Pandemi günlerinde Londra
İngiliz hükümetinin belirlediği ‘otel karantinalı seyahat uygulaması’ uzun süredir devam ediyor. Annem 3 aylık torununu hiç göremediğinden yakınıp “Beni nasıl olursa olsun Londra’ya götür” deyince yola çıktık.
Artık kuralların birçoğu gevşedi ama seyahat eden diğer herkes gibi gördüm ki, bize dayatılan belgeler gümrük memuru veya polisin önüne gittiğinizde sadece “Aşı belgeniz var mı” sorusuna dönüşüyor, bir Allah’ın kulu belgelere bakmıyor. Yazdan beri Fransa, Yunanistan ve İngiltere’ye elimde sayfalarca belgeyle girdim, durum aynı. Ancak Londra’da karantinanın ikinci günü polis kapıya annemi kontrole geldi mi, geldi. Doğruya doğru. İngiltere pandemi nedeniyle en sıkı önlemleri alan ülkelerden.
Shoreditch Mahallesi
Annem 3 aylık olan torununu mutlaka görmek istediği için bir yolunu bulup gideceğiz... Avrupa’da 10 gün kalmış yolcuları, yolcunun kendi tercih ettiği yerde 10 gün karantinayla kabul eden İngiltere’ye bu şartlarla girebilmek için önce bir Yunanistan programı hazırladım mecburen. Atina, Santorini ve Mikonos’ta 10 gün geçirdik. Anneyle de Mikonos ve Santorini bal gibi oluyormuş. Bizimki zorunlu tatilden çıkıp, çok güzel otellerde konaklayıp, yiyip içip gezdiğimiz bir tatile dönüştü. Yunanistan’dayken Türkiye için şartlar Avrupa ülkeleriyle aynı duruma geldi ama Yunanistan tatili bize bonus olarak kaldı. Sonunda Londra’ya vardık, bebeğe kavuştuk, herkes mutlu. Ancak önümüzde anlamsız ama bizim harfiyen uyguladığımız 2, 5 ve 8’inci gün testleri ve sonuçlarını bekleyip karantinadan kurtulma süreci vardı.
Füsun Hattat (üstte, sağda) annesi Ayşe Hattat’la The Ritz Hotel’de öğle yemeğinde
Bu kadar sıkıntılı olacağını bilsem annemin torun sevdasını en başta dinler miydim, bilmiyorum. Kendi kendimize uyguladığımız, postayla gelip geri giden testlerin sonucu gelmeden diğerini yapamayacağımız, bu durumda 10 günü geçse bile özgür olamayacağımız söylendi. İngilizlerin deyimiyle ‘business’a dönüşen üç teste kişi başı 275 pound ödedik. Diğer olup bitenlerle birlikte anlamsız, stresli bir süreç geçirdik.
Borough Pazarı’nda, karidesli pad thai
Instagram mekânları...
10 gün sonunda özgürdük, sokaklarda istediğimiz kadar dolaşabiliyorduk. Ama 40 yıldır bildiğim Londra’ya bir haller olmuş. Pandemi ve Brexit sonrası sanki ışıltısı azalmış. Sevdiğim birkaç zincir mağaza, kafe ve restoran şube sayısını azaltmış, bazıları tümden kapanmış. Daha çok Ortadoğulu turistlein kapısında sıra olduğu, Instagram odaklı, pembeli, cicili bicili, bol yağlı ve şekerli menülü mekânlar türemiş. Ukraynalı ve Polonyalı çalışanlar gönderildiğinden en pahalı kafede bile müşteriler “Eleman sıkıntımız var” diyerek geri çevriliyor. Daha da kötüsü turistlere uygulanan vergiden muaf alışveriş (Tax-free) kaldırılmış. Yüzde 11 vergi iadesi olmayınca çok daha pahalı bir ülke haline gelmiş İngiltere. Bu kadar dert, şikâyet yeter.
South Bank Bölgesi
Sonuçta burası Londra. Noel’le birlikte hava değişecektir. Annemle özgürlüğe adım attığımız günden itibaren bebek ve sokaklar arasında mekik dokuduk. Maske İngiltere’de açık alanda zorunlu değil ancak market, mağaza, ortak alanlar ve ulaşım araçlarında da pek kurallara uyulmuyor. Bu yüzden metro, otobüs kullanmadık, müze gezemedik. Güzel havanın da etkisiyle Battersea bölgesinde ve Hyde Park’ta uzun yürüyüşler yaptık. Kısa bir süre önce açılan Prenses Diana heykelini ziyaret ettik. Göl kenarlarında molalar verdik. Pazar günü dışında her gün Borough, cumartesi günleri de Duke of York Square pazarlarına gittik.
Sokak lezzetlerini tattık
Bu pazarlardaki yiyecek stantlarında birçok ülkenin sokak yemekleri önünüzde hazırlanarak sunuluyor. Çimlere veya dev merdiven formunda yapılmış konstrüksiyonlara oturup yemeklerimizi yedik. Borough Market’te favorim pad thai, diğerinde Çin ördeği. Lezzetleri hiç değişmiyor. Birlikte Soho Home’u gezdik, Freeze Modern Sanat Fuarı’nın parklara yerleştirilmiş işlerini elimizde haritayla takip ettik. Paddington’da koronadan kısa bir zaman önce açılan yarı açık alana sahip Coals Drop Yard’da tasarımcı Tom Dixon’ın Vitra’ya hazırladığı ürünlerin de olduğu mağazasından hediyeler seçtik. Ana-kız bir örnek, bu kış da spor kıyafetlerle geçecek diyerek İngiliz Sweaty Betty markasından eşofman-tayt takımları aldık.
700 pounda Adidas ve Nike’ın sadece Dunk, Air Jordan ve Yeezy modellerinin satıldığı butiklere şaştık kaldık. Harvey Nichols, Harrods, Selfridges departman mağazalarının kozmetik katlarının yarısı, açık alanlarda saç ve tırnak barlarına dönüştürülmüş. Fönler çekiliyor, manikürler yapılıyor. Biz de annemle bu trende kapıldık, cilt bakımlarımızı yaptırdık. Marks&Spencer’ın yemek marketinden aldığımız malzemelerle evde Kayseri sofraları hazırladık.