olursunuz?” derim. Bu yüzden çalışma benim açımdan çoğunlukla dile geri döner, çünkü biz sözel varlıklarız ve kendimizi bu şekilde ifade ederiz. Bir konuşma dili olmadan, yalnızca bir ses çıkarmak veya el kol hareketi yapmak yetmez.

AY: Teşekkür ederim. İlişkiyi etkileyebilecek etik kaygılar var mıdır?

RJL: Evet, daima vardır. Bunun temeli etiktir. Temel etik ilke “zarar vermemek”tir. Ve bunun daima böyle olması lazım, bu yüzden terapistler bu şekilde eğitilir. Örneğin tüm terapistler dokunmaya ilişkin etik sorunları bilmek zorundadırlar. Çünkü yaratıcı sanatlar terapistleri dokunmanın tedavi açısından önemli olduğunu düşünürler. Dokunmak insani bir davranıştır ve bir kapsayıcılık, samimiyet vb. duygusu verir. Fakat dokunmanın karşımızdaki için etik bir anlamı olup olmadığını bilmemiz gerekir. Örneğin bir kişi dini veya başka nedenlerle evli olmayan iki insanın birbirine dokunmaması gerektiğini düşünüyorsa, buna saygı duyulmalıdır. Ve hastayla tartışılmadan dokunmanın kabul edilir olup olmadığı kestirilemez. Bu nedenle etik sınırlar çok önemlidir ve yaratıcı sanatlar terapisti olmak üzere eğitim gören herkes çok sıkı bir etik eğitimden geçer.

AY: Terapi seanslarından önce yapmanız gereken hazırlıklar var mıdır?

RJL: Zaman içinde insan deneyim kazandıkça seanslara gelirken yaptığı tek hazırlık orada hazır bulunmak oluyor. /images/100/0x0/55eaf1b3f018fbb8f8a0c3ba

AY: Hiçbir hazırlık yapmadan?…

RJL: Yapacağım şeylerle ilgili hiçbir hazırlık yapmadan. Çünkü önemli olan şudur: Bugün odaya bazı düşüncelerle girdim. Ama ne yapacağımı tam olarak bilmiyordum. İpuçlarımı gruptan aldım. Dolayısıyla içeride kimlerin olduğunu görmeye başlayıp grup hakkında fikir sahibi olunca ne yapıp ne yapamayacağımı anlıyorum. Eğer on beş fikirle gelseydim, muhtemelen ambale olacaktım ve nasıl başlayacağımızı bilmeyecektik. Fakat işe yeni başlayan biri için terapi seansına fikirlerle, çok belirgin fikirlerle ve çok belirgin egzersizlerle gelinmesi önemlidir; çünkü henüz deneyimin varlığından söz edilemez. Tekrarlarsam, ne kadar deneyimliyseniz o kadar az fikirle gelirsiniz; fikirlerin çoğu karşınızdaki grubun doğasından gelmelidir.

AY: Yaratıcı sanatlar terapisinin konuşma terapisi veya psikolojik danışmanlığa oranla bir üstünlüğü var mıdır?

RJL: Terapinin en uygun şeklinin terapiye ilişkin yaratıcı ifadeye dayalı araçlar ile sözel araçların bütünleştirilmesi olduğunu düşünüyorum. Bunlardan yalnızca birini veya diğerini kullananlardan hoşlanmıyorum. Ve benim üniversitem olan New York Üniversitesi’nde (NYU) yalnızca drama terapistlerine değil psikoloji öğrencilerine de eylem yaklaşımlarını kullanmayı öğretiyorum. Onları, tiyatro terapisti olmaları için değil, psikoterapideki eylem geleneğini anlamaları için eğitiyorum ki böylece insanlara kendilerini beden dili kullanarak ifade etmeleri konusunda yardımcı olabilsinler.

AY:  Peki, o zaman bu soru sizin için. Başlangıçta sizi yaratıcı sanatlar terapisine yönelten şey neydi?

RJL: Ben bir sanatçıydım. Çok küçük yaşlarımdan beri daima yaratıcı biri oldum. Ve büyüdüğümde esas olarak yazar olacağımı düşünürdüm. Yani, birçok şey yapardım ama asıl ilgi alanım yazarlıktı ve yalnızca bir yazar olacağımı düşünürdüm. Ancak yaşım ilerledikçe kendimde bazı eksikler hissettim. Ve bu eksikliğin bir eğitimci ya da bir terapist olarak insanların daha zengin bir yaşama sahip olmasına yardımcı olma yönündeki isteğimden kaynaklandığını keşfettim. Evet, sonunda neye ihtiyacım olduğunu bulmuştum. Bildiğim sanatı insanlara yardım etmekte kullanabilirdim. Dolayısıyla bu doğal olarak gerçekleşti, aslında yaşam deneyimimin doğal akışından ibaretti her şey. Bu nedenle yaratıcı sanatlar terapisi eğitimi alan çoğu kişinin öncelikle sanatçı olduğunu ve bunu çok küçük yaştayken fark ettiğini düşünüyorum. Ve sanatçı olduğunu fark eden çoğu kişi, “büyüyünce ressam olacağım, şarkıcı olacağım, dansçı olacağım,” diye düşünür. Fakat bazıları da, “İçimde bir başka taraf olduğunu da düşünüyorum, başka ihtiyaçlarım da var, bir biçimde diğer insanlara yardım etme ya da onları tedavi etme yönündeki mesleki ihtiyaçlar. Bu yüzden acaba bu isteğimle sanatçı yanımı birleştirebilir miyim acaba? diye sorarlar kendi kendilerine. Yaratıcı sanatlar terapisine giden yol budur işte.

AY: Bu durumda, başarılı bir yaratıcı sanatlar terapistinin arkasında bir sanatçı yatıyor diyebilir miyiz?

RJL: Evet, kesinlikle evet… Sanatçı olunmadan başarılı bir yaratıcı sanatlar terapisti olunabileceğini düşünmüyorum.

AY: Kariyerinizde hangi zorlukların üstesinden gelmek zorunda kaldınız?

RJL: Kariyerim düz bir çizgi izlemedi. Sanırım en büyük zorluk tükenmek. Yıllardır aynı işi yapıyorum ve yorucu olmaya başladı, beni yıpratıyor. Sanırım şirketlerde çalışan birçok insana aynı şey oluyor. Bu açıdan şanslıyım, biliyorsunuz bir üniversitede çalışıyorum. Hastanelerde, kliniklerde ve benzeri yerlerde de çalıştım.

AY: Yani, kendinizi yenilemeniz gerekiyor. /images/100/0x0/55eaf1b3f018fbb8f8a0c3bc

RJL: Evet, kendinizi yenilemeniz gerek. Ve kendimi diğerlerini teşvik ettiğim şekilde sanat aracılığıyla yenilerim. İşin terapi kısmında gerçekten tükendiğimde veya gerçekten yorulduğumda, ki bu çok yorucu olabilir, sanata yönelirim. Ardından yine bahar gelir, bu derin bir yenilenmedir.

AY: Peki, bu şimdi aklıma gelen bir soru. Hiç size büyük bir tatmin hissi veren bir hastanız oldu mu? Onu nasıl tedavi ettiniz?

RJL: Evet, evet, neredeyse herkes.

AY: Neredeyse herkes mi?...

RJL: Evet… Ancak, bazı insanlar yalnızca, kullandığım dil için özür dilerim, baş belası olurlar. Bilirsiniz, bazı insanlar dediğim dediktirler ve iyileşmeleri mümkün değildir. Bu kişilerle çalışmak herkes için çok zordur. Fakat bunların azınlık olduğunu söyleyebilirim. Benim açımdan insanların çoğu terapiye iyileşmek için gelir, daha sağlıklı bir yaşam sürmenin yolunu bulmak isterler. Ve rehberliğim sürecinde onlara yardımcı olabilirsem, bu beni çok mutlu eder.

AY: Çok güzel… Ve son soru: Bir yaratıcı sanat terapisti olmaya devam etmenizi sağlayan nedir?

RJL: Sanat… O yenilenme… Ve devam etmemi sağlayan şey ne biliyor musunuz, çok şey yapmak. Bir öğretim üyesiyim, bir terapistim, bir sanatçıyım ve bir babayım. Günlük yaşamımda çok fazla rolüm var. Ve bir drama terapisti ve rol kuramcısı olarak insanların kendi içlerinde birçok role sahip olduklarını ve kendilerini bütün bu farklı rollerde ifade edebilmelerinin olumlu bir gösterge olduğunu düşünüyorum. Bu yüzden birçok rolü yaşamaya ve kendimi herhangi birisine hapsetmemeye çalıştım. Böyle yaparak yorgunluklarımdan kurtuldum ve mutlu oldum. Ve hep, “Başka hangi yanlarımı öne çıkarmam gerek?” diye sordum kendi kendime. Çok seyahat ederim ve işin püf noktalarından biri de bu. Amerikalı ve New Yorklu olduğum ve hayatımın çoğu kendi ülkemde ve kendi şehrimde geçtiği halde aynı zamanda bir seyyahım. Bu beni canlı tutuyor, bana herhangi bir yere veya bir role veya tek bir işe hapsolmamış bir dünya vatandaşıymışım hissi veriyor. Birçok şeyde çeşitliliğe, birçok varoluş şekline inanıyorum ve bu da devam etmemi sağlıyor…

AY: Peki, çok teşekkürler. Sizinle tanışmak bir zevkti.

RJL: Teşekkür ederim. Sizinle tanışmak da benim için bir zevkti.

Evet sevgili okurlar, söyleşi burada sonlanıyor. Umarım, bu söyleşiyi okumak da sizin için bir zevk olmuştur.
Engellerimizi hissettirmeyecek, engelsiz bir yaşam dileği ile...

 

Yazarın Tüm Yazıları