GeriSeyahat Ortaçağ kasabalarına yolculuk
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
Ortaçağ kasabalarına yolculuk

Ortaçağ kasabalarına yolculuk

WÜRZBURG

Würzburg, Romantik Yol’un başlangıç noktası. Üniversite kenti olmasının getirdiği canlılık, mimarisi, sanatı ve şarabıyla, bu güzergahla ideal bir tanışma. Kent merkezindeki tarihi binalar gerçekten bu güzergahın en
/images/100/0x0/55ea216ef018fbb8f86d1a70
ihtişamlılarından. Yüzyıllar boyunca prens- piskoposlar burada büyük bir güce ve zenginliğe sahip oldular. Şehir refah içinde gelişti. II. Dünya Savaşı sona ermeden iki ay önce İngiliz ordusu tarafından atılan 200 bin bomba kentin yüzde 85’inin yerle bir olmasına neden olmuştu. Bir süre kentin bir başka yerde yeniden inşa edilmesi bile söz konusu olmuş, kentteki yaşamı ve tarihi yeniden canlandırmak için 1950’lerde restorasyona başlanmıştı. Her yıl 16 Mart günü, o günün anısına, kentteki 37 kilisenin çanları 20 dakika boyunca çalar. Kentin en muhteşem yapısı, bir kısmı mucizevi olarak bombalamadan zarar görmeyen Residenz.

Mimar Balthazar Neumann’ın Würzburg piskoposlarının zenginliğinin ve prestijinin bir göstergesi olarak, 18. yüzyılda inşa ettiği barok saray Residenz’ın en can alıcı kısmını görmek için boynunuzun tutulmasını göze almalısınız. Tiepolo’nun, ’’Dört Kıta’’ adlı, dünyanın en büyük tavan freski olma özeliğine sahip, 600 metrekarelik başdöndürücü eserini, muhteşem merdiveni çıkar çıkmaz göreceksiniz. Savaşta zarar görmeden kurtulan ve üç yıllık bir restorasyonun ardından yakın zamanda yeniden ziyarete açılan, bu havada asılı gibi duran şaheser, o güne dek kimsenin yapmaya cesaret edemediği bir denemeydi. Amerika, Asya, Afrika ve Avrupa kıtalarının sembollerle anlatıldığı, üç boyutlu detayların yer aldığı freskte, yer yer heykeller de var. Resimlerin freskin dışına taşarak çizilen gölgeleri de ressamın ustalığına işaret ediyor. Yukarıdaki salonlar da bu freskten daha az etkileyici değil. Beyaz Salon, İmparator Salonu, Aynalı Salon, Misafir Odası, Napoleon’un iki kez kaldığı yatak odası Yeşil Oda ve yeri sekiz farklı ahşaptan yapılan oda görülebilir. Ancak 1987’de ziyarete açılan Residenz’ın birçok odası orijinal değil. Şarabı seven prens- piskopos için sarayın altında bugün şarap tadımı turlarının yapıldığı tarihi bir mahzen var. Eski kentin bulunduğu meydandaki Dom St. Kilian katedralinden, Main Nehri üzerindeki tarihi taş köprü Alte Mainbrücke’den geçerek UNESCO Kültür Mirası Listesi’ndeki Marienberg Kalesi’ne yürümelisiniz.

BAD MERGENTHEIM

Romantik Yol’un tek kaplıcası, 1800 yıllık bu kentte. Almanya’daki 350 termal merkez içinde Bad Mergentheim en önemlilerinden biri. Ayrıca güzel parkıyla da ilk 10’da. Romantik güzergahtaki en çarpıcı ortaçağ kasabalarından biri olmasa da temiz hava almak, yeşillikler ve çiçekler arasında yürüyüş yapmak, kaplıcaya girmek ve şarap tadımı için
/images/100/0x0/55ea216ef018fbb8f86d1a72
burada bir gün geçirmeye değebilir. Daha çok orta yaşın üzerindekilerin ve yaşlıların tercih ettiği kentin Kurgarten olarak bilinen parkında, lale dahil istediğiniz her çiçeği koparabiliyorsunuz. Parkta, Fransız ve İngiliz bahçelerinin yanısıra Japon Bahçesi de var.

13. yüzyıldan kalma şehir surları, Alman Şövalyeleri’nin kilisesi ve müze, 1500 yıllık kale dikkat çeken tarihi noktalar. Meydana doğru, Beethoven’ın yaşadığı ev var. Ünlü besteci buraya dört günlüğüne gelmiş ancak genç bir kıza aşık olunca 6 ay kalmıştı. Buradayken Alman Şövalyeleri’nin orkestasında görev almış ve Baş Şövalye’ye hizmet etmişti. Beethoven, bu gecikme yüzünden bir hayalini gerçekleştiremedi. Buradan Viyana’ya giderek Mozart’la tanışmayı ve onun öğrencisi olmayı hayal etmiş ancak o buradan ayrılıncaya kadar Mozart ölmüştü. Kentteki tarihi Türk mahallesinin yani Turkish Gasse’nin hikayesi de ilginç. 1684’te Türkler Viyana kapılarına dayandıklarında bazı Türk askerleri Alman Şövalyeleri tarafından savaş esiri olarak bu kasabaya getirilmiş, birkaç yıl sonra gitmelerine izin verilmesine rağmen birçoğu Almanlarla evlenerek buraya yerleşmeyi tercih etmişti. Mahallenin en eski evi 300 yıllık. Aynı mahallede Baş Şövalye’nin yönetim binası var. Bugün burası öğrencilerin uğrak yeri, Bur Alten Kanzlei ya da C’est La Vie adlı bir bar. Bir zamanlar Bad Mergentheim’ın kilisesinin etrafında bulunan eski mezarlıktan geriye kalan ve 20 Temmuz 1944’te Hitler’i öldürmeye teşebbüs eden Von Staufenberg’in mezarını da burada görmek mümkün.

WEIKERSHEIM

Pitoresk Tauber Vadisi’ndeki Weikersheim kasabasındaki Hohenlohe kontlarının ikametgahı, ülkenin en çarpıcı rönesans saraylarından biri. Özellikle Versailles tarzı Barok bahçesi ve Şövalyeler Salonu’yla (Ritersaal) ün salan kale, 12. yüzyıldan beri ailenin adıyla anılıyor. Sarayın üst katındaki, 1600’lere ait Şövalyeler Salonu, Alman mimarisinde geriye kalan ender balo salonlarından. Salonun görkemli tavanı tuval üzerine yapılmış avlanma sahneleriyle dolu. O dönemde sadece soylular avlanabiliyor ve bundan gurur duyduklarından her yeri av resimleriyle dolduruyorlardı. Ayrıca duvarlarda neredeyse gerçek boyutlarına ulaşan, boyanmış alçıdan hayvan heykelleri var. Ancak daha önce hayatında hiç fil görmemiş bir heykeltıraş tarafından yapılan fil oldukça şaşırtıcı ve hatta komik. Sarayın tartışılmaz ihtişamı kadar bazı yerlerde ucuza kaçıldığı da göze çarpmıyor değil. Merdivenlerden çıkarken yapılan çirkin portrelere bakılırsa, sarayın sahipleri paraları olmadığından ucuz ressam tutmuşlar, heykeller yer yer oldukça kötü, defolu porselenler kullanılmış, gerçek fayans yerine duvara çizilerek sahte fayans yaratılmış, bahçedeki heykeller ailenin parası oldukça yavaş yavaş alınmış, laleler zamanında pahalı olduğundan geniş aralıklarla dikilmiş... Bahçede, hizmetkarların karikatür gibi, küçük heykellerinin olduğu Cüceler Galerisi’ni kaçırmayın.

ROTHENBURG

Yüksek bir tepeden son derece etkileyici manzaralara uzanan Rothenburg, turizmden fazlasıyla nasibini almış bir kent. Çoğu Japon ve Amerikalı olmak üzere yılda 2.5 milyon turist burayı ziyaret ediyor. Tüm popülerliğine ve kalabalığına rağmen oldukça çarpıcı ve görmeye değer. Altstadt’ın yani eski kentin korunmasında burada her yerden daha katı kurallar uygulanıyor. Rothenburg, II. Dünya Savaşı’nda yoğun sis nedeniyle yanlışlıkla bombalanmış. Yeniden canlanan çeşmeli meydanlara açılan arnavut kaldırımı sokaklar, bakımlı eski evler, çimleri özenle kesilmiş vadi manzaralı parklar ve kalabalıktan kaçabileceğiniz sayısız köşe buranın cazibesini artırıyor. Bu güzellikleri yazın turist otobüsleri buraya akın ettiğinde ya da Noel zamanı fark etmeyebilirsiniz bile. Ancak akşamüzerine doğru günübirlikçiler buradan ayrıldığında, kente yeniden bir başka gözle bakmakta yarar var.

Burggarten’ı (Kale Bahçeleri) kaçırmayın. Aslında 12. yüzyılda kalelerin bahçeleri yoktu. Bugünkü isim şu anda bahçelerin olduğu yerde eskiden bir kale olduğu anlamına geliyor. Kent zamanında Roma İmparatorluğu’nun en büyük 10 kentinden biriymiş. 1356’daki deprem eski kaleyi yerle bir etmiş. Kalıntılar kent surlarının inşasında kullanılmış. Bahçelerden kentin ve vadinin keyfini çıkarın. Bugün kasaba halkı AEG gibi birçok büyük fabrikada çalışıyor. Kentte dört bin Türk yaşıyor.

FEUCHTWANGEN

Feuchtwangen, Romantik Yol’un en cazip duraklarından biri olmayabilir ancak bu güzergahın en romantik otellerinden
/images/100/0x0/55ea216ef018fbb8f86d1a74
biri olan Greifen Post’un burada olması, birçokları için 10 bin nüfuslu bu kasabanın civarı gezmek için bir üs olarak tercih edilmesinde oldukça etkili. 8. yüzyıla ait bir Benedikt manastırı etrafında kurulan kasabanın merkezi Marktplatz (Pazar Meydanı). Barok çeşmesi, eski belediye sarayı, Gotik manastırı ve asilzadelere ait iyi korunmuş evleriyle, bölgedeki benzer meydanların estetiğini aratmıyor. Kasabanın tepelerine doğru tırmandıkça, 1800’lerde halkın savunma amacıyla inşa ettiği ancak daha sonraları yeni silahların keşfedilmesiyle artık ihtiyaç duymadığı surların yeni kullanım alanını fark ediyorsunuz. Zamanla kasabanın fakir halkı bu surları evlerinin dördüncü duvarı yapmış ya da kente girmek isteyenlerden alınan vergilerle Feuchtwangen’ı zengin eden sur kapılarından elde ettikleri taşları baştan bir ev inşa etmek için kullanmışlar. Kasabanın turistik olmaması buradaki gerçek yaşam görüntülerine ve aktivitelere daha yakınlaşma imkanı veriyor. Kasabanın meydanı aynı zamanda Frankonya bölgesinin festival alanı olarak da anılıyor. Sosyal olaylar, şenlikler tüm canlılığıyla burada yaşanıyor.

NÖRDLINGEN

Nördlingen, Romantik Yol üzerindeki kasabalar arasında tarihsel olarak en çarpıcı olanlardan biri. Kasabanın sıradışı konumunu ve nasıl bir coğrafya içinde yer aldığını kavrayabilmek için Gotik kilise St. George’un ’’Daniel’’ olarak anılan ve kasabanın sembolü olarak kabul edilen 90 metre yüksekliğindeki ünlü çan kulesine çıkılmalı. Buradan bakıldığında, tam ortadaki St. George kilisesiyle, kasabanın savunma duvarları adeta pergelle çizilmiş gibi. Nördlingen’in en dikkat çekici özelliği, 15 milyon yıl önce bu bölgeye düşen bir meteorun oluşturduğu kraterin içinde kurulmuş olması. Kasabanın meteorla ilgili hikayesini öğrenmek içinse mutlaka Rieskrater Müzesi’ne uğramalısınız. Müze görevlileri ve kasaba halkı bir kraterin içinde yaşamayı kanıksamış olsalar da, 1970’de Apollo 14 ve Apollo 17 astronotlarının Ay’a yolculuğa çıkmadan önce eğitimlerini bu bölgede yapmış olmaktan gurur duyuyorlar. Ries Bölgesi’nin tam kalbindeki kasaba, Almanya’da örneğine ender rastlanan, uzunluğunca üzerinde gezilebilen surlara sahip. Beş kuleli, 2.5 kilometrelik surların üzerindeki yürüyüş yolundan ilerleyerek kasabayı yukarıdan dolaşmak Nördlingen’de yapılabilecek en hoş aktivitelerden. Kasabada tarihi tur yapmak için ’’Historischer Rundgang’’ tabelasını izleyin.

AUGSBURG

Dahi besteci Wolfgang Amadeus Mozart’ın babası Leopold Mozart’ın ve ünlü oyun yazarı ve şair Bertolt Brecht’in kenti... Doğdukları evler hálá duruyor. İtalya’nın kuzeyine giden Roma Yolu’nun geçtiği, Augsburg’un en ihtişamlı caddesi Maximilianstrasse’nin ortasında durun, sağınıza ve solunuza bir göz atın. Romantik Yol üzerindeki diğer ortaçağ kasabalarından daha oturaklı bir kente geldiğinizi fark etmeniz fazla zaman almayacaktır. Ne de olsa, burası Roma İmparatoru Augustus tarafından 2000 yıl önce kuruldu.

Burası Almanya’nın en eski kentlerinden biri. Bir zamanların bu bağımsız imparatorluk kenti, ekonomik açıdan zirveye ulaştığı 15. ve 16. yüzyıllardaki zenginliğini, ticaretin ve bankacılığın canlanmasına katkıda bulunan ünlü ailelere borçlu. Özellikle de bankacı Fuggerler’e... Maximilianstrasse’de sıralanan sarayların ve asilzadelere ait evlerin Rönesans ve Barok cepheleri, hep o dönemin görkemini yansıtıyor.

Augsburg’un en ünlü turistik noktalarından biri Rathaus’ta, yani belediye sarayındaki ’’Goldener Saal’’ (Altın Salon). 17. yüzyıla ait rönesans mimarisinde yapılmış bu bina, Alpler’in kuzeyindeki en etkileyici yapılardan biri. 16. yüzyılın ünlü bankacısı Jakob Fugger’in evinin ve iş yerinin bulunduğu Fugger Kent Sarayı ve büyüleyici avluları, özellikle ’’Hanımefendi’nin Avlusu’’ görmeye değer. Ayrıca Maximilianstrasse’deki 16.-17. yüzyıla ait Herkül ve Merkür çeşmeleri, Schaezler Sarayı gözünüzden kaçmayacaktır.

Kentin Zanaatkarlar Mahallesi, II. Dünya Savaşı’nda büyük zarar görmesine rağmen bugün restorasyonla kentin en cazip ve pahalı mahallelerinden biri haline geldi. Bugün hálá ’’Dünyanın tarihi paranın tarihidir’’ vecizesinin yanısıra isminin önüne gelen ’’zengin’’ ünvanıyla da anılan Jakob Fuger tarafından inşa edilen, dünyanın halen içinde yaşanmakta olan en eski sosyal konutları, 16. yüzyıla ait Fuggerei, kent turunuzun en ilginç sürprizi olabilir.

DINKELSBÜHL

Romantik Yol’un tam ortasında, bu güzergahın en şirin ve korunmuş kasabalarından biri. Sokaklarında akın akın turistlerin gezdiği ünlü komşusu Rothenburg’un yanında sessiz sakin kaldığına bakmayın, burası atlanmaması gereken bir durak. Wörnitz Nehri’nin oluşturduğu pastoral görüntülerle dolu vadide, 16 kuleli kent duvarlarıyla küçük ama arka sokakları, parkları, evleri ve her köşesiyle etkileyici, kusursuz bir ortaçağ kasabası. 15. yüzyıla ait St. George Kilisesi’nin orantısız cephesine bakarak karar vermeyin, burası Gotik mimarinin en çarpıcı örneklerinden biri. Asilzadelere ait evlerin bulunduğu tarihi pazaryeri Weinmarkt, barok kale, Rokoko şapel, Nodlinger Tor Kapısı’ndaki değirmen ve 3. Boyut Müzesi görülmeye değer. Eğer vaktiniz azsa, Stadt Park’tan geçerek arka sokaklara doğru ilerleyin, surlar boyunca yürüyün, küçük bahçeli evleri, yaşlı ağaçları, kıyısında şezlonglarda oturulan göletleri görmek, tarihi bir gezi yapmadan da yeterince keyifli. Bu küçük kasabanın halkına göre, yaşadıkları yer ’’7 dakika uzunluğunda ve 5 dakika genişliğinde.’’ Hatta yine buralılar, kasabalarında bir tur atmak istediklerinde, eski savunma duvarlarının girişlerini kastederek ’’hadi bir kapıdan diğerine kıvrılalım’’ diyorlarmış.

FÜSSEN

Romantik Yol’un son durağı Füssen, Alpler’in zirvelerinin arasına kurulu küçük bir kasaba. Eğer varış noktanız Münih ise, ’’Alpler’in Kapısı’’ olarak da anılan Füssen, Romantik Yol’u tersten yapmanız demek olsa bile, güzergahınızın ilk durağı olabilir. Ortaçağda ticaret yolu üzerinde bulunan Füssen, 4 kilometre doğusundaki Schwangau ile birlikte, Almanya’nın en fazla turist çeken noktasını, II. Ludwig’in iki şatosunun bulunduğu ’’Königswinkel’’i yani Kraliyet Köşesi’ni oluşturuyor. Esas olarak vaktinizi Schwangau’daki şatolara ayırmayı planlamış olsanız da Füssen’in yürüyerek kolaylıkla gezebileceğiniz eski kenti yarım günlük bir turu hak ediyor. Augsburg piskoposlarının yazlık ikametgahı olan Gotik Hohe Schloss’un özellikle 15. yüzyıla ait iç avlusunu görmelisiniz. İlk bakışta size tam bir yanılsama yaşatacak olan sarayın duvarlarına bir kez daha iyice göz atın. Üçgen çatılar, cumbalar ve pencereler aslında sandığınız gibi gerçek değil hepsi duvar üzerine boyama. Hohe Schloss’un hemen altında St. Mang Manastırı’na bağlı Füssen Müzesi var. Alpler’in ve nehir Forggensee’nin manzaraları için, 1707 metre yüksekliğindeki dağ Tegelberg’e teleferik Tegelbergbahn’la çıkabilirsiniz.

SCHWANGAU

Dört gölle çevrili Schwangau, ’’Kraliyet Şatolarının Kasabası’’ olarak tanınıyor. Dağların eteğindeki, dünyaca ünlü iki kraliyet şatosu Hohenswangau ve Neuschwanstein, 19. yüzyıla ait mimarileri kadar hikayeleriyle de ihtişamlı yapılar. Kral II. Maximilian’ın sarı şatosu Hohenschwangau, Münih’te doğan II. Ludwig ile kardeşi Otto’nun büyüdüğü yer. Şato turunda kraliyet yemek odası, kraliçenin özel odaları, kraliçenin okuma odası, balo salonu gibi bölümlerin yanısıra Türk Odası da dikkat çekici. Burası II. Maximilian’ın odasıymış. Kral, 1832’de Yunanistan Kralı abisini ziyaret etmeye gittiğinde Osmanlı topraklarından geçmiş ve gördüklerinden çok etkilenmiş. Türk odasının duvarlarında Büyükdere, Beylerbeyi, Konstantinople ve Truva yazıları var.

II. Ludwig’in odası ise prensin ruh durumunu tam olarak yansıtıyor. Bir köşede Ludwig tarafından yaptırılan Wagner büstü var. Babası öldükten sonra artık bu şatoda yaşamak istemeyen Ludwig, cennete ve dağlara yakın olmak için Neuschwanstein’ı inşa ettirdi. Ludwig, bu romantik ortaçağ şatosunu çok sevdiği dostu Wagner’in onuruna yaptırdı, bir mimarla değil de bir sahne tasarımcısıyla çalıştı ve şatonun Wagner’in yazdığı operalardan sahnelerle süslenmesini istedi. Şato tamamlanmadan Wagner öldü. Ludwig ise bu muhteşem şatoda sadece 172 gün geçirebildi.
False