GeriSeyahat Teknede sekiz gün, yedi gece
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
Teknede sekiz gün, yedi gece

Teknede sekiz gün, yedi gece

Serbest gazeteci Ahmet Tangün iki arkadaşıyla birlikte Fransa’nın Port Saint-Louis limanından Marmaris’e, sahibine teslim etmek için getirdiği yaklaşık 14 metre uzunluğundaki yeni trawler tipi tekneyle yaşadığı sekiz gün ve yedi gecelik macerasını anlatıyor.

21 Mayıs 2006 Pazar Geçimini Türkiye’ye tekne getirmekten sağlayan kaptan Mustafa Karagöz’le Marsilya’dan Martigue’e giden trende buluştuk. O Türkiye’den İzmir-Zürih-Nice üzerinden gelmişti. Ben de hızlı trenle 800 kilometrelik Paris-Marsilya aşamasını üç saatte yapmıştım. Port Saint-Louis adlı minik kıyı kasabasının Port Napoleon adlı marinasına geldiğimizde yaklaşık 350 bin Euro değerindeki Beneteau marka 14 metrelik trawler tipi tekne bizi bekliyordu. Uyumak için kamaralara yerleştiğimizde saat 22.30’du. İlk gece yeni yerimi hep yadırgarım. İyi uyuyamadım. Bir de çalışmaya başlayan ve gücü artarak süren pompa sesleri buna eklenince 02.30 civarında uyandım. Uyku sersemliği içinde Mustafa Kaptan’ın gecenin bu saatinde niye teknenin suyunu boşaltmaya başladığını anlamak için dışarıya çıktım. Dışarıda güneyden kuzeye doğru esen çok sert bir rüzgar vardı. Yakınımızdaki demirli yelkenlilerin tellerinde ıslıklar çalınıyordu. Demek ki beni uyandıran sesler teknede çalışabilecek bir pompadan değil, teknenin suyun içindeki yerlerine vuran dalga seslerinden geliyordu. Fırtına vardı.
/images/100/0x0/55eac846f018fbb8f89662ce

22 Mayıs 2006 Pazartesi Hava çok rüzgarlı. Ekibin üçüncü adamı Rolf’la tanıştık. 48 yaşında. Oturduğu kentte ziraat meslek lisesinde bahçe çiçeklendirme dizaynı öğretiyor. Mustafa Kaptan’la internet ortamında tanışmış. Kaptan bu fırtınalı havada yola çıkmaktan dolayı huzursuz. Ben de bu havada denize açılmak istemiyorum. Acaba bu işten vazgeçsem mi diye düşünüyorum. Akşama doğru yanımızdaki yelkenli üzerinde çalışan gençler başka bir meteoroloji merkezinden aldıkları ve ertesi gün için verilen hava durumunun daha iyi olacağını bildiriyor: "Bu havada çıkarsanız, sabaha kadar teknede çok dans edeceksiniz" diyorlar. Mustafa Kaptan salı sabahı yola çıkma kararı alıyor.

23 Mayıs 2006 Salı
Sabah 06.00’da uyandık. Marinada sıcak suyla bir duş yaptıktan sonra motorları çalıştırdık. Port Napoleon’u liman giriş ve çıkışındaki dubaların ortasında yol alarak terk ettik. Saatler sonra sırasıyla Marsilya, Toulon, Hyères ve Saint-Tropez şehirlerinin çok açığından geçerek, rotamızı Korsika adasının Bonifacio limanına ayarladık. Gece 23.00’te limana girmeyi planlıyoruz.

YUNUSLARLA YARIŞ

Saat 15.00 civarında aldığımız telsiz mesajı planlarımızı alt üst ediyor. Fransız Deniz Kuvvetleri kibarca rotamız üzerinde 18 mil uzakta atış olduğunu ve güney doğu istikameti yerine üç saat süreyle doğuya gitmemizi rica ediyor. Mecburen yapıyoruz. Bu nedenle yola çıkışımızdan tam 21 saat sonra sabah 04:00’te Bonifacio yerine, Korsika’nın Propriano limanına girdik. Mustafa Kaptan demir atmayı istemiyor. Tekneyi, demirlemiş ve iskeleye bağlı başka bir teknenin üzerine bağlıyoruz ve başka bir şey yapmak istemeden herkes yataklarına giriyor. Arkadan rüzgar alarak yaptığımız 210 millik (yaklaşık 390 km.) yolun en ilginç olayı akşam üzerine doğru yanımıza yaklaşan yunusların ısrarla bizimle yarış etmesi.

Gece açık denizde ve zifiri karanlıkta bir teknenin ilerlemesinin ne kadar stresli olduğunu ilk defa görüyorum. Ve ister, istemez görme özürlülerinin normal yaşamlarında ne kadar zorluk çektiğinin bilincine varıyorum. İçimden "Biz gene kárlıyız", diyorum. Çünki GPS ve radarımız var. GPS’te istediğiniz bölgenin haritasında, teknenin bulunduğu noktanın, rotanızda gitmek istediğiniz yere olan uzaklığını, açık denizlerde veya kıyılarda su derinliğini, kayalıklarda çakan fenerlerin görülme açıları ile yanma, sönmelerindeki zaman aralıklarını en ufak ayrıntılarına kadar görebiliyorsunuz. Radar ise gözün göremediği uzaklıktaki teknelerinin yerlerini bildiriyor. Bunlar olmasa sadece pusulaya kalacaktık ve seyretmek gerçekten çok zor olacaktı. Bunları düşünerek uykuya dalıyorum.
/images/100/0x0/55eac846f018fbb8f89662d0


24 Mayıs 2006 Çarşamba Dört buçuk saatlik bir uykudan sonra saat 08:30’da Propriano’da hayatın başlamış olduğunu gördük. Sabit yakıt pompasındaki kişi henüz işinin başında değil. Ne zaman geleceğini hiç kimse bilmiyor. Saat 09.00’da marina idaresinden aldığımız hava raporuyla, ekmekçiden aldığım üç adet Fransız baget ekmeğiyle yola çıktık. Burada yakıt alamağımızdan mecburen Korsika’nın en güney noktasında bulunan Bonifacio’ya uğramak zorundayız. Oradakilerin uyanmış ve çalışıyor olmaları için dua ediyoruz. Hava basıncı değişken hava ile sabit hava arasında: 1015 hektopaskal. Deniz hafif dalgalı, rüzgar batıdan 2-3 kuvvetinde esiyor. 22 saat süresiz çalışmış ve her biri 175 beygir gücündeki dizel Yanmar motorlarımız 10 mil hızla toplam 880 litre mazot yakarak, depolarımızı yarıdan aşağıya indirmiş.

YİNE SERT HAVA

Öğlen vakti Bonifacio’ya varıyoruz. Benzinci acele etmemizi, zira yemek saatinden dolayı pompayı kapatacağını söylüyor. 1.200 litre mazot alıyoruz. Marina idaresi de yemek vakti olduğu nedeniyle kapalı. Kapıda Korsika ile Sardunya adaları arası, Korsika’nın batısı ve doğusu ile ilgili bir hava raporu var: rüzgar öğleden sonra batıdan 5-6 kuvvetinde esecek, saat 18.00 civarında zaman zaman 7 kuvvetini bulacak.

Limandan çıkınca sert havayla karşılaşıyoruz. Adanın en güney noktasında olduğumuzdan biraz sonra rotamızı Napoli’nin güneyindeki Kapri adasına yöneltiyoruz. Durumu GPS aracılığıyla otomatik pilota aktarıyoruz. Bulunduğumuz noktadan uzaklığı 250 mil. Yani yaklasık 25 saat. Heyamola... Saat 17.30 sıralarında rüzgar daha da artıyor, denizde dalgalar 5-6 metreye (iki katlı bir ev yüksekliğine) ulaşıyor, önü hafif olan tekne arkadan gelen rüzgarla, dalgalar üzerinde sörf yapmaya başlıyor, dalga durumuna göre burnunu bazen sağa, bazen de sola kırıyor. İlk defa hayatın ne kadar güzel olduğunu, eşimi, çocuklarımı ve torunumu ne kadar çok sevdiğimi anlıyorum ve Marmaris’e sağ sálim varmak için dua ediyorum.

Geceyi her birimiz otomatik pilot ve radar karşısında üçer saatlik nöbetlerle geçirdik. Oturduğumuz yerden zaman, zaman düşmemek için tutunmamız gerekti. Nöbetten sonra sarsıntıdan ve gürültüden kamarada uyumak yorgun olmamıza rağmen çok zor. İki kere teknenin tehlikeli bir şekilde yan yatması üzerine batacağımızı zannettim. Bütün geceyi dua ederek geçirdim.

DUALARIM TUTUYOR

25 Mayıs 2006 Perşembe Sabah 06.00’da nöbeti ben devraldım. Deniz çok çalkantılı. Dün geceye kıyasla çok güzel sayılır. Dualarımın tutmuş olmasından dolayı çok sevinçliyim. Kapri adasına tam 100 mil uzaktayız. Biraz sonra yunuslar, çocuklar gibi teknenin altından geçmeye başladılar.

26 Mayıs 2006 Cuma Günün en ilginç ve acı olayını, yani Palermo’dan Napoli’ye gitmekte olan bir gemiden Amerikalı bir kadının denize düştüğünü, denizcilik yetkililerinin kurtarma işlemi için o bölgede bulunan teknelerden yardım istediğini İtalyanca ve İngilizce yayınlanan telsiz mesajından öğrendik. Denizlerin ne kadar büyük bir çöl ve insanın da bu çöl ortasında kum tanesi gibi minicik olduğunu benim gibi tahmin edeceğinizi umuyorum.

29 Mayıs 2006 Pazartesi Sabah 05.00’ten beri yol alıyoruz. Şimdi saat 14.30, Yunan deniz kuvvetlerine ait pervaneli bir keşif uçağı 2 kere üzerimizden geçti. Telsizle kendisini görüp görmediğimizi soruyor. Doğuda rotamızı üzerinde atış yapıldığını belirterek, kibarca yolumuzu kuzeye çevirmemizi istiyor. Bu sefer kaybımızı azaltmak için pilotla pazarlık yapıyoruz: "Acaba tam kuzeye gideceğimize, 30 derece doğuya gidebilir miyiz?" İki dakika sonra olumlu cevap geliyor. Böylece zaman kaybımızı bir saate indiriyoruz.

30 Mayıs 2006 Salı Fransız, İtalyan ve Yunanlıların fazla önemsememesine rağmen bu sabah Datça yarımadasının ucunda görmediğimiz bir askeri birim telsizle bize, biraz da emir verircesine nereden geldiğimizi ve nereye gittiğimizi sordu. Öteki ülke yetkilileri ise her cümlenin sonunda İngilizce "Yes sir" demeyi ihmal etmiyorlardı. Sabah 11.00’de motorları Marmaris’e çok yakın bir koy olan Bozuk Kale’de durdurduk. Sessizlik ne kadar güzel bir şey. Gazımız bittiği için iki gündür gene peynir ekmeğe kalmıştık. Sabah kahvaltısında pişiremediğimiz yumurtaları Bozuk Kale’de tekneyi iskelesine bağladığımız lokanta görevlisine verdik ve bize menemen pişirmesini rica ettik. Çay, salata ve menemen beş dakika içinde bitti. Ekmeği kendileri yapıyorlarmış. Her şey çok güzeldi.

DENİZE VEDA

Hava güzel, deniz güzel, yolumuz artık bitiyor. Doğal olarak denize girme faslı başladı. Mayoları giydik. Su biraz soğuk sayılırdı ama iyice üşüyene kadar kaldık. Teknedeki son suyla birer sıcak duş alarak bir haftanın kirini üzerimizden attık. Arkasından kalan yakıtımızı da tekneye 15 mil hız vererek bitirmeye çalışıyoruz. Böylece bizi bir haftadan beri dört gözle bekleyen tekne sahibine yeni oyuncağını birkaç dakika önce, sağlam bir şekilde teslim edebileceğiz.

Son durağımız Marmaris’e saat 14.00 civarında vardık. Marina yetkilileri teknenin geçici yerini gösterdi. Yanaşıyoruz. Gümrük muamelelerinden sonra karaya ayak basacağız. Ben, bir de İstanbul’a gideceğim. Yarına kalsın istemiyorum.

Evime varıp yatağa yatmadan önce sekiz günden beri gece gündüz ayağımdan çıkarmadığım blucinle ilk defa vedalaştım. Pantolonum odanın ortasında ayakta duruyor. Gövdesi ve başı olmayan bir hayalet gibi. İlk başta anlayana kadar çok korktum. Gözlerimi kapamadan önce, tuz ve terden sertleşmiş olduğunu anladım. Galiba bu gece rahat uyuyacağım.
False