Sinan Aliş

Radyo Astronominin Altın Çağı

Dünyadaki en büyük radyo astronomi gözlemevi ağı "Square-Kilometer Array"in kurulması üye ülkelerden oluşan konsey tarafından 25 Haziran 2021 günü onaylandı.

1930'larda gelişmeye başlayan radyo astronomi, bugün astronominin en önemli gözlem yöntemlerinden birini oluşturuyor. Gökcisimleri neredeyse elektromanyetik tayfın her bölgesinde ışınım yayınlar. 

Bazı gökcisimleri bazı dalgaboylarında diğerlerinden daha fazla ışınım yayınlayabilir. Gökcisimlerini daha iyi anlayabilmek için mümkün olan her dalgaboyunda gözlemek ve çoklu dalgaboyunda alınan verileri bütüncül bir yaklaşımla analiz etmek gerekir. 

Genel bir kural olarak, daha soğuk cisimler daha uzun dalgaboylarında (kırmızıöte, uzak kırmızıöte, radyo) ışınım yayınlar. Özellikle, yıldız ve gezegen oluşum bölgeleri, yıldızlararası nötral hidrojen bulutları, evrenin derinliklerindeki galaksiler ve evrenin ilk zamanlarından kaldığı bilinen "kozmik mikrodalga ardalan ışınımı" radyo astronominin odağındaki konulardır. 

Radyo Astronominin Önemli Keşifleri 

1965 yılında Arno Penzias ve Robert Wilson, Bell laboratuvarlarında radyo iletişim kalitesini artırmaya yönelik çalışmalar yürütürken, gökyüzünün her bölgesinden gelen, son derece homojen bir ışınım tespit ettiler. Bu ışınım, evrenin çok yoğun ve çok sıcak olduğu ilk zamanların bir kalıntısıydı. Ayrıca, evrenin derinliklerinden bize ulaşan ilk (ve en eski) fotonlar da bu ışınıma ait. Kısaca CMB olarak adlandırılan bu ışınım bugün kabul ettiğimiz "Standart Evren Modeli"nin en önemli gözlemsel bulgularından biri. 

1967'de bir doktora öğrencisi olan Jocely Bell pulsarları keşfetti. Düzenli radyo atımları yayınlayan bu cisimler, kendi eksenleri etrafında çok hızlı dönen nötron yıldızlarıdır. Bu keşif 1974 yılında Nobel ile ödüllendirildi ancak keşfi yapan Jocelyn Bell yerine ödül doktora danışmanı olan Antony Hewish'e verildi. 

Optik astronominin aksine, radyo astronomide birden fazla radyo teleskop bir arada çalışabilir ve güçleri birleştirilebilir. Bu teleskopların aynı coğrafyada olmalarına bile gerek yok; farklı ülkelerde, farklı kıtalarda bulunabilirler. 

Bu özellik sayesinde, 2019'da Dünya'daki birçok radyo teleskop birlikte kullanılarak başka bir galaksinin merkezindeki karadelik doğrudan görüntülenebildi. Bu tür gözlemler olanaklı olsa da, son derece uğraşı gerektiren, yüksek düzeyde veri analizi içeren çalışmalardır. 

Yazının Devamını Oku

İstanbul Üniversitesi uzay temalı çok disiplinli bir sempozyum düzenliyor

Uzay bilimleri, uzay ekonomisi ve uzay hukukunu bir araya getiren sempozyum 29-30 Mayıs 2021 tarihlerinde İstanbul Üniversitesi Rektörlüğünde düzenleniyor.

Türkiye Uzay Ajansı'nın "Milli Uzay Programını" yayınlamasıyla birlikte Türkiye'nin uzaya bakışında değişiklikler oldu. Aslında konunun akademik ve sanayi tarafında uzay araştırmaları yeni başlamıyor. Ancak belki de ilk defa kısa, orta ve uzun vadeli hedefleri içeren bir plan yürürlüğe konuluyor. 

Anadolu'da astronomi araştırmaları, Türk-İslam bilginlerinin yaptıkları çalışmalara ortaçağa kadar eskiye gitse de, modern gözlemsel aletlerle gökcisimlerinin incelenmesi 1911'de Kandilli Rasathanesinin İcadiye Tepesi'nde kurulmasıyla başladı. 

Cumhuriyet döneminin ilk astronomi bölümü ve gözlemevi, Atatürk'ün başlattığı 1933 "Üniversite Reformu" ile birlikte İstanbul Üniversitesi bünyesinde kuruldu. Daha sonra sırasıyla; 1963'te Ankara, 1965'te Ege, 1999'da Erciyes ve 2013'te Atatürk Üniversitelerinde Astronomi ve Uzay Bilimleri Bölümleri açılmıştır. 

1981'de ODTÜ'de Havacılık ve Uzay Mühendisliği Bölümü açılmış, 1983'te İTÜ'de açılan Uzay Bilimleri ve Teknolojisi Bölümü daha sonra 1997 yılında Uzay Mühendisliği adını almıştır. 2012 yılında Akdeniz ve Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitelerinde Uzay Bilimleri ve Teknolojileri bölümleri açılmıştır. Günümüzde birçok üniversitede havacılık ve uzay mühendisliği veya ilgili bölümler bulunmaktadır. 

Tüm bu akademik birimler Türkiye'nin astronomi ve uzay bilimleri alanlarındaki eğitim ve araştırma faaliyetlerini yürütmektedir. Ancak bu insan kaynağından yararlanılacak gelişmiş altyapılara ve araştırma merkezlerinin sayısının artmasına ihtiyaç vardır. 

İşte bu anlayışla, Türkiye'deki uzay çalışmalarının fitili 2001 yılında TÜBİTAK-Uzay Enstitüsünün kurulmasıyla ateşlendi. Bilgi transferi yöntemiyle, Türkiye ilk uydusu olan Bilsat'ın geliştirilmesine doğrudan katkıda bulundu. 

Bugüne geldiğimizde RASAT, Göktürk, Göktürk-2 uyduları tamamlanmış; İMECE ve Göktürk-3 ise geliştirilme aşamasındadır. 

Türkiye'nin sahip olduğu haberleşme uyduları, Türksat'lar, yurtdışına sipariş verilerek üretilmiş ve yine uluslararası şirketler tarafından yörüngeye yerleştirilerek faaliyete geçen anahtar teslim projelerdir. 

Yazının Devamını Oku

Türkiye'den ışık yoluyla uzaya kaçan enerji artıyor

Türkiye'nin ışık kirliliği seviyesi 2012'den bugüne %80 artmış durumda.

Işık kirliliği, geleneksel biçimiyle, ışığın yön, yer, miktar ve zaman bakımlarından yanlış kullanılması olarak tanımlanır. 

Işık kirliliğini gereksiz aydınlatma olarak basitleştirebiliriz ancak bu basitleştirme konunun tüm boyutlarını kapsamaz. Ancak çoğu toplumda ışık kirliliği öncelikle fazla veya yanlış aydınlatma olarak algılanır. 

Yönüyle, zamanıyla, miktarıyla ve kullanılan aydınlatma çözümleriyle bu konunun insan, canlılar, doğa ve gökyüzüne yönelik etkileri var. 

Şehirlerin aşırı aydınlatılması öncelikle geceleyin evlerin içinin aydınlık olmasına ve bunun sonucunda sağlıklı ve gerektiği gibi bir uyku uyunamamasına neden olur. Halbuki insan metabolizması geceleyin uykuda yenilenir. Bu yenilenme -hücresel ve fiziksel enerji boyutlarında- melatonin hormonunun salgılanmasıyla gerçekleşir. Salgılanan melatonin hormonunun miktarı ortam karanlığına bağlıdır. Ne kadar melatonin salgılanırsa yenilenme ve hastalıklardan korunma o düzeyde fazla olur. 

Elbette günümüzde, kalın perdeler, panjurlar gibi sistemler olsa da hala konutların büyük bölümünde yatak odaları gereken karanlık seviyelerinde değildir. Özellikle büyük caddelere, iş merkezlerine, alışveriş merkezlerine, gökdelenlere yakın yerlerdeki konutlarda yaşayanların bu durumdan mağdur olmaları daha olasıdır. 

Kuşlar başta olmak üzere birçok canlının yolu fazla ışık nedeniyle saşmaktadır. Göçmen kuşlar alışkın oldukları yolları kaybedebilmekte ve nesillerinin devamını sağlayamamaktadırlar. Sahillerde ve kıyı şeritlerinde birçok deniz canlısı da ışıklar nedeniyle yüzyıllar boyunca yumurta bıraktıkları konumları şaşırmaktadırlar. 

Aşırı aydınlatma ağaçları kurutarak, ölmelerine neden olabiliyor. Ama daha önemlisi ağaçları mesken edinmiş birçok böceğin ilgisini başka yerlere çekiyor, sonucunda da ağaçların ve birçok bitkinin gelişimi için önemli olan polen yayılımını etkiliyorlar. 

Gökyüzü Kirleniyor

Yazının Devamını Oku

NASA'nın Artemis programındaki aya iniş görevi SpaceX'e verildi

Tüm gözler Mars'ta, Ingenuity ve MOXIE'deyken Ay'a yeniden gidiş programının ayrıntıları şekilleniyor.

Perseverance'in Mars'a taşıdığı Ingenuity helikopteri 3. uçuşunu da başarıyla tamamladı. Ingenuity'nin daha uzun 4. uçuşu 30 Nisan 2021 akşam saatlerinde yapılacak.

Mars'taki gelişmeler heyecanla takip edilirken, 16 Nisan 2021'de NASA, Artemis programının Ay'a iniş süreci görevini SpaceX'e verdi.

Artemis programı altı temel bileşenden veya süreçten oluşuyor.

Gelişmiş Yer Sistemleri (EGS): Kennedy Uzay Üssü'ndeki fırlatma rampaları ve çevre birimleri Artemis programında kullanılacak roketler için güncelleniyor. Bu güncelleme ile fırlatma rampası yalnızca NASA veya devlete ait fırlatmalar için değil, ayrıca özel şirketlerin roketleri için de kullanılabilecek. Yer sistemleri bu amaçla çok farklı roketlere uyacak şekilde elden geçiriliyor.

Uzay Fırlatma Sistemi (SLS): NASA'nın tarihi görevler gerçekleştirmiş SaturnV roketinden sonra uzak uzay görevleri için geliştirdiği roket sistemi. SLS hem insanlı görevleri hem de kargo görevlerini uzaya taşıyacak. Ayrıca, geliştirilebilir bir tasarımla üretildiği için zamanın şartlarına göre uyarlanabilecek.

Orion Uzay Aracı: Ay'a yapılacak insanlı görevlerde mürettebatı Ay yörüngesine götürüp geri getirecek uzay aracı. Dönüşte, Dünya atmosferine giriş koşullarına uygun olarak tasarlandı. Geçmişteki Apollo araçlarına veya günümüzdeki Crew Dragon (SpaceX) aracına benziyor.

Yörünge İstasyonu (Gateway): Ay'a inişin kapısı niteliğinde olacak bu yörünge istasyonları, Dünya'dan gelen mürettabatın geçici olarak barınacağı, hazırlıkları yapacağı ve yine Dünya'ya dönüşte kullanacağı bir üs görevi görecekler. Bu istasyonların ileride insanlı Mars araştırmalarında da kullanılacağı düşünülüyor. Böylece Artemis programı ile verimliliği test edilmiş olacak.

Ay İniş Araçları (Lunar Landers):

Yazının Devamını Oku

Bir başka gezegende helikopter uçurmak

NASA'nın Perseverance uzay aracı ile birlikte Mars'a gönderilen Ingenuity adlı mini helikopter 19 Nisan 2021 günü Mars'ta başarıyla havalandı.

Uzay çalışmalarında tarihi bir güne tanıklık edildi. Bir başka gezegende bir araç uzaktan kontrol edilerek havalandı, havada asılı kaldı ve zarar görmeden yeniden Mars yüzeyine iniş yaptı. 

NASA'nın JPL laboratuvarındaki bilim insanları ve mühendislerin yıllarca üzerinde çalıştıkları Ingenuity helikopteri 19 Nisan 2021 günü Mars gezegeninde yaklaşık 40 saniyelik bir uçuş gerçekleştirdi. 

Nisan başında gerçekleşmesi planlanan uçuş, yazılımsal bazı sorunların tespit edilmesi üzerine ertelendi. Sorunların giderilmesinin ardından uçuş denemesi gerçekleştirildi. Bu arada NASA'daki ekip zamana karşı yarışıyordu. Ingenuity, Temmuz 2020'de Dünyadan fırlatıldıktan sonra Mars'ta Perseverance'ın koruması altındaydı. Gece-gündüz sıcaklık farkları, Ingenuity'nin yalnızca 2 kg'lık küçük bir araç olması ve sınırlı bataryası nedeniyle yalnız başına uzun süre kalabilmesi riskliydi. Bataryasının tamamen tükenmesi, bu tarihi denemeyi imkansız kılabilirdi. 

Deneysel Bir Çalışma 

Ingenuity, her şeyden önce bir deney olarak geliştirildi. Perseverance'ın fırlatıldığı günden beri NASA'daki yetkililer, deneyin olumsuz sonuçlanmasına hazırlıklı olduklarını belirttiler. 

Bu karamsarlığın önemli gerekçeleri var. Bunlardan en önemlisi Mars'daki atmosferin Dünya atmosferinin %1'i yoğunlukta oluşu. Böylesi seyrek bir atmosfer aslında Everest'in zirvesinde helikopterle uçmaya benzetilebilir. Bu zorluğun aşılabilmesi için Ingenuity'nin küçük ve hafif tasarlanması gerekiyordu. Ancak atmosferin seyrekliğine rağmen uçuşun sağlanabilmesi için Ingenuity'nin pervaneleri Dünyadaki helikopterlere göre 6 kat daha hızlı dönmeliydi. 

Yazının Devamını Oku

DAG Teleskobu Türkiye'de

Türkiye'nin en büyük teleskobu olacak DAG Teleskobu Şubat sonunda Türkiye'ye ulaştı.

Türkiye'deki astronomlar 1960'lı yıllarda ulusal bir gözlemevi hayali kurmaya başlamışlardı. Cumhuriyetin ilk astronomi bölümünün, 1933 yılında Atatürk'ün "Üniversite Reformu" ile kurulduğundan beri fazla zaman geçmemiş olmasına rağmen bir ulusal gözlemevi ihtiyacı oldukça belirgindir. Elbette, bu yalnızca bir ihtiyaç değil aynı zamanda da geleceğe yönelik yerinde bir öngörüdür. O tarihte bu öngörüyü yapıp, astronomi camiasının dikkatine sunan iki gökbilimcimizi anmamız gerekir: Prof. Dr. Nüzhet Gökdoğan (1910-2003) ve Prof. Dr. Abdullah Kızılırmak (1925-1983). 

İşte 1960'larda dile getirilen ulusal gözlemevi düşüncesi, nihayet 1990'larda gerçeğe dönüşmeye başladı ve 1997 yılında Saklıkent, Antalya'da TÜBİTAK Ulusal Gözlemevi (TUG) resmen açıldı. Çalışmaya başladığından beri 20 yılı geride bırakan TUG'daki en büyük teleskop, ne yazık ki, bize ait değil. Rusya'nın ortak kullanım için ülkemize getirdiği 1.5m ayna çaplı RTT150 teleskobu iki ülke kurumları arasında imzalanan bir protokolle işletiliyor. Hatta yakın bir zamanda, bu protokol güncellendi ve Rusya'nın Almanya ile birlikte fırlattığı SRG X-ışın teleskobuyla tespit edilecek kaynakların optik gözlemlerinde kullanılacak biçimde güncellendi. Dolayısıyla, Türk gökbilimcilere özgün araştırmaları için kullanabilecekleri "büyük" teleskop kalmadı. Türkiye'de tayf (spektroskopi) gözlemleri yapılabilen tek teleskobun RTT150 olduğu düşünülürse, bu durum özellikle yetişmekte olan yüksek lisans ve doktora öğrencileri için büyük bir sorun oluşturuyor. 

Bununla birlikte; 2015 yılında devreye giren yeni protokole kadar TUG, ülkemizdeki gözlemsel astronominin gelişimine çok önemli katkılar yapmıştır. Bugün öğrenci yetiştiren hocaların bir çoğu TUG'da gözlem yapmaya başlamış, tayf gözlemlerini TUG'da öğrenmiştir. TUG'un Türkiye astronomi tarihimizdeki yeri çok önemlidir ve değerlidir. Bu yalnızca TUG'un sağladığı kolaylıklar ve katkılar açısından değil, ayrıca TUG'un kuruluşunda hep birlikte çalışan, el ele veren, yoğun emek harcayan ve nice fedakarlıklar yapan Türk gökbilimcilerinin başarısı açısından da önemlidir. 

Daha Büyük Teleskoba İhtiyacımız Var! 

TUG'un kuruluşuyla birlikte profesyonel olarak işletilen, merkezi nitelikte ve tüm Türkiye'ye hizmet veren bir gözlemevine sahip olsak da, gözlemevindeki teleskopların teknolojisi, bilimsel incelemeler için gerekli olan odak düzlemi aygıtlarının kapasitesi ve en önemlisi teleskopların büyüklüğü açısından Türkiye'nin bir sıçramaya ihtiyacı olduğu açıktı. 

İşte bu ihtiyacı gören yeni nesil gökbilimcilerimizden bir grup 2008 yılından başlayarak bu düşüncelerini olgunlaştırmaya başladılar. Türkiye'nin gelişmiş ülkelerin gözlemevlerinde bulunanlar gibi modern teleskoplar, gelişmiş optik teknolojiler ve yenilikçi bilimsel aygıtlara ihtiyacı vardı. 

Yazının Devamını Oku

Perseverance'ın diğer Mars görevlerinden farkı ne?

30 Temmuz 2020'de fırlatılan uzay aracı yaklaşık 7 aylık yolculuktan sonra Mars'a ulaştı ve 18 Şubat 2021 TSİ 23:55'de Mars yüzeyine başarılı bir şekilde indi. Peki Perseverance'ın diğer Mars görevlerinden farkı ne?

NASA tarafından Mars'a gönderilen ilk uzay araçları 1964 yılında fırlatılan Mariner 3 ve Mariner 4'tü. Mariner 3 fırlatma sırasında başarısız oldu, Mariner 4 ise Mars'a yakınından geçen ilk uzay aracı oldu. Sonraki yıllarda Mars'a başka Mariner araçları da gönderildi. Ancak Mars'a gönderilen araçlar içinde tarihe kalıcı iz bırakan araçlar Viking 1 ve Viking 2 oldu. Viking'ler Temmuz ve Ağustos 1976'da Mars yüzeyine indiler. Her ne kadar 1971 yılında Rusya'nın gönderdiği Mars 3 aracı yüzeye inse de, inişten saniyeler sonra aracın bozulması nedeniyle yüzeyden görüntü elde edilemedi. Bu durumda, Viking uzay araçları Mars'ı yüzeyden gösteren ilk araçlar oldular. 

90'larda daha gelişmiş yörünge ve yüzey araçlarıyla Mars araştırmaları yeniden hızlandı. NASA'nın 1996 sonunda gönderdiği Pathfinder uzay aracı taşıdığı Sojourner gezgini ile birlikte 1997 Temmuzunda Mars yüzeyine indi. Sojourner mikrodalga fırın büyüklüğünde bir araçtı ve Mars yüzeyinde uzaktan araç kontrol etmek, yüzey koşullarının deneyimlenmesi konularında çok bilgi verici oldu. 

1976'daki Vikinglerden beri NASA Mars yüzeyine 8 araç indirdi: Viking 1&2, Pathfinder, Mars Polar Lander, Spirit, Opportunity, Phoenix, Curiosity ve InSight. 

30 Temmuz 2020'de fırlatılan ve dün gece Mars yüzeyine ulaşan Perseverance NASA'nın başarıyla Mars yüzeyine indirdiği dokuzuncu araç oldu. 

Mars araştırmaları NASA'nın bütçesinin önemli bir bölümünü oluşturuyor. Yüzeye indirilen araçlar dışında birçok uzay aracı yörüngeden Mars'ı, yüzeyini, atmosferini ve mevsimlerini inceledi. Çalışmaların iki ana amacı olduğu söylenebilir: Mars'ın coğrafi yapısının ayrıntılı bir şekilde anlaşılması ve gezegenin geçmişinde veya günümüzde yaşam olup olmadığı. 

Perseverance'ın Diğer Mars Görevlerinden Farkı Ne? 

Mars'a gönderilen araçlarla yüzey şekilleri, toprak ve kayaç yapıları, kimyasal kompozisyon gibi konular ayrıntılı incelendi. Ancak özellikle son iki araçla, InSight ve Perseverance, daha ayrıntılı kimyasal analizler yapılmaya başlandı. Önceki görevler sayesinde Mars'ın geçmişinde suyun varlığının kanıtlanması, gezegende yaşama dair izler bulunabileceği konusunda umut yarattı. 

Bu amaçla, Mars yörüngesindeki araçlardan alınan görüntüler yardımıyla Perseverance'ın indirileceği bölge belirlendi. Özellikle 2006'dan beri çalışmaya devam eden Mars Reconnaissance Orbiter (MRO) aracının yüksek çözünürlüklü görüntüleri iniş yerinin belirlenmesinde yardımcı oldu. 

Yazının Devamını Oku

Takım Uydular konusu Birleşmiş Milletler gündemine taşınıyor

Onbinlerce uydu Dünya'dan yapılan optik ve radyo astronomi gözlemlerini olumsuz etkileyeceği için Uluslararası Astronomi Birliği konuyu daimi gözlemci olduğu Birleşmiş Milletler Dış Uzay İşleri Ofisine taşıyor.

Bilindiği gibi ilk yapay uydu olan Sputnik, Rusya tarafından 4 Ekim 1957'de uzaya gönderildi. Sputnik'ten günümüze kadar geçen yaklaşık 60 yılda on bine yakın uydu gönderildi. Bu uyduların büyük bir kısmı Dünya etrafındaki yörüngelerde bulunuyor. Bir kısım bilimsel uydu ve teleskop Dünya - Güneş kütleçekim sisteminin özel konumlarında, bir kısım uydu Ay başta olmak üzere çeşitli uydu ve gezegenler çevresinde, bir kısım uzay aracı da Güneş Sistemi'nin derinlerinde bulunuyor.

SpaceX şirketinin 2015'te fizibilite çalışmalarına başladığı Starlink projesi, alçak yer yörüngesine (LEO) yerleştirilecek on binlerce uydu içeriyor. Bu uyduların Dünya'nın tamamına hızlı internet hizmeti vermek üzere tasarlandığı biliniyor.

SpaceX dışında alışveriş devi Amazon'un ve ayrıca OneWeb şirketlerinin de benzer planları var. Tüm şirketlerin planları dahil edildiğinde neredeyse 50 bin uydu ediyor. Tüm bu projeler gerçekleşirse insanoğlunun 1957'den beri, 60 yılda uzaya gönderdiği uydu sayısının 5 katı uydu uzaya gönderilecek demektir.

İlk Starlink uydusu Mayıs 2019'da uzaya gönderildi. 2020'de pandemi nedeniyle ertelemeler olsa da, şimdiye kadar yörüngeye oturtulan Starlink sayısı 1500'ü geçti.
Gönderilen ilk Starlink'ler, uyduların beklenmedik ölçüde parlak olduğunu gösterdi. Dünyadan herhangi bir optik alet kullanılmadan görülebiliyorlardı. Böylesi parlak yüzlerce (ve binlerce) uydu astronomik gözlemleri tehdit etmeye başladı.

Astronomlar bu konu üzerine imza kampanyaları ve farkındalık çalışmaları başlattılar. Starlink uydularının ve yakın gelecekte onu takip edecek diğer takım uyduların, Dünyadan optik astronomi yapılmasını imkansız hale getirme tehlikesi oluştu. Bu tehlike yalnızca optik astronomi için değil, ayrıca geniş bant radyo iletişim kanallarını kullandıkları için Dünyadan yapılacak radyo astronomi gözlemlerini de olumsuz etkileyecek. Yörüngede dolanan ve sürekli Dünyaya yayın yapan on binlerce uydu, gökcisimlerinden gelen radyo dalgalarıyla girişim oluşturacak.

Vera Rubin Gözlemevinin Geleceği Tehlikede

ABD'nin kısa bir süre sonra çalışmaya başlayacak 8.4 m'lik teleskopa sahip Vera Rubin Gözlemevi'nin amaçlarına ulaşması tehlikeye giriyor. Düzenli olarak gökyüzünü tarayacak bu dev teleskop, yaklaşık her üç gecede bir bulunduğu konumdan görülebilen tüm gökyüzünü görüntülemiş olacak. Bu sayede, hızlı hareket eden veya ani parlaklık değişimi gösteren gökcisimleri belirlenebilecek. Bu durum, özellikle asteroid ve kuyrukluyıldız gibi Dünyaya tehdit oluşturan cisimlerin belirlenmesini etkileyecek.

Yazının Devamını Oku