Son Güncelleme:
Sarayarkası Sokak
Eski yapıları, esnafı, seyyar satıcıları, köpeği ve ünlüleriyle bir Ayaspaşa sokağı Sarayarkası Sokak ve çevresi, Taksim'in yanı başında olmasına rağmen tam bir kurtarılmış bölge. Eskiden bir mesire yeri olan Ayaspaşa'nın çehresi yıllar içinde hayli değişmiş elbette, ancak sokak değişen yüzüyle bile hâlâ ‘‘sıcacık bir mahalle’’ olma özelliğini koruyor. Daracık Sarayarkası'nın akıllara seza trafik yoğunluğu ise Champs-Elysees'ye parmak ısırtıyor.Ayaspaşa, İstanbul'un Kuzguncuk, Moda gibi hala bir ‘‘mahalle’’ kimliği taşıyan ender yerlerinden. Sarayarkası ise, Ayaspaşa'nın en renkli ve en uzun sokağı. Sarayarkası sakinlerinin çoğu, bu sokakta oturuyor olmanın bir ayrıcalık olduğu görüşünde. Bu ayrıcalığı sağlayan, sokağın lüks ve deniz manzaralı yapıları değil, değişik gelir gruplarından insanların, yabancıların, azınlıkların, esnafın, taksi şöförlerinin ve hatta mahallenin köpek ve kedilerinin şaşırtıcı bir dayanışma içinde yaşıyabiliyor olmaları. Ayaspaşa ve özellikle Sarayarkası Sokak, 1950'lere kadar İstanbul'un mesire yerlerinden biri. Yalnızca eski birkaç yapının bulunduğu, denize kuşbakışı sokağın ilk apartmanlarından Som'un temeli 1948'de atılır. Ondan birkaç yıl sonra, Kazım Taşkent, Doğan ve Taşkent apartmanlarının inşaatını başlatır. Kasım Gülek, Şevket Rado, Erol Simavi gibi isimler dairelerin ilk sahipleri olurlar. Deniz tarafının yıllar içinde yavaş yavaş dolmasıyla birlikte, karşı sıradaki yapıların tümünün olduğu gibi, sokağın tam 44 yıllık bakkalı Hilmi Sönmez'in de manzarası tarihe karışır. ‘‘Oturduğum yerden denizi seyrederdim,’’ diyor Hilmi Sönmez. ‘‘Latife hanımın köşkü de görünürdü. Kendisi beni ziyaret ederdi, sohbet ederdik. Çok muhterem bir hanımefendiydi. Ama maalesef varisleri köşkü yıkıp apartman yaptılar.’’Hilmi Sönmez'siz bir Sarayarkası Sokak'ı düşünmek mümkün değil. Çocuklarını yurtdışında okutan, torunlarının biri de Cambrige'te okuyan Hilmi Amca'nın dükkanı da, tam bir mahalle bakkalı görünümünde. Uhuların yanında pirinç, onun yanında permatik, yerdeki kutularda Cola, Fanta, ilk bakışta hangi malın nerede olduğunu seçmenin imkansız olduğu bu 44 yıllık dükkanı değiştirmeye bir gün bile kalkışmamış Sönmez. Sokağın eski sakinleri de ondan alışveriş etmekten vazgeçmiyorlar zaten. Tedavülden kalkmış terbiyesiyle, o herkesin Hilmi Amcası.Çehresi her ne kadar 50'lerden itibaren değişmişse de, gözü rahatsız etmeyen bir bütünlüğü var sokağın. Üstelik aralarda kalmış tarihi birkaç yapı, ki bir tanesi bugün Ercüment Kalmık Müzesi, koca bir şato görüntüsündeki Süryani Katolik Kilisesi, tam karşısında Seventh-Day Adventice Church'ün rahibi Ohannes Delice'nin yıllardır oturduğu bahçeli, eski taş yapı, 1900 yılında inşa edilmiş, bugün Canip Orhun'a ait beş katlı konak, sokağa hâlâ eski İstanbul'dan bir esinti veriyor. Doğaya direnen evTabii bir de sokaktan geçen bütün turistlerin önünde durup, şaşkınlık süresini atlattıktan sonra fotoğraflarını çektikleri, ikinci dereceden tarihi eser bir tahta ev var ki, bütün doğa ve fizik kurallarına başkaldırıyor. Tamamen çarpılmış, üst kat pencereleri paramparça, yıkık dökük bu evin girişinde yaşlı bir hanım yıllardır oturmakta direniyor. İçinde hurma ağaçlarının bulunduğu bahçesi siyah bir kedi ailesinin fertlerini ağırlıyor bir süredir. Mahallede dolaşan dedikodu ise, yaşlı hanımın kurban bayramı için yakında bahçesinde bir inek besleyeceği. Bu dedikodu, yüzde 98'i son derece hayvansever, Atatürkçü ve laik olan sakinlerinin tüylerinin diken diken olmasına yetiyor! Sarayarkası Sokak pazar günleri bir başka şenleniyor. Bunun nedeni Süryani Kilisesi'ndeki pazar ayinleri. Çoğu özel arabalarıyla gelerek zaten sokağın genelde felç olan trafiğini toptan felç eden (ama kilise bahçesine şimdi park yeri yapılıyor) Süryani cemaatinin en dikkat çekici yanı, kadınlarının İngiliz Kraliyet Ailesi çizgisini anımsatan şıklıkları. Renk renk tayyörler, büyük şapkalar, mücevherler... Bir başka renk ise peder Yusuf Sağ'ın yaz günleri binanın terasına kurduğu ve komşularına açık sofralar. Bariton sebzeciŞaka değil, Sarayarkası Sokak'tan hala hallaç geçiyor bağıra bağıra. Özellikle havalar ısındığında kilisenin avlusunda yatak yorganlar atılıyor. Yoldan geçen seyyar esnaf sayısı yarışmasında birinciliği pek kimseye bırakmayacağa benzeyen sokaktan günde ortalama on iki kere Aygaz, üç beş kere ‘‘tamirciiii muslukçuuuu’’ kardeşler, iki kez sebze kamyoneti, birer kez hurdacı ve eskici, bir kez simitçi, arada bir steyşın seyyar çarşaf takımcı geçiyor. Yaz aylarında da karpuz kavuncu tabii. Ama sebzeci gerçekten özel. Öğle uykusuna yatmaya kalktığınızda, buna asla izin vermiyor. Başka bir ülkede ve başka koşullarda doğsaydı, Scala'da baş solist olacağı kesin olan sebzecinin gerçekten bütün Ayaspaşa'yı saracak kadar gür ve bariton bir sesi var. Dolayısıyla Sarayarkası sakinlerine siesta haram. Geçen seyyar satıcıların dışında, özellikle bahar ve yaz aylarında sokağın görüntüsüyle bütünleşen bir başka güzel resim daha var. Sokağın Selime Hatun Camii Sokak’la kesiştiği köşeye konuşlanarak, sattığı kilim ve halıları kaldırıma seren seyyar halıcısı. Ancak bu halıcının asli görevi halı satmak değildir; halı satmak onun asıl misyonunu gizleyen bir bahanedir yalnızca. Peşinde en az beş, altı sokak köpeğiyle dolaşır; elinde kendi kazancından artırarak, bazen de kazancının tamamını harcayarak aldığı yiyecekleri gördüğü her canlının önüne ata ata ilerler. Kendisiyle selamlaşan sokak sakinlerine ise Cihangir'de, Taksim'de ya da Ayaspaşa'da rastladığı perperişan köpek ailelerinin dramını Kemalettin Tuğcu üslubuyla anlatarak, gidip onları sahiplenmeleri gerektiğini öğütler. Tanıdık mahalleliden artık yemek toplar. Kısacası tam anlamıyla cennetlik bir adamdır bu sahte kilimci. Sokağın gülü SultanTabii her köpek, kilimcinin köpekleri kadar şanssız değildir hayatta. Sarayarkası ve Selime Hatun Camii sokaklarının gerçek gülü de Sultan adında şanslı bir dişi köpektir. Yavruları belediyece zehirlenen Sultan'a bütün sokak sakinleri ama özellikle de kasap kucak açmıştır ve artık Sultan'sız bir Sarayarkası düşünülememektedir. Sultan da mahalleliye olan borcunu, özellikle gece geç saatte dönenlere evlerine kadar eşlik ederek ve onlar kapıdan girinceye kadar bekleyerek öder. Bu yazıda onun da fotoğrafı olsun istedik ama, kimbilir yine kimin peşindeydi, bulamadık. Sarayarkası Sokak her yönüyle güzel değildir elbette. Daracık sokağın trafiği, Paris'in en geniş caddesi Champs-Elysees'yi aratır. Kısa süre önce trafiğin tek yönlü olması da hiçbir şeyi çözmemiştir. Esnafa gelen kamyonların yanı sıra, trafiğin bir arap saçına dönmesinin esas failleri de sokağa çıkıncaya kadar, özel şoförlü arabalarını kapılarının önünde bekleten bayanlardır. Park yeri bulunmadığı için o şoförler bir ileri bir geri gidip dururlar saatlerce. Park etmek sorun değil imkansızdır burada. Sokağın otopark mafyası, bizzat sokağın sakinleridir. Kendi arabalarını garantiye almak için inanılmaz taktikler geliştirirler. Kimi çirkin yapıları, trafiği ve park sorunu da olsa, Sarayarkası güzel bir sokaktır işte. Sokağın meraklı kapıcılar çetesi dışında, pek öyle dedikodu da olmaz. Eh, bu da az buz bir nimet değildir. Gülriz SururiEngin CezzarAyla ErduranLale-Cem MansurKaraca TaşkentMurat BirselBelma SimaviAli TaygunVural-Meral Gökçaylı