İnsanoğlu her ne kadar bu iki yıllık dönemi, aşıların bulunması haricinde pek de doğru şekilde yönetemediyse de belki gelecek için daha fazla umut olabilir. Neyse ki bilim insanları artık daha fazla bu konuya eğiliyor. Mikropların izini sürüyor ve gelecekte olması muhtemel salgınları öngörmeye çalışıyor. Bunları yaparken de yeni nesil teknolojiler kullanılıyor.
Geçtiğimiz ay Nature’da yayınlanan bir çalışmada süper bir bilgisayar kullanarak oluşturulan bir nevi virüs takip sisteminin sonuçları bildirildi. Açık kaynak bulut sistemi olan Serratus Projesi olarak adlandırılan uluslararası iş birliği, açıkladığı bulgularda daha önce bilinenden yaklaşık 10 kat daha fazla RNA tabanlı virüs olduğunu ve toplamda 131 binden fazla yeni tür olduğunu gösterdi. Proje kapsamında altı milyona yakın biyolojik örneği bir başka değimle yaklaşık 20 milyon gigabayt veriyi analiz eden bilim insanları her numunede RNA bazlı bir virüsün varlığını gösterecek belirli bir geni aradı.
Özetlemek gerekirse bugün tam anlaşılamayan bir hastalığa yakalanan birinin verisi bu sistem üzerinden incelendiğinde taşıdığı virüsün Çin’deki bir kuş ya da Afrika’daki bir deveden mi geldiği anlaşılabilecek. Bu çalışmada bilim adamları yeni virüsleri bulmak için çalışıyor olsa bile, bu patojenlerin hangisinin ileride bir salgına sebep olabileceğini kesin olarak kestirebilmenin halen zor olduğunu belirtiyorlar.
Bill Gates’e dönecek olursak, bu ve benzeri pek çok araştırmanın verilerine ulaşabilen, halk sağlığı üzerine vakfı bulunan, dünyanın en önemli ve zengin insanlarından biri olan kişinin gelecekteki olası salgınlarla ilgili öngörüsünü paylaşması bana çok normal geliyor. İnsanoğluna, daha az komplo teorisi daha çok gerçek ve bilim lazım.
Yatırımcılar, bu sanal dünyada gayrimenkul almak, markalarını bu platforma taşımak, şirketleri adına meta uzantılı tesciller almak için milyonlarca dolar harcarken meta dünyada giderek değerleniyor. Metaverse’de artık arazi alandan düğün yapana, konser verenden toplantı yapanlara farklı aktiviteler görmeye başladık. Zira yeni sanal aleme talep artışı için bu tip ses getirecek projelerin gerçekleşmesi gerekiyor. Tabi talep arttıkça fiyatlar da aynı şekilde yükseliyor.
Öte yandan tüm bu paralel evrenlerdeki süreç sadece Facebook Metaverse üzerinden yürümeyecek, pek çok benzer evren oluşması bekleniyor. Nasıl ki şu an pek çok sosyal medya platformu var ve bazı özellikleri ile birbirlerinden ayrışıyorlarsa sanal paralel evrenimizin de öyle çeşitlenmesi bekleniyor ki hali hazırda rakipleri de var.
Meselâ, Microsoft’un geliştirdiği ‘’Mesh” bunlardan biri. ’Mesh for Teams’’ platformu da kullanıcıları tek bir sanal ortam altında buluşturup toplantıları, iş görüşmelerini daha etkileyici bir boyuta taşımayı amaçlıyor. Tabii bu oyun ve eğlence olmayacağı anlamına gelmiyor.
Metaverse sağlık alanında da yeni yollar sunabilir mi?
Sanal paralel dünyamız bunlarla da sınırlı kalmıyor, meselâ, sağlık alanında kullanımı yaygınlaşırsa tıp eğitimde önemli bir yer alabilir ve bu sanal evrenler gelişirken, sağlık alanında bize yeni yollar sunabilir. Karma gerçeklik platformu olan Microsoft Mesh, HoloLens birlikteliği devreye farklı cihazların da alınmasıyla çok değişik bir boyuta gidebilir. Günümüzde cerrahi işlemler gelişmiş ülkelerde giderek robotik olduğundan, karmaşık ameliyatların tümü artırılmış gerçeklik kullanılarak yapılmaya başlayabilir. Robotik destekli cerrahi sistemi Da Vinci ile ünlü Intuitive Surgical gibi şirketler, sanal gerçekliğe geçmek için potansiyele sahip.
Metaverse ile ileri tıp uygulamalarına geçmeden önce halen gerek eğitim gerekse uygulama alanında gidilecek çok yol var. Sanal evren çağını hekimlerimizin yakalayabilmesi için ise şimdiden teknoloji ile iç içe çalışıyor olmaları gerekiyor.
Bu konuda görüşünü aldığım, Bariatrik Metabolik Cerrahi Derneği Başkanı Prof. Dr. Mahir Özmen, Cerrahi branşlar robotik ve yapay zekâ birlikteliğinin getirdiği teknolojilere doğru eviriliyor. Bizim cerrahlarımızın da gelişen teknolojiyi yakalayabilmesinin yolu artık standart cerrahiden, laparoskopiden, robotik cerrahiye dönmeleri ile mümkün olabilir” diyor.
Prof. Dr. Mahir Özmen sözlerine şöyle devam ediyor, “Bir süre sonra cerrahi işlemler dijital cerrahi dediğimiz bir yöne doğru evirilecek ve bugün sınırlı yapay zekâ ile yapılan ameliyatlar yerlerini tam yapay zekâların ameliyat yaptığı bir döneme bırakacak. Bugün radyoloji, patoloji gibi birtakım branşlarda yapay zekânın devreye girmesiyle doktorların üstüne düşen yük büyük ölçüde alınmış durumda. Yapay zekâ sistemleri görüntüler alabiliyor, detaylandırıyor o görüntüler üzerinden histolojik tanılara varıncaya kadar ayrıntılı bilgiler verebiliyor. Robotik cerrahi de tüm bu gelişmelerin bir basamağı. Son on yıl içerisinde gerçekleşen dönüşüm önümüzdeki on yıl içerisinde çok daha hızla gerçekleşecek. Robotik cerrahi, 5G ile okyanus ötesi ameliyatları gerçekleştireceğimiz teknolojilerin olduğu dönem arasında önemli bir halka. O nedenle robotik cerrahi halkasını bugünden yakalamalıyız. Aksi hâlde 2040’lı yıllarda iş tamamen otonom robotlara evirildiğinde her şeyin gerisinde kalmış oluruz. Bu sebeple de robotik cerrahinin teknolojik olarak bilinmesi, kullanılabilir hale gelmesi, erişilebilir olması ve ucuzlayarak bütün hastanelerimizde tüm cerrahların kullanabileceği formatta herkese sunulması gerekli.”
Geçtiğimiz günlerde ABD Gıda ve İlaç İdaresi, kanser şüphesi olan alanların tespitinde patologlara yardımcı olacak yazılıma De nova pazarlama öncesi onayı verdi. Paige Prostate adı verilen yazılım, prostat biyopsisi görüntüsünde kanser olma olasılığı en yüksek olan alanı belirlemek için tasarlanmış ilk yapay zekâ (AI) tabanlı yazılım olma özelliğini taşıyor.
Yapılan çalışmada pataloglar yazılım yardımı ile ve yardımsız 527 prostat biyopsi görüntüsü inceledi. Çalışma sonucunda patalogların yazılım yardımı alarak yaptıkları incelemelerin yardımsız olanlara kıyasla %7,3 oranında iyileştiği görüldü. Yazılımın iyi huylu tümörlerin tespitinde ise bir etkisi olmadığı açıklandı. FDA’nın bu kararı dijital sağlıkta hem yeni bir alan başlığı açılması hem de bu tip diğer ürünlerin de pazarlama onayı almasının önünü açması açısından önemli görülüyor.
5G geleceği şekillendiriyor
Geçtiğimiz günlerde ülkemizde gerçekleştirilen bir diğer önemli dijital sağlık olayı ise 5G kullanılarak yapılan ameliyat oldu. 5G bağlantılı akıllı gözlükler ve interaktif bir platform kullanılarak farklı şehirlerde bulunan doktorların da anlık takibi ile başarılı geçen ameliyatı Ankara Acıbadem Hastanesi, Üroloji uzmanı Prof. Dr. Lütfi Tunç gerçekleştirdi. Türk Telekom’un sağladığı yeni nesil 5G altyapısı ile gecikmesiz görüntü aktarımı sağlanarak gerçekleştirilen ameliyat ileride dijitalleşen sağlık, tıp eğitimi ve farklı konularda hayatımızı etkileyecek yeni gelişmelere zemin hazırlıyor.
Bu ameliyata kullanılan 5G, mesafeler ve erişilebilirlik anlamında dünyamızı biraz daha küçültürken yaşam kalitemizin artmasının sağlayacak teknolojilerin hayata geçmesinin önünü açıyor. Dünya Sağlık Örgütü ve Birleşmiş Milletler gibi kurumların da sağlık, eğitim ve daha pek çok konuda hizmete erişimde eşitlik sağlamak adına çok önemsediği 5G teknolojisinin hayatımızda hissedilir bir etki yapması bekleniyor.
Yeni nesil bağlantı 5G ile hastaneler, dijital sağlık uygulamaları ve cihazları, yazılım dağıtımları, otomasyon, robotik, makine öğrenimi ve daha fazlasının potansiyelini fark eden akıllı binalar oluşturabilir. Ayrıca AI ve 5G kombinasyonunun giyilebilir tıbbi cihazlar tarafından tespit edilen sağlık sorunları hızla hekime ulaştırılabilir.
Göz tembelliğine VR tedavisi
Göz tembelliği olarak bilinen görsel bozukluk ambliyopi’si olan çocuklar için sanal gerçeklik tabanlı bir tedavi de yine FDA tarafından De novo pazar öncesi onayı aldı. Bu gelişme yakın zaman sonra göz hekimlerinin reçetelerine VR (Sanal Gerçeklik) gözlüğü ekleyebileceği anlamına geliyor. Sanal gerçeklik gözlüğü aracılığıyla çocukların görüşünü iyileştirmeye yönelik bir tedavi yöntemi olan Luminopia One, bunu yaparken popüler TV şovları ve filmleri kullanıyor. Evde kullanılabilen gözlük uzman hekim önerisi ve kontrolünde kullanılıyor.
Covid 19 salgınının başlangıcından itibaren Facebook, YouTube, Twitter ve diğer sosyal medya şirketleri, platformlarında yanlış bilgilerin dolaşması nedeniyle oldukça fazla eleştiri aldı. BMJ Global Health'de yayınlanan bir araştırma, Mart 2020'de COVID-19 ile ilgili en çok görüntülenen YouTube videolarının dörtte birinden fazlasının yanlış bilgi içerdiğini gösterdi. Ayrıca yapılan bir başka araştırmada da kullanıcıların bu tarz videoların çoğuna YouTube’ un öneri listesinden ulaştıkları görüldü.
Sağlık okuryazarlığı oranı düşük
Ekonomik İş birliği ve Kalkınma Örgütü'nün (OECD) himayesindeki, Uluslararası Yetişkin Yeterliliklerini Değerlendirme Programı (PIAAC), ABD dahil pek çok ülkede sağlık okuryazarlığı oranının yetersiz olduğunu göstermiştir. Türkiye Sağlık Okuryazarlığı Düzeyi ve İlişkili Faktörleri Araştırması’na göre Türkiye’de yaklaşık olarak 10 kişiden 7’sinin sağlık okuryazarlığı düzeyi düşük bulunmuştur. Sağlık okuryazarlığı düzeyinin sağlık harcamalarına etkisi üzerine yapılan araştırmalarda, yetersiz sağlık okuryazarlığının sağlık harcamalarını artırdığı da kanıtlanmış ayrıca bu durumun toplum sağlığını da olumsuz etkilediği gösterilmiştir.
Sosyal medya duruma göre tavır aldı
İnsanların sağlık okuryazarlığı konusundaki karnesi bu denli kötüyken, yeterince kontrol edilemeyen sosyal medyada da yanlış veya sahte içeriklerin çok olması ve gerçek olmayan içeriklerin gerçeklere göre daha hızlı yayılması aslında çok da beklenmedik bir durum değildir.
Gerek YouTube gerekse Facebook, Twitter salgının ardından milyonlarca sahte veya yanlış içeriği yayından kaldırdığını açıkladı. Hatta Covid 19 için doğru bilgilendirme kaynaklarına yönlendirme yaptıklarını belirtti. Facebook ayrıca, temmuz ayında #VaccinesKill hashtag'ini kaldırdığını duyurdu. Geçtiğimiz hafta ise ABD Gıda ve İlaç İdaresi'nin (FDA) Pfizer COVID-19 aşısını 16 yaş ve üzeri için tam olarak onaylamasıyla ilgili mesajlar paylaşacağını ayrıca şirket politikalarını “FDA onaylı aşı yoktur” iddialarını ortadan kaldıracak şekilde güncellediklerini bildirdi.
Bu konuda çalışmalar yapan YouTube 2021 başlarında doğru bilgi için çeşitli sağlık otoriteleri ile iş birliği yaptı ve doğru bilgi için sağlık profesyonellerini daha fazla paylaşım yapmaya davet etti. Ancak burada bir başka sorun daha karşımıza çıkıyor. Doğru bilginin ya da hekim videolarının müzik ya da eğlence içerikleri ile kıyaslandığında yeterince ilgi görmemesi ve bu kişilerin de güvenilirliğinin teknoloji şirketleri tarafından tam olarak bilinmemesi.
Bu sorunu çocukluk çağı aşılarında aşı kararsızlığı olarak yaşıyorduk, şimdi pandemi nedeniyle Covid 19 aşılarında yaşıyoruz. Sadece sağlık da değil seçimlerinde, günlük sağlık haberlerinde, dini inançlarla ilgili, gündelik olaylarda her yerde karşımıza çıkıyor. Hatta bildiğiniz gibi artık hayatımızda Deepfake denilen bir terim var. Başkasının yüzünü sesini kullanarak o kişiye istediğiniz konuşmayı yaptırmanız bile teknolojik olarak mümkün.
Veriler, haklara saygılı kullanıldığı taktirde, toplumların pek çok sorununun çözülmesine yardımcı olabilir ve ekonomik değer yaratabilir. Hatta şeffaf veri politikaları, verilerin paylaşımı büyük toplumsal sorunların çözülmesinde de rol oynayabilir. Ancak halihazırda gerek gerçek gerekse sanal ortamda insanların haklarını korumaya yönelik hâlâ pek çok boşluk var. Genel olarak verileri işleyen şirketler veri sahiplerine nazaran daha güçlü konumda. Dijital ekonomide, veriler para kazanılabilen ve bireylere ve şirketlere önemli faydalar sağlayan kritik bir kaynak hâline geldi. Yine de veriyi oluşturan kişinin rızası olmadan verilerin çalınması, kötüye kullanılması riski her zaman mevcut.
Siyasiler de büyük veri peşinde
Veriye konu olan bilgiler sadece kredi kartı ya da kimlik numaramız, adresimiz değil aynı zamanda kişisel tercihlerimiz ne yediğimiz ne giydiğimiz, hangi marka ürün satın aldığımız en çok ne arattığımız vb. daha pek çok tercihimiz de veri olarak toplanıyor ve ekonomik bir değer oluşturuyor. Bu konuda yeni bir gelişme ise Çin hükümetinin yerel teknoloji devlerinin ellerindeki veriyi denetleyecek ortak bir girişim kurmayı planlaması. Hükümet, dijital ekonominin sağlıklı gelişimini desteklemek için e-ticaretten sosyal medyaya kadar birçok alanda hizmet veren şirketin verilerini açmalarını öneriyor.
Yeni kuruluşun kapsamının ne olacağı ne tür verileri yöneteceği ve hangi kaynaklardan alacağı ise hâlâ belirsizliğini koruyor. Ancak bu yönde bir girişimin uluslararası sonuçlar doğurması da çok mümkün. Bu talep, giderek büyüyen ve toplumu etkileme gücü yüksek dijital platformların, siyasilerin iştahını kabarttığının bir göstergesi olarak da yorumlanabilir. Anlaşılan o ki artık dünyada medya ve sosyal medyanın ardından artık e-ticaret siteleri de siyasilerin ilgisini çekiyor.
Bu verilerin korunması hükümetler açısından ulusal güvenlik meselesi olarak görülse de uluslararası platformlardan toplumları uzak tutmak çok da mümkün değil. Verilerin güvenliği için çözüm yine uluslararası kurallardan geçiyor.
Son yıllarda teknoloji firmaları, yapay zekayı (AI) geliştirme konusunda büyük atılımlar gerçekleştirdi. Ekonomik İş Birliği ve Kalkınma Teşkilatı’na (OECD) göre, 60 ülkede yer alan farklı merkezler yapay zekânın toplum ve iş dünyası üzerindeki etkilerine odaklanan çalışmalar yürütüyor. Buna rağmen yapay zakâ (AI) ile ilgili pek çok olumsuz durum da yaşandı.
Meselâ, ABD’nin bazı eyaletlerinde, emniyet güçlerinin AI tabanlı yüz tanıma uygulaması kullanımını durduruldu. Özellikle emniyet güçlerinin kullandığı bu teknolojinin ırkçı yaklaşımlar göstermesi, suçlu teşhisinde yanlış yönlendirmesi, AI’nin henüz yeteri kadar bu görevlere hazır olmadığını gösterdi. Ayrıca Deep- fake olarak adlandırılan sahte görüntülerin çoğalması da AI’nin kötüye kullanımı konusunda ciddi endişelere neden oldu.
Diğer yandan yapay zekâ kullanımı gerek ekonomik gerek askerî konularda ülkelere açık ara avantaj sağlayabilecek bir teknoloji olarak görülüyor. Çarşamba günü ABD, Ulusal Güvenlik Yapay Zekâ Komisyonu tarafından yayınlanan rapora göre, ABD'nin yapay zekâ silahlarını keşfetmek ve geliştirmek için çalışma yürütmesi gerektiği belirtildi. Bu ve benzeri kararlar sadece ABD değil tüm diğer ülkelerin de gündeminde. Aynı şekilde geçtiğimiz günlerde İngiltere’nin AI Konseyi de Birleşik Krallık hükümetinin bir yapay zekâ (AI) stratejisine ihtiyacı olduğu yönünde fikir beyan etti.
Aslında kurulan tüm AI stratejisi yönetim grupları gerek kamu gerek özel olsun yapay zekâ kullanımı konusunda kuralları belirleyici adımlar atmayı hedefliyorlar. Teknoloji devrimi ile hayatımıza giren AI’nin doğru, etik kullanımı ve globale eşit şekilde hizmet etmesi insanlık açısından önemli. Aksi halde AI konusunda girişim yapamayan ülkelerin giderek daha da fakirleşmesi etik ve sosyal olumsuz sonuçlarla karşılaşması söz konusu olabilir. Bilim kurgu filmlerindeki gibi içerdekiler ve dışardakiler şeklinde yaşayan ayrışmış toplumlar istemiyorsak, teknolojiyi paylaşmaya, etik çerçevede birlikte hareket etmeye özen göstermemiz gerekiyor.
Yeni normal şartlarda gerçekleştirilen zirvenin yüz yüze versiyonun mayıs ayında Singapur’da düzenlenmesi planlanıyor ancak WEF Başkanı henüz programın netleşmediğinin de altını çiziyor. Singapur etkinliği henüz net olmasa da online etkinlikte yer alan başlıklar arasında iklim değişikliğinin ve teknolojinin önemli bir yer tutuğu görülüyor.
Dijitalleşmenin yeni normalde daha fazla hızlanması istihdamı düşüreceğinden hem ekonomik hem de etik açıdan önemli bir konu. Burada sözünü ettiğim dijitalleşme genel kullanımın tersine şirketlerin sosyal medya hesabı açması değil robot, bot, yapay zekâ, IoT blokzinciri gibi farklı teknolojilere yönelmesi. Yeni teknolojilerin her zaman bazı meslekleri yok ettiği ancak farklı meslekler de doğurduğuna değinilen WEF Davos gündemi açıklamasında, yaşanmakta olan bu teknolojik değişimin sosyal boyutlarına vurgu yapılıyor. İnsan olmanın ne olduğunun tanımını tehdit ettiği düşünülen bazı uygulamalar, gizlilik, güvenlik, etik gibi kaygı verici konuların ele alınması gerektiği dile getiriliyor.
WEF’nin bu yıl, Covid 19 salgının sonuçlarının değerlendirileceği, bu süreçte alınan derslerin masaya yatırılacağı ve dünyamızda azalan güvenin yenin yeniden tahsis edilmesi için nelerin yapılabileceğine dair özel bir gündemi bulunuyor.
İyilik için teknoloji derken…
Teknolojinin iş hayatında insan istihdamına olan etkisini en aza indirgemek, yeni oluşan iş kolları için eğitimli personel ihtiyacını karşılayacak eğitim programları oluşturmak global ekonomiyi etkileyen önemli bir konu. Bunun yanı sıra gelecekte kullanacağımız yeni nesil pek çok elektronik cihazın geri dönüşümlü malzemelerden üretilmesi, güneş ve rüzgâr enerjisine yönelmede kullanılan teknolojik ürünlerin tüm dünyada yaygınlaştırılması, yeni nesil piller ile karbon salınımını azaltmaya yönelik hamleler yapılması da “iyilik için teknoloji” temasının alt başlıklarından. Diğer önemli konu ise küresel olarak yapay zekâ kullanımının bazı ortak kurallara bağlanması ve böylelikle kötüye kullanımın önüne geçilmesini sağlayacak tavsiye kararları alınması.
Davos her ne kadar çok büyük etkilere sahip bir zirve gibi görünmese de gündem belirlemek ve farkındalık oluşturmak anlamında faydalı olabilir. Bakalım bu yık “İyilik” temaları ne kadar işe yarayacak. İyilik için teknoloji derken samimi ve yapıcı olmalarını bekliyoruz.
Son olaylarla birlikte Facebook'un geçmişte gündem olan verileri işleme yolları kullanıcılar tarafından yeniden hatırlandı. Diğer yandan WhatsApp’ın AB ülkeleri için farklı kurallar uygulaması da kafalarda soru işareti doğurdu. Bu süreçte Elon Musk’ın Signal’i önermesi ise “Bir bildiği vardır” düşüncesiyle kullanıcıları etkilemiş gibi görünüyor. Zira bu açıklamasının ardından Signal oldukça fazla kullanıcı kazandı hatta isim benzerliği nedeniyle tamamen farklı sektörde olan bir şirketin hisse senetlerinde bile artış yaşandı.
WhatsApp, Bip, Signal, Telegram hangisini kullanmalı?
WhatsApp’ın AB için farklı kurallar uygulama sebebi oradaki veri gizliliği kurallarının diğer ülkelere nazaran daha belirgin sınırlarla daha fazla korunuyor olması olabilir. Anlaşılan şirket burada bir sorun yaşamak istemiyor. Diğer taraftan şirketin Türkiye temsilcisinin açıklamasından, yeni gizlilik politikası ile şirketin farklı bir ürün ortaya koymaya çalıştığını anlıyorum. Ancak bu ürün yine kullanıcıların tercihi ile kullanılabilecek bir gelir modeli gibi görünüyor. Yani bizden habersiz bir şey alınıp satılmayacak ama bir noktada alıcı ve satıcıyı buluşturabilecek.
Sonuç olarak baktığımızda konunun geldiği nokta verinin önemi. Peki bu kadar kıyamet kopardığımız verimizi WhatsApp’ın gizlilik politikası değişmeden önce koruyabiliyor muyduk?
Yakın zaman öncesine kadar tüm kargo şirketlerinin kuryeleri en önemli verimiz olan kimlik numaralarımızı alıyordu. Her gün internete girdiğimiz pek çok browser günlük olarak nerelerde gezindiğimizi ne okuduğumuzu ne satın aldığımızı takip ediyor. Hadi bunlar önemsenmedi diyelim, yıllardır çocukların fotoğraflarını, okulunu, evinizi, özel sayılabilecek bilgilerinizi sosyal medyada paylaşmayın diye uyarıyor uzmanlar. Uygulamaya baktığımızda ise yine her mecranın herkese açık bilgilerle dolup taştığını görebilirsiniz.
Şu an sosyal medyada pek çok kişinin 5 hücreli hâlinden ergenliğine kadar her türlü fotoğrafı hatta yer bildirimleri ile mevcut.
Bunların haricinde tanışma, eş bulma siteleri, özel mesajlarda verilen telefon numaraları, adres bilgileri, genel bilgiler, havalarda uçuşan fotoğraflar bitmek bilmiyor. Instagram’da her gün başkalarının neler yaptığını izliyor onlara neler yaptığımızı gösteriyoruz. Eğlence için gizlilik politikasını okumadan uygulama indirip kullanıyoruz. Eee nerede kaldı gizlilik, güvenlik.