Odessa kışı karşılıyor
Zonguldak’ın karşı kıyısındaki Odessa, Ukrayna’nın üçüncü büyük şehri. Parkları, kültür mekânları göz kamaştırıyor. Okurumuz, gezgin müzisyen Attila Atasoy gitti. Sonbahar renklerinde saklanmış hüzünlerin izini sürdü.
1794’te Çariçe 2’nci Katerina’nın ordularınca istila edilmeden önceki adı ‘Hacıbey’di. Kırım Hanlığı’na bağlıyken de Karadeniz’in en büyük limanıydı, şimdi de öyle. Karadeniz’in kuzeybatısında denize nazır taraçalar üzerine kurulmuş. İstanbul’a uçakla bir saat mesafede, direkt çizgi çektiğinizde Zonguldak’la karşı karşıya. Kentin tarih boyunca birçok istila görmesi ne doğasını ne de kültürünü bozmuş. Zaten bütün Ukrayna, Ruslardan önce 480 yılından itibaren Slav ırkının ve sonraları Ortodoksluğun merkezi olarak hep başrolde olmuş.
SSCB SONRASINDA KÜLTÜRÜ KORUDULAR
Türkiye’nin ilk başkonsolosluklarından Odessa, Karadeniz’in nimetlerini cömertçe sunarken, kapitalizme geçiş sürecinde diğer kader ortakları gibi hayli zorlanmış. Yine de göz kamaştırıcı parklarını ve sanatlarını asla ihmal etmemişler. Bu yüzden saklanmış hüzünleri sonbaharın renklerinde can buluyor. Ruhlarının dinginliği bu yüzden.
1991’de SSCB’nin dağılmasıyla bağımsızlığını alan ülkenin gözde limanı, kaçakçılık-mafya-rüşvet üçlüsünün girdabına kapılmış. O zaman “ben yaptım oldu” diyen devlet yetkilileri, haksız sahiplenmelerle köşeyi dönerken halk, n’apacağını bilmez halde fakirliğe mahkûm edilmiş. Çoğu yurtdışına göç etmiş. Halen gelir uçurumu çok yüksek. Vergisi çok düşük yeni model lüks otomobiller, cipler caddelerde fink atarken fakir halk köhne otobüs, troleybüs, dolmuşlarda sıkış tepiş ömür tüketiyor. Okuma yazma oranının yüzde 99, üniversitelinin yüzde 85-90 olduğu bir ülkede bu olmamalıydı. Orta halli memur maaşı 250-300 dolar. Rüşvet had safhada. Suriye’den, Arap ülkelerinden ve tabii Türkiye’den zenginler ve büyük yatırımlar göz kamaştırıyor. Ülkeyi saran striptiz kulüpleri de. 1,5 milyonluk nüfus, yazın 2 milyona yaklaşıyor.
EVLERİN DÜELLOSU
Tarihi yerleşimin bulunduğu bölge, kireçtaşından Stalin evleri ile çok odalı Kruşçev evlerinin düellosunu yaşıyor sanki. Stalin evleri 6-7 metre tavan yüksekliğiyle imrendiriyor. En fazla 4 kat yapılabiliyor zira kireçtaşı, fazla katı taşımıyor. Kruşçev evleri ise komünist sistemin karakteristiği. Daha fazla kattan oluşan normal taş binalarda 5-6 oda ve ortak salon-mutfak-banyo var. Her odada bir aile olacak şekilde yaşamışlar.
Ev alırsanız sadece içini restore ettirebiliyorsunuz. Dış cephe devletin tasarrufunda. Zorunlu eğitim 12 yıl, okullara isim yerine numara verilmiş. Alkol, sigara, benzin ve et hayli ucuz. Metro yok. Zira şehrin altı, 200 yıl önce yapılmış, uzunluğu 100 kilometreyi bulan tünellerle kaplı. Çevredeki köylere uzanan geçitlerden bazıları 50 metre derinliğe kadar iniyor. İkinci Dünya Savaşı’nda 1500 kişilik Partizan Ordusu burada saklanıp Nazilere direnmiş. Yeraltında yaz-kış sıcaklık 12-14 derece, nem oranı yüzde 97. Aşırı nem, güneşsizlik direnişçilerde vereme yol açmış. Savaşı kazanmışlar ama yüzde 70’i vurulmuş, esir alınmış, hastalıktan ölmüş. Bugün tüneller değişmeyen ısısıyla ideal şarap mahzeni. Bu nedenle kente metro yapılamamış.
Avrupa’nın ikinci büyük toptan pazarı Odessa’da. Alışverişseverlere duyurulur!
POTEMKİN MERDİVENLERİ
Şampanya, şarap, konyak fabrikaları ve sanatoryumlarıyla meşhur Odessa’da küçük de olsa şehir turu yapan o malum iki katlı otobüsler var, merak etmeyin. Arada inip tekrar binebilirsiniz. Ünlü yürüyüş ve eğlence-alışveriş caddesi Deribasovskaya’yı merkez almanız yeter. Cadde isimleri Kiril alfabesiyle yazılı olduğundan zorlanabilirsiniz. Büyük çoğunluk İngilizce bilmiyor, bir Türk asıllıya rastlarsanız ne âlâ. O da çat pat konuşuyor. Rehberle gezmenizi öneririm.
1941-44 yılları arasında Almanya ve Romanya’nın işgal ettiği Odessa’da çoğunluğu Yahudi olan 280 bin kişi ya katledilmiş ya da sürgüne gönderilmiş. Kızılordu’nun 1944’te şehri kurtarmasından sonra 1945’te kahraman unvanı alan dört şehirden biri olmuş Odessa. Ukraynalı ünlü şair-ressam Şevçenko’ya adanmış parktaki 21 metrelik anıt, Odessa için savaşan ve ölen askerlerin anısına yapılmış.
Şehri limana bağlamak için 19’uncu yüzyılın ilk yarısında yapılmış. Üstten bakılınca sadece sahanlıklar, alttan bakınca sadece basamaklar görülüyor. 200 basamaktan 192’si kalmış. En alt basamak 21.6, en üstteki 12.5 metre olsa da uzaktan hepsi eşit görünüyor. Tırmanmanız gerekmez, finiküler var. 1905’teki ayaklanmaya limandaki Potemkin Zırhlısı personelinin katılmasının anısına merdivenlere bu ad verilmiş. Binlerce kişinin katledildiği olay 1925’te Sergei Eisenstein tarafından ‘Potemkin Zırhlısı’ adıyla filme alındı.
Dünyanın en önemli opera binalarından biri bu şehirde. Özelliği akustik açıdan çok iyi olması. Odessa Tiyatrosu da başka bir binada kültür şölenlerini sürdürüyor. Sonbaharın en güzel yanı kültür-sanat şölenlerinin bu abide yapılarda şahlanması. Tabii bilet bulabilirseniz.
Balıkçıda dansöz şovu
Tolstoy Sarayı, Katerina Meydanı, Belediye Binası ve Puşkin Anıtı görülecek yerler arasında. Belediyenin önündeki top, Kırım Savaşı sırasında batan firkateynden ele geçirilmiş (1854). Ünlü Rus şair Alexandr Puşkin ise 1820-1824 arasında sürgün edilmiş. Sebeplerden birisi de belediye başkanının eşiyle ilişkiye girmesi. Yıllar sonra muzip Ruslar nazire yaparcasına heykelini belediyenin önüne dikmiş.
Düğün Sarayı ile Ukrayna Ulusal Bankası, kiliseler ve ana sinagog da gezinize ekleyebileceğiniz yerler.
Sonbahar hüznünden kurtulmak istiyorsanız Arcadia denilen sahil semtindeki balık restoranlarına, kafelere uğrayabilirsiniz. Balıkçıda akrobasi ve dansöz şovu var, hazırlıklı olun. Yerel restoranlarda bortç çorbasını denemenizi öneririm.
Şehri keşfederken benim gibi halka karışıp dolmuşlara ya da otobüslere binebilir, son durağa kadar gidip dönerek çevreyi görebilirsiniz. Daha çok görecek, daha çok eğleneceksiniz. Muavin ve şoförlerden Türk asıllılara rastlamanız mümkün. Şehrin önemli banliyösü Tahirova, Türkler tarafından kurulmuş. Eski gümrük binasını da Türkler yapmış. Zaten Odessa’da Tatar ve Gagavuz Türkleri dahil 166 millet yaşıyor.