Yaa Rozi, sen ne bicim kedisin?
Depremi onceden hayvanlarin hissettigi aslinda soylenti degilmis; ama
Hayvanlar depremi onceden hisseder. Bunu soylenti saniyordum. Ama degilmis. Prof. Dr. Ahmet Ercan'dan edindigim deprem bilgileri sayesinde cok gec de olsa bir deprem kulturum oldu. (Inanin korkumu yenmemdeki tek etkili unsur edindigim bilgiler oldu. Bu bakimdan Dr. Ercan'a minnettarim.) Bu arada kedim Rozinante'nin deprem oncesinde neden tepkisiz olduguna da kendimce bir aciklama buldum.
Evcil hayvan sahibi butun arkadaslarimdan dinlediklerim baslarda Rozi'cigime ‘‘kutuk’’ lakabi takmama neden oldu. Cunku deprem konusunda en kucuk bir ‘‘tuhaflik’’ sergilemedi. Ne oncesinde, ne sonrasinda. Arkadaslarim mahallelerindeki sokak kopeklerinin deprem oncesi hep bir agizdan havladiklarini, uluduklarini soylediler. Kedi sahibi olan arkadaslarimin kedileriyse depremdn fena halde etkilenmisti. Hatta travmaya ugramislardi. Bir arkadasimin kedisi depremden sonra iki gun boyunca bir kutuphanenin arkasina saklanmis ve korkuyu uzerinden hic atamamisti. Iki arkadasimin kedileriyse hic adetleri olmadigi halde pencere kenarini mesken tutmustu ve oradan ayrilmiyorlardi.
Benimkindeyse tik yoktu
Aslinda hatirliyorum da annemin simdi hayatta olmayan kedisi Marie Antoinette de depremler sirasinda tepkisizdi. O asla bir ‘‘kutuk’’ degildi. Yaklasik 19 yil yasadi ve sagir olana kadar ‘‘cin gibi’’ligini surdurdu. Annemi her konuda uyarir, hatta uyandirirdi. Gaz kokusu, damlayan musluk, akrep, orumcek... Siradisi ne olursa aninda haberdar ederdi. Hatta annemi bir kez uykusundan uyandirmis ve tavanda tam tepesinde konuslanmis kocaman bir orumcegi gostermisti.
Bir gece, ille de annemin kapiyi acmasini istemisti. Yedinci katta oturur annem. Israr edince Mari icin kapiyi acti. Yaklasik 10 dakika sonra kapi caldiginda (yani tikirdayip miyavladiginda) annem paspasin uzerinde bir fareyle karsilasti. Fareyi paspasta birakip, salina salina iceri girmisti Mari (O hep salinarak yururdu, edalariyla bir kraliceden farksizdi adinin Marie Antoinette olmasi bu yuzden).
Ama is depreme gelince....
Onda da tik yoktu. (Hic unutmam, bir kez orta siddetli bir deprem sirasinda uyudugu kanepeden salina salina yere inmisti.)
Ama burada, bu iki kedinin deprem karsisindaki ortak davranislarina bir aciklama buldum kendimce.
Bu iste bir is var
Depremden tam bir dakika once yataga girmistim (cep telefomun saatini kurarken bakmistim). Ortalik o kadar sessizdi. O kadar sessizdi ki, yatarken ‘‘Neden bu gece bu kadar sessiz?’’ dedigimi hatirliyorum. Bu nedenle cevremde herkesin depremden hemen once kopeklerin cildirmis gibi havlayip uludugunu soylediklerinde hep aklima o sessizlk ani geliyor. Ahmet Ercan bir TV kanalinda hayvanlarin depremi nasil hissettiklerini anlatmisti. Deprem, biz hissedinceye kadar, derinden yavas yavas geliyordu. Iste gelis sirasindaki o titresimlere hassas olan hayvanlar bizim hisssetmedigimizi, depremin o baslama asamasini hissediyordu.
Rozinin basina gelenler
O 45 saniyelik dehset ve teror aninda, bir kirisin altinda beklerken evden gelen gurultunun haddi hesabi yoktu. Calisma odasinda kasetler, diskler, kitaplar yere dusmustu. Dolap kapaklari acilmisti. Sehpanin uzerindeki heykelcik ve mumlar devrilmis, koskocaman bir Augustus bustu, kaidesinden kurtulup salonun ortalik yerine yuvarlanmisti. Telas icinde kostururken once Rozi'nin kuyruguna bastim. Tabii ki sinirlendi, ama ciyaklamadi da, yemek istedigi zamanlardaki gibi kisa kucuk bir miyavlama koyuverdi. Bu ‘‘bana yemek verirsen affederim’’ miyavlamasiydi. Yani yemek derdindeydi, kuyruguna da o yuzden basmistim. Yemek istedigi zaman yolumu kesecek sekilde ustaca onumde yuruyup beni mutfaga yonlendirir cunku.
Bu arada balkon kapisini acmaya kostum, ev yikilirsa Rozi'nin kacacak bir yeri olsun diye. Tam Rozi'ye yemek verecekken aklima geldi. Pencereden bakmali ve Istanbul'un durumunu gormeliydim. Kosarak salona gittim, pencereden baktim. Hersey yerli yerinde duruyordu. Yuksek binalar, kuleler ve oteki binalar. Sevindim. Tam o sirada elektrikler kesildi. Karanlikta mutfaga kosustururken bu kez de Rozi'yle fena halde carpistim (yemek pesindeydi yine). Ona yemegini verdim. Biz kapidan cikarken hala gurul gurul guruldayarak yemegini yiyordu. Kedicik deprem degil, carpisma travmasindan gidecekti neredeyse.
Evimize dondukten sonra da Rozi'de hic bir farklilik yok. Oysa o benim huzursuzlugumu, rahatsizligimi hep hisseder, beni iyilestirirdi. Geceler malum, televizyonda haberleri izleyip artci depremleri bekleyerek geciriyorum. Yanimda aheste aheste tuylerini parlatan, ya da uyuyan Rozi'yi bazan durtuyorum. ‘‘Hist Rozi, kalk, bak bakiim deprem olacak mi, var mi sarsinti?’’ diyorum, hic orali olmuyor. ‘‘Yaa, sen ne bicim kedisin?’’ diye soyleniyorum, o ise istifini bozmuyor, en kedi haliyle yatiyor, yalnizca kulaginin tekini hafifce bir saniyeligine bana ceviriyor.
Tuhaf gelebilir ama, bu haliyle sukunet asiliyor bana.