Titicaca’nın yüzen köyleri
İnka müziklerine, efsanelerine konu olan Titicaca Gölü, And Dağları’nın yükseklerinde, Peru ile Bolivya’nın arasında. Okurumuz, Ankaralı gezgin Filiz Üskül çocukluğundan beri merak ettiği göle gitti. Bulutların üstündeki gölün, yüzen saz adalarında yaşayan halkıyla sohbet etti. İzlenimlerini yazdı.
Rahmetli coğrafya öğretmenim Ganimet Hanım, “Çocam, bu Titicaca Gölü var ya, And Dağları arasında, 3 bin 811 metre yükseklikte ve dünyanın en yüksek tatlı su gölü” diye anlatırdı. 15 yaşımda ilk kez adını duyduğum bu gölü yıllarca görmek istedim. Adını duyduktan ancak yarım asır sonra görme fırsatı doğdu. Ama olsun, gördüm ya gam yemem artık.
İstanbul’dan Madrid’e, oradan Buenos Aires’e uçtuk. Brezilya ve Şili’den sonra Peru’nun İnka kenti Cusco’ya geçtik. Machu Picchu’daki muhteşem İnka harabelerini hayranlıkla gezdik. Titicaca Gölü’ne otobüsle ulaştık. (Siz de öyle yapın. Yollarda mola sırasında sünger yumuşaklığındaki lama yavrularını sevmeye ve yerlilerin ürettiği yerel objelere bayılacaksınız. Lama yününden bir başlık alırsanız pişman olmazsınız!)
Bende bir heyecan sormayın gitsin. Yüreğim yükseklik nedeniyle daralırken gölü, yaklaştığımız gökyüzünü ve And Dağları’nı kucaklayacak kadar da genişliyor.
SAZDAN YÜZER ADA YAPIYORLAR
Titicaca büyük bir göl. İçinde Güneş ve Ay adı verilen adalar var. Ama, halk çoğunlukla sazdan yapılmış yüzer adalarda yaşıyor. Böyle 40 kadar yapay ada var gölde. Önce gölün sazlarını kesip kurutuyorlar. 50 santimetre uzunluğunda kesip birleştiriyorlar, sazdan küpler oluşturuyorlar. Küpleri sazlarla birbirine bağlayıp ada kuruyorlar. (Küplerden çürüyenler oldukça yerine yeni kuru saz küpler geliyor.) Adanın zemini de kuru sazla kaplı. Üzerinde yürüdükçe çıtırdayan bir halı gibi. Kulübelerin dışı bir tür ortak kullanım alanı, tıpkı mahalle meydanı gibi.
Evler, içlerindeki sade yataklar, oturacak yerler, hatta çamaşır askıları de sazdan. Çocuklar sazdan oyuncaklarla oynuyor. Masal gibi ama gerçek. Adalar arasında ulaşım, yine sazdan ejderha başlı teknelerle sağlanıyor. Turistik gezi ve balıkçı tekneleri de aynı malzemeden.
Göl halkı için saz aynı zamanda gıda maddesi. Taze sürgünlerin yumuşak iç kısımları çocuk ve büyüklerin yiyeceği. Elbette tek gıdaları bu değil. Balık, ördek ve öbür gıda maddelerini de tüketiyorlar. Evlerin yanındaki ocaklar topraktan. Bizim Trakya köylülerimizin maltızına benzer, ilginç görünümlü, pişirilmiş topraktan. Yemekler bu ocaklarda pişiriliyor.
Göl halkı İnkaların soyundan gelen 2 bin dolayında Aymara ve Keçhua yerlisi. Hepsinin yüzü üçüncü derecede yanık. Hele topaç gibi çocukları bir görseniz. Güneşten yanıp çatlamış yüzleriyle gerçekten güneşin çocukları gibiler. Öyle ya, yapay adalarında tek bir ağaç yok. Tek yeşillik, kenarlarda bulunan sazlıkların yeşilliği.
GİYSİLER RENGÂRENK
Yeşil pek yok ama giysileri rengârenk. Renkler sıcacık. Kendileri de öyle. Sıcak ve içtenler. Sevinçlerini, hüzünlerini, öfkelerini hiç gizlemeden, kestirmeden ortaya koyuyorlar.
Bizleri yedi dilden “Hoş geldin”le karşıladılar. Belli ki turizme açıklar ve geçimlerini biraz da böyle sağlıyorlar. Evlerini açıp sazdan yataklarını, ocaklarını, kısaca nasıl yaşadıklarını gösterdiler. Adaya giderken yanımızda götürdüğümüz yiyecek, sabun, şampuan paketlerini bizi karşılayanlara verdik. İlginçtir, hepsi paketleri aynı yerde topladı. Eşit bölüşeceklerini söylediler. (Eşit bölüşmeden vazgeçecek kadar gelişmemişler mi ne?)
Bu yerliler, Titicaca Gölü’ndeki adalarında bir tür özerk yaşam sürdürüyor. Vergi vermiyorlar. Devlet de eğitimin dışında hizmet getirmiyor.
ŞİFALI BİTKİLER ÖMÜRLERİNİ UZATIYOR
Gölün doğal adalarından Güneş’i de gezdik. Burada tarım yapılıyor ama tamamen ilkel araçlarla. Şifalı bitkiler üretiyorlar. Bu bitkiler sayesinde adada ortalama ömrün kentlerden uzun olduğu belirtiliyor. Adanın tepesine 500 kadar basamakla çıkılıyor. Bir gayret, tepeye çıkın. (Yolda rastlayacağınız çocuklar size bir dolara güneş ve ay tanrısı motifli kolyeler satmak isteyecekler. Bir dolar onları sevindirmek için helal olsun.) Arada dinlenin, o yükseklikteki oksijen azlığını unutmayın ama bu sizi o kadar da korkutmasın. Coca çayı ve bol su içip düşük tempoda merdivenleri tırmanın. Dilerseniz Güneş Adası rahibi size, topraktan bolluk ve mutluluk istesin.
Tepeden indikten sonra artık güzel bir göl balığı yiyebilirsiniz.
İtirafımdır, gönlüm Güney Amerika’nın bu bakir yerlerinde kaldı...