GeriSeyahat San Francisco’nun boyalı kadınları
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
San Francisco’nun boyalı kadınları

San Francisco’nun boyalı kadınları

Her şehrin gezilecek uygun bir zamanı vardır. ABD’nin görülmesi gereken şehirleri listesinde hep üst sıralarda yer alan San Francisco için bu kural geçerli değil. Her daim ılıman bir iklime sahip. Yazın okyanus rüzgarlarıyla serinliyor.

Mark Twain’in söylediği rivayet edilen “Yaşamımdaki en soğuk kışı bir San Francisco yazında yaşadım” sözleri de bence çok abartılı. Tepeleriyle ünlü şehrin bir başka özelliği  her daim festival atmosferi yaşanması, sokak partileri düzenlenmesi. 1960’larda Victoria stili evleri rengarenk boyayıp “Boyalı Kadınlar” mahallesi oluşturma geleneği
de ABD’ye bu şehirden yayılmış.   

“Eğer San Francisco’ya gidecekseennnn…”
Ünlü Borders kitabevinde, şirin bir zenci kadın tezgahtar karşımda yusyuvarlak gözlerini kocaman açmış beni anlamaya çalışıyor. Yetenekten nasibini almamış bir sesle söylediğim, devamını getiremediğim bu şarkının CD’sini aramaktayım. Daha önceki başarısız girişimlerim doğrultusunda ümitsizim. Tezgahtarın gözleri parlıyor, kocaman bir kutuya dalıp zafer kazanmış edasıyla bulduğu CD’yi disk çalara koyuyor. Zencilere has Allah vergisi güzel sesiyle Scott Mc Kenzie’ye eşlik ediyor: “If you go to San Francisco / Be sure to wear some flowers in your hair...”
Eğer San Francisco’ya gideceksen, mutlaka saçında çiçekten bir taç olsun, diyor şarkı. Bir şeyi çok, çok, çok isteyince oluyormuş. Uzun çabalar sonunda kavuşabildiğim CD’mle, mutlu bir şekilde yıllardır görmeyi düşlediğim San Francisco’nun sokaklarını arşınlamaya başlıyorum. Bir zamanlar
polisiye TV dizisi “San Francisco Sokakları”nın iyi  izleyicisi olduğumdan şehirde yabancılık çekmiyorum.
İSTANBUL’A BENZİYOR
Yerba Buena (İyi Ot) geniş bir körfezde konumlandırılmış 400 nüfuslu basit bir İspanyol kasabası. Nice yaşamı parlatan, nice yaşamı karartan altın madenleri 19.yy’ın ortalarında bu balıkçı kasabasının kaderini aniden değiştiriyor. Nüfus 300 bine fırlıyor. İsmi değişiyor: San Francisco (Asisi’li Aziz Francis’e Saygıyla)
1906’daki şiddetli deprem, arkasından gelen yangınla yerle bir olan şehir hızla toparlanıyor, eski parlak günlerine kavuşuyor. Ünlü seyahat dergisi Conde Nast Traveler’a göre, bugün ABD’nin gezilecek, görülecek bir numaralı şehri. Haksız sayılmaz. Harika yemekler, parlak gece hayatı, uzun bir
görülecekler listesi, binbir yüzünü göstermekten mutlu bir şehir.
San Francisco’nun İstanbul’la ortak noktası çok. Tepeler üstüne kurulmuş. Tophane yokuşunu aratmayacak çok sayıda sokak, cadde var. Bunlardan en ünlüsü Lombard Sokağı. Eğimi yüzde 40’ı bulduğu için yol zigzaglarla tepeye tırmanıyor. Çevresindeki yeşil alanlar rengarenk çiçeklerle bezeli. Kent merkezindeki denize açılan sokaklardan her an sürpriz bir manzara çıkabiliyor.
San Francisco, tıpkı İstanbul gibi fay hattında. Farkı depremle yaşamayı öğrenmiş olması. Halk belirli aralıklarla deprem eğitiminden geçiriliyor. Şehirdeki tüm gökdelenler bir noktada toplanmış, diğer bölgelerde yüksek binaya izin verilmemiş.
Kentin merkezi, Union Meydanı. Amerikan İç Savaşı öncesinde kanlı gösterilere sahne olan meydan bugün şık alışveriş merkezleriyle çevrili. Sürekli açıkhava sergileri düzenleniyor. Westin San Francisco Oteli de burada.
Şehrin en turistik bölgelerinden, Painted Ladies (Boyalı Kadınlar / Altı Kızkardeş) Union Meydanı’nın 2,5 kilometre güney batısında, Alamo Meydanı yakınlarında. 19.yy’da şehirde 50 bin Viktorya stili ev varmış. Parlak renklere boyalı evlerin hepsi, dünya savaşları sırasında griye dönüşmüş. 1963’te bir sanatçı evini tekrar parlak renklere boyayarak yeni bir akım başlatmış. Komşuları onu izleyince, rengarenk bir mahalle çıkmış ortaya. Bir seyahat yazarı “Boyalı Kadınlar” adını takınca evlere, mahalle turistik merkeze dönüşmüş. Bu akım daha sonra diğer mahallelere ve nihayet Baltimore, St. Luis, New Orleans gibi şehirlere yayılmış. Mahalleyi gezerken, aklıma takıldı: Böylesine ilgi odağı evlerde yaşamak, kapıyı her açışta meraklı turistlerle karşılaşmak nasıl bir duygudur acaba?  
GÖKKUŞAĞI MAHALLESİ
Gökkuşağı bayrağına en sık rastlayacağınız şehirlerin başında geliyor San Francisco. Peru’da İnka bayrağı olarak karşıma çıksa da, İtalya’da barışı simgelese de, gökkuşağı tüm dünyada eşcinselleri simgeliyor. San Francisco’da bayrak en çok Castro bölgesinde dalgalanıyor. Renkli görüntülere sahne olan başka semt Height Ashbury. 60’lı yıllarda ortaya çıkan hippie’lerin çocukları, torunları şimdi bu semtte sosyalleşiyor.
Limana yaklaşık 600 metre uzaklıktaki Transamerika Binası, şehrin simgelerinden biri. Tepesi piramit şeklinde, yüksekliği 260 metre. Önündeki caddeden 400 metre kuzeye yürüdüğünüzde Chinatown’a geliyorsunuz. 30 bin civarında Çinli burada yaşıyor. Söylenene bakılırsa, Asya dışındaki en büyük Çinli topluluğu bu. Daracık sokaklar, geleneksel ilaçlara varıncaya kadar her türlü eşyanın satıldığı dükkanlar, restoranlar. Bölge şubat başında, Çin yeni yılı kutlanırken rengarenk görünüme bürünüyor.
Türkiye’deki eskiyi yok etme merakına inat, San Francisco’nun dik yokuşlarını
kaplumbağa hızıyla tırmanan eski
tramvaylar özenle korunmuş. Trafiği aksattıkları için kaldırılmalarına halk karşı çıkmış. Sayıları azalmakla beraber, bir kısmı hâlâ hizmette. Oturmaktansa asılarak seyahat etmek daha keyifli. Yokuşta hızları saatte 15 kilometreye düşüyor. Çalışma sistemleri ilginç. Araçtaki bir kelepçe, zeminde hareket eden kabloyu kavradığında hareket ediyor. Bıraktığında duruyor. Bu nedenle ismi cable car, yani kablolu araba.
AKDENİZ RUHU RIHTIMDA
San Francisco’nun atmosferine Akdeniz ruhunu taşıyanlar, İtalyan göçmenler. Önce Cenovalılar, sonradan Napoli ve Sicilyalılar yerleşmiş şehre. Şimdi bu atmosfer, eski liman bölgesinde yaşıyor. Liman Oakland’a taşınınca, eski antrepolar, restoran, hediyelik eşya satan dükkanlara dönüştürülmüş. Deniz mahsullerinin sunulduğu şık restoranlarda körfez manzarası eşliğinde yemek, gerçek bir keyif. Dev iskelelerden Pier 39’da küçük bir denizaslanı kolonisi yaşıyor. Yanıbaşındaki Forbes Island adlı restoran, yüzen bir platforma kurulmuş ve yer değiştiriyor. Körfezin ortalarında dikkati çeken kayalık, geçmişin meşhur hapisanesi Alkatraz Adası. Sahile uzaklığı sadece 2,5 kilometre. Ancak suyun soğukluğu ve akıntılar adadan yüzerek kaçmayı engellemiş. Bir zamanlar Al Capone gibi azılı suçluları barındıran, Alkatraz Kuşçusu filmiyle ünlenen hapishane bugün müzeye dönüştürülmüş. Gemiyle, kolayca ulaşılıyor.
Rıhtım yakınlarındaki Ghirardelli Meydanı, çikolata severlerin buluşma noktası. İçsavaş sırasında askerlere üniforma diken fabrika, 19 yy sonunda çikolata fabrikasına dönüştürülmüş. Sonraki yıllarda şehir dışına taşınmış. Bugün binasında çikolata yapımı anlatılan turlar yapılıyor. Ardından çikolatalı tatlılar ikram ediliyor. Meydanın ortasında fıskiyeli bir havuz, etrafında hatıra eşyaları satan dükkanlar ve restoranlarıyla hoşça vakit geçirilebilecek bir yer.
Kentte görülmesi gerekenlerden biri de Modern Sanatlar Müzesi. Sıradışı bir mimariye sahip müzede Matisse, Picasso, Frida Kahlo, Andy Warhol gibi tanınmış sanatçıların eserleri sergileniyor. Kent çevresinde ise yazar Jack London’ın şehri Oackland, zenginlerin sayfiye bölgesi Sausolito, boyu 150 metreye ulaşan ağaçlarıyla Muir Ormanları Milli Parkı görülmeye değer.
Yazıma bir şarkıyla başlamıştım. Tony Benett’ın söylediği bir şarkıyla veda edeceğim: I left my heart in San Francisco. Kalbimi San Francisco’da bıraktım...

False