GeriSeyahat Tarihin kutsadığı belde Bilgi
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
Tarihin kutsadığı belde Bilgi

Tarihin kutsadığı belde Bilgi

İzmir’in Ödemiş ilçesine bağlı beldelerden Birgi, 700 yıl önce Aydınoğulları’nın başkentiydi. Bugün beş bin nüfuslu, huzurlu bir kasaba. Açık müze görünümünde. Konak ve camilerindeki ahşap işçiliği göz kamaştırıyor. Bu özellikleriyle UNESCO’nun Dünya Kültür Mirası Listesi’ne girmeye aday.

Küçük Menderes Ovası, Selçuk’un Pamucak sahilinden içerilere, taa Kiraz ilçesine kadar derinlemesine uzanan küçümsenemeyecek bir havzadır. Selçuk, Belevi, Torbalı, Tire, Bayındır, Ödemiş ve Kiraz düzlüklerini yer yutar da dağlara yaslanır.
Sağda Aydın Dağları, solda Bozdağ vardır. Ödemiş’e doğru başınızı sola çevirip baktığınızda Bozdağ’ın heybetli, başı dumanlı eşkıya görüntüsü adeta üzerinize ağar. Ödemiş’i 10 kilometre kadar geçip de Birgi’ye vardığınızda, Bozdağ’ın dizinin dibinde bulursunuz kendinizi. O, yukarılarda sisli puslu, karlı buzlu havalar çevirirken bile bu aşağılarda ılımancık Ege iklimi sizi günlük güneşlik sevgisiyle kucaklar.
Birgi, Bozdağ’a yaslanmış, kuytuya yerleşmiş, ünlü ve hayli eski yerleşim yerlerinden biridir. Küçük çapta bir müze kent olması da bu büyük geçmişinden kaynaklanır. Beş bin yıla dayanan tarihiyle Birgi; Lidya, Pers, Bergama Krallığı, Roma ve Bizans egemenliklerinde kalmış, 1300’lerin başında ise Aydınoğulları Beyliği’nin kurulmasıyla birlikte Türk egemenliğine girmiştir.
SEMBOLÜ GÜNEŞ VE SELVİ
Tarih, Birgi’yi adeta kutsamış, ona kutsallık armağan etmiştir.
Bu, bugüne gelmiş nice mimari yapıda bir bakışta görülebilir.
Aydınoğlu Mehmet Bey’in 1312 yılında yaptırdığı Ulucami taş bir yapı ama eski dönemlerin mermer blokları filan da kullanılmış yapımında. Güneydoğu köşesindeki arkaik dönem aslan heykeli ise Ulucami’nin halk arasında “Aslanlı Cami” diye anılmasına neden olmuş. Mihrabı harika çinilerle süslü. Minberi ise çivi kullanılmadan “kündekâri” denilen geçme yöntemiyle yapılmış.
Ulucaminin hemen alt yanındaki Sultan Şah Türbesi ise yine Aydınoğlu Mehmet Bey tarafından ölen kız kardeşi için yaptırılmış.
Ulucami’nin yanında, İmam-ı Birgivi’nin adıyla da anılan Ataullah Efendi Medresesi bugün restore edilmiş halde. Burası, Birgi’deki eski yapılara sahip çıkan, onaran, Birgi’yi tanıtan ÇEKÜL Vakfı başta olmak üzere toplumsal kuruluşlara verilmiş.
Hıdırlık, Aydınoğlu Mehmet Bey tarafından Mısır’dan çağrılan hekim Celalüddin Hızır’dan alır adını. Hacı Paşa da denilen hekim, 1934’de adına dikilen bir yazıtla anıtlaştırılmış. İmam-ı Birgivi ve oğlunun mezarları ise hiçbir yaşayanın sağlayamayacağı kadar gelir sağlamakta Birgi’ye. Çünkü bu mezarları ziyaret etmek için bilet almak zorundasınız. Biraz tuhaf ama böyle...
Mezarlık yolundaki tarihi surların yanı sıra Birgi’de birçok tarihi bina vardır: Koca Çeşme, Demir Mağaza, Sasalu Hamamı, Küp Uçuranlar Kulesi, Sıbyan Mektebi, Karaoğlu Camii, Derviş Ağa Camii, Osmanlı Hamamı... Mezarlıklar ayrı bir tarih hazinesidir. Yüzyıllara direnmiş servilerin
uğultusu, insanın kadim hikâyesini anlatmaya devam eder.
Birgi’nin sembolü, eski yapılara taşla işlenmiş “yaşam ile ölümün iç içe geçtiğini” bize anlatmaya çalışan güneş ve selvi motifidir. Zaten burası da güneşin bir başka aydınlattığı ve bin yıllık servilerin uğul uğul uğuldadığı, tarihle doğal güzelliklerin iç içe geçtiği ilginç, emsali az yerlerden biridir.
Yaşamın, ölümün de unutulmadan kutsandığı; ölümün ise yükselen servilerle her dem kendini anımsattığı, dünyaya derin bir kavrayışla bakılan bir yerdir Birgi.
Asıl adı Muhammed olan İmam-ı Birgivi, Birgi’nin bir başka simgesi. 1521-1573 yılları arasında yaşamış. Süleymaniye Medresesi’nden mezun olmuş. İstanbul’da müderrislik, Edirne’de mal ve miras taksimiyle görevli kadılık yapmış. Sonrasında İkinci Selim’in hocası Ataullah Efendi, onu, Birgi’de kurduğu medresenin başına getirmiş. Ömrünün büyük bölümünü burada geçirmiş. Doğru bildiğini söyler İstanbul’a gidip Sadrazam Mehmet Paşa’ya öğüt verirmiş. Birgi’deki mezarını her yıl binlerce kişi ziyaret ediyor.
KONAKLAR, EVLER, AĞAÇLAR
Kendinizi sokaklara vurduğunuzda, ilk katları taş duvarlı, ahşap, eyvanlarıyla gülümseyen evler karşılar sizi. Görmüş geçirmişliğin bilgeliğiyle hayli suskun görünseler de, yaşam içten ve derinden sürüp gitmektedir onlarda. Caddeleri, küçük meydanları süsleyen ağaçların yanı sıra dere boyunda yükselen, bazı avlulardan çıvıvermiş ağaçlar her köşenin ayrıca güzelleşmesini sağlar.
Kışın çıplaklığında bile, ağaçların yalnız ve üryan güzelliği dinginlikleri ya da ıslıklarıyla yaşama sevincini duymanıza yardımcı olur. Hele bahar gelmesin, kuşların ötücükleriyle iyice şenlenen doğayı bütün varlığınızda, hücrelerinizde bile hissedersiniz. Yeşilin bin türlüsü içinizi köpürtür, gözünüz yaylımını alır.
Suların usul usul şırıldadığı çay boyunda içilen bir çay bile cennet taamı yerine geçer burada.
HER MEVSİM AYRI BEREKET
Birgi’de de her mevsim ayrı bereket vardır. Sokaklarda ilerlerken önünüzü kesen kimi küçük sergilere rastlarsınız. Bereketin çeşnisiyle size seslenir. Doğanın sağlığını, kokularını sunar. Ege’nin zeytinyağlı yemeklerinin tadı sizi beklemektedir. Sonra, mevsimine göre Bozdağ’dan inip gelmiş kestane, ceviz ile hemen şuracıktaki ağaçlardan tazecik koparılmış erik, incirlerden de tadabilirsiniz. İncirin kurusu ise her mevsim önünüzdeki tezgâhtadır. Tıpkı, satış yerlerinde sunulan kestane şekeri gibi. Kendi aracınızla gitmişseniz, Ödemiş’in ünlü “sarı patates”ini 10 kiloluk küçük çuvalcığıyla alabilirsiniz.

ÇAKIRAĞA, HANIMLARININ ODASINA ŞEHİRLERİNİN RESMİNİ YAPTIRMIŞ

Tarihi eserlerin en önemlilerinden biri Çakırağa Konağı. Beldeyle özdeşleşmiş, adının yaygınlaşmasını sağlamış. 18. yüzyılda Çakıroğlu sülalesinden Şerif Ali Ağa yaptırmış. 1977’de Kültür Bakanlığı’nca kamulaştırılıp restore edilmiş. Şimdi Birgi’ye gelenlerin ilk uğrak yeri olan bir müze. Dış duvarları taştan. İç bölümler bağdadi bölmelerle oluşturulmuş. Odalar bir sofaya açılıyor. Alt katta seyislerin, hizmetçilerin kaldığı ve gelen konukların karşılanıp bekletildiği bölümlerle ahır var. Yerdeki, duvardaki taşları sır tutar gibi susar ama eyvanları, odaları birbirinden ayıran çatkılar ile eşi menendi zor bulunan tavanlar burada yaşananlardan haber vermek için adeta yarışır. Ağanın İstanbullu hanımının odasında İstanbul’un, İzmirli hanımının odasında İzmir’in resimleri  vardır. Geçme ahşap tavanlar geometrik süslemeleriyle özgün bir işlemecilik ve bezemecilik örneğidir. Konağın hem genel görünüşü, hem ahşap işlemeleri, hem de özgün geçmeli ahşap tavan işlemeleri bütünden en ince ayrıntıya kadar döne dolaşa izlenmeli ve gözlenmelidir. Yoksa, göz bu güzellikten nasibini eksik almış olur.

AHMET EFE’Yİ NASIL ÖLDÜRDÜLER

Efeler diyarı Ödemiş’in bu seçkin beldesi de vaktiyle bağrından efeler çıkarmış ya da efelere yurt olmuştur. Kimilerince “sosyal isyancılar” diye de tanımlanan, varlıkları merkezi otoritenin zayıflamasına bağlanan efeler çok farklı yerlerden destek alır. Fakir fukarayı gözettikleri ve kendilerince adalet dağıttıkları için halk arasında kabul görürler. Birçoğu efsane gibi dillerde dolaşır. Bunların en ünlüsü Çakıcı (Çakırcalı) Mehmet Efe’dir. Onun babası ise Çakırcalı Ahmet Efe’dir. Aslında Türkönü köyünden olan Çakırcalı Ahmet, yaşlılık döneminde Osmanlı tarafından göz önünde ve denetim altında tutulmak amacıyla Birgi’de “kır serdarı” olarak görevlendirilir. Öyle ki, burada, Akçakmak Kahvesi dolayında kurduğu karargâhı, bir süre için seyyar hükümet konağı gibi hizmet vermiştir. Şikâyetleri dinler, suçluları yakalar, yargılayıp cezalandır.
Çakırcalı Ahmet, son dağa çıkışında anlaşmayla “düze inecekken” jandarma tarafından oyuna getirilip öldürülür. Oğlu, ünlü Çakırcalı ya da Çakıcı Mehmet Efe’nin dağlardaki macerası ondan sonra başlar.

False