Tatlı Hacı’nın hayatı
Ömer ve Arzu Sabancı’nın oğlu, Sabancı Ailesi’nin torunu Hacı Sabancı (25) üç yıldır yaşadığı evinin kapılarını ilk kez bize açtı ve hayatını samimiyetle anlattı.
Siz ailedeki üçüncü Hacı’sınız… Diğer ‘Hacı’lara dair çocukluk anılarınızda neler var?
- Büyük dedem Hacı Ömer Sabancı her şeyi kuran kişi zaten. Benim dedem Hacı Sabancı onun ikinci oğlu, sonra babam Ömer Sabancı ve ben yine Hacı Sabancı. Dedem vefat ettiğinde 11 yaşındaydım. Babacan ve yardımsever bir adamdı. Adaleti ve dürüstlüğü hep anlatılırdı. Tam bir Adana aşığıydı. Eşine ve çocuklarına çok değer verirdi. Sakıp Sabancı bana ‘Tatlı Hacı’ derdi. Çok büyük bir liderdi. Türkiye’de herkes tarafından sevilmek çok zor. O bunu başardı. Bir daha böyle liderlerin gelmesi çok zor.
İsmi Hacı olan birinin çocuk olması pek mümkün olamazmış gibi geliyor. Nasıl bir çocuktunuz?
- Çok usluymuşum, yaramazlık nedir bilmezmişim. İstanbul’da doğdum ama çocukluğum Adana’da geçti. 6 yaşına kadar orada yaşadım. Sonra İstanbul’a taşındık. Işık Lisesi’ne gittim sonra dört yıl St.Benoit, üniversite Boston’da ekonomi, Londra’da master. Sonra döndüm ve çalışmaya başladım.
HAKARETE TAHAMMÜL EDEMEYEN BİR EGOM YOK
Ailenizdeki her bireyin iş hayatında bu kadar başarılı olmasının sırrı nedir?
- Genetikle ilgisi yok, tamamen aile terbiyesi, yetiştiriliş tarzı ile ilgili.
Ailenin kadınları da çok güçlü karakterler…
- İşte bu da genetikle ilgili bir durum olmadığını gösteriyor. Ailenin erkekleri kendilerine eş olarak aynı terbiyede ve hamurda kadınlar seçmiş. Ben, kardeşlerim, kuzenlerim terbiyeyi gördük, alçakgönüllü olmayı gördük, şımarma lüksümüz yoktu.
Her istediğinizi elde eden bir çocuk değildiniz o zaman?
- Hiç. İstedim ama limitinde tuttular her şeyi. İyi ki de öyle yapmışlar. Her isteğini elde eden çocukların örnekleri var, hiç iyi durumda değiller. Hazmederek büyümek en doğrusu…
İlk ne zaman işe gittiniz?
- 5-6 yaşlarında, Adana’daydık o zamanlar. Hafta sonları ofise gittiğinde götürürdü. Masasının bir kenarında oynardım pek bir şey anlamazdım. Çalışmaya 2006’da üniversitenin ilk senesinde yazın staj yaparak başladım.
Hiç Milli Piyango bileti aldınız mı?
- Niye almayayım? Belki çıkar. Çıkarsa tereddütsüz bağışlarım. Hakkımda bu konuda asılsız şeyler yazıldı. Arabaya binerken Milli Piyangocu bilet uzatmış da , ona “Ferrari’yi görmüyor musun?” demişim. Böyle bir insan olabilir mi? Nusret’ten Akmerkez’e gitmek nasip olmaz ya!
Twitter’da hakaret eden takipçileriniz var mı?
- Olmaz mı? Onlardaki cesaret kimde var? Ama yine de bu devirde sosyal medyanın önemli olduğunu düşünüyorum, o yüzden orada hep var olacağım. Hakarete tahammül edemeyen bir egom yok.
“Sen benim kim olduğumu biliyor musun?” cümlesini hiç kullandınız mı?
- Hayır, gerek de olmadı. Nereye gidersem gideyim hep bildiler. Çok şükür böyle bir soyada sahibim. Ama bilmeseler de kuramam o cümleyi. Hem aile terbiyesi hem de Allah’a inancım izin vermez.
Ne zaman ‘Hacı’ olacaksınız?
- Allah inşallah o günleri
bana nasip etsin.
Hiç âşık olmadım
Şirketteki göreviniz tam olarak nedir?
- Densa Denizcilik’de Yönetim Kurulu Üyesi’yim. Densa Holding’de Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı’yım. Babama sağ kol olmaya çalışıyorum. Zamanımızın çoğu artık denizciliğe kaydı. 17 geminin ayrı işleri var. Her gün mutlaka şirkete gidiyorum. Babam erkencidir. Sabah 8’de başlıyoruz; lisedeyken 7.30’du, Allah’tan 8 yaptık. Her gün 16.00’ya kadar ofisteyim.
Onca işkolu varken neden denizcilik?
- İlgimi çekiyor. Master’ımı da denizcilik ve finans üzerine yaptım. Ailenin 2009’da bu işe girmesi büyük bir şans oldu. Sabancı Holding’den bağımsız bir şirket kurdu, babamla halam Demet Sabancı Çetindoğan... İlk gemimizi 2010 Mayıs’ta teslim aldık. Şu an 17 gemi var, herhalde bir 10 tanesinin teslimine gitmişimdir.
Korsanlarla nasıl mücadele ediyorsunuz?
- Önlemini alıyoruz. Korsanlık sigortası yaptırıyoruz. Tanker tehlikeli sulardan geçerken gemiye 3-4 tane silahlı adam alıyoruz. Geminin etrafını tellerle çeviriyoruz. Tankerlerimizin her biri 1 milyon varil petrol taşıyor. Bugün petrol 115 dolar desek litresi, 115 milyon dolarlık kargo söz konusu.
İşten çıkınca neler yapıyorsunuz?
- Eve geçiyorum. Ev de iş de Kandilli’de. Araları 5 dakika. Haftada üç kez spor hocam geliyor. Salonum var, aletli cimnastik yapıyoruz. Akşam yemeğini mutlaka Beylerbeyi’ndeki evde annem ve babamla yiyorum. Sonra planlar değişiyor. Sinemaya gitmeyi çok seviyorum. Dışarıda yemek yiyeceksem favori restoranım Zuma. Eğlence için de Reina...
Ne var bu Reina’da?
- Ben seviyorum, çünkü Boğaz’a tapıyorum. Konum olarak dünyanın en iyi yeri. Çok yabancı misafirim geliyor, oraya yemeğe götürürsek tutuluyorlar.
Arkadaşlarınız eski arkadaşlar mı?
- Evet çoğu üniversiteden, daha eskileri de var. Erkek erkeğe çıkıyoruz bu aralar. Bol bol futbol muhabbeti dönüyor. Ben babamdan dolayı koyu Beşiktaşlıyım. İstanbul’daki ve Avrupa’daki her maçına gideriz.
İlişkileriniz hep uzun süreli mi?
- Hayır.
İlk aşkınızı hatırlıyor musunuz?
- Kendimi kaptırmam, hiç âşık olmadım. Tabii ki bir şeyler hissettim ama bağlılık hissedip, yanıp tutuşmadım.
Aşkın tanımını bilmiyor musunuz?
- Karşımdaki insanın tadını çıkarmayı, birlikte mutlu olmayı biliyorum. Birinden etkilenmem için sempatik, güzel ve sıcakkanlı olması lazım. Kafaların uymasını, aynı şeye gülebilmeyi çok önemserim.
Yabancı kız arkadaşınız oldu mu hiç?
- Oldu. Değer yargıları farklı, ülkeden ülkeye de değişiyor. Ama kız arkadaşımın Kemal Sunal’ı tanıması güzel bir şey.
Annenizin seçtiği bir kızla evlenir misiniz?
- Güzelse neden olmasın? Annemin fikirlerine çok güvenirim ben. Güzellik önemli, iç güzelliği daha önemli. Rahat bir dönem yaşıyoruz, eski değer yargıları kalmadı. Ama şu an için acelem yok. Dışarıdaki ortam beni rahatsız etmiyor.
Özge Ulusoy’la ayrılığınızla ilgili neler söyleceksiniz?
- İlişkim süresince hiç konuşmadım. Bittikten sonra yorum yapmayı hiç doğru bulmuyorum. Başkaları üzülebilir. Yaşandı ve bitti.