Turistik rotaların dışındaki nefes kesici fiyordları gördüm
Emekli sosyoloji ve kamu yönetimi profesörü Ömer Bozkurt (69), sıra dışı bir gezgin. 11 yıldır yük gemileriyle dünyayı geziyor. Kaptan köşkünde seyirin tüm aşamalarını izliyor, denizcilerin yaşamını gözlüyor, karadan uzakta sonsuzluk duygusunu yaşıyor. Temmuz sonunda M/V Tina’yla çıktığı son yolculuğunda, Kuzey Denizi’nde 10 liman dolaştı. “Fiyordlarda dolambaçlı seyirleri ya kendi teknenizle yaparsınız ya da şileplerle. Turistik rotaların dışında nefes kesici görüntülerle karşılaşırsınız” diyor.
- Rotterdam - Moerdijk yolculuğunuz yük gemileriyle çıktığınız kaçıncı gezinizdi, daha önce nerelere gitmiştiniz?
– Son 11 yılda beşinci şilep yolculuğumdu. Daha önce şileple İzlanda’ya, Baltık Denizi’nde kimi limanlara, Avrupa’dan Kuzey Amerika’daki Saint Lawrence Irmağı üzerinden Büyük Göller’e, Buenos Aires’ten Magellan Boğazı’ndan geçerek Şili’de San Antonio’ya gitmiştim.
- Yük gemileriyle yolculuğa çıkmak nereden aklnıza geldi, ilk yolculuktan ne gibi izlenimlerle döndünüz?
– Geçmişte okyanus araştırma, buzkıran eğitim gemileri ve büyük yelkenliyle de yolculuklarım oldu. 2001’de İzlanda’ya deniz yoluyla gitmek istedim. Tek seçenek şilepti. Bu yolculuktan çok zevk aldım. Çok şey öğrendim ve izlenimlerimi içeren bir de kitap yazdım: İzlanda Yolcusu.
ÜÇ ÖĞÜN YEMEK, KAPTAN KÖŞKÜNDEN GÖZLEM
- Yük gemisiyle yolculuğa çıkmanın avantajları, dezavantajları nelerdir?
– Birçok kişi için avantajı yok, dezavantajı çok. Yavaş, konforlu sayılmaz. Lüks yemek salonları, barları yok. Güvertede bir plastik sandalyeye oturduğunuzda, eğer önceden tedbir almazsanız, kurum içinde kalırsınız. Yemek bol ama pek incelikli sayılmaz. Gemiye kimi zaman borda iskelesi yerine şeytan çarmıhı ya da kılavuz merdiveninden binersiniz. Asansör yok. Diyelim ki F güvertesindeki kamaranızdan ana güvertedeki yemekhaneye gitmek için altı kat inip çıkmak zorunda kalırsınız. El üstünde tutulan şımartılan biri değil, daha çok varlığına katlanılan ve işe engel olmaması beklenilen bir fazlalıksınızdır. Şilep bir iş yeridir. Buna bir de limanların kent merkezine uzaklığını ekleyin. Son yolculuğumda, Rotterdam merkezinden rıhtıma 32, Moerdijk Limanı’ndan Rotterdam’a 36 kilometre taksiyle gittim. Buna karşın, benim için cazip birçok özelliği var: Denizi izlemek, soluğunu duymak, seyri ve veri akışını kaptan köşkünden takip etmek, zabitlerin karar sürecini, mürettebatla ilişkilerini gözlemek. Çoğu zaman kıyılar görünmez olur, kendinizi sonsuzluğun ortasında bulursunuz. Zamanın akışı denizde çok farklı. Daha uzun soluklu bir ritim içinde, insanın sanki gücünün ve yeterliliğinin sınırlarını daha iyi kavradığı bir süreç bu. Doğayı daha dikkatle izlemeyi, bundan zevk almayı öğreniyorsunuz. Bir başka cazip yanı rotanın değişme olasılığı, yani sürprizler. Anahtarı kaptanın cebinde duran gümrüksüz dükkanın ucuz, kaliteli içkileri de emrinizde. Bu yolculuklarda bana çok dostça davranan, yaşamını anlatan da oldu; ”Profesör Bey’’ diye hitap edip kibar ve mesafeli davranan da; 24 günlük seyrin sonunda, “Seni bundan sonra gemide tutamayacağım, bu limanda iniyorsun” diyen de...
- Herkes bu tür yolculuklara çıkabilir mi, kabul edilmeyen yolcu türleri var mı?
– Küçük çocuklar ve 75 yaşını aşanlar, baston veya kol değneği kullananlar gemiye kabul edilmez. 65 yaşını geçenlerden doktor raporu istenir. Yalnız kadınlar da bu tür yolculuklara çıkıyor. Faroe Adaları’ndan İzlanda’ya giderken Faroe’li bir anaokulu öğretmeniyle karşılaşmıştım.
- Fiyatları nedir, ne tür hizmetler buna dahil?
– Günde 90-110 Euro’ya üç öğün yemek dahil. Akdeniz’de birçok “gezinti gemisi” ile daha uygun fiyatlara gezmek de mümkün. Aynı keyfi verir mi bilemem.
- Yük gemisi seferlerini nereden öğreniyorsunuz, nasıl bilet alınıyor ya da rezervasyon yapılıyor?
– Bu alanda uzman şirketler var. İçlerinde en ciddi ve güvenilir olanı bence Hamburg-Süd Reiseagentur. Londra’daki Cruise People’dan uzak durmakta fayda var. Paris’teki Mers et Ecrits ise sanıyorum bu piyasadan çekildi.
ORKANGER ROTASI BAŞLI BAŞINA BİR KEYİF
- Son yolculukta en çok hangi limanlar ilginizi çekti?
– M/ V Tina 10 limana uğradı. Yarıdan çoğu, sanayi kuruluşlarının rıhtımıydı. Straumen yakınındaki Elkem iskelesinin birkaç kilometre yakınında köy büyüklüğünde yerleşimler vardı. Gjemnes Høgset iskelesi, bir fiyordun ortasındaydı ve bir kaç yüz metre ilersinde çiftlik evlerinin görülüyordu. Büyük kent limanı olarak sadece Bergen ve Ålesund’u sayabilirim. Her ikisine de daha önce gitmiştim. Ama özellikle bütün bir gün geçirdiğim Ålesund’u yeniden görmek keyifliydi. Üstelik gemi kent merkezine çok yakın bir rıhtıma yanaşmıştı. Kaptandan liman bölgesi elektronik giriş-çıkış kartı alıp (kapılar otomatik, nöbetçi yok) sabah erkenden yola koyuldum. Birbirinden çok dar ve küçük boğazlarla ayrılan üç ada üzerine kurulu kentin topografyasını belleyememiştim. Bu sefer de başaramadım; kentin hemen her yönü rıhtım ve liman; yollar hayli dolambaçlı, yönümü bulmakta hep zorlandım. Gün boyunca haritaya baktım, yol sordum. Kraliçe Sonja Meydanı’na vardığımda, etraf çok tenhaydı. Birkaç zenci belediye işçisi temizlik yapıyor, geceyi dışarıda geçirdiği anlaşılan, sırt çantalı sakallı bir genç, turizm bilgilendirme bürosunun önündeki bankta uyuyordu. Birbirlerine sarılmış, kahkahalar atarak ve biraz da sallanarak yürüyen iki genç kadın, o saatte en hareketli görüntüydü. Bilgilendirme bürosundan gerekli bilgiyi aldım. Sabah, önce deniz müzesi Sunnmöre’ye, öğleden sonra Aksla Dağı’na çıkmaya karar verdim. Sunnmöre otobüsünü beklerken bir balıkçı motoru rıhtıma yanaştı. Birkaç dakika geçmemişti ki, motorun önünde, herkesin, önündekinden yaklaşık yarım metre mesafede durduğu çok düzenli, bir kuyruk oluştu. Ålesund’lu meraklılar taze balık alışverişindeydiler. Balıkçı hiç bağırmıyor, mallarını övmüyordu. Bir süre sonra kuyruk yok oldu, balıkçı da balıklarını satıp bitirdi ve rıhtımdan ayrıldı. Her şey uçsal bir sessizlikte olup bitti. Sunnmöre, başka İskandinav kentlerinde de rastlanılan türde, geleneksel ahşap yapılardan oluşan bir tür etnografya müzesi. Gerçek bir balıkçı kayığı koleksiyonuna sahip. Parkında ceylanlar bulunuyor. Yakındaki bir başka müzede ise arkeolojik kalıntılar sergileniyor. Aksla Dağı, yaklaşık 150 metre yükseklikte. Ålesund’un tipik kartpostal fotoğrafı hep oradan çekiliyor. Ben de çektim. Dağa çıkarken yolda, İkinci Dünya Savaşı’nda işgalci Almanlardan kalan bunkerler dikkat çekiyor. Bir kahvede, gemide 24 şişe bira için vereceğim paraya tek bir bardak bira içip Kipervik Meydanı’na gittim. Buradaki heykeli 1989’da Kirsten Kokkin yapmıştı. Fırtınada, denizden dönecek balıkçı kocasını bekleyen kadın heykeli, bana kalırsa Ålesund’un en güzel anıtlarından biri. Norveç’teki bir başka durağımız çok derin bir fiyordun sonundaki Orkanger’di. Gemi önce Trondheim Fiyordu’ndan geçip, ardından Orkdal Fiyordu’nun en sonuna kadar gitti. Bu seyir gündüz yapılıyorsa başlı başına bir keyif. Orkanger’de gemi kenti güneyden çevirerek fiyorda dökülen Orkdal Irmağı’nın ağzındaki bir fabrikanın rıhtımına yanaşıyor. Yürüyerek yarım saatte kentin hemen dışındaki bir AVM’ye, biraz daha gayret sarf ederseniz, Norveç taşrasının sakin, yedi bin nüfuslu küçük kentlerinden birine ulaşıyorsunuz. Sokaklarda pek az insan var. Irmak boyunca güneye doğru sıralanan evler bahçe içinde, müstakil, ahşap kaplama, çoğu kızıl kiremit rengine boyalı. Fiyord kıyısına küçük bir marina yapılmış. Limanla kent arasındaki koy, göl görünümünde; kıyısı kumsal, çevresi koruluk ve çok güzel. Her şey bundan ibaretse, o zaman bu gezinin çekiciliği nerede, diye soracaksınız. Fiyordların içinde bu kadar dolambaçlı seyirler, kendi tekneniz yoksa eğer başka gemilerle pek yapılamaz. Ve bunlar turistik güzergâhların dışındadır, oysa doğa, çevreleyen dağlar, onların bitki örtüsü, ya da sadece çıplak kayaçlar, seyrek küçük tarım işletmeleri, görüntüler, nefes kesicidir.
- Bu geziden hafızanızda neler kaldı?
– Anlattıklarımın dışında ilginç bulduğum birkaç ayrıntı daha var. Bir akşam Norveç Denizi’nde seyir halindeyken gemide ana güvertede barbekü partisi yapıldı. Süvariden siliciye tüm mürettebat ve yolcular katıldı. Çoğu eski SSCB ülkelerinin yurttaşı olan gemiciler, küçük kadehlerde viski ve ardından yarım bardak bira içiyordu. İki saati aşkın partide kimse yere yıkılmadı, gemi yoluna sorunsuz devam etti. Bu yolculukta denizciliğin güçlüğünü, koşulların insafsızlığını bir kez daha gördüm. Rotterdam Limanı’nın olağanüstü büyüklüğü, akla durgunluk veren işleyişi de beni etkiledi: Container taşıyan insansız araçların, hiç çarpışmadan gidiş gelişleri, vinçlerin baş döndürücü hızı ve hassasiyeti…
- Gitmek isteyenlere ne önerirsiniz, nelere dikkat etmeliler?
– Şilep yolculuğunda öncelikle mevsime dikkat edilmeli. Kışın güney, yazın kuzey yarımküre seçilmeli. Karaipler’de temmuzdan kasıma kasırga mevsimi. Güney Yarımküre’de 40 ila 60 derece enlemleri arası her mevsimde oldukça çalkantılı. Ama her denizde her mevsimde çok zor koşular ortaya çıkabilir. Neyse ki meteoroloji zamanında gerekli uyarıyı yapıyor. Genç gemi tercih edilmeli, yaşlılarda birçok şey çalışmayabilir, kirli olabilir. Büyük gemilerin kamaraları da daha geniş olur bazılarında iki kamaradan oluşan bir dairede kalırsınız.
İNSANSIZ COĞRAFYALAR BENİ ÇEKİYOR
İlk gerçek yolculuğum 1963 Eylül’ündeydi. Simplon Ekspresi’yle Sirkeci’den Paris’e gitmiştim. Kendimi, kentimi, ülkemi dünyanın merkezi sanma eğiliminden kurtuldukça, merakım arttıkça gezginliğim bir uğraşa dönüştü. Okuduğum kitaplarla yolculuğu sever oldum, bunların bir kısmını Türkçe’ye çevirdim. Hüzünlü Dönenceler bunların başında geliyor. 50’li yaşlarımda Kerguelen Adalarındaki Kemer’i çevirdikten sonra, en uzun yolculuğuma çıktım, 35 günde Güney Hint Okyanusu’ndaki kutupaltı adalarına, Crozet ve Kerguelen Adaları’nı gezdim. İzlenimlerimi Her Yere Uzak Topraklar adıyla kitaplaştırdım. Bugüne kadar 100’e yakın ülke gördüm ama benim için “gezginlik” çok ülke çok kent görmek değil, yerküreyi sevmektir. Şimdi hayalim, gelecek ilkbaharda gene bir şileple Tahiti’den geçip Melanezya’ya uzanacak 50 günlük bir yolculuk. Bu gezinin esini de Bougainville’in Dünyanın Çevresinde Yolculuk’u. Gezgin olarak hedefim mümkün olduğunca az insanın yaşadığı coğrafyalar. Kentlerde deniz müzeleri ve bazı parklar, botanik bahçeleri ve kimi anıtlar dışında beni çeken pek bir şey yok. Birçok kente sadece limanından gemiye binmek için gidiyorum.