Paris'te sonbahar... 5 adımda şehrin tadını çıkarın
‘Paris’te sonbahar’ kulağa bir Woody Allen filminin ismi gibi geliyor ama ‘Işıklar Şehri’ni görmenin ya da bir kez daha ziyaret etmenin en güzel zamanı gerçekten de sonbahar. Parizyenlerin söylediğine göre kışın havası fazla kirli oluyor. Yazın insanın başına ne geldiğini ise bu yıl haber bültenlerinin ilk sırasında dinledik: Haziran ve temmuzdaki sıcak dalgasında başkentte hava değerleri 42.6 derece ölçüldü. İklim değişimi kaynaklı aşırı sıcaklıklara denk gelmeseniz bile yazın Paris’te bir Parisli görmek, şehrin gerçek atmosferini yaşamak zor. Yerlileri toparlanıp yazlığa gidiyor ve kent turistlere kalıyor. Ünlü kültür-sanat hayatı da uykuya yatıyor. İlkbahara söyleyecek söz yok; parklar, bulvarları çevreleyen kestane ağaçları yeşerirken de şehir çok güzel. Ama tabii sonbaharın sunduğu renk paleti başka… Eylülle birlikte Parisliler şehre dönüyor, kültür-sanat hayatı canlanıyor, birbiri ardına iddialı sergiler açılıyor, kaldırım kahveleri hâlâ güneşin altında tembellik fırsatı sunuyor. Aklınızda adresi belli olmayan bir seyahat varsa, işte şu sıralar Paris’te yapılabileceklerin özeti...
1- MUTLAKA BİR SERGİ GÖRÜN
Avrupa’nın geri kalanında olduğu gibi Paris’te de kültür-sanat sezonu eylülde canlanmaya başlıyor ve ekim ayında zirve yaparak önünüze sayısız parlak alternatif sunuyor. Orsay Müzesi, 24 Eylül’de ünlü izlenimci ressam ve heykeltıraş Dega’nın eserlerini görebileceğiniz ‘Degas a l’Opera (Degas Operada) sergisini açacak. Resimler, 19. yy. Paris Operası’nın bütünlüklü bir portresini çiziyor. Müzenin giriş ücreti 12,40 Euro.
Pompidou Sanat Merkezi’nde 20. yy.’ın önemli sanatçılarından Francis Bacon var. Sanatçıya ait son önemli sergi 1996’da yine Pompidou’da düzenlenmişti. İlk döneminden son işlerine bir retrospektif özelliği taşıyan sergi 20 Ocak’a kadar sürecek. Giriş ücreti 11 Euro.
Uluslararası Çağdaş Sanat Fuarı (FIAC) 17–20 Ekim’de. Dünyanın dört bir yanından 1500 civarında sanatçının işleri bir araya gelecek. Ana mekân, cam kubbesiyle ünlü Grand Palais (Büyük Saray). Ancak Petit Palais (Küçük Saray), Eugène Delacroix müzesi, Tuileries bahçeleri, Vendôme ve Concorde meydanlarına da yayılacak.
Sabaha kadar sanat
Paris’te her ekim ayının ilk cumartesisi, 15 yıldır Nuit Blanche ismiyle bir sanat şenliği olarak kutlanıyor. Bu yıl 5 Ekim Nuit Blanche, yani Beyaz Gece. Şehirdeki müze ve galerilerin büyük bölümü gece de açık ve ücretsiz. Kamusal alanlarda gösterilere, konserlere denk geleceksiniz. Akşam 7’de başlayan etkinlikler sabah 7’ye kadar sürecek ve toplu taşıma da ücretsiz.
Son olarak sanat ile doğa ve eğlenceyi birleştiren bir seçenek: Louis Vuitton Vakfı+Jardin Acclimatation gezisi. Bu programa bir tam gün ayırmanız gerek. Louis Vuitton Vakfı’nın mimar Frank Gehry tarafından tasarlanan muhteşem binasının beş yıl önceki açılışı, Paris’te de yeni bir sayfa açmıştı. Sergi ve konserlere ev sahipliği yapan mekânın kendisi bir sanat eseri ve etkinlik olmasa bile başlı başına ziyareti hak ediyor. Çocuk parkları, atlıkarıncalar, su oyunları barındıran Jardin d’Acclimatation’un içinde. Özellikle çocuklu aileler parkta mükemmel bir gün geçirebilir.
Frank Gehry’nin tasarımı, yeşil bir denizde tüm yelkenlerini fora etmiş süzülen bir gemi gibi... Cam asansöre binip ağaçların arasından yükselirken Paris’in tepesine çıktığınızı hissediyorsunuz. 3. ve 4. katlardaki teraslar farklı açılardan şehir manzarası sunuyor: Bir yanda La Defense’ın gökdelenleri, diğer yanda Eyfel Kulesi... Aşağıda yapay gölleriyle muhteşem bir park... 2 Ekim’de ölümünün 20. yılında Fransız mimar ve tasarımcı Charlotte Perriand sergisi açılacak. Giriş ücreti 4 Euro.
2- MONTMARTRE BAĞBOZUMU ŞENLİKLERİNE KATILIN
2 milyon nüfuslu bir metropol olmasına rağmen Paris’te ayakta kalmayı başarmış bir üzüm bağı var. Sacre-Coeur kilisesinin taçlandırdığı Montmartre tepesinde bulunan bağda her ekim bağbozumu şenlikleri düzenleniyor. Fête des Vendanges, bu yıl 9-13 Ekim arasında yapılacak. Sokak ressamlarıyla, kahveleriyle ünlü mahallede beş gün boyunca lezzetli yemekler yenecek, şaraplar içilecek, havaifişek gösterileri yapılıp sokaklarda dans edilecek. Festival 1934’ten bu yana düzenleniyor, 500 bine yakın ziyaretçisi oluyor.
3- MEZARLIKLARI GEZİN
Kulağa ürkütücü veya kasvetli gelebilir ama Paris’in mezarlıkları hem sanat eseri gibi taşları hem de o taşların altında yatan isimleriyle ünlü. Sonbahar renklerinin ortama ekstra melankolik bir hava verdiğini elbette kabul etmek lazım. Taş işçiliğinin en iyi örnekleri olan heykelleri, mezar taşlarını, aile mezarlarının çatılarını sarı yapraklar süslüyor. İçlerinde en ünlüsü Père-Lachaise. Oscar Wilde, Jim Morrison, Edith Piaf, Balzac, Ahmet Kaya, Frederic Chopin burada yatan isimlerden birkaçı. Hepsini ziyaret etmek bir gününüzü alabilir. Kaybolmamak için girişte dağıtılan haritalardan mutlaka yanınıza alın.
4- PARKLARA GİDİN
Acclimatation bahçesinden zaten bahsettik ama Paris parklarıyla ünlü bir şehir. Her yeri kuşatan kestane ağaçları şimdiden sararmaya başladı. Gün ortasında hava hâlâ içinizi ısıtıyor, sabah ve akşam saatlerinin zihin açıcı serinliği enerji veriyor. Bir kitap alıp banklara oturmak, yere düşmüş yaprakların üzerinde yürümek, çimlerde öğle yemeği atıştırmak zamanın akışını yavaşlattığınızı hissettirecek. Jardin des Tuileries, Places des Vosges, Luxembourg Gardens akla ilk gelen adresler.
5- KOŞUN
Bir kadınlık kutlaması
Bu öneri kadınlara özel ve ne yazık ki artık seneyi beklemek gerekiyor. Çünkü her yıl dünyanın dört bir yanından 30 bine yakın kadının katıldığı La Parisienne Koşusu önceki pazar yapıldı. Bu yıl 27 bin kadın, şehrin kalbindeki yedi kilometrelik parkuru koşarken Paris de bir festival alanına döndü. Cuma gününden itibaren Eyfel Kulesi’nin yanı başındaki alana bir köy kuruldu, kadınlar burada spor, meditasyon, yoga yaptı, konserlerde şarkı söyledi, dans etti ve birbirleriyle tanıştı. Pazar sabahı 09.30’da da yarış start aldı. Aylar boyu bu güne hazırlanan kadınlardan çoğunun hedefi iyi zaman geçirmek ve bitiş çizgisini görmekti. Zaten büyük bölümü profesyonel atlet değil, beyaz yakalı şirket çalışanı.
Bir gün La Parisienne’e katılırsanız sakın giderken kulaklığınızı yanınıza almayın. Yarış sabahı, parkurun geçtiği her köşe başı mini bir konser alanına dönüşüyor. Her 250 metrede bir canlı müzik yapan gruplar var. Geçen pazar günü yarışçıları motive eden müzisyen sayısı bin, grup sayısı 30’du. Kimi gospel, kimi rock, kimi salsa çalıyor. Aralarında bandolar, oda orkestraları, kilise koroları, Afrika davul grupları, DJ’ler var. Ortak noktaları, ter döken atletlerin bitiş noktasına varmasına yardım etmek. Motive edici müzik ve sözlere kayıtsız kalmak mümkün değil. Yorgunluktan düşecek olsanız, bu müziklerle kalkar devam edersiniz. Özellikle Afrika davullarının ritmi ile gospel korosunun coşkusu muhteşemdi. Seyircilerin payına düşense iyi müzikle dans etmek ve koşanları desteklemek. Kadınlar koşarken aileleri, eşleri, sevgilileri de kaldırımdan tezahüratta bulunuyordu.
1997’den bu yana düzenlenen yarışın bu yılki teması ‘Vahşi Batı’ydı. Fakat pazar sabahı toplanma alanına gelen kadınların çoğunun kovboy değil Pocahontas kılığında olduğunu görmek güzeldi. Önce engelliler ve onlara yardım edenler başladı, ardından az sayıdaki profesyonel atletler... Sonrası binlerce kadının sonuçtan ziyade süreç için ter döktüğü bir birliktelik... Bir bedensel engellinin koşması, beş kişilik proje. Özel tasarlanmış yarış iskemlesini dört kadın itiyor. Bu dayanışmaya şahit olmak bile orada bulunmak için yeterli sebep. La Parisienne, Avrupa’nın en büyük kadın koşusu kabul ediliyor. Bize kalırsa, en fotojenik koşusu da denebilir. Çünkü Pont de Iéna’dan başlayan parkur sırasıyla Champs de Mars, Seine Nehri, Eyfel Kulesi, Champs-Elysées Caddesi, Concorde Meydanı’ndan geçiyor. Bu yıl koşmak değil yürümek isteyenlere de katılım hakkı verildi ama onlar 11.30’da start aldılar.
Koşuya Türkiye’den katılım da vardı. Fransız sigorta şirketi Groupama’nın farklı birimlerinden ve pozisyonlarından gelen sekiz kadın, marttan bu yana süren idmanların ardından yarıştaydı. Hiçbiri profesyonel atlet değildi, kaç yaşında veya kaç kilo olduklarının önemi yoktu.
Soldan sağa Türkiye ekibi: Ebru Ural, Nurcan Daştan, Derya Parlak, Özgür Süreyya Yetgin, Arzu Eren, Frederique Guegan Tayar, Züleyha Batman, Zühre Ural.
Ekipten en iyi dereceyi Derya Parlak 27 bin kadın arasında 638. sırada tamamlayarak yaptı. Yarışa bireyler ve şirketler katılabiliyor. Seneye şansınızı denemek isterseniz, bireyler için kayıt ücreti 40 Euro. Elde edilen gelir, meme kanseriyle ilgili araştırmalara ayrılıyor. Şirketler aynı amaçla ayrıca yüklü bağışlarda bulunuyor.