Nihao Beijing
Çin’in başkenti, 22 milyon nüfusuyla adeta bir ülke. Dünün Pekin’i, bugünün Beijing’i hızla gelişiyor, geleneksel dokusundan sıyrılıp yepyeni bir görünüme kavuşuyor. Batılı bir kadın gezginin bu insan okyanusuna tek başına dalması, Çin’e “nihao,” yani merhaba demesi pek kolay değil. Zeynep Kanra, denedi, izlenimlerini yazdı.
Yola çıkmadan seçtiğim bütün Çince kelimeleri boşu boşuna ezberlediğimi daha uçaktaki anons sırasında anlıyorum. Bu kadın ne diyor? O kadar da çalışmıştım. Birkaç kelimeyle Çinlilere şirin görünecektim. Hepsi aklımdan uçup gidiyor, kala kala bir tek “Nihao!” yani merhaba kalıyor. Onu da cesurca ve hafif bağırıyormuş gibi telaffuz etmek gerektiğini sonradan öğreniyorum.
Havaalanında uçaktan iner inmez başlıyor macera. Taksi bulmak için sıraya girmiş kalabalığın arasına karıştıktan sonra başınıza geleceklerden onlar sorumlu değil. Sıra alışkanlığı olmadığı için önünüze geçip taksiye atlayanlar çıkabilir... Alışmalısınız. Burası Çin Halk Cumhuriyeti. Hoşgeldiniz.
Şansınız yaver gitti ve bir taksiye bindiniz. Ne mutlu. Şoför çoğu Çinli gibi güler yüzlü. Gideceğiniz yeri söyleyince mırıldanıp yüzünüze bakıyor. Anlamadı. Taksiye binecekseniz, durağın ismi elinizde Çince yazılı olmalı. Aksi takdirde işiniz zor. Beijing Olimpiyatları nedeniyle taksi şoförlerine İngilizce öğretme kampanyası anlaşılan işe yaramamış.
Kalabalıklar, orası kesin. Evet, ayaklarıma takılıyor gözleri. Tamam biliyorum bir bayanın 38 numara ayaklarına alışık değiller. Bazı bakışlardan komik karşıladıklarını bile hissediyorum. Yüzüme de bakıyorlar dikkatli dikkatli. Sonra gülüşüyorlar. Geç de olsa sebebini anlıyorum: Makyajım da farklı onlar için. Ben de utanıyorum haliyle. Sonradan konuştuğum birkaç Çinli kadından, göz yapıları nedeniyle pek makyaj yapmadıklarını öğreniyorum. Oysa bu alışkanlık geçmişte kaldı. Berrak ciltli Çinli güzeller, artık makyaj yapıyor.
MAO’YU YAŞATAN MEYDAN
Beijing, baharı en çok seven kuzeyli başkent. Sabahları erken kalkıp sokaklara çıktığınızda gizlendiği sislerin ardından size iyi davranacak, kulağınıza güzel melodiler fısıldayacak, size kendini bütün hikayeleriyle anlatacak özel bir şehir. Beijing, kendini ve gördüklerini anlatmayı, size kendini yaşatmayı, sizi efsaneleriyle büyülemeyi ve yüzünüzdeki o şaşkınlığı izlemeyi çok seviyor. Hiç abartmadan, tanıklık ettiği onca ihtişama, tarihe, hanedanlığa, entrikaya, aşka rağmen, kendini size olduğu gibi sunuyor gizli bir tutuculuk içinde. Bencil değil, ketum hiç değil. “Ben, buyum” diyor. Biliyorsunuz ki hoşgeldiniz.
Kentte dönüp, dolaşıp geleceğiniz yer merkezdeki Tian’anmen Meydanı; otoyol ağı meydan merkez alınarak düzenlenmiş. Yaklaşık 400 dekarlık büyülü, devasa bir meydan. Tarihe, isyanlara tanıklık etmiş, herkesin derdini dinlemiş, protestolar görmüş ve koynunda ölen yüzlerce Çinliden sonra Başkan Mao’nun kollarında ebedi uykuya dalmış. Bir köşedeki kırmızı binada Mao’nun fotoğrafı göze çarpıyor. Başkanın bu meydandaki nutuklarınının unutulmadığının, Çin Halk Cumhuriyeti’nin onun izinde olduğuna dair önemli bir işaret bu fotoğraf. Meydanı ziyarete gelen Çinlileri izlemek de ayrı bir keyif. Tarihlerine duydukları saygıyı gruplar halinde veya eşleriyle buraya gelerek pekiştiriyorlar. Size tavsiyem, meydanda durup bir süre insanları izlemeniz...
YASAK ŞEHİR’İN HAYALETLERİ
Mao’nun fotoğrafını takip edip, alt geçitten geçtiğinizde hafızanıza kazınacak bir manzara sizi bekliyor: Kubilay Han’ın zamanından kalan, yin ve yang’ın arasındaki denge örnek alınarak yapılmış yapılardan ve meydanlardan oluşan mucizevi Yasak Şehir. Bertolluci’nin Son İmparator filmini hatırlamadan edemiyorsunuz. Sarı çatıların koruduğu imparatorluk binaları, çatıların üzerindeki şekillerin onlara kattığı anlamla karşılıyorlar sizi. Görür gibi oluyorsunuz imparatorları, imparatoriçeleri bu mucizevi şehirde sağınızdan solunuzdan geçip giderken adeta. Gördüğünüz her şeklin, her rakamın ve her motifin kendi içinde sakladığı bir sürü anlam eşliğinde belki de dünya üzerinde en çok hikayesi olan mekanlardan biri Yasak Şehir. 2008 Olimpiyatları için çoğu kısmı restore edilen Yasak Şehir, içinde barındırdığı o ilginç atmosferiyle bilmiyorum beni etkilediği kadar etkileyecek mi sizi. Ben, ilk Yasak Şehre gittiğimde gözlerimin dolduğunu hatırlarım zira. Oraya gittiğinizde, yapılara uzun uzun bakın ne olur, merdivenlere, kapılara, bütün taş oymalarına, heykellere, çatılara, uzun uzun bakın. Size anlatacakları o kadar çok şey var ki...
CENNETİN OĞLU BURADA BEREKET DİLERDİ
Sizi Beijing’de bekleyen adı Yiheyuan olan Yazlık Saray var bir de. Bu güzeller güzeli mekan, yapılarıyla, doğasıyla, bahçeleriyle, imparatorluğun o görkemli dönemlerini yansıtan her türlü detayıyla size gerçekten Çin’de olduğunuzu hissettirecek. Bu gezide karşınıza çıkacak imparatoriçenin yürüyüş yaptığı yolları, uzunca süre burada yaşayan Mao ve eşinin izlerini, parktaki Kunming Gölü’nün muhteşem manzarasını keşfedeceksiniz. Kendinizi bu gezintiden sonra imparator veya imparatoriçe gibi hissedeceğinizden şüpheniz olmasın.
Yaşlı Çinliler özellikle ilkbahar ve yaz aylarında Yazlık Saray’a Tai-Chi yapmak, dans etmek, birlikte müzik çalmak, şarkı söylemek, Go ve satranç oynamak için gidiyor. Göreceğiniz her detay sizi mutlu edecek, bunu biliyorum. Huzur, ihtişam ve bir o kadar da sadelikle bezeli, farklı bir yer orası. Beğeneceksiniz.
Yine merkeze çok da uzak olmayan, Cennet Tapınağı da görülmeli. 1420’lerden bu yana orada bütün ihtişamıyla şehri süslüyor. Bir zamanlar “Cennetin Oğlu”
diye anılan imparator dua edermiş tapınakta. Özel giysilerini giyer, özel bir seremoniyle bereket dilermiş halkı için. Mimarisi, zarifliği, mavi çatısıyla aklınızdan kolay kolay çıkmayacak...
Cennet Tapınağı’nın yanısıra Beijing’de, Güneş Tapınağı, Dünya Tapınağı ve Ay Tapınağı da bulunuyor.
Beijing’de taksi bulmak çok kolay. Gezerken, tek sorun lisan. Dikkat etmeniz gereken bir nokta da, eğer taksi durağından veya otelden binmediyseniz aracın taksimetresi. Yoksa dikkat! Ben, bir çok macera yaşadım dikkat etmediğim için. Siz yaşamayın.
Çin Seddi’ne ayak basan kahraman oluyor
Çin Seddi, Beijing’e karayoluyla yaklaşık 2,5 saat mesafede. Beş bin kilometre uzunluğun-daki bu muhteşem yapıya ulaşanın kahraman olduğuna inanılıyor. Bu durumda ben de kahraman sıfatıyla yazıyorum bu yazıyı...
Kahraman olmaya giderken, üzerinize kalın bir şeyler giymelisiniz. Zira kahraman olayım derken Çin Seddi’nin sert rüzgarları yüzünden hasta olmak da var. Duvarların üstünde yürümek oldukça zahmetli, her ne kadar restorasyon geçirmiş olsa da, basamaklar orjinalliği koruyor ve basamakların boyutları birbirini tutmuyor. Ben illa da en yükseğe kadar çıkacağım diyen varsa, siz bilirsiniz. Ne de olsa kahraman olmak var bu işin sonunda!
Sedde tırmandıktan ve kahraman olduktan sonra, bir süre durup manzarayı izlemek, o güzel dağların ve doğanın melodisini duymak için kendinize biraz zaman ayırın. Bu manzara öyle kolay kolay unutulacak türden değil zira...
Beijing’e dönerken, ki dönüşünüz özellikle iş çıkışı saatine denk gelirse, Çin Halk Cumhuriyeti’nin ileride nasıl bir dev olacağını göreceksiniz. Trafikte Çinlilerin nasıl bizler gibi agresifleştiğine tanık olacaksınız. Kentin geleneksel yapılarına meydan okurcasına yükselen, inşaatı süren ya da çoktan tamamlanmış gökdelenlerin altından geçerken dehşete kapılacaksınız. Trafik tamamen durduğunda bile yandaki otobüsten size el sallayan, gülücükler atan Çinli çocukların dostluğuyla mutlu olacaksınız. Binlerce bisikletliyle, onlara tahsis edilmiş özel trafik polisleriyle karşılaşacaksınız. Sonunda dayanamayıp “bir de Çin
metrosuna bineyim de şu trafikten kurtulayım” diyeceksiniz...