Yazı ve fotoğraflar: Erdal İPEKEŞEN
Son Güncelleme:
Teknolojiyi geleneklerle dans ettiren dünya devi
1890 yılında Japonya’yı ziyaret eden Osmanlı Donanması’na ait Ertuğrul Firkateyni ile başlayan Türk- Japon ilişkileri, büyük bir faciayla start almıştı. Tayfuna yakalanıp batan gemimizde 649 denizciden sadece 69’u kurtulmuş ve onlar da Japon Donanması’na ait bir gemiyle Türkiye’ye yollanmıştı. Bu acı olayın üzerinden tam 115 yıl geçti ve siyasi arenada hiçbir sorun yaşamadığımız Japonya ile ilişkiler, en fazla ekonomik alanda gelişti.
Şu anda Türkiye’de faaliyet gösteren ve aralarında Bridgestone, Toyota, Honda gibi dev kuruluşların da bulunduğu 67 Japon firmasına karşılık biz, 35 Türk restoranı, işlenmiş gıda ürünleri, perdelik kumaş, halı gibi ürünlerle ticari faaliyetlerimizi yürütüyoruz. Peki, dünyanın ikinci ekonomik devi Japonya’yı iyi tanıyor muyuz? İşte, bu sorunun yanıtını almak için Japonya gezimize Tokyo’dan başlıyoruz.
Bu adalar ülkesinin dünyayla bağlantısını sağlayan Narita Havaalanı’na adımımızı atar atmaz, yüksek teknolojiyle burun buruna geliyoruz. Günde yaklaşık 1500 uçağın inip kalktığı, yolculara koridorları bir halı gibi kaplayan yürüyen bantları ve makinistsiz trenleriyle hizmet veren havaalanının teknolojisi bizi şaşırtıyor. Narita’yı Tokyo’ya bağlayan yeşillikler içindeki otobana az sonra sağlı sollu tren hatları ve metro istasyonları eşlik ediyor. Bu megapolün sınırlarına ulaşmamızla birlikte de yerini yüksek yapıdaki binalara terk eden doğaya veda ediyoruz.
İlk olarak Tokyo’nun en yeni yüzünü göreceğimiz Odaiba’dayız. Deniz doldurularak kurulan bölgeyi, yüksek katlı binalar, şehrin içinde göremeyeceğiniz yeşil alanlar ve her türlü ulaşım yolu süslüyor. Odaiba’dan bakınca Rainbow Köprüsü ile ardında beliren Tokyo manzarası, ressamlara ilham verebilecek güzellikte. Doğayla modern yapılarınbuluştuğu bu bölgede yaratılan plajlar ise limanın olumsuz etkilerinden arındırılmış vaziyette. Tabii, insanı şaşkına çeviren ulaşım ağının çeşitliliği de.
Japonya’da kara, hava ve deniz taşımacılığı çok ileri düzeyde. Tabii, dünyaca bilinen Shinkansen adlı hızlı trenler ön plana çıkıyor. 1964 yılında Tokyo Olimpiyat Oyunları ile hizmete sokulan Shinkansen’ler halen dünyanın en hızlı ve güvenilir ulaşım araçları. Günde 559 sefer yapan bu trenlerin teknolojisi de her geçen gün gelişiyor. Öyle ki hız limitlerini aşmaya, raylar yerine mıknatıslar sayesinde yerden birkaç milimetre havada yol alarak sürat rekorları kırmaya aday olan trenler yolda. Bir yıl sonra bu trenler sayesinde 600 kilometrelik yol 2,5 saatte geçilecek. Ulaşım hizmetlerinde dünya devi olan Japonya’da hızlı trenler dışında 16 bin kilometresi elektrikli olmak üzere yaklaşık 24 bin kilometre demiryolu ağı var. Buna yaklaşık dört bin kilometrelik hızlı tren yol ağı dahil değil. Sadece Tokyo’da bir günde yaklaşık 9,5 milyon insan metroyla seyahat ediyor.
ALIŞVERİŞ CENNETLERİ
Daha sonraki duraklarımız Nakamise Çarşısı ve Zensoji Tapınağı. İstanbul’daki Kapalıçarşı’nın küçük bir modeli olarak tanımlanabilecek olan Nakamise’de ağırlık hediyelik eşya satan dükkanlarda ve tapınağın ticaret merkezi konumunda. Küçük dükkanların dip dibe sıralandığı çarşının bitiminde ise tüm etkileyiciliğiyle Zensoji Tapınağı karşınızda beliriveriyor. Budizm’in merkezi konumundaki tapınakta bulunan ve etrafa tütsü kokusu yayan kuyularda dilek tutmanız için Budist olmanız gerekmiyor.
Çarşı- pazar deyince bir sonraki durağımız her türlü elektronik eşyanın satıldığı Akihabara Caddesi oluyor. Birbiri ardına çok katlı dev mağazalar görsel bir zenginlik yaratırken, vitrinlerde son sistem ürünler alıcısını bekliyor. Japonların en temel ihtiyacı haline gelen telefonların çeşitliliği ise ister istemez insanın ilgisini çekiyor. Kitap boyutunainen dizüstü bilgisayarlar, dvd’leri gölgede bırakacak yoğunlukta. 95 milyonluk aboneye sahip cep telefonu hegemonyasının nedeni ise çok basit. Telefonlar konuşma fonksiyonlarının yanı sıra, bir diz üstü bilgisayarın tüm özelliklerini kapsıyor, üstüne üstlük müzik yayınına bile müsaade ediyor.
Tokyo’da herkesin bildiği bir meydan ya da şehir merkezi yerine, her biri kendine özgü toplumsal, ekonomik, kültürel özellikler taşıyan merkezcikler var. Bu merkezcikler de genelde tren istasyonlarının çevrelerinde oluşmuş. Shinjuku, Shibuya ve Shinagawa semtlerindekiler ise en ünlüleri. Ofislerin kente dağıldığı ve insan trafiğinin neredeyse tamamının tren ve metrolarla sağlandığı Tokyo’da cadde alışverişinden çok yine istasyon çevrelerine kurulmuş büyük çok katlı mağazalar tercih ediliyor. İşte bu aşamada içinde ticaret merkezleri, konutlar ve sosyal alanlar başta olmak üzere bir kompleks edilmiş. Adına da Roppongi Hills denmiş.
Bugün dünya emlak piyasasına yön veren Roppongi Hills’de mekanların metrekaresi 25 bin doları buluyor. Bu merkezdeki fiyat oynamaları ise hemen dünya emlak piyasasına yansıyor. Avrupalı yaşam tarzının gerektirdiği bütün imkanlar ise sağlanmış. Doğrusunu söylemek gerekirse de Japonlar hemen adapte olmuş.
Japonya’da iki tip alışveriş var: Birincisi ‘100 Yen’ denilen ucuz malların alındığı dükkan ve merkezler. Buralarda bir dolara her türlü giyim eşyasını bulmanız mümkün. Genelde Çin, Tayland, Endonezya gibi ülkelerden ithal edilen ucuzürünler satılıyor. İkincisi ise dünya çapındaki markaların dev mağazalar açarak girdiği piyasa. Fiyatlar ise ürünün özelliğine göre alabildiğine uçuk. Omotesando, Aoyama ve Ginza Caddeleri, bu ünlü markaların mağazalarına ev sahipliği yapıyor. Marka mağazalardan birinin sezon açılışları oldukça ilginç görüntülere neden oluyor. Bir gün önceden girilen sıralar, uyku tulumuyla kaldırımlarda yatmalar, işine yarasın yaramasın ulaşılabilen ilk raftan yüzlerce dolarlık malı kapmalar birbirini takip ediyor.
JAPON TARZI EĞLENCE
Japonya’da Amerikan tarzı eğlence için seçilecek tek yer ise Rappongi caddesindeki kulüpler. Bu müesseselerin kapısında Amerika ve Afrika’dan gelen zencileri çalıştırmak ise moda. Görevleri yoldan geçen müşteriyi her türlü hünerini göstererek kulüpten içeriye sokmak. Küçük bir Harlem’i andıran görünümüyle Rappongi’nin en iyi müşterileri ise Japon gençlerle ABD askerleri. Japon kızların da gözdesi olan Rappongi’de başlayan birliktelikler ise yabancılarla gerçekleşen birçok aşk evliliğine neden olmaya devam ediyor.
Japon tarzı eğlencenin merkezi ise Shinjuku semtinde. 45 katlı dev Tokyo Belediyesi binasının az ötesindeki bu merkez, ‘Gaijin’ dedikleri yabancılara kapalı. Japon işadamları başta olmak üzere erkeklerin gidip, vakit geçirdiği mekanlarda ‘Hostes Barlar’ çok moda. Bizdeki pavyonların değişik bir versiyonu olan bu barlarda hanımlar, müşterisini rahatlatmak için sohbetler yapıyor, şarkılar söylüyor. Zevkten dört köşe, yüklü hesap pusulasını ödeyen (ortalama 1.500 dolar) müşterisini de arabasına kadar yolcu ediyor. Hem de öpe koklaya...
AÇIK HAVA MÜZESİ KYOTO
Şimdi de M.S 764’ten, 1868 yılına kadar Japonya’nın başkenti olan Kyoto’dayız. Tokyo başkent olana kadar, İmparatora ev sahipliği yapan Kyoto, UNESCO’nun Dünya Mirası Listesi’nde adı geçen 14 Budist ve Şinto tapınağının yanı sıra kayıtlı 1700’ü aşkın önemli kültürel varlığı topraklarında barındırıyor. Antik kültürel mirası ve doğada dört mevsim yaşanan muhteşem seyir zevkiyle Kyoto, 1,5 milyon insanın yaşadığı bir şehir. Modern yapılarıyla beraber eski Japonya’yı keşfetmeniz için olanaklar da sunan bu eski başkente yılda 42 milyon turist akın ediyor.
Bir Zen Tapınağı olan Kinkaku-ji yani Altın Tapınak, görülmesi gereken yerlerin başında geliyor. 1397’de kurulan tapınak, uzun yıllar imparatorun yazlık sarayı olmuş. Daha sonra rahiplere tapınak olarak hediye edilirken 2 ve 3. katlarındaki altın varaklara hiç dokunulmamış. Ana binasında Buda’ya ait bir kemik parçasının bulunması ise onu Kyoto’nun en ünlü yeri haline getirmiş. Yer yer boyu 10 metreyi aşan ahşap sütunlar üzerine oturtulan Kiyomizu-dera Tapınağı ise 798 yılında inşa edilmiş. Bu gün şehri seyredebileceğiniz en güzel tepede turistleri ağırlıyor. Sanjusangendo ise 125 metrelik ince uzun yapısıyla, dünyanın en uzun ahşap binası. İçinde barındırdığı altın kaplama 1001 adet heykel ise insanı büyüleyen bir görüntü yansıtıyor. Kısacası bu şehrin sunduğu tarihi eserler saymakla bitmiyor.
Eski Japonya’dan günümüze kadar gelen ve işlevini halen koruyan yerlerden biri de Gion Semti. Ülkenin en tanınmış eğlence merkezlerinden biri olan Gion’da taştan yapılmış yürüyüş yolları sizi eski tarz küçük dükkanlara götürüyor. Geleneksel makyajları ve rengarenk kimonolarıyla sizi bu küçük dükkanlarda ağırlayan Maiko dansçıları ise eğlencenin doruğuna çıkarıyor. Şehri ikiye bölen Komo Nehri çevresindeki restoran ve diskolar, günümüz eğlence tarzını arayanlar için biçilmiş kaftan. Zaten Japon gençleri de artık soluğu burada alıyorlar. Hatta, gece karanlığından yararlanıp nehrin kenarında belli aralıklarla oturan sevgililer hoş bir görüntü oluşturuyorlar.
TÜRKİYE’NİN TOKYO BÜYÜKELÇİSİ SOLMAZ ÜNAYDIN
İlişkilerimiz gelişiyor
Türkiye ile Japonya’nın hep çok sıcak ilişkileri olmuş, ama aradaki mesafeden de kaynaklanan nedenlerle çok fazlaişbirliği geliştirilememiş. Bizim ikinci köprümüz, çeşitli yerlerde bazı projeler var, ama Avrupa ülkeleriyle yatırımlar açısından baktığımızda, Japonlar yedinci sıradalar. Bu da ekonomik ilişkilerimizin beklenen düzeyde olmadığını gösteriyor. Unutulmamalı ki, Japonya dünyanın ikinci büyük ekonomi devi. Şimdi ilişkilerimizi geliştirmeye çalışıyoruz. Bizim buradaki amacımız hem Japon yatırımcı çekmek, hem daha fazla mal satabilmek. Japon yatırımcıları çekmek için yaptığımız girişimlere paralel olarak, markalaşmaya önem vermemiz gerekiyor, ki daha fazla mal satabilelim.
Bu trene binmek paten yapmak gibi
Tokyo ve Osaka’dan sonra Japonya’nın üçüncü büyük metropolü ve sanayi kenti Nagoya’da açılan Expo 2005 Aichi fuarını da ziyaret etme şansı bulduk. Yaklaşık 173 hektara yayılan fuar alanı, altı aydır 18 milyon ziyaretçiye ev sahipliği yapmış. ‘Doğanın Bilgeliği’ temasının işlendiği Expo 2005’e, 120 ülkeyle çok sayıda Japon firması katılmış. Pavyonlarda çevre ve bilişim alanında, birçoğu deneme aşamasındaki teknolojiler sergileniyor. Belki de içlerinde en ilginci elektromıknatıslarla raylar üzerinde hareket eden Limino isimli tren. Yedi kilometrelik hat boyunca zeminden altı milimetre yukarıda hareket eden trene binmek paten sahasında kaymak gibi bir duygu yaratıyor.
Bir başka ulaşım aracı da sürücüsüz otobüsler. Otomatik konvoy sistemi (IMTS) adı verilen bu araçlar, birbirinden 20 metre aralıklarla, raylar üzerine döşenmiş mıknatıslar aracılığıyla otomatik olarak hareket ediyorlar. 1,6 kilometrelik yolda hareket eden sürücüsüz bu özel otobüslerin en önemli özelliği ise belirlenen hattan çıkıp, normal karayolunda da seyahat edebilmesi. İşte bu aşamada bir sürücü direksiyona oturuyor ve araç karayolunda seyrediyor.
Expo 2005 fuarında yayalar içinde yarının teknolojisi düşünülmüş. Japonlar, oldukça engebeli olan fuar alanında tepeleri kazıp vadileri doldurmak yerine hiç yokuşu olmayan, ortalama 7,5 metre yükseklikte, 21 metre genişlikte bir yol inşa etmişler. Küresel çember yol, 2,6 km boyunca tüm fuar alanını çevreliyor ve 200 metre mesafede bir arayol sayesinde istediğiniz pavyona rahatça ulaşmanızı sağlıyor. Teleferikle ulaşım ise fuarın bambaşka bir özelliğini ortaya çıkarıyor. 10’ar metreyle hareket eden 30 kadar teleferiğin camları, özel bir şahsın arazisinden geçerken kararıyor. Bu şekilde de özel hayatın gizliliğine önem verdiğini gösteriyor. Yaklaşık 8 bin insanın görev aldığı fuarın gözde merkezlerinden biri de Türk Pavyonu. Ziyaretçi sayısı 3,5 milyona ulaşmış.
Bu olağanüstü fuar alanının bir başka olağanüstülüğü daha var, ki o da tek başına bile dudak uçurtmaya yeterli. Milyarlarca dolar harcanarak sıfırdan inşa edilen bu fuar alanı, bu ay tamamıyla yıkılacak. Tüm yollar, ulaşım ağları, alt ve üst yapılar ortadan kaldırılacak ve alan fuarın temasına uygun hale getirilecek. Yani, bölge yeniden ağaçlandırılarak bir doğal park oluşturulacak.
SHİBUYA CADILARI
Gündüzleri, gençlerin yoğun olarak akın ettiği Shibuya semti, herkesin ilgisini çekecek cinsten bir yer. Öğrencilerin buluşma mekanı olan semt, Japon gençliğinde moda olan tarzları da gözler önüne seriyor. Tekno tarzı yaşamı benimseyen gençlerden sonra gelen grup ise ‘Shibuya Cadıları.’ Genellikle lise çağındaki kızlardan oluşan bu grup, saçlarını ve yüzlerini rengarenk boyayıp, çılgınca hareketler yapmaya bayılıyor. Yaratılan kurallara tepki göstermek adına da agresif davranışlardan kaçınmıyor.
Bir diğer radikal grup ise ‘Harajuku Kızları.’ Özellikle, 17 ve 18 yüzyıl Avrupalı kadın giyim tarzını benimseyen bu kadınların yaş yelpazesi ise oldukça geniş. İçinde 20 yaşında olanı da var, 45 yaşındaki de. Amaçları ise ilgi toplamak, dikkatli bakışları üzerine çekmek. Sevimli ve cana yakın hareketleriyle de sempati kazanmasını biliyorlar. Son zamanlarda kızlar arasında yayılan bir giyim modası da uyumsuz renklerde ve şekillerde kıyafet giyip, şapkalar takmak. Genç Japon erkekleri ise saçlarını sarı ve kızıla boyatmaktan, asker kıyafetleri giymekten çok hoşlanıyor. Tabii, kulakta küpeler, belde zincirler vazgeçilmez aksesuvarlar. Ayrıca uzun saçını sarı ve kızıla boyatmak çalışan takım elbiseli Japon erkeklerinde de mevcut.
Bu adalar ülkesinin dünyayla bağlantısını sağlayan Narita Havaalanı’na adımımızı atar atmaz, yüksek teknolojiyle burun buruna geliyoruz. Günde yaklaşık 1500 uçağın inip kalktığı, yolculara koridorları bir halı gibi kaplayan yürüyen bantları ve makinistsiz trenleriyle hizmet veren havaalanının teknolojisi bizi şaşırtıyor. Narita’yı Tokyo’ya bağlayan yeşillikler içindeki otobana az sonra sağlı sollu tren hatları ve metro istasyonları eşlik ediyor. Bu megapolün sınırlarına ulaşmamızla birlikte de yerini yüksek yapıdaki binalara terk eden doğaya veda ediyoruz.
İlk olarak Tokyo’nun en yeni yüzünü göreceğimiz Odaiba’dayız. Deniz doldurularak kurulan bölgeyi, yüksek katlı binalar, şehrin içinde göremeyeceğiniz yeşil alanlar ve her türlü ulaşım yolu süslüyor. Odaiba’dan bakınca Rainbow Köprüsü ile ardında beliren Tokyo manzarası, ressamlara ilham verebilecek güzellikte. Doğayla modern yapılarınbuluştuğu bu bölgede yaratılan plajlar ise limanın olumsuz etkilerinden arındırılmış vaziyette. Tabii, insanı şaşkına çeviren ulaşım ağının çeşitliliği de.
Japonya’da kara, hava ve deniz taşımacılığı çok ileri düzeyde. Tabii, dünyaca bilinen Shinkansen adlı hızlı trenler ön plana çıkıyor. 1964 yılında Tokyo Olimpiyat Oyunları ile hizmete sokulan Shinkansen’ler halen dünyanın en hızlı ve güvenilir ulaşım araçları. Günde 559 sefer yapan bu trenlerin teknolojisi de her geçen gün gelişiyor. Öyle ki hız limitlerini aşmaya, raylar yerine mıknatıslar sayesinde yerden birkaç milimetre havada yol alarak sürat rekorları kırmaya aday olan trenler yolda. Bir yıl sonra bu trenler sayesinde 600 kilometrelik yol 2,5 saatte geçilecek. Ulaşım hizmetlerinde dünya devi olan Japonya’da hızlı trenler dışında 16 bin kilometresi elektrikli olmak üzere yaklaşık 24 bin kilometre demiryolu ağı var. Buna yaklaşık dört bin kilometrelik hızlı tren yol ağı dahil değil. Sadece Tokyo’da bir günde yaklaşık 9,5 milyon insan metroyla seyahat ediyor.
ALIŞVERİŞ CENNETLERİ
Daha sonraki duraklarımız Nakamise Çarşısı ve Zensoji Tapınağı. İstanbul’daki Kapalıçarşı’nın küçük bir modeli olarak tanımlanabilecek olan Nakamise’de ağırlık hediyelik eşya satan dükkanlarda ve tapınağın ticaret merkezi konumunda. Küçük dükkanların dip dibe sıralandığı çarşının bitiminde ise tüm etkileyiciliğiyle Zensoji Tapınağı karşınızda beliriveriyor. Budizm’in merkezi konumundaki tapınakta bulunan ve etrafa tütsü kokusu yayan kuyularda dilek tutmanız için Budist olmanız gerekmiyor.
Çarşı- pazar deyince bir sonraki durağımız her türlü elektronik eşyanın satıldığı Akihabara Caddesi oluyor. Birbiri ardına çok katlı dev mağazalar görsel bir zenginlik yaratırken, vitrinlerde son sistem ürünler alıcısını bekliyor. Japonların en temel ihtiyacı haline gelen telefonların çeşitliliği ise ister istemez insanın ilgisini çekiyor. Kitap boyutunainen dizüstü bilgisayarlar, dvd’leri gölgede bırakacak yoğunlukta. 95 milyonluk aboneye sahip cep telefonu hegemonyasının nedeni ise çok basit. Telefonlar konuşma fonksiyonlarının yanı sıra, bir diz üstü bilgisayarın tüm özelliklerini kapsıyor, üstüne üstlük müzik yayınına bile müsaade ediyor.
Tokyo’da herkesin bildiği bir meydan ya da şehir merkezi yerine, her biri kendine özgü toplumsal, ekonomik, kültürel özellikler taşıyan merkezcikler var. Bu merkezcikler de genelde tren istasyonlarının çevrelerinde oluşmuş. Shinjuku, Shibuya ve Shinagawa semtlerindekiler ise en ünlüleri. Ofislerin kente dağıldığı ve insan trafiğinin neredeyse tamamının tren ve metrolarla sağlandığı Tokyo’da cadde alışverişinden çok yine istasyon çevrelerine kurulmuş büyük çok katlı mağazalar tercih ediliyor. İşte bu aşamada içinde ticaret merkezleri, konutlar ve sosyal alanlar başta olmak üzere bir kompleks edilmiş. Adına da Roppongi Hills denmiş.
Bugün dünya emlak piyasasına yön veren Roppongi Hills’de mekanların metrekaresi 25 bin doları buluyor. Bu merkezdeki fiyat oynamaları ise hemen dünya emlak piyasasına yansıyor. Avrupalı yaşam tarzının gerektirdiği bütün imkanlar ise sağlanmış. Doğrusunu söylemek gerekirse de Japonlar hemen adapte olmuş.
Japonya’da iki tip alışveriş var: Birincisi ‘100 Yen’ denilen ucuz malların alındığı dükkan ve merkezler. Buralarda bir dolara her türlü giyim eşyasını bulmanız mümkün. Genelde Çin, Tayland, Endonezya gibi ülkelerden ithal edilen ucuzürünler satılıyor. İkincisi ise dünya çapındaki markaların dev mağazalar açarak girdiği piyasa. Fiyatlar ise ürünün özelliğine göre alabildiğine uçuk. Omotesando, Aoyama ve Ginza Caddeleri, bu ünlü markaların mağazalarına ev sahipliği yapıyor. Marka mağazalardan birinin sezon açılışları oldukça ilginç görüntülere neden oluyor. Bir gün önceden girilen sıralar, uyku tulumuyla kaldırımlarda yatmalar, işine yarasın yaramasın ulaşılabilen ilk raftan yüzlerce dolarlık malı kapmalar birbirini takip ediyor.
JAPON TARZI EĞLENCE
Japonya’da Amerikan tarzı eğlence için seçilecek tek yer ise Rappongi caddesindeki kulüpler. Bu müesseselerin kapısında Amerika ve Afrika’dan gelen zencileri çalıştırmak ise moda. Görevleri yoldan geçen müşteriyi her türlü hünerini göstererek kulüpten içeriye sokmak. Küçük bir Harlem’i andıran görünümüyle Rappongi’nin en iyi müşterileri ise Japon gençlerle ABD askerleri. Japon kızların da gözdesi olan Rappongi’de başlayan birliktelikler ise yabancılarla gerçekleşen birçok aşk evliliğine neden olmaya devam ediyor.
Japon tarzı eğlencenin merkezi ise Shinjuku semtinde. 45 katlı dev Tokyo Belediyesi binasının az ötesindeki bu merkez, ‘Gaijin’ dedikleri yabancılara kapalı. Japon işadamları başta olmak üzere erkeklerin gidip, vakit geçirdiği mekanlarda ‘Hostes Barlar’ çok moda. Bizdeki pavyonların değişik bir versiyonu olan bu barlarda hanımlar, müşterisini rahatlatmak için sohbetler yapıyor, şarkılar söylüyor. Zevkten dört köşe, yüklü hesap pusulasını ödeyen (ortalama 1.500 dolar) müşterisini de arabasına kadar yolcu ediyor. Hem de öpe koklaya...
AÇIK HAVA MÜZESİ KYOTO
Şimdi de M.S 764’ten, 1868 yılına kadar Japonya’nın başkenti olan Kyoto’dayız. Tokyo başkent olana kadar, İmparatora ev sahipliği yapan Kyoto, UNESCO’nun Dünya Mirası Listesi’nde adı geçen 14 Budist ve Şinto tapınağının yanı sıra kayıtlı 1700’ü aşkın önemli kültürel varlığı topraklarında barındırıyor. Antik kültürel mirası ve doğada dört mevsim yaşanan muhteşem seyir zevkiyle Kyoto, 1,5 milyon insanın yaşadığı bir şehir. Modern yapılarıyla beraber eski Japonya’yı keşfetmeniz için olanaklar da sunan bu eski başkente yılda 42 milyon turist akın ediyor.
Bir Zen Tapınağı olan Kinkaku-ji yani Altın Tapınak, görülmesi gereken yerlerin başında geliyor. 1397’de kurulan tapınak, uzun yıllar imparatorun yazlık sarayı olmuş. Daha sonra rahiplere tapınak olarak hediye edilirken 2 ve 3. katlarındaki altın varaklara hiç dokunulmamış. Ana binasında Buda’ya ait bir kemik parçasının bulunması ise onu Kyoto’nun en ünlü yeri haline getirmiş. Yer yer boyu 10 metreyi aşan ahşap sütunlar üzerine oturtulan Kiyomizu-dera Tapınağı ise 798 yılında inşa edilmiş. Bu gün şehri seyredebileceğiniz en güzel tepede turistleri ağırlıyor. Sanjusangendo ise 125 metrelik ince uzun yapısıyla, dünyanın en uzun ahşap binası. İçinde barındırdığı altın kaplama 1001 adet heykel ise insanı büyüleyen bir görüntü yansıtıyor. Kısacası bu şehrin sunduğu tarihi eserler saymakla bitmiyor.
Eski Japonya’dan günümüze kadar gelen ve işlevini halen koruyan yerlerden biri de Gion Semti. Ülkenin en tanınmış eğlence merkezlerinden biri olan Gion’da taştan yapılmış yürüyüş yolları sizi eski tarz küçük dükkanlara götürüyor. Geleneksel makyajları ve rengarenk kimonolarıyla sizi bu küçük dükkanlarda ağırlayan Maiko dansçıları ise eğlencenin doruğuna çıkarıyor. Şehri ikiye bölen Komo Nehri çevresindeki restoran ve diskolar, günümüz eğlence tarzını arayanlar için biçilmiş kaftan. Zaten Japon gençleri de artık soluğu burada alıyorlar. Hatta, gece karanlığından yararlanıp nehrin kenarında belli aralıklarla oturan sevgililer hoş bir görüntü oluşturuyorlar.
TÜRKİYE’NİN TOKYO BÜYÜKELÇİSİ SOLMAZ ÜNAYDIN
İlişkilerimiz gelişiyor
Türkiye ile Japonya’nın hep çok sıcak ilişkileri olmuş, ama aradaki mesafeden de kaynaklanan nedenlerle çok fazlaişbirliği geliştirilememiş. Bizim ikinci köprümüz, çeşitli yerlerde bazı projeler var, ama Avrupa ülkeleriyle yatırımlar açısından baktığımızda, Japonlar yedinci sıradalar. Bu da ekonomik ilişkilerimizin beklenen düzeyde olmadığını gösteriyor. Unutulmamalı ki, Japonya dünyanın ikinci büyük ekonomi devi. Şimdi ilişkilerimizi geliştirmeye çalışıyoruz. Bizim buradaki amacımız hem Japon yatırımcı çekmek, hem daha fazla mal satabilmek. Japon yatırımcıları çekmek için yaptığımız girişimlere paralel olarak, markalaşmaya önem vermemiz gerekiyor, ki daha fazla mal satabilelim.
Bu trene binmek paten yapmak gibi
Tokyo ve Osaka’dan sonra Japonya’nın üçüncü büyük metropolü ve sanayi kenti Nagoya’da açılan Expo 2005 Aichi fuarını da ziyaret etme şansı bulduk. Yaklaşık 173 hektara yayılan fuar alanı, altı aydır 18 milyon ziyaretçiye ev sahipliği yapmış. ‘Doğanın Bilgeliği’ temasının işlendiği Expo 2005’e, 120 ülkeyle çok sayıda Japon firması katılmış. Pavyonlarda çevre ve bilişim alanında, birçoğu deneme aşamasındaki teknolojiler sergileniyor. Belki de içlerinde en ilginci elektromıknatıslarla raylar üzerinde hareket eden Limino isimli tren. Yedi kilometrelik hat boyunca zeminden altı milimetre yukarıda hareket eden trene binmek paten sahasında kaymak gibi bir duygu yaratıyor.
Bir başka ulaşım aracı da sürücüsüz otobüsler. Otomatik konvoy sistemi (IMTS) adı verilen bu araçlar, birbirinden 20 metre aralıklarla, raylar üzerine döşenmiş mıknatıslar aracılığıyla otomatik olarak hareket ediyorlar. 1,6 kilometrelik yolda hareket eden sürücüsüz bu özel otobüslerin en önemli özelliği ise belirlenen hattan çıkıp, normal karayolunda da seyahat edebilmesi. İşte bu aşamada bir sürücü direksiyona oturuyor ve araç karayolunda seyrediyor.
Expo 2005 fuarında yayalar içinde yarının teknolojisi düşünülmüş. Japonlar, oldukça engebeli olan fuar alanında tepeleri kazıp vadileri doldurmak yerine hiç yokuşu olmayan, ortalama 7,5 metre yükseklikte, 21 metre genişlikte bir yol inşa etmişler. Küresel çember yol, 2,6 km boyunca tüm fuar alanını çevreliyor ve 200 metre mesafede bir arayol sayesinde istediğiniz pavyona rahatça ulaşmanızı sağlıyor. Teleferikle ulaşım ise fuarın bambaşka bir özelliğini ortaya çıkarıyor. 10’ar metreyle hareket eden 30 kadar teleferiğin camları, özel bir şahsın arazisinden geçerken kararıyor. Bu şekilde de özel hayatın gizliliğine önem verdiğini gösteriyor. Yaklaşık 8 bin insanın görev aldığı fuarın gözde merkezlerinden biri de Türk Pavyonu. Ziyaretçi sayısı 3,5 milyona ulaşmış.
Bu olağanüstü fuar alanının bir başka olağanüstülüğü daha var, ki o da tek başına bile dudak uçurtmaya yeterli. Milyarlarca dolar harcanarak sıfırdan inşa edilen bu fuar alanı, bu ay tamamıyla yıkılacak. Tüm yollar, ulaşım ağları, alt ve üst yapılar ortadan kaldırılacak ve alan fuarın temasına uygun hale getirilecek. Yani, bölge yeniden ağaçlandırılarak bir doğal park oluşturulacak.
SHİBUYA CADILARI
Gündüzleri, gençlerin yoğun olarak akın ettiği Shibuya semti, herkesin ilgisini çekecek cinsten bir yer. Öğrencilerin buluşma mekanı olan semt, Japon gençliğinde moda olan tarzları da gözler önüne seriyor. Tekno tarzı yaşamı benimseyen gençlerden sonra gelen grup ise ‘Shibuya Cadıları.’ Genellikle lise çağındaki kızlardan oluşan bu grup, saçlarını ve yüzlerini rengarenk boyayıp, çılgınca hareketler yapmaya bayılıyor. Yaratılan kurallara tepki göstermek adına da agresif davranışlardan kaçınmıyor.
Bir diğer radikal grup ise ‘Harajuku Kızları.’ Özellikle, 17 ve 18 yüzyıl Avrupalı kadın giyim tarzını benimseyen bu kadınların yaş yelpazesi ise oldukça geniş. İçinde 20 yaşında olanı da var, 45 yaşındaki de. Amaçları ise ilgi toplamak, dikkatli bakışları üzerine çekmek. Sevimli ve cana yakın hareketleriyle de sempati kazanmasını biliyorlar. Son zamanlarda kızlar arasında yayılan bir giyim modası da uyumsuz renklerde ve şekillerde kıyafet giyip, şapkalar takmak. Genç Japon erkekleri ise saçlarını sarı ve kızıla boyatmaktan, asker kıyafetleri giymekten çok hoşlanıyor. Tabii, kulakta küpeler, belde zincirler vazgeçilmez aksesuvarlar. Ayrıca uzun saçını sarı ve kızıla boyatmak çalışan takım elbiseli Japon erkeklerinde de mevcut.