Sinop’un Fransız kardeşi
İki büyük nehri ve uygarlıkları buluşturan Lyon, müzeler kenti olmanın haklı gururunu taşıyor. Şehir aynı zamanda gerçek bir gastronomi merkezi ve dünyaca ünlü şeflerin hazırladığı yemekleri tadabileceğiniz lezzet cenneti.
Paris’in 470 kilometre güneyindeki, Sinop’un kardeş şehri. 8500 yaşındaki şehirlerin, 12 bin yıl önce yapılmış tapınakların olduğu bir coğrafyadan gelenler için 2 bin yıllık bir kent heyecan vermez diye düşünenlerdenseniz acele etmeyin, çünkü Lyon görülmesi gereken çok sayıda hazineyi bünyesinde gizleyen bir şehir. Lyon iki büyük nehrin, Saône ve Rhône’un buluşma noktası. 480 bin nüfusuyla Fransa’nın üçüncü büyük yerleşimi. Önemli bir finans merkezi aynı zamanda. Tarihi ve sanatı bir arada barındıran bir kültür potası. Barok ve gotik mimarinin yanı sıra Roma ve Bizans izleri taşıyan bir müzeler kenti.
MERKEZDEKİ DÜNYA KÜLTÜR MİRASI
“Tarihi Lyon” olarak adlandırılan Traboules, UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’nde. Adını “geçiş” anlamındaki Latince “transambulare” kelimesinden alan dehliz-tünel karışımı yapılar ilk olarak 4’üncü yüzyılda inşa edilmiş. Lyon’un ipek ticaret merkezi olarak kabul gördüğü yıllarda tüccarların mallarını nehirden şehre kolayca nakletmelerini sağlayan bu geçitlerde bugün tarihe dokunup yürüyebilirsiniz. 17’nci yüzyılda bir kız okulu olarak inşa edilen Lyon Belediye Sarayı sakin bir meydana hareket ve görkem katan bir bina. 19’uncu yüzyılın ikinci yarısında şehre tümüyle hâkim bir konumda inşa edilen Fourviere Notre Dame Bazilikası ise Lyon’un simgelerinden biri haline gelmiş. Köşelerinde kral tacını andıran dört kule ile çevrelenen bu beyaz yapının ihtişamına Roma ve Bizans mimarisi ilham vermiş. Katedral, inşa edildiği yüzyılın başında, Avrupa’yı kasıp kavuran veba salgınından şehri koruduğuna inanılan Meryem Ana’ya ithaf edilmiş. Mozaiklerin, vitrayların, oymacılık sanatının cömertçe kullanıldığı bina, gece ışıklandırıldığında insanları büyülemeye devam ediyor.
ANTİKA PAZARLARI
Saint Jean Katedrali, Roma mimarisinden gotiğe geçişin en güzel örneklerinden biri. 17’nci yüzyılın ilk çeyreğine ait Trinity Şapeli barok üslubun temsilcileri arasında. Saint Nizier Kilisesi ise Rönesans detaylarına rağmen gotik tarzı yansıtıyor. Eğer dini mimariye ilgi duyuyorsanız bu üç kilise de görülecek yerler listenizde olmalı.
Pahalı markaları ve lüks restoranları gezilerine dahil etmek isteyenlerin listesinde Rhône ve Saône nehirleri arasındaki Presqu’ile mutlaka olmalı. Şehrin merkezindeki bölgeye verilen ismin anlamı “yarımada”. Burayı sadece lüksün adresi olarak düşünmek haksızlık, Presqu’ile sokaklarında güzelliklerinden hiçbir şey kaybetmemiş tarihi binaları da saklıyor.
Yolu Bellecour Meydanı’na düşenler Avrupa’nın en büyük meydanlarından biriyle karşılaşıyorlar. Ortadaki heykel Fransa kralı 14’üncü Louis’ye ait. Meydana açılan sokaklarda ve etrafta bulunan çok sayıda dükkân alışveriş yapmak isteyenleri beklerken, kafeler yorgun gezginlerin soluklanmasına yardımcı oluyor. Bellecour Meydanı daha çok lüks markalardan hoşlananlara hitap ederken eskilere ve antikaya ilgi duyanlar rotalarını Auguste Comte veya Villeurbanne Pazarı’na çeviriyor.
LOUVRE’DAN SONRA EN BÜYÜK SANAT MÜZESİ
St. Pierre Sarayı, Louvre’dan sonra ülkenin en büyük sanat müzesi. 17-18’inci yüzyıllarda manastır olarak kullanılan bu görkemli bina sadece mimarisiyle bile büyüleyici. 70 ayrı salonuyla tarihin her dönemine tanıklık eden eserleri ziyaretçilerle buluşturuyor. Binanın ve sergilenenlerin cazibesine kapıldıktan sonra bahçesini görmeyi ihmal etmeyin. Klasik müze anlayışından uzak bir sergi için Gallo-Roma Uygarlığı Müzesi’ne uğrayın. UNESCO’nun listesine giren iki dev eser olan amfiteatr ve odeon burada. Lyon tarih bilinci çok gelişmiş bir kent, buradaki kazı çalışmaları 16’ncı yüzyılda başlamış. Gezerken şehir manzarasının tadını da çıkarabilirsiniz. Etrafta göreceğiniz değişik renklerde mermerlerin büyük kısmı orijinal. 500’lü yıllarda farklı ülkelerden getirilmişler.
İlgi duyabileceğiniz müzeler bunlarla sınırlı değil. İkinci Dünya Savaşı’ndaki direniş ve Yahudi tehcirini anlatan Direniş ve Tehcir Tarihi Merkezi, tarihi bir yapıdaki şehir tarihi müzesi Musèe Gadagne keyifli saatler vaad ediyor. Musèe de Confluences çelik ve camdan oluşan mimarisiyle ilgi çeken binasında insanoğlunun gelişimine dair bilimsel çalışmaların sonuçlarını barındırıyor. 19’uncu yüzyıl sonu Lumière Kardeşlerin dünyayı sinema ile tanıştırdığı dönem olmuş. Onların anısına kendi evlerinde kurulan Musèe Lumière yedinci sanatla ilgilenenleri bekliyor. Bu kadar tarih yeter diyenler için de seçenek var, La Sucrière ve Musée d’art contemporain de Lyon çağdaş eserleri görmek isteyenlere farklı kapılar aralıyor.
Lyon seyahatinizi keyifli bir şekilde sonlandırmak için Saône Nehri’nde bir tekne turu yapın. La Feuillée Köprüsü’ne de güneşin batışını izlemek için zaman ayırın.
Ülkenin en büyük parkı Altın Baş
Şehir sahip olduğu bahçeler sayesinde doğayla baş başa vakit geçirip dünyanın sorunlarını unutmak isteyenlerin ayağına cennetten köşeler getiriyor. Renklerin göz kamaştırdığı, kokuların baş döndürdüğü bahçelerden ilk akla gelen Parc de la Tête d’Or (Altın Baş Parkı). 117 hektarlık alanıyla Fransa’nın en büyüğü olan parkın gölünde tekneyle gezinti yapabilirsiniz. Parkta küçük bir hayvanat bahçesi de var. Buraya kadar gelmişken Parc de la Tête d’Or’un bünyesinde bulunan ve 18’inci yüzyılda kurulan Jardin Botanique de Lyon’u da gezmeyi unutmayın. Bu botanik bahçesinin ev sahipliği yaptığı 15 bin kadar bitkinin arasında yaşı 100’ü geçmiş tropikal bitkiler, et-obur bitkiler, Amazon’da yetişen çiçekler var. Parc de Gerland ve Parc de Parilly misafirlerinin anılarına güzel renkler, hayatlarına da huzur katan bahçeler arasında.
Bartholdi Çeşmesini Özgürlük Heykeli’nin heykeltıraşı yapmıştı
19’uncu yüzyılın son yıllarına ait olan Fontaine des Bartholdi aynı zamanda Özgürlük Heykeli’ni de yapan Frederic Auguste Bartholdi’nin elinden çıkmış çok güzel bir çeşme. Bartholdi, iç mekaniğini Eyfel Kulesi’ni yapan Gustave Eiffel’in tasarladığı Özgürlük Heykeli’ni aslında Osmanlıların siparişiyle Süveyş Kanalı için yaratmış ama heykel Amerikalılara kısmet olmuş. Heykelin siparişini veren Hıdiv Said Paşa, ücretini ödeyen Sultan Abdülaziz. Said Paşa’nın yerine geçen İsmail Paşa projeyi iptal edince Fransa’da kalan heykel daha sonra elden geçirilerek Paris’teki Fransız-Amerikan Dostluk Grubu’nun girişimiyle New York’a gönderilmiş. 225 ton ağırlığında, 93 metre yüksekliğindeki Özgürlük Heykeli bugün New York limanının girişini süslüyor. Heykelin üzerinde dikkat çekici bir cümle var: “Bana özgürlük için yanıp tutuşan yorgun ve yoksul kitleleri verin.” Benim aklımdaki cümle ise şöyle: “Eski dünyanın devinden, yeni dünyanın devine, devlere yakışır bir hediye.”