Mutluluğa açılan evlerin köyü
Türkmen Kızıkların Uludağ’ın eteklerinde kurduğu köylerden biri Cumalıkızık. 700 yıllık bir geçmişi var. Modern mimariye, kentsel dönüşüme inat dokusunu hiç bozmayan bu tarihi köy UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne girdi.
Yüksek dağların eteklerinde yaşayan ve oldum olası eski evleri seven biri olarak, ne zaman Anadolu yollarına düşsem rotamı eski evlerin olduğu mahalle ya da köylere çeviririm. Bu bende artık bir tutku halini aldığından, neredeyse her gittiğim yerde bir eski muhitin olması; arkadaşlarımın da bu durumu bilerek beni oraya götürmek istemeleri sonucu tarihle buluşma imkânım oluyor.
Ahmet Hamdi Tanpınar’ın ‘Beş Şehir’inden biri Bursa’ya yönümü çevirdiğimdeyse elbette Bursa tarihinin köklü olduğunu bildiğimden önce kent içindeki tarihi buluşmalarımı yaptım. Kozahan, bu mekânların başında geliyor. Geniş avlusunda sıralanmış masalarda çay veya kahve içmenin lezzetinin bir başka olduğu handa; ipekyolunun havasını solumak insana iyi geliyor.
Bu kısa molanın ardından rotamı Yıldırım ilçesine çevirip; Kızık köylerinin en meşhuruna doğru yol almaya başladım. Cumalıkızık; Uludağ eteklerinde kurulmuş beş Kızık köyünden biri. Geçen yıl, UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne dahil edilmiş; Osmanlı’nın erken dönem sivil mimari örneklerinin yalın halinde görülebileceği çok güzel bir köy. Bu köye bu ad, Uludağ’da sıkışıp kalan köylere Kızık adı verildiğinden ve bu köyde de cumaları toplanıldığından verilmiş.
Gökyüzünün kapıları gibi
Köye girer girmez değişik bir atmosferin büyüsüne kapılmamak mümkün değil. Yaklaşık 270 hanenin olduğu ancak bugün sadece 180’i kullanılabilir durumda olan evlerin hikâyeleri duyanları kendine çekiyor. Taşlarla döşenmiş sokaklardan geçerken; değişik renklere boyanmış evlerle sanki sohbet eder gibiyiz. Hatta bir mavi boyalı evin kapısı, karşımda gökyüzünün kapısı gibi duruyor. Sokaklarda ilerlerken sağlı-sollu tezgâhlarda yörede yetiştirilen ürünleri görüyorum. Reçeller, tahtadan oyuncaklar, lifler ve kadınların elinin değdiği en güzel ürünler... Leziz kokularının da eksik olmadığı sokaklarda dolaşırken; gözleme yemeyi ihmal etmemek lazım. Bazı evlerin avluları kadınların egemenliğinde ve öncülüğünde; yerel mutfağın en güzel örneklerini sergiliyor. Kadınların yüzünden misafirperverlik edaları eksik olmuyor; sanki geniş bir evin salonunda ağırlanıyorum hissine kapılıyorum.
Dar sokaklardan yürürken eski zaman yaşantıları aklıma düşüyor. Su testisini dolduran Ayşe Kadın, birazdan köşeyi dönüp bizi evine davet edecek gibi... Canlılık o derece belirgin ki kapıların bazıları kapalı olsa da açılacakmış gibi bir havaya sahip. Bazen sokak aralarında sessizliği yakalarken; bir traktörün gelip o dar sokaklardan kendini aşağıya koyvermesini izleyebiliyorum. Yaşam buralarda bir farklı akıyor. İster istemez aklıma Rize’deki Fırtına Vadisi’nin dağlık köyleri geliyor ama burası bir başka. Karadeniz’de köyler dağın üstünde ya da içindeyken; Cumalıkızık’ın hemen arkası Uludağ... Oradan gelen tertemiz sularla; bir masal köyünün içine düştüğümü hissediyorum.
Yukarıya doğru köy turunu tamamlarken bir dar sokakta iki evin yan yanalığından doğan, ‘Cin Aralığı’na geliyorum. Buradan bir kişi zar zor geçebiliyor ki cin aralığı demişler. Ama geçenleri o denli etkiliyor... Şehirde olsa lanet okuyacağınız bu darlık, orada size bir hikâyenin ilhamını veriyor.
Yukarıdan bir sürü ara sokağa girip çıkıyorum ki adım atmadığım yeri kalmasın, içimde öyle bir izi kalsın. Evlerin avlularında bir sessizlik, tabii kış zamanlarında çoğu insan yok buralarda... Ama olanlarda tatlı bir telaş var; iç avlularda börekler pişiyor, evin kalabalık nüfusunun uğultusu sessizliği bozuyor. Buraya kadar gelmişken köy meydanında geçmiş yaşamın izlerinin bulunabileceği bir eşyalar buluşmasının etnografik müzesine uğramadan olmaz. Çeşmesi, hamamı ve Bizans devrinden kalma kilise kalıntısıyla tarih yolculuğu tamamlanıyor. Tabii ki her ayrılık gibi, bu tertemiz dağ köyünün bende bıraktığı iz, bir sonraki sefere başka bir mevsimde orada olmam gerektiğini fısıldıyor bana. Haziran ayındaki ‘Ahududu Festivali’ iyi bir seçenek olabilir. Dağbaharlarının lezzetle buluşması hem de bu güzelim sokaklarda... Gelecek sefere görüşmek üzere deyip son kez deklanşöre basıyorum. Belleğimde kapıları mutluluğa açılan evlerin rengârenkliği kalıyor...