Murat MÜFTÜOĞLU
Son Güncelleme:
Segovia’da kuklalar meydanlara çıkacak, çocuklar eğlenecek
Madrid’in 85 kilometre kuzeyindeki Segovia, yazlık sarayları, şatoları, su kemerleri, eski Yahudi ve Müslüman mahalleri, çam ormanları ve nefis şaraplarıyla büyüleyici bir şehir. Her mayısta sokaklarını bir haftalığına çocuklara bırakıyor. Titirimundi Kukla Tiyatrosu Festivali’nde kentin tarihi bölgesindeki meydanlara, sokaklara atlıkarıncalar, kaydıraklar, dönme dolaplar, panayırlar kuruluyor. İspanya’nın ve dünyanın her yanından binlerce çocuk, aileleriyle Segovia’ya koşuyor.
Segovia, çam ormanlarıyla kaplı, 2 bin metrelik Guadarrama Sıradağları’nın eteklerinde, pınarların ve eriyen karların beslediği Eresma ve Clamores ırmaklarının buluşma noktasındaki dev bir kaya kütlesinin üzerine kurulmış. Kastilya bozkırının ortasında bir vaha gibi. Eğer nüfusu 50 bin’i aşmasa kesinlikle Citta Slow (Yavaş Şehir) kategorisine dahil edilirdi. Bu şehirde zaman farklı akıyor, ne kentin acelesi var ne de sakinlerinin. Araç gürültülerinden, siren seslerinden, çılgın kalabalıktan uzak yaşıyorlar. Yeryüzünde hâlâ ayakta kalan en eski Roma su kemerine sahip olmaktan gurur duyuyorlar.
Şehir yüzyıllardır özenle koruduğu sokaklarını, meydanlarını, malikanelerinin avlularını 24 yıldır her mayısta çocuklara bırakıyor. Segovia, yedi gün boyunca kuklalar, atlı karıncalar, şarkılar, oyunlar ve şen çocuk kahkahalarıyla doluyor. Bir kenti bir haftalığına çocuklara bırakmak nasıl bir güzelliktir, bilmek isterseniz 7-13 Mayıs arasında Segovia’ya koşun. Evet, inanılmaz bir güzellik. Ben son birkaç yıldır 7 Mayıs’ı iple çekiyorum ve koşarcasına gidiyorum. İtiraf ederim ki çocuklarımdan daha fazla eğleniyorum.
Kentin tarihi bölgesindeki meydanlara, sokaklara atlıkarıncalar, kaydıraklar, dönme dolaplar, panayırlar kuruluyor. İspanya’nın ve dünyanın her yanından binlerce çocuk, aileleriyle Segovia’ya koşuyor. Her köşede, her avluda farklı bir topluluk hünerlerini sergiliyor. Katılımcı toplulukların her biri başka bir ülkeden geliyor, ama onlar da, kuklaları da, çocuklar da aynı dili konuşuyor. Birkaç yıldır etkinlikler giderek artan boyutlarda çevredeki kasaba ve köylere de yayılıyor.
MADRİD’İN YAYLASI
Kış aylarında Madrid’in hızlı yaşamından bunalan İspanyollar, bahar aylarında hafta sonunda çevredeki küçük şehirlere koşar. Ormanların gölgesinde, akarsuların kıyısında ferahlar. Sofralar kurulur, fırında süt kuzusu, domuz yavrusu eşliğinde şaraplar içilir, dingin bir gün geçirilir. Segovia ve 7 kilometre uzağındaki La Granja kasabası popüler hafta sonu mekanlarıdır. Ata binebileceğiniz çayırlar, pırıl pırıl sularında serinleyebileceğiniz dereler ve göller, şaşırtıcı kalitede yemekler sunan kır lokantaları vardır bu kasabada. Yüzyıllardır kraliyet ailesi, aristokratlar, zenginler yazın bu bölgeye gelir. Av partileri, balolar düzenlenir. 1720’lerde inşa edilen yazlık sarayın bahçeleri de muhteşem çeşmeleri, şelaleleri, devasa çam ağaçlarıyla masalsı bir dünyadır.
Tarihi bölgedeki ana cadde Calle de Juan Bravo’dan yukarı yürüdüğünüzde iki yanda mağazaları, San Martin Kilisesi’ni, İslam mimarisinin ürünü zahire pazarını, kütüphaneye dönüştürülen asırlık hapishaneyi, tepeye varmadan solda eski Yahudi mahallesini (juderia), Corpus Cristi Kilisesi’ni (orijinal haliyle merkez sinagogu), göreceksiniz. Şehrin ana meydanına (Plaza Mayor) ulaşacaksınız. Revaklarla çevrili meydandaki bir kafeye oturup biraz soluklanın. İçkinizi yudumlarken İspanya güneşi bedeninizi ısıtsın. Tüm katedrallerin hanımefendisi Segovia Katedrali’ni seyredin. 16. Yüzyıl’da yapılan bu zarif yapı Rönesans etkileri taşıyor. Eğer acıktaysanız, buradaki La Taurina isimli restoranı gönül rahatlığıyla tavsiye edebilirim.
İSABEL BURADA DOĞDU
Daha sonra Calle de Marquez del Arco caddesinden aşağı yürüyün. Yol sizi Walt Disney’in Çirkin ve Güzel çizgi romanına esin kaynağı olan Segovia’nın muhteşem şato sarayı Alcazar’a ulaştıracak. Alcazar, kasır anlamına geliyor. 12’inci Yüzyıl’da yapımına başlanan saray, sonraki 400 yıl boyunca genişletilmiş. Av alanlarına yakın sarayda krallar yaz boyunca kalırmış. Bir zamanlar hazine ve darphane olarak, hatta uzunca bir dönem de seçkin mahkumların hapsedildiği bir zindan olarak kullanılmış. Hepsinden önemlisi, Kastilya Kraliçesi İsabel bu sarayda yetişmiş. Aragon kralı Fernando’yla evlenerek, İspanyol İmparatorluğu’nun temellerini atan İsabel, 16. ye 17. yüzyılların iki süper gücünden birini kurmuş. İber Yarımadası’nda 800 yıllık Müslüman hakimeyetini sona erdirmiş, mücevherleriyle Kristof Kolomb’u finanse edip keşifler için denize açılmasını sağlamış.
Segovia’ya yolunuz düşerse birçok ortaçağ filminde mekan olarak kullanılan Pedraza Köyü’ne uğramayı ihmal etmeyin. Merkeze 30 kilometre uzaklıktaki köy, yüzyıllardır hiç değişmemiş. Bir başka önerim mutlaka fırınlanmış süt kuzusunu tatmanız. Sadece kaya tuzu serpilerek fırınlanan leziz kuzunun yanında, kırmızı şarap isteyip kendinize bir ziyafet çekin. Size iki restoran önerebilirim: Restaurante Jose Maria C/ Cronista Lecea, No: 11. Diğer seçenek: Su kemerinin hemen yanındaki ünlü Candido.
24 YILLIK FESTİVAL
1986’da başlayan Titirimundi Kukla Tiyatrosu Festivali, bugüne kadar aksatılmadan sürdü. (www.titirimundi.com) Bu yıl İspanya’dan, ABD’den Çin’e dünyanın her yerinden yaklaşık 35 kukla tiyatrosu grubunun katılımıyla yaklaşık 400 etkinlik düzenlenecek. 2008’de Türkiye’den Cengiz Özek de Karagoz Gölge Tiyatrosu’yla katılmış.
ŞEYTANI ÜZEN KÖPRÜ
Segovia’nın Romalılardan kalma su kemeri, 1986’da UNESCO Kültür Mirası Listesi’ne dahil edildi. Romalılar ileri garnizon olarak kurduklara şehre MS 150 yıllarında 17 kilometre uzaklıktan künklerle su getirmiş. Sarnıçta çökeltilen suyu bir tepeden diğerine aktarmak amacıyla mühendislik şaheresi su kemerleri inşa etmiş. Harç kullanılmadan, taş sıkıştırma tekniğiyle yapılan çift katlı kemerlerin uzunluğu 730 metre, orta kısmında yükseklik 30 metreye ulaşıyor. Halk su kemerine Şeytan Köprüsü adını takmış. Bu konuda bir de söylence var: Küçük bir kız çocuğu, karşı tepedeki bir pınardan her gün evine kovayla su taşımak zorundaymış. Yaşlı annesinden başka kimsesi yokmuş. Her gün kovayla su taşımaktan öylesine bezmiş ki, bir gece elindeki kovaları fırlatmış. Tanrım yeter ki evimin kapısına kadar su gelsin ruhumu şeytana dahi satmaya razıyım, diye haykırmış. Bunu duyan şeytan hemen kızın yanında bitivermiş. Kızcağız pişmanlık ve korkuyla ağlarken “Peki şeytan, ruhumu sana tek koşulla veririm: Gün ağarmadan, ilk horoz ötmeden suyu evimin kapısına getireceksin” demiş. Cinleri, cadıları toplayan şeytan işe koyulmuş. Kız korkuyla ağlarken, köprüyü kurmuşlar. Tam son taşı koyacakken, tanrı küçük kıza acıyıp harekete geçmiş: Köprünün tepesinden bir horoz ötmüş, gün ağarmış. Kız ruhunu satmaktan kurtulmuş. Son taşın boşluğuna İspanyollar bir Hz. Meryem figürü yerleştirmiş. Kemere Şeytan Köprüsü, taşların üzerindeki oyuklara da şeytanın parmak izleri adını takmışlar.
Şehir yüzyıllardır özenle koruduğu sokaklarını, meydanlarını, malikanelerinin avlularını 24 yıldır her mayısta çocuklara bırakıyor. Segovia, yedi gün boyunca kuklalar, atlı karıncalar, şarkılar, oyunlar ve şen çocuk kahkahalarıyla doluyor. Bir kenti bir haftalığına çocuklara bırakmak nasıl bir güzelliktir, bilmek isterseniz 7-13 Mayıs arasında Segovia’ya koşun. Evet, inanılmaz bir güzellik. Ben son birkaç yıldır 7 Mayıs’ı iple çekiyorum ve koşarcasına gidiyorum. İtiraf ederim ki çocuklarımdan daha fazla eğleniyorum.
Kentin tarihi bölgesindeki meydanlara, sokaklara atlıkarıncalar, kaydıraklar, dönme dolaplar, panayırlar kuruluyor. İspanya’nın ve dünyanın her yanından binlerce çocuk, aileleriyle Segovia’ya koşuyor. Her köşede, her avluda farklı bir topluluk hünerlerini sergiliyor. Katılımcı toplulukların her biri başka bir ülkeden geliyor, ama onlar da, kuklaları da, çocuklar da aynı dili konuşuyor. Birkaç yıldır etkinlikler giderek artan boyutlarda çevredeki kasaba ve köylere de yayılıyor.
MADRİD’İN YAYLASI
Kış aylarında Madrid’in hızlı yaşamından bunalan İspanyollar, bahar aylarında hafta sonunda çevredeki küçük şehirlere koşar. Ormanların gölgesinde, akarsuların kıyısında ferahlar. Sofralar kurulur, fırında süt kuzusu, domuz yavrusu eşliğinde şaraplar içilir, dingin bir gün geçirilir. Segovia ve 7 kilometre uzağındaki La Granja kasabası popüler hafta sonu mekanlarıdır. Ata binebileceğiniz çayırlar, pırıl pırıl sularında serinleyebileceğiniz dereler ve göller, şaşırtıcı kalitede yemekler sunan kır lokantaları vardır bu kasabada. Yüzyıllardır kraliyet ailesi, aristokratlar, zenginler yazın bu bölgeye gelir. Av partileri, balolar düzenlenir. 1720’lerde inşa edilen yazlık sarayın bahçeleri de muhteşem çeşmeleri, şelaleleri, devasa çam ağaçlarıyla masalsı bir dünyadır.
Tarihi bölgedeki ana cadde Calle de Juan Bravo’dan yukarı yürüdüğünüzde iki yanda mağazaları, San Martin Kilisesi’ni, İslam mimarisinin ürünü zahire pazarını, kütüphaneye dönüştürülen asırlık hapishaneyi, tepeye varmadan solda eski Yahudi mahallesini (juderia), Corpus Cristi Kilisesi’ni (orijinal haliyle merkez sinagogu), göreceksiniz. Şehrin ana meydanına (Plaza Mayor) ulaşacaksınız. Revaklarla çevrili meydandaki bir kafeye oturup biraz soluklanın. İçkinizi yudumlarken İspanya güneşi bedeninizi ısıtsın. Tüm katedrallerin hanımefendisi Segovia Katedrali’ni seyredin. 16. Yüzyıl’da yapılan bu zarif yapı Rönesans etkileri taşıyor. Eğer acıktaysanız, buradaki La Taurina isimli restoranı gönül rahatlığıyla tavsiye edebilirim.
İSABEL BURADA DOĞDU
Daha sonra Calle de Marquez del Arco caddesinden aşağı yürüyün. Yol sizi Walt Disney’in Çirkin ve Güzel çizgi romanına esin kaynağı olan Segovia’nın muhteşem şato sarayı Alcazar’a ulaştıracak. Alcazar, kasır anlamına geliyor. 12’inci Yüzyıl’da yapımına başlanan saray, sonraki 400 yıl boyunca genişletilmiş. Av alanlarına yakın sarayda krallar yaz boyunca kalırmış. Bir zamanlar hazine ve darphane olarak, hatta uzunca bir dönem de seçkin mahkumların hapsedildiği bir zindan olarak kullanılmış. Hepsinden önemlisi, Kastilya Kraliçesi İsabel bu sarayda yetişmiş. Aragon kralı Fernando’yla evlenerek, İspanyol İmparatorluğu’nun temellerini atan İsabel, 16. ye 17. yüzyılların iki süper gücünden birini kurmuş. İber Yarımadası’nda 800 yıllık Müslüman hakimeyetini sona erdirmiş, mücevherleriyle Kristof Kolomb’u finanse edip keşifler için denize açılmasını sağlamış.
Segovia’ya yolunuz düşerse birçok ortaçağ filminde mekan olarak kullanılan Pedraza Köyü’ne uğramayı ihmal etmeyin. Merkeze 30 kilometre uzaklıktaki köy, yüzyıllardır hiç değişmemiş. Bir başka önerim mutlaka fırınlanmış süt kuzusunu tatmanız. Sadece kaya tuzu serpilerek fırınlanan leziz kuzunun yanında, kırmızı şarap isteyip kendinize bir ziyafet çekin. Size iki restoran önerebilirim: Restaurante Jose Maria C/ Cronista Lecea, No: 11. Diğer seçenek: Su kemerinin hemen yanındaki ünlü Candido.
24 YILLIK FESTİVAL
1986’da başlayan Titirimundi Kukla Tiyatrosu Festivali, bugüne kadar aksatılmadan sürdü. (www.titirimundi.com) Bu yıl İspanya’dan, ABD’den Çin’e dünyanın her yerinden yaklaşık 35 kukla tiyatrosu grubunun katılımıyla yaklaşık 400 etkinlik düzenlenecek. 2008’de Türkiye’den Cengiz Özek de Karagoz Gölge Tiyatrosu’yla katılmış.
ŞEYTANI ÜZEN KÖPRÜ
Segovia’nın Romalılardan kalma su kemeri, 1986’da UNESCO Kültür Mirası Listesi’ne dahil edildi. Romalılar ileri garnizon olarak kurduklara şehre MS 150 yıllarında 17 kilometre uzaklıktan künklerle su getirmiş. Sarnıçta çökeltilen suyu bir tepeden diğerine aktarmak amacıyla mühendislik şaheresi su kemerleri inşa etmiş. Harç kullanılmadan, taş sıkıştırma tekniğiyle yapılan çift katlı kemerlerin uzunluğu 730 metre, orta kısmında yükseklik 30 metreye ulaşıyor. Halk su kemerine Şeytan Köprüsü adını takmış. Bu konuda bir de söylence var: Küçük bir kız çocuğu, karşı tepedeki bir pınardan her gün evine kovayla su taşımak zorundaymış. Yaşlı annesinden başka kimsesi yokmuş. Her gün kovayla su taşımaktan öylesine bezmiş ki, bir gece elindeki kovaları fırlatmış. Tanrım yeter ki evimin kapısına kadar su gelsin ruhumu şeytana dahi satmaya razıyım, diye haykırmış. Bunu duyan şeytan hemen kızın yanında bitivermiş. Kızcağız pişmanlık ve korkuyla ağlarken “Peki şeytan, ruhumu sana tek koşulla veririm: Gün ağarmadan, ilk horoz ötmeden suyu evimin kapısına getireceksin” demiş. Cinleri, cadıları toplayan şeytan işe koyulmuş. Kız korkuyla ağlarken, köprüyü kurmuşlar. Tam son taşı koyacakken, tanrı küçük kıza acıyıp harekete geçmiş: Köprünün tepesinden bir horoz ötmüş, gün ağarmış. Kız ruhunu satmaktan kurtulmuş. Son taşın boşluğuna İspanyollar bir Hz. Meryem figürü yerleştirmiş. Kemere Şeytan Köprüsü, taşların üzerindeki oyuklara da şeytanın parmak izleri adını takmışlar.