Osmanlı, Sovyet ve İtalyan esintisiyle göçmen güzeli: Tiran
Türkiye’de muhtemelen en azından birkaçıyla tanışmış olmanızın kuvvetle muhtemel olduğu o güzel ‘Arnavut göçmenleri’nin anavatanına, Arnavutluk’un başkenti Tiran’a gittim. İşte size Tiran gezi rehberi…
800 bin civarı nüfusuyla Arnavutluk’un en büyük şehri ve başkenti; aynı zamanda Yunanca’daki anlamı, “tek güç sahibi yönetici”, “zalim” demek olan Tiran oldukça davetkar. İstanbul’dan karşılıklı seferler olan Tiran’a, ülkenin tek uluslararası havalimanı olan Tiran (Rinas) Uluslararası Havalimanı’na inerek ulaşılabiliyor. Havalimanından şehre taksi veya şehir merkezi servisiyle rahatça ulaşmak mümkün. Servis sizi tam olarak şehrin merkezine kadar getiriyor. Metro ve tramvayın olmadığı şehirde farklı bir ulaşım aracı olarak, Dajti Milli Parkı’na ulaştırabilecek teleferikten (Dajti Ekspres Cable Car) bahsedebiliriz sadece.
1614 yılında Süleyman Paşa tarafından kurulan şehrin asıl gelişimi ve ticaret merkezine dönüşümü 1700’lü yıllara denk geliyor. Tiran, 19. Yüzyıl başlarında Edhem Bey camii ve saat kulesinin tamamlanmasıyla önemli bir merkez olmuş. 1912 yılına kadar Osmanlı Devleti’nin egemenliğindeki şehir, 1919 yılında bağımsızlığına kavuşan Arnavutluk’un başkenti olmuş. Arnavutluk için Enver Hoca önemli bir tarihi figür kuşkusuz. 2.Dünya Savaşı’ndan sonra ülkenin başına geçen ve 1985 yılındaki ölümüne kadar ülkenin başında olan Enver Hoca’nın özellikle mimarideki izleri hemen göze çarpıyor. Ülke, Enver Hoca döneminde 50 yıl kadar dış dünyaya kapalı kaldığından, özellikle resmi binaların tekdüzeliği ilk etapta dikkat çekiyor.
Osmanlı döneminde çok sayıda cami yapılan şehirde, 1967 yılında, -komünizmin etkisiyle- camilerin birçoğu yıkılmış; şehir meydanında bulunan Edhem Bey Camii ise müzeye çevrildiğinden yıkılmaktan kurtulabilmiş. Tek kubbeli ve kare planlı caminin giriş kısmındaki revaklar kalem işi nakışlarla süslü. 1966 yılında ibadete kapatılarak müzeye dönüştürülen cami, 1990’da tekrar ibadete açılmış. Edhem Bey Cami dışında Tabak Camii, Kaplan Paşa Türbesi ve Şeyh Düri Tekkesi Osmanlı’dan günümüze ayakta kalmayı başarabilen ender yapılardan. Baktığınız birçok yerde İskender Bey’in heykeli çıkacak karşınıza. İskender Bey, Hıristiyan bir Arnavut aileden alınarak yeniçeri ocağına kazandırılan bir devşirme. Osmanlı ordusunda yükseldikten sonra, 1443 yılında Osmanlılara karşı isyan edip Arnavutluk’un bir kısmını ele geçirir. Osmanlı, İskender’in ölümünden 10 yıl sonra yeniden Arnavutluk’u alabilmiştir. Arnavutlar, kendilerini ilk birleştiren lider olarak İskender Bey’i unutmamış; her fırsatta anmaya devam ediyorlar.
Bütün yolların çıktığı, şehrin ana meydanı olan Skanderbeg (İskender Bey) Meydanı, komünizm döneminin izlerini taşıyan Sovyetlerden kalma binalara halen ev sahipliği yapıyor. Şehirdeki yeni yapılarda ise İtalyan mimarisine ilişkin esintiler görmek mümkün. Şehrin kalbindeki bu meydan İskender Bey’in at üstündeki heykeline de ev sahipliği yapıyor. İskender Bey heykelinin karşısında Ulusal müze (Milli Tarih Müzesi), yanında Edhem Bey Camii ve Saat Kulesi bulunuyor. 1822 yılında, Edhem Bey Camii’ni de inşa ettiren Edhem Bey tarafından yaptırılan Saat Kulesi, 90 basamaktan oluşan merdivene ve 35 metre yüksekliğe sahip. Sahip olduğu bu yükseklik sebebiyle Saat Kulesi, şehrin fotoğrafını çekmek için size gerekli yüksekliği ve kuşbakışı görüş hakimiyetini sağlayacak.
Milli Tarih Müzesinin girişindeki mozaik yapı oldukça dikkat çekici. Giriş katta tarih öncesi, Roma dönemine ait eserler; 2.katta taş yapılar ve silahlar, 3.katta ise Arnavutluk ulusal tarihine ilişkin çok sayıda önemli eser var. Müzede, Antik dönem eserlerinden komünist döneme kadar uzanan sürece ilişkin eserler bulmak mümkün. Şehir merkezinde gençlerin tırmandığı, Enver Hoca için yapılmış bir piramit bulunuyor. 14 Ekim 1988’de açılan Enver Hoca Piramidi (Enver Hoxha Pyramid), başta Enver Hoca Müzesi olarak hizmet vermiş, 1991 yılında konferans ve sergi salonuna dönüştürülmüş. 2001 yılından itibaren yerel TV kanalı için yayın merkezi olan Piramit, sahip olduğu eğim sebebiyle kaykaylı gençlerin buluşma merkezi. Piramidin önünde bulunan “Barış Çanı”, 1990’larda yaşanan çatışmalardan geriye kalan mermi kovanları kullanılarak yapılmış. Bu çan, o günlere bir daha dönmeme umuduyla Piramit’in gölgesinde yükseliyor.
Şehirdeki en hareketli ve en popüler semt: Blok. Çok sayıda kaliteli restoran, kafe ve dükkanın bulunduğu bu bölge, bir çok ziyaretçiyi ağırlıyor. Bu semtte yer alan Skytower’ın üst katında bulunan ve 360 derece dönebilen restorandan panoramik olarak Tiran manzarasını seyredebilirsiniz. İtalya’ya çok yakın olduğundan, İtalyan etkisi bilhassa yemeklerde yakından hissediliyor. Yemeklerin ucuz olduğu şehirde, çok sayıda güzel restoran ve kafe bulunuyor. Elbasan tava, Fergese, keçi eti, balkan köftesi, hamur işleri denemeniz gereken yemeklerden. Aslında Boşnak tatlısı olsa da “tirileçe” Arnavutluk’ta da tadabileceğiniz lezzetlerden. Tiran’da, Arnavut yemekleri yapan restoranlardan ziyade daha çok, İtalyan restoranı bulacaksanız. Bu sebeple nefis pizzalar ve makarnalar, komşu İtalya’yla yarışır derecede güzel yapılıyor; üstelik İtalya’dakinin üçte biri fiyatına.
Balkan, Osmanlı, Sovyet ve İtalyan kültüründen izler bulacağınız bu şehirdeki yazıda bahsettiğimiz her yeri görmeniz için belki 1 gün yeterli. Hatta sabah uçağıyla gelip akşam uçağıyla dönebilirsiniz de. Fakat şehrin o kendine özgü havasını içinizde hissetmeniz için birkaç gün ayırmalısınız.