Hüseyin YURTTAŞ
Son Güncelleme:
Taşları konuşan köy
İzmir-Çanakkale yolunda, Aliağa’dan sağa sapıverip de beş kilometre kadar ilerlediniz mi, kendinizi Güzelhisar sapağında bulursunuz. Güzelhisar bir bakışta kendini ele vermez. Görünen kimi evlerden dolayı orada bir köy olduğunu anlarsınız ama köyle ilgili bir fikir edinemezsiniz. Çünkü resim tam değildir...
Tarihi Kocaçeşme’yi sağda bırakıp yokuşu tırmandığınızda bir aşımlık bir tepenin ardında köy sizi "kabul eder." Ege’nin eski yerleşim kıyı köylerinin çoğunda olduğu gibi, Güzelhisar da kıyıdan içeri çekilip gizlenmiştir. Geçmiş’in Güzelhisar’ı, kıyı yönünden geldiğinizde tek evini bile göremeyeceğiniz bir yerleşim yeridir. Bunun nedeni korsan korkusu olsa gerektir. Vaktiyle Güzelhisar halkının, Ege adalarına uzanıp korsanlık yapanları koruyup gizlediği de söylentiler arasındadır ama ben daha çok korsan korkusunun bu yer seçiminde etkili olduğunu düşünürüm. Kıyıdan bakınca Güzelhisar görünmez. Ta ki, köye varıncaya dek.
KARAOSMANOĞLU’NA MEYDAN OKUYAN ALİ AĞA
Güzelhisar’ın uzun bir tarihi, karmaşık bir geçmişi var. 1313-1320 yıllarında kurulmuş. Türklerin Batı Anadolu’daki ilk yerleşim yerlerinden. Anadolu o gün için beyliklere bölünmüştür ve Bizans’ın etkisini günden güne yitirdiği bir dönemi yaşamaktadır. Güzelhisar’ın Saruhanoğulları’nın denetiminde kaldığı ve onlar tarafından gözetildiği bilinmektedir. Osmanlı ile ülfeti de hallicedir. Bir ara kaza merkezi yapılmış, yöresinde etkin konum üstlenmiştir. Karaosmanoğulları’nın o dönemde Güzelhisar’la ilgilendikleri bilinir. Köyün en eski sülalelerinden Abdülkerimoğulları (diğer adı Kalabaklıoğulları) köyün egemenleridir. Şimdiki Aliağa’ya adını veren kimdir bilinmez; ama 1585 yılında Güzelhisar’a hükmeden bir Ali Ağa gerçekten vardır. Civar tarihinde nedense Ali Ağa boldur. 1851’den sonra etkin olan ve Osmanlı için para toplamakla görevli Güzelhisarlı Ali Ağa’nın mültezimliği ise sabittir. Köydeki iki camiden birini Ali Ağa yaptırmıştır. (Diğeri Balaban Paşa Camii) O Ali Ağa ki, Karaosmanoğlu ile çatışmayı göze alabilmiştir. Bir tarafta 1500 piyade, ötekinde 1000 atlı olmak üzere kanlı bir savaş olmuştur. Köyün eski mahalleleri, Cami Mahallesi ve Bölcek Mahallesi’dir.
Güzelhisarlı öğretmen arkadaşım, Güzelhisar kitabının yazarı Cevat Yıldırım’dan aldığım bu bilgiler arasında Bilge Umar’ın Güzelhisar’ın 1750-1850 yılları arasında yöredeki en güvenli yer olduğunu belirtmesi de var. Çünkü kaza Güzelhisar. Ayanı var; kadısı, şusu busu var.
1835’teki veba salgınından sonra Güzelhisar nüfusunun çevre köy ve kasabalara dağıldığı söylentisi yoğundur. 1840’larda yoğunlaşan göç nedeniyle burada yalnız bir aile kalmıştır. Kaza olma niteliğini 1870’te yitirmiştir. Bir süre için Foça’ya bağlı kalmış, daha sonra Menemen’e bağlanmıştır. Bunun için Osmanlı kayıtlarının bazılarında Güzelhisar-ı Menemen diye anıldığı da görülür. Güzelhisar, o badireleri öylece atlatmıştır ama atlatamayan köyler de vardır. Bugün, yeri bile bilinmeyen İncirbükü ve Atçukuru, tarihin karanlığına çekilip gitmiş kayıp köylerdendir. 1878 Osmanlı-Rus Savaşı sonrasında Bulgaristan muhacirlerinin yerleştirildiği bir yer olur Güzelhisar. Kurtuluş Savaşı ertesindeki Büyük Mübadele’de ise daha çok Selanik dolayından gelenler Aliağa Çiftliği, Arap Çiftliği gibi bugün Tüpraş ve Petkim’in bulunduğu Aliağa topraklarına yerleştirilir. 1937’de bir başka göçmen kafilesi gelir.
"Hisar" adı, geçmişte burada, Güzelhisar’ın önündeki ovaya hakim tepede bir hisarın bulunduğu düşüncesini kuvvetlendiriyor.
Ne kazı, ne araştırma! Her şey öylece darmadağın duruyor. Kimi mezar taşları, antik kalıntılar çarçur edilmiş ya da yağmalanmış. Vaktiyle eski öğretmenlerden Mehmet Gürer’in öncülüğüyle eski eserler toplanmaya başlanmış, bunlar muhtar Salih Karadayı zamanında zapturapt altına alınmış ama sonraki muhtar "Başıma iş açar" diye onları jandarmaya teslim etmiş. Şimdi nerede oldukları bile belli değil.
HİSARIN GÜZELLİĞİ TEHLİKEDE
Güzelhisar’daki eski yaşamdan bugüne ulaşan birçok iz var. Örneğin, şimdi sadece yıkık duvarları kalmış hamam. Eski, çoğu duvarları taş, üstleri toprak örtü evlerden tek tük örnekler kalmış. Köydeki tarihi kahve ise kireç badanasıyla ışıl ışıl kılınsa da geçmişten bugüne nasıl yorgun çıktığı gün gibi ortada.
Güzelhisar bugün tarihin içinden çıkıp gelmiş olmanın dinginliği ve sessizliği içinde. Eski günlerini elbette arıyor. Ana geçim kaynağı tarım. Zeytinciliğe önem veriyorlar. Ekip dikip biçiyorlar. Hayvancılık da var. Hisartepe’den aşağıya bakınca Güzelhisar ovası küçük yükseltilerle bölünüp genişleyerek ötelere doğru uzanıyor. Bu tepelerden birine Aliağa Organize Sanayi Bölgesi yerleşmiş. Bu yetmemiş. Ovanın düzüne bir dökümcüler sitesi kurulacak. Bir sürü kimyasal atığın havaya karışıp hakim rüzgárla kuzeyden Güzelhisar’a yağacağı ortadayken, bir inattır, yapılmaya çalışılıyor.
"Tepe" bugün lokanta ve düğün salonu olarak çalıştırılan benzersiz güzellikte bir yer. Ova, el kadarmış gibi gözükse de Çandarlı’ya kadar deniz ayaklarınızın altında. Çam ağaçlarının süslediği bu tepede yaz sıcaklığını duymak mümkün değil. Her dem esinti, her dem serin bir soluk.
Ama oradan aşağıya, biraz da karşıya baktığınızda sanayi kuruluşlarının çizdiği, bozduğu, yırttığı alanları görmek mümkün. "Eh, olacak o kadar" diyebiliriz.
"Hisar"ımızın geçmişten bugüne gelişi, "güzel." Buradan geleceğe nasıl gideceği, nelerini yitirerek yarına çıkacağı meçhul. Çünkü paranın, hırsın kör inadı onu da kemiriyor.
Yüzyılların nice badireyi atlatıp geldiği bu eşikte ona el veren birilerinin çıkması ise tek umudu.
OKUMUŞU BOL KÖY
Şimdi böyle kıyıda köşede kaldığına bakmayın; vaktiyle İzmir-Bergama yolunun geçtiği bir yerdir Güzelhisar. Köyün arkasından eski adı Öküzköy olan Şehitkemal’e doğru döşeme taşlarını yer yer görmek mümkündür. Yani o günün konaklama yeridir. Görgüsü göreneği farklıdır. Tahsillisi boldur. Öyle ki, cehaletin kol gezdiği karanlık dönemlerde bir Yuntdağ yörüğü namazı öğrenmek ister. Çevresindekiler anlatır ama öğrenme güçlüğü çekmektedir. Yörüğün Güzelhisar’a gideceğini öğrenince; "Güzelhisar’da kime sorsan bilir, sana da öğretir" derler.
TAŞLAR BİZENE SÖYLER
Güzelhisar’daki iki caminin de avlularında mezarlar bulunmaktadır. Mezar taşlarına bakıldığında okumuş yazmış kişilere ait oldukları anlaşılır. Herbirinin anlamı bilinir. Kimine cami çizilmiş, kimine "gülçe" işlenmiştir. Yakındaki lahit artık uzak geçmişten bize haber veremez haldedir. Bir evin avlusunda metruk halde bulunan öbür lahit de orada unutulmuş gibidir.
Antik dönemde burada bir yerleşim olduğu neredeyse kesindir. Mezarlıktaki lahit, sütunlardan başka, köy evlerinin taş duvarlarında kullanılmış mermerler de böyle bir düşünce için dayanak oluşturmaktadırlar. Eski caminin duvarında yazısı ters gelecek şekilde yerleştirilmiş taşı okumak da tarihçilere önemli bir ipucu verecektir elbet.
Köy mezarlığında Saruhan dönemi mezarları, yörük mezarları ve Osmanlı’dan bugüne eski, yeni mezarlar yer almaktadır. Yörük mezarlarının başındaki taşlarda yazı yoktur. Belki de ilk yerleşim dönemine aittir bunlar. Ama Osmanlı dönemindeki mezarlardaki taşların ayrıntılı işlenişi, ölen kişinin kimliği hakkında ipuçları verecek şekilde yapılmış olması ancak belli bir kültür birikiminin, daha doğrusu yerleşik kültürün ürünüdür.
KARAOSMANOĞLU’NA MEYDAN OKUYAN ALİ AĞA
Güzelhisar’ın uzun bir tarihi, karmaşık bir geçmişi var. 1313-1320 yıllarında kurulmuş. Türklerin Batı Anadolu’daki ilk yerleşim yerlerinden. Anadolu o gün için beyliklere bölünmüştür ve Bizans’ın etkisini günden güne yitirdiği bir dönemi yaşamaktadır. Güzelhisar’ın Saruhanoğulları’nın denetiminde kaldığı ve onlar tarafından gözetildiği bilinmektedir. Osmanlı ile ülfeti de hallicedir. Bir ara kaza merkezi yapılmış, yöresinde etkin konum üstlenmiştir. Karaosmanoğulları’nın o dönemde Güzelhisar’la ilgilendikleri bilinir. Köyün en eski sülalelerinden Abdülkerimoğulları (diğer adı Kalabaklıoğulları) köyün egemenleridir. Şimdiki Aliağa’ya adını veren kimdir bilinmez; ama 1585 yılında Güzelhisar’a hükmeden bir Ali Ağa gerçekten vardır. Civar tarihinde nedense Ali Ağa boldur. 1851’den sonra etkin olan ve Osmanlı için para toplamakla görevli Güzelhisarlı Ali Ağa’nın mültezimliği ise sabittir. Köydeki iki camiden birini Ali Ağa yaptırmıştır. (Diğeri Balaban Paşa Camii) O Ali Ağa ki, Karaosmanoğlu ile çatışmayı göze alabilmiştir. Bir tarafta 1500 piyade, ötekinde 1000 atlı olmak üzere kanlı bir savaş olmuştur. Köyün eski mahalleleri, Cami Mahallesi ve Bölcek Mahallesi’dir.
Güzelhisarlı öğretmen arkadaşım, Güzelhisar kitabının yazarı Cevat Yıldırım’dan aldığım bu bilgiler arasında Bilge Umar’ın Güzelhisar’ın 1750-1850 yılları arasında yöredeki en güvenli yer olduğunu belirtmesi de var. Çünkü kaza Güzelhisar. Ayanı var; kadısı, şusu busu var.
1835’teki veba salgınından sonra Güzelhisar nüfusunun çevre köy ve kasabalara dağıldığı söylentisi yoğundur. 1840’larda yoğunlaşan göç nedeniyle burada yalnız bir aile kalmıştır. Kaza olma niteliğini 1870’te yitirmiştir. Bir süre için Foça’ya bağlı kalmış, daha sonra Menemen’e bağlanmıştır. Bunun için Osmanlı kayıtlarının bazılarında Güzelhisar-ı Menemen diye anıldığı da görülür. Güzelhisar, o badireleri öylece atlatmıştır ama atlatamayan köyler de vardır. Bugün, yeri bile bilinmeyen İncirbükü ve Atçukuru, tarihin karanlığına çekilip gitmiş kayıp köylerdendir. 1878 Osmanlı-Rus Savaşı sonrasında Bulgaristan muhacirlerinin yerleştirildiği bir yer olur Güzelhisar. Kurtuluş Savaşı ertesindeki Büyük Mübadele’de ise daha çok Selanik dolayından gelenler Aliağa Çiftliği, Arap Çiftliği gibi bugün Tüpraş ve Petkim’in bulunduğu Aliağa topraklarına yerleştirilir. 1937’de bir başka göçmen kafilesi gelir.
"Hisar" adı, geçmişte burada, Güzelhisar’ın önündeki ovaya hakim tepede bir hisarın bulunduğu düşüncesini kuvvetlendiriyor.
Ne kazı, ne araştırma! Her şey öylece darmadağın duruyor. Kimi mezar taşları, antik kalıntılar çarçur edilmiş ya da yağmalanmış. Vaktiyle eski öğretmenlerden Mehmet Gürer’in öncülüğüyle eski eserler toplanmaya başlanmış, bunlar muhtar Salih Karadayı zamanında zapturapt altına alınmış ama sonraki muhtar "Başıma iş açar" diye onları jandarmaya teslim etmiş. Şimdi nerede oldukları bile belli değil.
HİSARIN GÜZELLİĞİ TEHLİKEDE
Güzelhisar’daki eski yaşamdan bugüne ulaşan birçok iz var. Örneğin, şimdi sadece yıkık duvarları kalmış hamam. Eski, çoğu duvarları taş, üstleri toprak örtü evlerden tek tük örnekler kalmış. Köydeki tarihi kahve ise kireç badanasıyla ışıl ışıl kılınsa da geçmişten bugüne nasıl yorgun çıktığı gün gibi ortada.
Güzelhisar bugün tarihin içinden çıkıp gelmiş olmanın dinginliği ve sessizliği içinde. Eski günlerini elbette arıyor. Ana geçim kaynağı tarım. Zeytinciliğe önem veriyorlar. Ekip dikip biçiyorlar. Hayvancılık da var. Hisartepe’den aşağıya bakınca Güzelhisar ovası küçük yükseltilerle bölünüp genişleyerek ötelere doğru uzanıyor. Bu tepelerden birine Aliağa Organize Sanayi Bölgesi yerleşmiş. Bu yetmemiş. Ovanın düzüne bir dökümcüler sitesi kurulacak. Bir sürü kimyasal atığın havaya karışıp hakim rüzgárla kuzeyden Güzelhisar’a yağacağı ortadayken, bir inattır, yapılmaya çalışılıyor.
"Tepe" bugün lokanta ve düğün salonu olarak çalıştırılan benzersiz güzellikte bir yer. Ova, el kadarmış gibi gözükse de Çandarlı’ya kadar deniz ayaklarınızın altında. Çam ağaçlarının süslediği bu tepede yaz sıcaklığını duymak mümkün değil. Her dem esinti, her dem serin bir soluk.
Ama oradan aşağıya, biraz da karşıya baktığınızda sanayi kuruluşlarının çizdiği, bozduğu, yırttığı alanları görmek mümkün. "Eh, olacak o kadar" diyebiliriz.
"Hisar"ımızın geçmişten bugüne gelişi, "güzel." Buradan geleceğe nasıl gideceği, nelerini yitirerek yarına çıkacağı meçhul. Çünkü paranın, hırsın kör inadı onu da kemiriyor.
Yüzyılların nice badireyi atlatıp geldiği bu eşikte ona el veren birilerinin çıkması ise tek umudu.
OKUMUŞU BOL KÖY
Şimdi böyle kıyıda köşede kaldığına bakmayın; vaktiyle İzmir-Bergama yolunun geçtiği bir yerdir Güzelhisar. Köyün arkasından eski adı Öküzköy olan Şehitkemal’e doğru döşeme taşlarını yer yer görmek mümkündür. Yani o günün konaklama yeridir. Görgüsü göreneği farklıdır. Tahsillisi boldur. Öyle ki, cehaletin kol gezdiği karanlık dönemlerde bir Yuntdağ yörüğü namazı öğrenmek ister. Çevresindekiler anlatır ama öğrenme güçlüğü çekmektedir. Yörüğün Güzelhisar’a gideceğini öğrenince; "Güzelhisar’da kime sorsan bilir, sana da öğretir" derler.
TAŞLAR BİZENE SÖYLER
Güzelhisar’daki iki caminin de avlularında mezarlar bulunmaktadır. Mezar taşlarına bakıldığında okumuş yazmış kişilere ait oldukları anlaşılır. Herbirinin anlamı bilinir. Kimine cami çizilmiş, kimine "gülçe" işlenmiştir. Yakındaki lahit artık uzak geçmişten bize haber veremez haldedir. Bir evin avlusunda metruk halde bulunan öbür lahit de orada unutulmuş gibidir.
Antik dönemde burada bir yerleşim olduğu neredeyse kesindir. Mezarlıktaki lahit, sütunlardan başka, köy evlerinin taş duvarlarında kullanılmış mermerler de böyle bir düşünce için dayanak oluşturmaktadırlar. Eski caminin duvarında yazısı ters gelecek şekilde yerleştirilmiş taşı okumak da tarihçilere önemli bir ipucu verecektir elbet.
Köy mezarlığında Saruhan dönemi mezarları, yörük mezarları ve Osmanlı’dan bugüne eski, yeni mezarlar yer almaktadır. Yörük mezarlarının başındaki taşlarda yazı yoktur. Belki de ilk yerleşim dönemine aittir bunlar. Ama Osmanlı dönemindeki mezarlardaki taşların ayrıntılı işlenişi, ölen kişinin kimliği hakkında ipuçları verecek şekilde yapılmış olması ancak belli bir kültür birikiminin, daha doğrusu yerleşik kültürün ürünüdür.