GeriSeyahat Nikaragua
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
Nikaragua

Nikaragua

Nikaragua kuzeyde Honduras, güneyde Kosta Rika’yla çevrilmiş, doğusuna Karayipler Denizi’ni, batısına da Pasifik Okyanusu’nu almış. Haritaya baktığınızda Amerika Kıtası’nın tam ortasında, Nikaragualılara göre tam yüreğinde. Panama Kanalı açılmadan önce daha da stratejik bir noktadaymış, çünkü ülkedeki gölleri ve nehirleri birbirine bağlayarak Karayipler’den Pasifik’e bir kanal açmayı düşünmüşler. Nikaragua, Türklere vize uygulamayan nadir ülkelerden. Sadece girişte beş dolar alıyorlar.

HER KÖŞE BAŞINDA ORTEGA BAYRAKÇILARI
Muhafazakar Granada ile liberal Leon şehirleri hep başkentlik için yarışmış. Rekabeti sona erdirmek için kendi halindeki Managua’yı başkent yapmışlar. Düz ayak bir şehir ve 5,5 milyonluk ülke nüfusunun yaklaşık 1,5 milyonunu barındırıyor. Etrafta fazla yüksek bina yok. Intercontinental Oteli’nin tepesine çıktığınızda şehir ayaklarınızın altında. Managua Gölü istikametinde camiye ya da atom moleküllerine benzetilen bol kubbeli yeni katedral binası var. Bir tepenin üstünde de milli kahraman Sandino’nun anıtı. Onun devamında şehri yerle bir eden 1972 depreminden nasibini almış eski katedralin dört duvarı duruyor. Arkadaki Managua Gölü ve volkanlar manzarayı tamamlıyor. Şehrin haritasını kafama oturttuktan sonra Sandinista Gerillaları’na ismini veren Sandino’nun anıtına doğru yola çıkıyorum. Etrafta bol miktarda, mavi ve beyaz renkli büyük Nikaragua bayrağı asılı. Mavi ülkeyi çevreleyen okyanusun, beyaz toprağın simgesi. Dört yol ağızlarında toplananların bayrak salladığını görünce nedenini merak ediyorum. “Duacılar” adlı bu grubun hükümetten memnuniyetini böyle ifade ettiği söyleniyor. İşin aslı ise farklı. Geçmişin demokrasi savaşçısı Daniel Ortega, Saavedra başkan olunca değişmiş. Koltuk sevdalısı olmuş. Muhalefetin sesi zaten yok. Yerel seçimleri rakiplerine kaptırmamak için taraftarlarını köşe başlarına dikmiş. Bayrak sallayıp akşam eve ceplerinde parayla gidiyorlar. Ülkede işsizlik yaygın, ekonomi kötü, öğretmen maaşı bile 200 dolar civarında.
Sandino heykelinin bulunduğu Tiscapa Parkı, şehrin yüksek noktalarından. Ülkeyi 1936 ile 1979 arasında diktatör Samosa Ailesi yönetmiş. İşe liberal lider Augusto Sandino’yu öldürerek başlamışlar. Gün olmuş, devran dönmüş. Samosa’ların devri sona ermiş. Kısa bir savaştan sonra Marksist Sandinista Gerillaları iktidarı ele geçirmiş. Diktatörün at üzerindeki heykelini yerle bir edip Sandino’nun siluetini gösteren bir heykeli buraya dikmişler. 1990’da da ülkede ilk serbest seçimler yapılmış. Parkın altında aynı adı taşıyan Tiscapa krater gölü var. Ülke onca volkana ev sahipliği yaptığından, krater göllerinin sayısı da çok. Parktan Managua Gölü’ne doğru ilerlediğinizde bu sefer derme çatma çadırlarda yaşayanları görüyorsunuz. Onlar da hükümet karşıtları. Anlayacağınız kimi dua ediyor, kimi protesto. Plaza de Republica’ya (Cumhuriyet Meydanı) geldiğinizde Palacio Nacional (Ulusal Saray), Antiqua Catedral (Tarihi Katedral) ve Teatro Nacional’ı (Ruben Dario Ulusal Tiyatrosu) yanyana görüyorsunuz. Eskiden dikatatörlerin keyif mekanı saray, müze olmuş. Katedral ise yıkılmak üzere. Tiyatroya adını veren şair Ruben Dario, Leon şehrindeki ebedi uykusuna çoktan çekilmiş ama eserleriyle hem Nikaragua’nın hem İspanyolca edebiyata damgasını vurmuş. Tiyatronun arkasında Dario’nun heykeli var, kaidesinde de şiirlerinden biri. Managua Gölü çok kirli, temizlenmesi için çalışılıyor. Managua’da Dennis Martinez’in adını taşıyan bir beyzbol stadyumu var. Ülkede Amerikan etkisi dolayısıyla futbol yerine beyzbol öne çıkmış. Önünde durduğumuz stadın birkaç kare fotoğrafını çekiyorum.
İKİ SAATTE BİTTİ
Otelden çıkalı iki saat bile olmamış ama şehirde başka görülecek yer yok. Bunca yolu bunun için mi geldim, türü sorularla boğuşurken, rehberim Gabriel hayal kırıklığımın farkına varıyor. “Sıra dışı bir yer görmek ister misiniz? Granada sadece 45 kilometre uzaklıkta” diyor. Birçok yerde şubeleri olan Casa del Cafe’de lezzetli Nikaragua kahvesinin tadını çıkarıp hemen yola çıkıyoruz. Gabriel, Berlin’de yüksek lisans yapmış bir mimar. Otomobili kullanan Martin de uzun yıllar Fransa’da okumuş ama ülkenin şartları dolayısıyla asıl mesleklerini yapamıyorlar. Nikaragua’da şehirlerarası yollar gayet güzel, benzinin litresi Venezu lla’daki gibi 9 Cent değil ama bir dolardan daha ucuz. Yarım saat mesafedeki Granada’ya giderken sağ tarafta Masaya Volkanı var. Hâlâ aktif, zirvesinden duman çıkıyor. Yolda rengarenk hamaklar satılıyor. Başkentten Granada’ya otobüslerde bir dolara yolculuk yapmak mümkün. Araçlar genellikle eski ama Guatemala’daki gibi üzerinde yük ve hayvan göremiyorsunuz!
GRANADA’NIN İSPANYOL RUHU HAYATTA
Granada’ya giriyoruz. Bir Anadolu kasabasından gelip Boğaz Köprüsü’nden ilk defa geçenlerden hiç farkım yok. Gayet sıradan bir şehir olan Managua’dan sonra burası adeta cennet. Sanki sömürgeci İspanyollar hâlâ ortalıkta. Canlı renkler dört bir yana serpiştirilmiş. Ana cadde Xalteva’dan merkezdeki şehir parkına doğru ilerliyoruz. İşte bu manzara, Nikaragua deyince tam hayal ettiğim gibi. Geçmişin görkemini yansıtan kiliseler sıraya dizilmiş. Yolda faytonlar dolaşıyor. Tarihi tüm binalar koruma altında, çoğu restore edilmiş. Park cıvıl cıvıl, etraf turist kaynıyor. Oysa Managua çok tenhaydı. Tam ortada bir grup konser veriyor. Kimi dans ediyor, kimi etnik eşyaların turistik olanlarla karıştığı tezgahlara göz atıyor. O sırada ana katedralin çanları çalıyor. Üç beş kişi ayine katılmak üzere geçmişte daha görkemli olduğu belli olan binaya giriyor. Bir bisikletli Arnavut kaldırımı yolda özgürlüğe pedal çeviriyor. Parkın devamındaki La Calzada Caddesi’nden ülkenin en büyük, kıtanın ikinci büyük gölü Nicaragua’ya doğru yürüyoruz. Eski binalar restore edilmiş, kimi bar, kimi restoran. Yaşam sokaklara taşmış. Müzisyenler masaları dolaşıyor, Latin ezgileri ortalığa yayılıyor. Eski güzel malikaneler de şehirdeki makyajdan payını almış, onlar da şık butik oteller olarak yeni hayatlarına devam ediyor. O sırada bir at arabasındaki cenaze arkasındakilerle yavaşça ilerliyor. Granada’da yaşam tüm aşamalarıyla bir ömürden kareler yansıtıyor. Aklıma şiirde olduğu kadar düzyazıda da bir çığır açan ve “Yaşam ve ölüm sorunu varoldukça şiir de varolacaktır” diyen Ruben Dario’nun bir şiiri geliyor: “Dökülüyor kavaklı yola sarı yapraklar / içinde sevgililer gidip gelirken yine. / Ve güzün kadehinde belirsiz bir şarap var / ki güllerin, ey bahar, düşecektir içine.”
Eko turizm açısından da çok zengin olan Nikaragua’da görülecek o kadar çok doğal güzellik var ki. Zapatera Ulusal Parkı ve takım adaları, Kuzey Dağları ve San Juan Nehri akla ilk gelenlerden. Nikaragua’dan
yakındaki ülkelere gitmek de kolay.
25 ile 40 dolar ödeyerek otobüsle
El Salvador, Guatemala ve Kosta Rika’ya geçebilirsiniz.
False