Paylaş
Işık kirliliği, geleneksel biçimiyle, ışığın yön, yer, miktar ve zaman bakımlarından yanlış kullanılması olarak tanımlanır.
Işık kirliliğini gereksiz aydınlatma olarak basitleştirebiliriz ancak bu basitleştirme konunun tüm boyutlarını kapsamaz. Ancak çoğu toplumda ışık kirliliği öncelikle fazla veya yanlış aydınlatma olarak algılanır.
Yönüyle, zamanıyla, miktarıyla ve kullanılan aydınlatma çözümleriyle bu konunun insan, canlılar, doğa ve gökyüzüne yönelik etkileri var.
Şehirlerin aşırı aydınlatılması öncelikle geceleyin evlerin içinin aydınlık olmasına ve bunun sonucunda sağlıklı ve gerektiği gibi bir uyku uyunamamasına neden olur. Halbuki insan metabolizması geceleyin uykuda yenilenir. Bu yenilenme -hücresel ve fiziksel enerji boyutlarında- melatonin hormonunun salgılanmasıyla gerçekleşir. Salgılanan melatonin hormonunun miktarı ortam karanlığına bağlıdır. Ne kadar melatonin salgılanırsa yenilenme ve hastalıklardan korunma o düzeyde fazla olur.
Elbette günümüzde, kalın perdeler, panjurlar gibi sistemler olsa da hala konutların büyük bölümünde yatak odaları gereken karanlık seviyelerinde değildir. Özellikle büyük caddelere, iş merkezlerine, alışveriş merkezlerine, gökdelenlere yakın yerlerdeki konutlarda yaşayanların bu durumdan mağdur olmaları daha olasıdır.
Kuşlar başta olmak üzere birçok canlının yolu fazla ışık nedeniyle saşmaktadır. Göçmen kuşlar alışkın oldukları yolları kaybedebilmekte ve nesillerinin devamını sağlayamamaktadırlar. Sahillerde ve kıyı şeritlerinde birçok deniz canlısı da ışıklar nedeniyle yüzyıllar boyunca yumurta bıraktıkları konumları şaşırmaktadırlar.
Aşırı aydınlatma ağaçları kurutarak, ölmelerine neden olabiliyor. Ama daha önemlisi ağaçları mesken edinmiş birçok böceğin ilgisini başka yerlere çekiyor, sonucunda da ağaçların ve birçok bitkinin gelişimi için önemli olan polen yayılımını etkiliyorlar.
Gökyüzü Kirleniyor
Işık kirliliğinin en dikkat çekici etkilerinden biri de insanlık tarihinin ortak mirası olan "karanlık gece göğünün" aydınlanmasına sebep olmasıdır. Her yeni nesil veya özellikle yoğun şehirleşmenin olduğu yerde yaşayanlar gökyüzünün güzelliklerini göremiyorlar.
Gökyüzünü bilmeden, farkında olmadan, yıldızları ve gezegenleri incelemeden nasıl astronomiye ve uzaya meraklı gençler yetişebilir. Uzay yarışında kendine bir yer edinmeye çalışan bir ülke olarak, Türkiye'nin toplumda gökyüzü, astronomi ve uzay farkındalığının arttırılmasına büyük önem vermesi gerekiyor.
Geçmişte araştırma yapılabilen birçok gözlemevi bugün ışık kirliliği tehdidi altında. Yalnızca bu gözlemevlerine yapılan yatırımlar, harcanan emekler bile önlem alınmasını gerektirecek kadar önemli. Işık kirliliği nedeniyle gökyüzünü olması gerektiği gibi inceleyemeyen bir gözlemevinde nasıl bir astronomi eğitimi verilebilir? Böyle bir gözlemevinden ne tür keşif, başarı ve yaygın etki beklenebilir?
Yakın zaman önce ODTÜ ve Çukurova Üniversitelerinin araştırmacılarından oluşan bir grup Türkiye'nin 2012-2019 yılları arasındaki ışık kirliliği seviyesinin değişimini uydu verileri ile belirlediler. Sonuç fazla "parlak"!
2012-2019 yılları arasında Türkiye'den uzaya kaçan ışık miktarı (ışık kirliliği) %80 oranında artmış! Yukarıda saydığımız tüm etkileri bir kenara bıraksak bile, yalnızca bu, daha fazla enerjiyi uzaya kaçırdığımız anlamına geliyor. Türkiye'nin toplam ışık kirliliğinin %12'sine İstanbul neden oluyor. En büyük ve kalabalık şehir olması nedeniyle bu sonuç şaşırtıcı değil.
Doç. Dr. Sinan Kaan Yerli (ODTÜ) ve Doç. Dr. Nazım Aksaker (Çukurova Üniv.) tarafından yürütülen araştırmada, ayrıca ışık kirliliği ile nüfus, gelir düzeyi gibi demografik parametreler de karşılaştırılmış. Beklenebileceği gibi gelir düzeyi yüksek şehirlerimizde ışık kirliliği seviyesi daha yüksek.
Gözlemevlerimizin Durumu Nasıl?
Türkiye'nin en eski gözlemevleri olan İstanbul, Ankara ve Ege Üniversiteleri gözlemevleri aynı zamanda Türkiye'nin en büyük şehirlerinde bulunuyorlar. Bu kurumlar hala kısıtlı oranda araştırma amaçlı gözlemlere devam etseler de, her geçen gün ağırlık eğitim-öğretim ve bilim-toplum amaçlarına kayıyor.
Doç. Dr. Yerli ve Doç. Dr. Aksaker'in uydu verileriyle gerçekleştirdiği çalışmaya göre; 1997 yılında açılan TÜBİTAK Ulusal Gözlemevi (TUG), 2002 yılında açılan Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesinin Ulupınar Astrofizik Gözlemevi ve kurulumu devam eden Atatürk Üniversitesinin Doğu Anadolu Gözlemevi (DAG) Türkiye'nin en karanlık astronomi yerleşkeleri.
Ancak bu durumun böyle devam edip etmemesi yerel yönetimlerin ve ilgili bakanlıkların atacağı adımlara, önlemlere ve hatta gerekirse yasal mevzuat değişikliklerine bağlı. Örneğin, TUG'u etkileyen ışık kirliliği miktarı 2012'den 2019'a %56 artmış durumda. Aynı yıl aralığında, DAG için bu değer %40.
Uluslararası Işık Günü
2015 yılında UNESCO, 16 Mayısın "Uluslararası Işık Günü" olarak kutlanmasına karar verdi. Her yıl bu tarihte ve haftada, hem ışık temelli teknolojilerin önemi ve gelişmelerine dikkat çekiliyor hem de karanlık gökyüzünün korunmasına yönelik çalışmalar anlatılıyor.
İçinde bulunduğumuz dönemde yalnızca Dünya'dan uzaya yayılan ışık kirliliği değil ayrıca alçak yörüngeye yerleştirilen takım uyduların yarattığı ışık kirliliği de tehdit oluşturuyor.
Yukarıda bahsettiğimiz araştırmacılar 2012-2019 yılları arasında Fransa'nın ışık kirliliğini de incelemişler. G8 ülkelerinden biri olarak ekonomisi, araştırma altyapıları, uzay çalışmaları oldukça ileri düzeyde olan bir ülke olan Fransa'nın ışık kirliliği seviyesi bu yıllar arasında sabit kalmış ve son yıllarda azalma eğilimi göstermiş. Ayrıca, 2018'de kabul edilen bir yasa ile Fransa ışık kirliliğinin önlenmesi, azaltılması ve sınırlandırılması hedefleniyor. Fransa ışık kirliliği yasası 2019'da yürürlüğe girdi ve sözü edilen araştırmanın verileri bu yasanın etkilerini yansıtmıyor. Yakında yapılacak çalışmalar 2019 sonrası durumu ortaya koyacaktır. Ancak yasa öncesinde bile azalma eğilimi gösteren Fransa'daki ışık kirliliği, yasanın yürürlüğe girmesiyle daha etkin bir şekilde azalacaktır.
Türkiye'nin "Milli Uzay Programı"nın da bileşenleri olan TUG ve DAG'ın korunabilmesi, Türkiye'nin astronomi, astrofizik ve uzay bilimleri alanlarındaki başarısının sürdürebilmesi ve gözlemsel astronomi alanında dışa bağımlılığımızın azalması açısından çok önemli. Antalya ve Erzurum'un pilot bölge ilan edilmesi, ilgili bakanlıkların himayesinde büyükşehir belediyeleri, aydınlatma şirketleri ve üniversitelerle birlikte yürütülebilecek bir çalışma. TUG ve DAG söz konusu olunca sanırım en büyük destek Sanayi ve Teknoloji Bakanlığımızdan gelecektir. Uluslararası Işık Günü vesilesiyle bu iki güzide araştırma merkezimizin "karanlıkta" kalması dileğimizi yineleyelim.
Uluslararası Işık Günü kapsamındaki etkinlikleri ve paylaşımları #LightDay2021 ve #DarsSkies4All etiketleri ile takip edebilirsiniz.
Paylaş