Son Güncelleme:
Sorunlarla çevrili ilahi ülke GÜRCİSTAN
Yanı başımızdaki Gürcistan, doğal, kültürel zenginliğine rağmen yurtdışı seyahatlerde çok az tercih edilen bir ülke. Dünya turunu tamamladıktan sonra gezilerini sürdüren Gülin Aköz, geçen ay Batum, Tiflis, Kutaisi ve Uplistsikhe Gori rotasını toplu ulaşım araçlarıyla geçti. İzlenimlerini Hürriyet Seyahat okurları için yazdı.
Daha önce gitmediğim bir yere gitmek için sebep aramam. Ne var orada, ne yapacağım diye sormam. Önüme bir fırsat çıkması yeterli. Gönül yolculuk ister, ülke/şehir bahane. Gürcistan’a gitme bahanem de, THY’nin Artvin ve civarında yaşayanlar için başlattığı Batum seferleri. Uçuş iç hat gibi işliyor. Tek yön gitmek dezavantaj değil. Üstelik vize de gerekmiyor. Kısaca, kapı komşumuzla tanışmanın zamanı gelmiş.
EFSANELER VE GERÇEKLER
Bir efsane anlatılır: Tanrı insanlara yaşayacakları toprakları dağıtıyormuş. O sırada Gürcüler yemek ve içmekle meşgulmüş, geç kalmış. Nihayet toparlanıp huzura çıktıklarında Tanrı onlara tüm toprakların alındığını, boş yer kalmadığını söylemiş. Gürcüler bu duruma pek aldırış etmemiş. "Sizin sağlığınıza içiyorduk, hadi gelin siz de bize katılın" demişler. Tanrı bu ziyafette öyle iyi vakit geçirmiş ki, kendine ayırdığı toprağı Gürcülere vermiş. İşte bu yüzden Gürcistan tanrısal bir ülkedir.
Evet, burada gerçekten de nefes kesici doğa manzaraları var. Ormanlarla kaplı vadilerden akan nehirler, heybetli dağlar, Ortaçağ mağaraları... Berrak sular, sonsuz yeşillik, gökyüzünün mavisi, güneşin kızıllığı. Ancak Gürcistan bunlardan ibaret değil. Büyük şehirler gri ve kirli. Çevreye etkileri düşünülmeden kurulan ağır sanayi, kullanılan böcek ilaçları, suni gübreler nehirleri ve toprağı kirletmiş. Issızlıkta kurulmuş vakur kiliselerle şehirlerin ruhsuz blok binaları birbirine tezat.
Gürcüler 4. yy’da Hıristiyanlığı kabul etmiş. 17. yy’da bazı etnik Gürcüler Müslüman olmuş. İşte onlar Acarlar. Ülke üç özerk bölgeye ayrılıyor. Acarya, Abhazya ve Güney Osetya. SSCB dağıldıktan sonraki bağımsızlık sürecinde sadece Acarya’da savaş olmamış. SSCB dağıldıktan sonra devlet başkanı seçilen "Beyaz Tilki" lakaplı Eduard Schevardnadze’ye çok güveniliyordu. Ancak Schevardnadze savaş ve yolsuzlukları önleyemedi. Ekonomik, siyasi sorunlara çare bulamayınca 2003’te Gül Devrimi’yle devrildi.
Gürcüler günümüzde de yemeyi içmeyi seviyor. Maalesef gerçekler efsanedeki gibi güllük gülistanlık bir hayat sunmuyor. Erkekler tembel. Çalışmıyor. Sürekli içiyor. Bir ay aç kalma pahasına da olsa ellerine para geçtiği anda bitiriyorlar. Evlerde kavga gürültü dayak hákim. Ve sonra bir gün evi terk edip gidiyorlar. Öyle bizdeki gibi "çocuğumu alacağım/göreceğim" çekişmeleri yaşanmıyor. Arkalarına bakmadan gidiyorlar. Genç yaşta çocuğuyla ortada kalmış kadınlara da çalışmak düşüyor.
KADEHLER ÖNCE BARIŞA KALKAR
Tiflis’in bir tepesinde bulunan "Gürcistan’ın Annesi" heykelinin sol elinde arkadaşlarıyla tokuşturduğu şarap kadehi, sağ elinde ise düşmanlarına karşı kullandığı kılıcı var.
521 üzüm çeşidi olan Gürcistan, dünyanın en eski şarap ülkesi. Burada M.Ö. 7000’lerde şarap üretildiğine dair kalıntılar bulunmuş. Şarap bölgesi Kakheti. Telavi de bu bölgenin başkenti. Bağlara, manastırlara ve kalelere gitmek için en ideal şehir. "Muzukani" en kaliteli Gürcü şaraplarından. Dünyaca ünlü bir diğer Gürcü şarabı ise "Kindzmarauli".
SSCB zamanında Gürcistan, ülkenin tatil cennetiydi. 1980’de SSCB’de günde 1 milyon şişe Borjomi satılıyordu. Ruslar votkacı olabilir ama Sovyet eliti arasında Gürcü şarabı çok popülerdi. Gürcü mutfağı da, eski Sovyet devletleri arasında özel bir yer tutar.
Kadeh kaldırırken kullanılan sözcükler bir ulusun karakterini ele verir. Dünyanın çoğu yerinde "Sağlığa" denir. "Şerefe" ifadesi onuruna düşkünlüğü gösterir. Gürcistan’da ise ilk kadeh "Barışa" kaldırılır. Uzun yıllar süren savaşlardan yıpranmış bir ülkenin dileğidir bu. İkinci kadeh ülkeye: "Sakartvelo gamarjos!" (Çok yaşa Gürcistan!) Ardından misafirlere, ev sahiplerine, çocuklara, dostluğa, orada olmayanlara, gidenlere kalkar kadehler. Sonra başa dönülür. Barışa, Gürcistan’a...
MUCİZEVİ SULARI MEŞHUR
Başkent Tiflis 5. yüzyılda Kura Nehri kıyısında kurulmuş. Efsane şöyle der: Kral Vakhtang Gorgasali bir av sırasında yanlışlıkla bir köylüyü vurmuş. Köylü orada bulunan sıcak suya düşmüş ve iyileşmiş. Bunun üzerine kral orada bir şehir kurmaya karar vermiş. Şehrin ismi Gürcüce ılık anlamına gelen tbili’den geliyor.
Kafkas Dağları’nın koruduğu bir vadide kurulu Tiflis eskiden Hindistan ve Avrupa arasında ticaret merkeziymiş. Zamanında İpek Yolu’nun önemli bir noktası olan bu şehir bugün de jeopolitik önem taşıyor. Orta Doğu, Orta Asya ile Avrupa ve Rusya arasında bağlantı sağlıyor. Hazar enerji rezervinin yolu, Azerbaycan boru hattı buradan geçiyor.
Gürcistan’ın sadece şarabı değil, kaplıcaları ve doğal kaynak suları da ünlü. Sıradan su vücuttan çeşitli mineralleri atar. Maden suyu ise sadece susuzluğu gidermekle kalmaz, hücreleri sağlıkla doldurur. Söylenenlere göre Borjomi böyle mucizevi bir su. Öyle ki hastaları iyileştiriyor ve müzesi bile var. Dünya çapında bir marka olan Borjomi 30 ülkeye ihraç ediliyor.
OPERADAN, KONSERDEN VAZGEÇMEMİŞLER
Tiflis’in Kutaisi Meydanı’nda Kral David’in atlı heykeli var. Elinde Gelati Manastırı’nın bir maketini tutuyor. Gürcistan, Ermenistan’dan sonra Hıristiyanlığı kabul eden ikinci ülke. Gürcü haçı, Aziz Nino’nun saçı ve üzümlerden yapılmış. Gürcü Ortodoks Kilisesi’nin başkenti Mtskheta Tiflis’e 25 km uzaklıkta. İlk kilise burada yapılmış ve Aziz Nino’ya adanmış. Ve yine bir efsane: Bir Musevi buraya İsa’nın çarmıha gerilirken giydiği entariyi getirmiş. Kız kardeşi entariyi denemek için giymiş ve giyer giymez ölmüş. Entariyi kadının üstünden çıkaramamışlar. Mecburen onunla gömülmüş. Zamanla mezardan bir ağaç çıkmış. Halk ağacı kesmeye çalışmış ama kesememiş. Aziz Nino dua etmiş ve ağacın kesikleri iyileşmiş. Bu kadarla kalmamış, ağaçtan bir yağ akmaya başlamış. Kilisenin civarında köylü kadınlar mezara koymak için çiçekler ve yağlar satıyor.
Gürcistan’da sanatsal gelenekler, yaratıcılık çok güçlü. Sıcak su, ısıtma ve elektrik olmadığı için okulların kapandığı dönemde bile tiyatrolar yaşamına devam etmiş. Hatta onca sorun çözülmeyi beklerken başkanların ilk işi opera ve baleyi canlandırmak olmuş. Çünkü kitlelere hitap ediyor ve Gürcüler dansı şarkıyı seviyor. Halka moral aşılamak için en ideal yöntemlerden biri bu.
Gürcistan’da opera ve bale 19. yy ortasına gidiyor. Gürcülerin bir müzik aleti olmadan yaptıkları polifonik müzik ise 3000 yıllık. Ve yakın zamanda UNESCO bu müziği dünya mirası ilan etmiş.
MARCHIRUTKA UÇAR GİDER
Minibüse marchirutka deniyor. Bir rota üstünde marş marş gittiği için. Batumi’den Kutaisi’ye, oradan Uplistsikhe Gori’ye marchirutka’lıyorum. Gori’nin Roma dönemine ait ihtişamlı surları var. Ama asıl ününü Iosif Visarionovich Jagashvili’ye, yani 1879’da doğup ilk 15 yılını burada geçiren Stalin’e borçlu. Dünyada Stalin heykelinin olduğu tek şehir de burası.
Seyahat ederken biraz kazıklanmayı göze almak gerek. Bizden daha az şanslı ülkelerde bunu ülke gelirine naçizane katkı görürüm. Ancak burada işi fazlasıyla abartmış durumdalar. Trafik ise dualık. Zaten şoförler de hareket etmeden önce haç çıkarıyor. Son sürat gidiyor, yayalara yol vermiyor, gece farlarını yakmıyor, kemer takmıyor. Tüm bunların üstüne bir de anayollarda başıboş gezinen inekler var. Ama şoförler onlara kızmıyor. Hatalı sollama yapan, kendilerini zor durumda bırakan araçlara da kızmıyor, korna çalıp küfretmiyorlar. Ne de olsa aynısını kendileri de yapıyor! Araçlar insanı ele geçirmiş durumda. Tiflis’e dönerken, 500 kilometrelik yolda dört "akordeon olmuş" otomobil gördüm... (gulin@gulinakoz.com)
TABELALARI ÇÖZMEKTE ZORLANACAKSINIZ
Bu ülkede yerel dili bilmeniz gerekiyor! Güney Kafkas- Kartuli dil ailesinden gelen Gürcüce yaşayan en eski dillerden biri. 5. yüzyılda geliştirilmiş Mkhedruli alfabesi kullanıyor. Bu sayede Gürcüler antik el yazmalarını tercümeye ihtiyaç duymadan okuyabiliyor. Mkhedruli’nin kelime anlamı "savaşçıya ait". 33 sembolü var. 28 sessiz, 5 sesli. Şu an dünyada 14 alfabe mevcut. Mkhedruli ne Latin ne de Kiril alfabesine benziyor. Büyük harf yok! Fonetik olarak düzenli, yazıldığı gibi okunuyor. Yine de bu kadar sessiz harfin yan yana geldiği kelimeleri okumak pek kolay değil...
EFSANELER VE GERÇEKLER
Bir efsane anlatılır: Tanrı insanlara yaşayacakları toprakları dağıtıyormuş. O sırada Gürcüler yemek ve içmekle meşgulmüş, geç kalmış. Nihayet toparlanıp huzura çıktıklarında Tanrı onlara tüm toprakların alındığını, boş yer kalmadığını söylemiş. Gürcüler bu duruma pek aldırış etmemiş. "Sizin sağlığınıza içiyorduk, hadi gelin siz de bize katılın" demişler. Tanrı bu ziyafette öyle iyi vakit geçirmiş ki, kendine ayırdığı toprağı Gürcülere vermiş. İşte bu yüzden Gürcistan tanrısal bir ülkedir.
Evet, burada gerçekten de nefes kesici doğa manzaraları var. Ormanlarla kaplı vadilerden akan nehirler, heybetli dağlar, Ortaçağ mağaraları... Berrak sular, sonsuz yeşillik, gökyüzünün mavisi, güneşin kızıllığı. Ancak Gürcistan bunlardan ibaret değil. Büyük şehirler gri ve kirli. Çevreye etkileri düşünülmeden kurulan ağır sanayi, kullanılan böcek ilaçları, suni gübreler nehirleri ve toprağı kirletmiş. Issızlıkta kurulmuş vakur kiliselerle şehirlerin ruhsuz blok binaları birbirine tezat.
Gürcüler 4. yy’da Hıristiyanlığı kabul etmiş. 17. yy’da bazı etnik Gürcüler Müslüman olmuş. İşte onlar Acarlar. Ülke üç özerk bölgeye ayrılıyor. Acarya, Abhazya ve Güney Osetya. SSCB dağıldıktan sonraki bağımsızlık sürecinde sadece Acarya’da savaş olmamış. SSCB dağıldıktan sonra devlet başkanı seçilen "Beyaz Tilki" lakaplı Eduard Schevardnadze’ye çok güveniliyordu. Ancak Schevardnadze savaş ve yolsuzlukları önleyemedi. Ekonomik, siyasi sorunlara çare bulamayınca 2003’te Gül Devrimi’yle devrildi.
Gürcüler günümüzde de yemeyi içmeyi seviyor. Maalesef gerçekler efsanedeki gibi güllük gülistanlık bir hayat sunmuyor. Erkekler tembel. Çalışmıyor. Sürekli içiyor. Bir ay aç kalma pahasına da olsa ellerine para geçtiği anda bitiriyorlar. Evlerde kavga gürültü dayak hákim. Ve sonra bir gün evi terk edip gidiyorlar. Öyle bizdeki gibi "çocuğumu alacağım/göreceğim" çekişmeleri yaşanmıyor. Arkalarına bakmadan gidiyorlar. Genç yaşta çocuğuyla ortada kalmış kadınlara da çalışmak düşüyor.
KADEHLER ÖNCE BARIŞA KALKAR
Tiflis’in bir tepesinde bulunan "Gürcistan’ın Annesi" heykelinin sol elinde arkadaşlarıyla tokuşturduğu şarap kadehi, sağ elinde ise düşmanlarına karşı kullandığı kılıcı var.
521 üzüm çeşidi olan Gürcistan, dünyanın en eski şarap ülkesi. Burada M.Ö. 7000’lerde şarap üretildiğine dair kalıntılar bulunmuş. Şarap bölgesi Kakheti. Telavi de bu bölgenin başkenti. Bağlara, manastırlara ve kalelere gitmek için en ideal şehir. "Muzukani" en kaliteli Gürcü şaraplarından. Dünyaca ünlü bir diğer Gürcü şarabı ise "Kindzmarauli".
SSCB zamanında Gürcistan, ülkenin tatil cennetiydi. 1980’de SSCB’de günde 1 milyon şişe Borjomi satılıyordu. Ruslar votkacı olabilir ama Sovyet eliti arasında Gürcü şarabı çok popülerdi. Gürcü mutfağı da, eski Sovyet devletleri arasında özel bir yer tutar.
Kadeh kaldırırken kullanılan sözcükler bir ulusun karakterini ele verir. Dünyanın çoğu yerinde "Sağlığa" denir. "Şerefe" ifadesi onuruna düşkünlüğü gösterir. Gürcistan’da ise ilk kadeh "Barışa" kaldırılır. Uzun yıllar süren savaşlardan yıpranmış bir ülkenin dileğidir bu. İkinci kadeh ülkeye: "Sakartvelo gamarjos!" (Çok yaşa Gürcistan!) Ardından misafirlere, ev sahiplerine, çocuklara, dostluğa, orada olmayanlara, gidenlere kalkar kadehler. Sonra başa dönülür. Barışa, Gürcistan’a...
MUCİZEVİ SULARI MEŞHUR
Başkent Tiflis 5. yüzyılda Kura Nehri kıyısında kurulmuş. Efsane şöyle der: Kral Vakhtang Gorgasali bir av sırasında yanlışlıkla bir köylüyü vurmuş. Köylü orada bulunan sıcak suya düşmüş ve iyileşmiş. Bunun üzerine kral orada bir şehir kurmaya karar vermiş. Şehrin ismi Gürcüce ılık anlamına gelen tbili’den geliyor.
Kafkas Dağları’nın koruduğu bir vadide kurulu Tiflis eskiden Hindistan ve Avrupa arasında ticaret merkeziymiş. Zamanında İpek Yolu’nun önemli bir noktası olan bu şehir bugün de jeopolitik önem taşıyor. Orta Doğu, Orta Asya ile Avrupa ve Rusya arasında bağlantı sağlıyor. Hazar enerji rezervinin yolu, Azerbaycan boru hattı buradan geçiyor.
Gürcistan’ın sadece şarabı değil, kaplıcaları ve doğal kaynak suları da ünlü. Sıradan su vücuttan çeşitli mineralleri atar. Maden suyu ise sadece susuzluğu gidermekle kalmaz, hücreleri sağlıkla doldurur. Söylenenlere göre Borjomi böyle mucizevi bir su. Öyle ki hastaları iyileştiriyor ve müzesi bile var. Dünya çapında bir marka olan Borjomi 30 ülkeye ihraç ediliyor.
OPERADAN, KONSERDEN VAZGEÇMEMİŞLER
Tiflis’in Kutaisi Meydanı’nda Kral David’in atlı heykeli var. Elinde Gelati Manastırı’nın bir maketini tutuyor. Gürcistan, Ermenistan’dan sonra Hıristiyanlığı kabul eden ikinci ülke. Gürcü haçı, Aziz Nino’nun saçı ve üzümlerden yapılmış. Gürcü Ortodoks Kilisesi’nin başkenti Mtskheta Tiflis’e 25 km uzaklıkta. İlk kilise burada yapılmış ve Aziz Nino’ya adanmış. Ve yine bir efsane: Bir Musevi buraya İsa’nın çarmıha gerilirken giydiği entariyi getirmiş. Kız kardeşi entariyi denemek için giymiş ve giyer giymez ölmüş. Entariyi kadının üstünden çıkaramamışlar. Mecburen onunla gömülmüş. Zamanla mezardan bir ağaç çıkmış. Halk ağacı kesmeye çalışmış ama kesememiş. Aziz Nino dua etmiş ve ağacın kesikleri iyileşmiş. Bu kadarla kalmamış, ağaçtan bir yağ akmaya başlamış. Kilisenin civarında köylü kadınlar mezara koymak için çiçekler ve yağlar satıyor.
Gürcistan’da sanatsal gelenekler, yaratıcılık çok güçlü. Sıcak su, ısıtma ve elektrik olmadığı için okulların kapandığı dönemde bile tiyatrolar yaşamına devam etmiş. Hatta onca sorun çözülmeyi beklerken başkanların ilk işi opera ve baleyi canlandırmak olmuş. Çünkü kitlelere hitap ediyor ve Gürcüler dansı şarkıyı seviyor. Halka moral aşılamak için en ideal yöntemlerden biri bu.
Gürcistan’da opera ve bale 19. yy ortasına gidiyor. Gürcülerin bir müzik aleti olmadan yaptıkları polifonik müzik ise 3000 yıllık. Ve yakın zamanda UNESCO bu müziği dünya mirası ilan etmiş.
MARCHIRUTKA UÇAR GİDER
Minibüse marchirutka deniyor. Bir rota üstünde marş marş gittiği için. Batumi’den Kutaisi’ye, oradan Uplistsikhe Gori’ye marchirutka’lıyorum. Gori’nin Roma dönemine ait ihtişamlı surları var. Ama asıl ününü Iosif Visarionovich Jagashvili’ye, yani 1879’da doğup ilk 15 yılını burada geçiren Stalin’e borçlu. Dünyada Stalin heykelinin olduğu tek şehir de burası.
Seyahat ederken biraz kazıklanmayı göze almak gerek. Bizden daha az şanslı ülkelerde bunu ülke gelirine naçizane katkı görürüm. Ancak burada işi fazlasıyla abartmış durumdalar. Trafik ise dualık. Zaten şoförler de hareket etmeden önce haç çıkarıyor. Son sürat gidiyor, yayalara yol vermiyor, gece farlarını yakmıyor, kemer takmıyor. Tüm bunların üstüne bir de anayollarda başıboş gezinen inekler var. Ama şoförler onlara kızmıyor. Hatalı sollama yapan, kendilerini zor durumda bırakan araçlara da kızmıyor, korna çalıp küfretmiyorlar. Ne de olsa aynısını kendileri de yapıyor! Araçlar insanı ele geçirmiş durumda. Tiflis’e dönerken, 500 kilometrelik yolda dört "akordeon olmuş" otomobil gördüm... (gulin@gulinakoz.com)
TABELALARI ÇÖZMEKTE ZORLANACAKSINIZ
Bu ülkede yerel dili bilmeniz gerekiyor! Güney Kafkas- Kartuli dil ailesinden gelen Gürcüce yaşayan en eski dillerden biri. 5. yüzyılda geliştirilmiş Mkhedruli alfabesi kullanıyor. Bu sayede Gürcüler antik el yazmalarını tercümeye ihtiyaç duymadan okuyabiliyor. Mkhedruli’nin kelime anlamı "savaşçıya ait". 33 sembolü var. 28 sessiz, 5 sesli. Şu an dünyada 14 alfabe mevcut. Mkhedruli ne Latin ne de Kiril alfabesine benziyor. Büyük harf yok! Fonetik olarak düzenli, yazıldığı gibi okunuyor. Yine de bu kadar sessiz harfin yan yana geldiği kelimeleri okumak pek kolay değil...