Tarihi kervan yollarında 3 gün
Anadolu, onlarca kervan yoluna ev sahipliği yapıyordu bir zamanlar. O geçmiş dönemlerin izlerini hâlâ taşıyan bu yollardan geçen gezginler, tarihi keşfederken doğal güzelliklere de tanık oluyor. Okurumuz Hüseyin Ufacık, tarihi kervan yollarını keşfetmek için Antalya-Konya arasında yola çıktı. Melas Vadisi’nden başlayan, Elmasut Yaylası’nda sona eren üç günlük gizemli yolculukla ilgili izlenimlerini yazdı.
Konya’dan Melas Vadisi yürüyüşünün başlayacağı Manavgat Şelalesi’ne doğru yola çıktık. Tarihi kervan yollarında yürüyecek olmanın heyecanı vardı üzerimizde. Antalya-Konya arasındaki en kestirme dağ yollarında üç gün geçirecektik. Geçmişin izlerini araştıracaktık. İlk gün, Güzelyalı-Kepezbeleni köyü arasındaki kervan yolunda yürüyecektik. Melas’ın Pamfilya Ovası’yla buluştuğu Oymapınar’dan başlayıp kervan yollarını takip ederek Akseki ilçesinin köylerine doğru yürümeye başladık. Yöredeki köylüler, “Biz buralardan atlarla devamlı gider gelirdik” demeseler, bir devin yüzünü andıran kayalıkların arasından yol alabildiklerine inanmak zordu.
Karşımıza yer yer mezarlar çıktı. Kervan yollarında ölen biri taşınmaz, öldüğü yere gömülürmüş hemen. Bu mezarlar onlara ait olsa gerek. Torosların sivri kayalıklarının arasında ilerliyorduk. Bir yandan doğanın farklı güzelliklerine tanık oluyorduk. Taşoluk Çeşmesi yürüyüşümüze renk kattı. Yaklaşık dört km’lik yürüyüşten sonra minibüslerle Cevizli beldesi, Emerya köyü yakınlarındaki çadır kamp alanına gittik. Bu kamp alanında su, elektrik ve diğer ihtiyaçlarımızı karşılayabildik.
Güneşin batmasıyla hava da soğumuştu. Ancak kamp alanının ortasına yakılan ateş içimizi ısıttı. Gece boyunca bu yoldan geçen kervancıların kulaklarını çınlattık. İkinci gün sabah yaptığımız sıkı kahvaltıdan sonra, Emerya (Günyaka) ile Üzümdere köyü arasındaki 11 km’lik yolu yürümeye başladık. Torosların heybetli ormanlarının içine girdiğimizde, endemik bitkiler, alabalıklar, dağ keçileri ve diğer yabani hayvanlar da bize eşlik etmeye başladı. Yaban hayvanlarının etrafımızda olduklarını bilmek bile ayrı bir heyecan katıyordu yürüyüşümüze. Yükseklerde olmanın verdiği huzur ve özgürlük hissi ise anlatılmaz, yaşanır.
Manavgat Nehri’nin kaynaklarına, vadiye doğru inmeye başladık. Kontrollü ve uzun bir inişten sonra tarihi Üzümdere Köprüsü kenarında verdiğimiz mola tüm yorgunluğumuzu aldı. Yüksek iki dağın arasındaki dar bir vadiden geçen kaynak üzerine kurulmuş bu köprü, en çok fotoğraf çektiğimiz yer oldu. Bir saatlik tırmanıştan sonra dağın diğer yamacında mutlu sona ulaştık. Üzümdere Köyü yakınındaki Melas Alabalık Tesisi’nde keyifli bir yemek molası verdik. Defne yaprakları ve çeşitli otlarla ızgarada pişirilmiş alabalık çok lezzetliydi.
Günün son uğrak yeri Zilan Vadisi üzerinde kurulmuş Zilan köyüydü. Bu köy yıllardır HES mücadelesi veriyor. Köy kahvesinde doğaya ve kültürlerine bağlı kişilerle sohbet ettik. Mücadelelerinde ne kadar haklı olduklarına tanıklık ettik. Güler yüzlü köy halkıyla vedalaşıp kamp alanına doğru yola çıktık.
HARAMİLER KURBANLARINI SAKALINDAN YAKALARMIŞ
Son gün için iki seçenek vardı önümüzde. İlki yaklaşık 16 km’lik parkur. Susuz Şahap ve Giden Gelmez Dağları aşılarak Tınaztepe mağarasına ulaşılacaktı. Hayli uzun, doğayla iç içe, mükemmel manzaralardan geçilerek gidilen bir rotaydı bu. Diğer seçenekse, Değirmenli köyü ile Seydişehir arasındaki parkurun ortasından geçen rotaydı. Bu etapta taş döşeli yollardan yürünecekti. Rota, Bulamaç Kazanı, At izi, Sakal Tutan mevkileri geçilip Elmasut Yaylası’nda sonlanacaktı. İkinci rotada devam ettik. Hafif inişli çıkışlı yollarda hiç yorulmadık, acele etmedik, bol bol fotoğraf çektik.
Kervan yoluna giden develerin düşerek öldüğü Bulamaç Kazanı, derin, geniş ve ürpertici bir çukur. Yanından geçip, atların ve develerin düşmemeleri, ayaklarını yere sağlam basmaları için uygun oyukların bulunduğu At İzi mevkiine ulaştık. Biraz daha ilerledik ve çok dar bir geçide geldik. Bir hayvan genişliğindeki bu geçitte, haramiler kervanlara pusu kurarlarmış. Geçidi çevreleyen kayalıkların arkasına saklanan haramiler, kervan yolcularının sakalından tutup kenara çekerlermiş. Bu yüzden bu geçidin adı Sakal Tutan Geçidi olarak kalmış. Yol boyunda, bir buçuk ay önce olmuş bir orman yangınının bıraktığı üzücü izleri de gördük.
Elmasut Yaylası’yla beraber kervan yollarındaki yürüyüşümüzü tamamladık. Bizi bekleyen minibüslerle Tınaztepe mevkiine geldik. Yaklaşık iki km’lik uzunluğuyla Türkiye’nin en uzun mağaralarından olan Tınaztepe Mağarası’nı da gördük. Mağara yakın zamanda ziyaretçilere açılmış. Gölleri, sarkıtlarıyla dikkat çekiyor. Doğal güzelliğinin yanı sıra loş ışıklandırmasıyla, ney sesiyle esrarlı bir havası vardı.
İnsanların doğayı katletme arzusu, duvarlara isimler yazarak, yerlere çöp atarak kendini göstermiş. Üzülmemek, sinirlenmemek, isyan etmemek elde değil. Doğa sevgisinin olmadığı bir toplumuz maalesef. Yol boyunca gördüğüm HES’ler, duvarlara yazılan yazılar bunun en büyük göstergesiydi.
Diğer gruptan arkadaşlar da gelince onlar bize ne kadar harika bir rotada yürüdüklerini anlattı. Aynı şekilde biz de onlara ne kadar muhteşem bir rotada yürüdüğümüzü anlattık. Patikatur’un profesyonel ekibi, Atlas okurlarının tecrübesi, kervan yollarının ruhu, kervan yolcularının güler yüzü, kalitesi ve samimiyeti, doğa sevgisi, hoşgörüsü ve saygısı; bizleri bu rotalarda yürüttü, tanıştırdı, unutulmayacak dostluklarla geri gönderdi...
Melas Vadisi’ndeki tarihi kervan yoluyla ilgili kapsamlı bir kitap da hazırlandı. Erhan Özkök imzası taşıyan rehber kitap, kervan yolunun geçmişi hakkında bilgiler içeriyor. Parkurları da tek tek anlatan ‘Melas Vadisi - Pamphylia’nın Antik İzlenimli Yürüyüş Rotaları’yla birlikte kervan yolunu gösteren bir de harita hazırlandı.