Perito Moreno buzulunun can çekişmesini ağlayarak izledim
Ayten Çöl (60), doktorasını Münih Üniversitesi’nde tamamlayan bir hititolog. Yılın 11 ayı Amasya’da, babasından kalan iki bin dönümlük çiftlikte tohum üretiyor. Kışın, sırt çantasıyla yollara düşüyor. 50 yılda gitmediği, görmediği ülke neredeyse kalmamış. İki yıldır Latin Amerika’yı keşfediyor. 29 Aralık’ta Kostarika, Honduras, San Salvador, Panama’yı içeren üçüncü ve son Latin Amerika turuna çıkacak. “Güney Amerika’nın tamamını gezdim, beni en çok Iguazu Şelalesi’nin görkemi, Perito Moreno buzulunun can çekişmesi etkiledi” diyor.
Ayten Çöl, seyahat merakını tarih sevgisine ve dayısına borçlu. Tarihçi olmaya karar verdiğinde dokuz yaşındaydı. Gazete manşetleri kesip biriktirir, altlarına notlar yazar, küplerle toprağa gömer, yüzlerce yıl sonra bulunduklarında Heredot gibi tarihe geçmeyi hayal ederdi. Türk tarihindeki önemli noktaları atlasta işaretler, buralara yolculuk planı yapardı. “Dayım Ankara merkezli otobüs firması MAS’ın sahibiydi. Kendi de direksiyona geçerdi. Tatillerde onunla gezmeye başladım, yolculuk keyfini böyle öğrendim. 1950’lerde Bolu’yu, Külek Boğazı’nı kışın geçmek bir serüvendi. Dayımla Lübnan’a ilk gidişimde 10, TED’in okul gezisinde ikinci yolculuğumda 14 yaşındaydım. 15 yaşında tek başıma uçağa binip, Londra’ya okumaya gittim.”
Ayten Çöl, Demokrat Parti’nin Yassıada’da yargılanan parlamenterlerinden Amasya Milletvekili Faruk Çöl’ün iki kızından büyük olanı. Çorum’da doğdu, çocukluğu Ankara’da, yazları Amasya’da geçti. Lisede judo, gülle atma, güreşle ilgilendi, paraşüt milli takımına girdi. Dil Tarih Coğrafya Fakültesi’nde Hititoloji öğrenimi gördüğü 1960’ların sonunda, otomobiliyle tek başına Anadolu turuna çıkacak, Van’dan otostopla kamyonlara binip Adilcevaz’a gidecek kadar gözü kara bir gezgindi. “Sık sık Ankara’dan Amasya’ya gitmem gerekiyordu. Yıllar içinde otobüs firmaları, şoförleri beni tanıdı. Hiç unutmam, bir yolculukta şoför yolun ortasında fenalık geçirince otobüsü ben kullanmaştım...”
OTOBÜSLE ÇİN YOLUNDA
Mezuniyetinden sonra evlendi, babası vefat edince çiftliğin yönetimini üstlendi, Amasya okullarında gönüllü olarak İngilizce dersi verdi. 1981’de eşinden ayrılınca yine yollara düştü. 6 yaşındaki kızı Zeynep’le Almanya’ya gitti. Münih Üniversitesi’nde doktora yaptı. Altı yıl boyunca fırsat buldukça Almanya, Belçika, Hollanda’yı keşfetti, orman yürüyüşü, dağcılık, kayak yaptı. Yazları Amasya’ya dönüp çiftliği yönetti. Doktora sonrası İstanbul’a döndü.
“Denklik belgesi gibi engellerle karşılaştım. Diplomamı duvara asıp çifçiliğe devam ettim. Münih Üniversitesi’nin Yemen’deki kazılarına birkaç kez konuk olarak katıldım. Bu arada deveyle çöl aştım, 15 günlük yürüyüşlere çıktım. Asıl gezilerimi 1980’lerin sonunda Fotoğrafevi’nin Sarı Otobüsü’yle yaptım. İstanbul’dan 3,5 ayda Ortadoğu üstünden Afrika’ya gittik, doğu kıyısını kuzeyden güneye gezdik. İkişer aylık Çin turu, Hindistan, Nepal, Butan yolculuğu yaptık. Çadırda, hostelde kaldığımız, zor koşullarda gerçekleştirdiğimiz bu gezilerde Nepal kralıyla bile tanıştık. Arkadaşlarımızdan Örcan Yurdalan daha sonra gezileri kitaplaştırdı.”
Ayten Çöl, 1990’larda Sarı Otobüs ekibinin dağılması üzerine sırt çantasıyla, tek başına gezilerini sürdürdü. ABD ve Kanada’yla başladı, Uzakdoğu’ya yöneldi. Detaylı program yapmaktan, büyük gruplarla geziye çıkmaktan kaçındığını söylüyor. “Gezgin olarak beni en çok ilgilendiren, insanların yaşamı, kültürü. Turlarda, geniş gruplarla çıkılan gezilerde halkın içine girilmez. Günlük yaşamı tanımak için zaman yoktur. Turlar sadece başlangıç gezileri olabilir.”
ASLA FOTOĞRAF ÇEKMEM
Çöl’ün bir başka özelliği yolculukta asla fotoğraf makinesi taşımaması, fotoğraf çekmemesi. “Fotoğrafçı sadece o kareyi görür. Manzarayı 360 derece algılayıp, içine sindiremez. Ayrıca fotoğraf anın duygusunu kaydetmez.”
Çöl son yıllarda artan tempoyla, 11 ay çiftliğinde çalışıyor. 10 aileyle yılda bin ton mısır, pancar, buğday, soğan tohumu üretiyor. Köylerde sosyal sorumluluk projeleri yürütüyor. Fırsat buldukça Akdeniz’de dalışa gidiyor, at biniyor, dağcılık yapıyor. Yılda bir kez, uzun keşif turlarına çıkıyor. Yolculukta tanıdığı dört gezginle, 2008’de Latin Amerika gezilerine başladı. Kuzeyden güneye adım adım gezdi. İki hafta sonra çıkacağı dört haftalık son turunda beş Orta Amerika ülkesini keşfedecek.
“Güney Amerika acemi gezginler için tekin değil. Binbir macera yaşıyoruz, hiç dil bilmeden bile, tecrübe sayesinde sorunları çözmek mümkün. Çabuk paniklememek, soğukkanlı olmak, dikkatli davranmak lazım. Bu gezilerin bütçesi uçak, otobüs, kiralık araç, taksi dahil ortalama 4500 Euro. Halkla temas etmeden, daha güvenli gezmek isteyenler turla gitmeli.”
İki Latin Amerika turundan sonra izlenimlerini birkaç cümleye sığdırıyor Ayten Çöl “Ne Buenos Aires’in tango geceleri ne de uçsuz bucaksız ormanlar... Beni en çok şunlar etkiledi: Şili’de belden aşağısı felçli, koltuk değneğiyle gezen bir Türk gençle karşılaştık. Yazın Olimpos’ta seyyar satıcılık yapıp, biriktirdikleriyle kışın dünyayı geziyormuş. Başına gelenleri duyunca, çabasına büyük saygı duydum. En çok Iguazu Şelaleri ve Perito Moreno Buzulu’nu sevdim.”
SUYUN KUDRETİ, ŞELALENİN GÖRKEMİ SOLUK KESİCİ
Iguazu Şelaleleri, aynı isimli nehrin 2,7 kilometre genişlediği alanda, en yükseği 82 metreden dökülen 275 şelaleden oluşuyor. Ortasındaki 900 metrelik bölgede hiç şelale yok. Üçte ikisi Arjantin’de, gerisi Brezilya’da. Sınırın her iki yanı milli park ve UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde. Bugüne kadar pek çok filme set olan şelaleleri her yıl milyonlarca kişi geziyor. “İki yıl üst üste, aralık ve şubat aylarında gittim. 2008’de Praguay’dan Brezilya’nın Foz do Iguaçu kentine bir halk otobüsüyle geçmiş, pasaportumuzu damgalatmadığımız için dönüşte ciddi sorun yaşamıştık. Ertesi yıl arkadaşımız, doktor Temel Tacal’ın çizdiği rotadan, Buenos Aires üzerinden uçakla 70 dakikada Puerto Igazu kentine ulaştık. Havaalanında anlaştığımız taksi 300 dolar karşılığında bizi şelalenin iki yanında, üç gün gezdirdi. Arjantin tarafında doğa korunmuş. Doğa bakir. Otoyol bile yakına girmiyor, yürüyerek gidiliyor. Çevrede nadiren büyükbaş hayvan sürülerine, çobanlara rastlanıyor. Brezilya tarafı tam bir turizm merkezi. Nehrin çevresi etkileyici ormanlarla kaplı. Şelalerin altından yürüdük, dev su duvarlarını yüksekten seyrettik. Ne Niyagara ne de Viktorya şelaleri bu kadar görkemli. Müthiş bir su kütlesi, tüm görkemiyle kilometreler boyunca uçurumdan aşağıya düşüyor. Su taneciklerinin oluşturduğu sis bazı noktalarda 30 metre yukarı, 150 metre uzağa uzanıyor. Suyun kudreti, şelalelerin görkemi soluk kesiyor. Brezilya tarafına taksiyle geçmek bir saatimizi aldı. 40 dolar ödeyip, 20 dakikalık helikopter turu yaptık. Itaypu Baraj gölü dahil, büyüleyici manzarayı bir de gökyüzünden seyrettik.”
GEZİ TEKNELERİNİN BUZ KIRMA GÖSTERİSİ
Geçen yılki gezide kıtanın en güneyine kadar inen Çöl, Arjantin’in Patagonya bölgesinde yaklaşık bir hafta geçirdi. Buenos Aires’ten 2,5 saatte El Calafate’a uçtu. Havaalanından araç kiraladı. El Calafate, Arjantin Gölü’nün yanıbaşında. Van Gölü’nün 1,5 katı büyüklüğünde. Batısında tüm görkemiyle Andlar uzanıyor. Dağların arkası Şili. T şeklindeki gölün çevresi Los Glaciares (Buzul) Ulusal Parkı. Güney ucunda, okyanusa boşalan Santa Cruz Nehri’nin başladığı noktada, Güney Patagonya’nın 48 buzulu arasında en büyüklerinden biri yer alıyor. 250 kilometrekarelik Perito Moreno, nehirde 74 metre yüksekliğinde, 170 metre derinliğinde bir baraj oluşturuyor. Su basıncıyla buzulda çökmeler yaşanıyor. Geçen yüzyıl başında 15 yılda bir dev çöküntüler oluşan buzulda, küresel ısınma nedeniyle bu süre iki yıla inmiş. El Calafate’tan, karayoluyla 78 kilometre uzaklığındaki buzula günübirlik tekne turları düzenleniyor. Çöl’e göre, Patagonya, Sahra Çölü kadar ıssız. “Şehir son 20 yılda turistik hale gelmiş, buzul turları başlamış. 100 dolar ödeyip, tekneyle gittik. Baton, krampon, bot veriyorlar, isteyen buzullar üstünde 1,5 ve 5 saatlik iki rotada yürüyüş yapabiliyor. Renkler muhteşem. Beni en çok buzulun can çekiştiğini görmek etkiledi. Tur tekneleri bir araya gelip, egzost sesleriyle buzuldan parçalar koparıyor. Tura katılanlar çığlıklar atıp, çılgınca alkışlıyordu. Bu görüntüyü ağlayarak izledim.”