GeriSeyahat Üç nehrin buluştuğu yerde üç imparatorluğun varisi
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
Üç nehrin buluştuğu yerde üç imparatorluğun varisi

Üç nehrin buluştuğu yerde üç imparatorluğun varisi

Arda, Tunca ve Meriç nehirlerinin ayrı kaynaklardan çıkarak gelip birleştikleri yerde bulunan Edirne’de gezilecek yer o kadar çok ki. Her adımda farklı bir tarihi eserle karşılaşıyorsunuz. Geçmişi M.Ö 2000’li yıllara tarihlenen şehir, İstanbul’un fethine kadar Osmanlı’ya başkentlik yaptı. Üç semavi dinin harmanlandığı bir yer. Mimar Sinan’ın “ustalık eseri” burada bulunuyor. Topraklarında pek çok uygarlığın izleri var. Bir hafta sonunu ayırmanızı fazlasıyla hak ediyor.

Sabahın erken saatlerinde varıyorum Edirne’ye. Kent merkezine doğru inerken, adıyla kentin özdeşleştiği Selimiye Camii’nin minarelerini görüyorum. Sinan’ın bu muhteşem eserinin etrafında dolaşmaya başlıyorum. istanbul’un fethiyle başkent olma özelliğini yitiren Edirne’ye sanki bir özür, bir hediye gibidir cami. Muhteşem bir proje ile tamamen doğal taştan yapılmış, Mimar Sinan “ustalık eserim” demiştir. Her bir noktası ayrı bir emek ayrı bir incelik ve bir o kadar da sanatsal maharet taşıyor. Kentin her noktasından görülen Selimiye, her biri 70.80 metre yükseklikte 4 minareye sahip. Külah ve alem de dahil edildiğinde minarelerin yükseklikleri 85 metreyi buluyor. Camiyi arkamda bırakıp ara sokaklardan yürümeye başlıyorum. Bir kenti en iyi tanımanın yolu arka mahallelerinde dolaşmaktır. Buralarda her şey yalın ve sadedir. Kentlerin merkezlerindeki aşırı abartı yoktur. Bir sokağa girmek üzereyken sokaktan ana caddeye çıkan grupla karşılaşıyorum. Sapsarı saçları ve giydiği kıpkırmızı nişan elbisesi ile rengârenk gelinin yanında gururla yürüyen damat, gelinin gölgesinde kalmış gibi. Sanki bir masaldan çıkmış gibi biraz ötede başka bir sokağa girip kayboluyorlar. Yürümeye devam ediyorum. Bir sokağın başında arka kısmı tamamen yıkılmış ön cephesi ise yıkılmaya yüz tutmuş görkemli bir yapıyla karşılaşıyorum. Bir kaç kişiyle görüştükten sonra bir havra kalıntısı ile karşı karşıya olduğumu anlıyorum. Arda, Tunca ve Meriç nehirlerinin ayrı kaynaklardan çıkarak gelip birleştikleri yer olan Edirne üç dinin de harmanlandığı bir yer. Osmanlı yüzlerce yıl boyu çeşitliliği çok iyi idare etmiş. Tren yoluna paralel yürüyüp bir alt geçitten geçer geçmez Tunca nehrinin taş köprüsü üzerinde buluyorum kendimi. Biraz ileride de Meriç Köprüsü gözüküyor. Yanı başındaki Edirne Belediyesi’ne ait kafeteryada Meriç ve Taşköprü manzaralı çayımı keyifle içtikten sonra Karaağaç’a doğru yürümeye devam ediyorum. KARAAĞAÇ’IN ŞİRİN KAHVELERİAmacım Lozan anıtı ve Eski Edirne Garı’nı görmek. Mimar Kemalettin tarafından yapılan Gar, şu anda Trakya Üniversitesi Rektörlük binası olarak hizmet veriyor. Rumeli Demiryolu’nun 1873 tarihinde hizmete girmesiyle yapılan bu görkemli eser, 1971 yılında işlevini tamamen yitirmiş. Onun biraz ilerisinde de Lozan anıtı var. Karaağaç, Lozan antlaşmasıyla bizde kaldığı için yapılan anıtta üç sütun var. Sütunlardan en uzunu Anadolu’yu, ortancası Trakya’yı, en kısası da Karaağacı simgeliyor. Eğer Edirne’ye yolunuz düşerse bu iki yapıtı görmeden ve Karaağaç’taki şirin kafelerde bir şeyler içmeden dönmeyin. Kente geri dönüyorum. Taşhan, Bedesten, Arastacılar Çarşısı, Üç Şerefeli Cami, Etnografya Müzesi, Selimiye Camii’nin içi derken akşamı ediyorum. Akşamüzeri buluştuğumuz jeolog arkadaşım Serdar’la yemek yerken inanılmaz çocukluk anılarını dinliyorum. Farklı dinlerden insanların nasıl bir arada kardeşçe yaşadıklarını anlatıyor. HIDIRLIK TEPE’Yİ GÖRMEDEN DÖNMEKüçük bir de sınava tabi tutuluyorum ve gitmediğim bir çok yer daha olduğunu öğreniyorum. En önemlisi de Tabyalar. “Hıdırlık Tepe tabyalarını görmeden sakın gitme Edirne’den” diye uyarıyor beni kalkarken. Ertesi gün erkenden kalkarak Saray içine yollanıyorum. Uzaktan bir kule dikkatimi çekiyor. Kırkpınar güreşlerinin yapıldığı alanı geçip kulenin dibine varıyorum. Edirne başkentken tüm davalar burada görülürmüş. Kasr-ı Adalet denen kule, Osmanlı döneminde yargıtay binası olarak kullanılmış. Kanuni Sultan Süleyman tarafından 1561 yılında yaptırılmış. Kanuni, imparatorluğun yasalarını burada düzenlemiş. İçtihat kararları burada toplanan kurullarda ele alınmış. Kasrın önünde dikili olan iki nişan taşından biri Seng-i İbret (İbret taşı), diğeri de Seng-i Hürmet (Saygı taşı). Seng-i Hürmet’e şikayet dilekçeleri, Seng-i İbret’in üzerine de idam edilen devlet büyüklerinin ibreti alem olsun diye kesik başları konulurmuş. Örneğin Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’nın Balgrad’da kesilen başı burada sergilenmiş. Edirne’yi saraya bağlayan köprüyü geçiyorum. Sağda Balkan Savaşları ve Türk-Rus Savaşları sırasında şehit düşmüş askerler için yaptırılan şehitler anıtı var. İleride ise birkaç yıkıntı göze çarpıyor. FATİH’İN DOĞDUĞU YIKINTIBunlardan en soldaki sarayın mutfağı, en sağdaki ise hamam. Ortada olan bina ise Fatih’in doğduğu yapı. Bir çağın kapanmasına yol açan padişah Fatih Sultan Mehmet’in doğduğu yapıyı ancak bu kadar koruyabilmişiz. Yapıların önünde hiçbir tanıtıcı yazı yok. Biraz ilerideki ise sarayın giriş kapısının önünde, “saray kapısı” yazıyor o kadar. Koca bir Osmanlı sarayından kala kala bunlar kalmış. Sarayın bir kilometre ilerisindeki II. Beyazıt külliyesine giderken bir şey dikkatimi çekiyor. Tarihi yapıların çoğu nehir kıyısı boyunca yapılmış. Sanırım saraydan kayıkla ulaşım daha kolay olsun diye bu yerler özellikle seçilmiş. Külliye, her türden insana saygı duymanın, değer vermenin en güzel örneği olarak kaldı aklımda. Yapıldığı dönemde, dünya üzerinde neredeyse bir eşi olmayan bir kurum. Bir taraftan hastalara şifa dağıtılırken, diğer taraftan da yoğun bir tıp eğitiminin verildiği gerçek bir bilim yuvası. Bünyesindeki Darrüşifa’da, akıl hastalarının şeytan işbirlikçisi diye yakıldığı bir dönemde musiki, su ve güzel kokuyla onları tedavi edecek kadar ilerici bir kurumdu burası. En çok akıl hastası aşk mevsimi olan bahar aylarında gelirmiş. Aşklarına karşılık bulamayan divanelerin burada dertlerine çare bulunmaya çalışılırmış. Külliyeden çıkıp tekrar sarayın bulunduğu alana dönüyorum. Tunca Nehri’nin kenarında gerilere çok gerilere gidiyorum birden. Üç nehrin birleştiği bereketli toprakların üzerinde ilk yerleşimlerin kurulduğu günlere. Traklar’ın kurduğu bu kentin adı Odrisa’ydı. Bu isim Roma döneminde Orestia’ya dönüşmüş. Bir kente dönüşmesi ise M.S 2. yüzyılda, Roma İmparatoru Hadrianus zamanına rastlıyor. Doğal olarak kentin adı da Hadrianapolis olmuş. M.S 1361 yılında Osmanlı idaresine girmiş ve adı da Edirne’ye dönüşmüş. ŞAKİR PAŞA’NIN KAHRAMAN ASKERLERİBu düşüncelerden sıyrılarak arabaya atlayıp Lalapaşa’daki dolmenlere gitmeye karar veriyorum. Lalapaşa’nın çıkışında bir tel örgüyle çevrilmiş dolmenler, kayaların üst üste konulmasıyla yapılan ilkel barınaklardan ibaret. M.Ö 2000-1000 tarihleri arasında bu barınakların kullanıldığı düşünülüyor. Hava yavaş yavaş grileşmeye sağdan soldan kara bulutlar toplanmaya başlıyor. Edirne’deki son hedefim olan Hıdırlık Baba tabyaları. Şükrü Paşa komutasındaki askerler, tam burada 96 gün boyunca Bulgarlara karşı büyük bir kahramanlık örneği vermişler. Tabyalar son derece iyi bir mimariyle yapılmış. Ne yazık ki bakımsız ve böyle giderse zaman çok direnemezler. Hava bozmaya başladı. Doğa tüm bereketini birazdan Edirne’nin üzerine yağdıracak. Tarihi anıtların en çok sevdikleri şey de bu olsa gerek. Bir çok şey değişti ama yağmur onlar için hiç değişmedi. Nerdeyse tam 500 yıl en takın can yoldaşı oldu onların. Hüzünlü birlikteliği arkamda bırakarak istanbul’a doğru yola koyuluyorum.ankara’DAN...Hattuşa ve Alacahöyük’e: 30 Nisan Cumartesi saat 07.00’de hareket. Çorum’da Hattuşa ören yerinde şehir surları ve kapıları, saray ve tapınaklarını ziyaret. Ardından Hitit İmparatorluğu’nun dini merkezi olan Alacahöyük’e hareket, sunak taşı ve tapınak bölgeleri gezileri. Turun son gezisi, Yazlıkaya’da Hititlerin Tanrı-Tanrıça, Kral-Kraliçe rölyeflerini ziyaret. Saat 19.00 civarında ankara’ya doğru hareket. Fiyatı 75 lira (Ulaşım, araç içi ikramlar, öğle yemeği için ekmek arası köfte, geziler, rehberlik) Tel: (312) 435 08 80 www.ayakizi.com.trHAVA DURUMUTüm yurtta yağmur Yağışlı haftanın ardından bugün Marmara, Ege, Akdeniz, İç Anadolu ve Karadeniz’in batısında hava parçalı bulutlu. Doğu bölgelerde sağanak devam edecek. Yarın Marmara, Ege ve İç Anadolu bulutlu, diğer tüm bölgeler yağışlı olacak. Kuzeydoğu bölgelerde yağmur yer yer kara dönüşecek. Sağanak pazar da devam edecek. Sadece Ege ve Batı Akdeniz’de güneş, bulutların arasından görülecek. 22 NİSAN CUMAistanbul 15/7ankara 14/3izmir 20/11antalya 22/15DİYARBAKIR 22/9TRABZON 10/723 NİSAN CUMARTESİistanbul
False