GeriSeyahat Mistik çağına hazır mısınız?
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
Mistik çağına hazır mısınız?

Mistik çağına hazır mısınız?

Daha önce sizlere medeniyetin panzehirini arayışımın hikayesini anlatmıştım. Bu hafta onu nasıl bulduğumu paylaşacağım sizlerle. Konu çok ciddi olduğu için işi şakaya vurmayacağım. Belki de hayatımda ilk defa...

Benim bir kızım var. Adı Fıstık. Ayrıntıya girmeyeceğim. Kendisi dünya şekeri bir şeydir. İşte bu şeker köpek kız 2-3 ayda bir adet görüyor. Dünyanın en huysuz canlısı haline geliyor bu anlarda. Kendini oradan oraya atmalar... Ağlamalar... Babasına yani bana hırlamalar... Bu kriz anlarından birinde kardeşim Banu ani bir hamleyle uzandı Fıstık’a ve onu tuttu. İki elini, sırtına koydu. Ne zaman dönüp Banu’ya hırlayacak diye bekliyordum. Beklediğim olmadı... Boynunu büktü Fıstık. Ardından kıvır kıvır duran kuyruğu bacaklarının arasından yere sarkmaya başladı. Şaşkınlıktan dehşete düşmüştüm. Benim hiper-aktif köpeğim tam 5 dakika hiç kıpırdamadan durdu. Banu, ellerini çektiğinde Fıstık süt dökmüş bir kediydi artık.

 

Reiki ile ilk tanışmam böyle oldu. O güne kadar kardeşimin bana ne kadar olağanüstü bir olay olduğunu anlatma çabaları işe yaramamıştı. Çünkü, Reiki denince benim aklıma gelen tek şey Okan Bayülgen’in Zaga’da Reiki deneyimlerini paylaşan Seren Serengil’le dalga geçmesiydi.

 

Fıstık’la Banu’nun arasında geçen bu diyaloğu görünce Reiki dünyasına adım atmaya karar verdim. Ertesi gün Reiki master’ımıza mail attım. Bana geri döndü ve seminer tarihini bildirdi. Birkaç da uyarısı vardı: Seminerden bir gün önce içki içmek ve et yemek yok!

 

Uyarılara uymakta hiç zorlanmadım. Ben, zaten et yemem. Bir gün önceden içki de içmedim. Oldu bitti. Heyecanla semineri beklemeye başladım. Son gün gerçekten geçmek bilmedi. Meraktan ölüyordum.

 

Ve nihayet seminer günü geldi çattı. Kafamda binbir şüphe, seminer ortamına girdim. Yanımda yazar arkadaşım Melih Arat da vardı. İkimiz de birbirimize güvenerek cesaret etmiştik seminere katılmaya. Birlikte master ile tanıştık.

 

İnsanlarla tanışırsınız. Pozitif ya da negatif bir enerji alırsınız. Şunu söylemeliyim. Ben hayatımda bir insandan bu kadar pozitif enerji aldığımı hiç hatırlamıyorum. İnanılmaz tatlı bir insandı. Reiki ile tanışmak için doğru insanı bulduğumuza ikna oldum.

 

Seminer iki ayrı bölüm halinde tasarlanmıştı. Öğleden önce teorik düzeyde bir sohbete öğleden sonra ise tatbikata ayrılmıştı.

 

Reiki’yi öğrenmeye elbette ki kelimenin kökeninden başladık. Neyse ki Latince Reikus meikus diye bir lafdan gelmiyordu.

Rei- Tanrısal farkındalık demekmiş.

Ki- ise yaşam enerjisi demek.

Birleştikleri zaman tanrısal farkındalıkla yönlendirilen yaşam enerjisi anlamına geliyormuş.

 

Aramızdan bazı sempatik! arkadaşlarımız çıkıp “buRAK efendi, utanmıyor musun gâvurların dininin propagandasını yapmaya?” diyebilir diye hemen şu notu geçiyorum: Reiki bir din değil! Sadece ruhsal ve bedensel bir şifa enerjisi.

 

1920’lerde Dr. Mikao Usui’nin Kurama Dağı’nda yaşadığı 21 günlük bir meditasyon süreci sonucunda ortaya çıkmış. Dr. Usui, bu keşfinden sonra insanlara şifa vermeye başlamış. Daha sonra 16 master yetiştirmiş. 1926 yılında da ölmüş. Japonya’nın II. Dünya savaşı’na katılmasının da etkisiyle Reiki ortalıklardan kaybolmuş. Daha sonra Japonlar takdir edilesi bir kararla Japonya’nın dışına çıkmasına izin vermişler. 1970-1980 arasında yeni master’lar yetişmiş ve Reiki tekrar günışığına çıkmış.

 

Şu anda Amerika’da sigorta şirketleri Reiki seminerlerine katılma ücretini poliçe kapsamına almayı tartışıyor. Tamamlayıcı tıp adı altında sınıflanan bu yöntemle tedavi uygulayan hastanelerin sayısı hızla çoğalıyor. Dünyaca ünlü kalp cerrahı Dr. Mehmet Öz’ün ameliyatlara iki Reiki master’ı ile birlikte girdiği biliniyor.

 

Reiki’nin 5 tane temel şlkesi var:

-       Bugün, özellikle bugün kimseye kızma.

-       Bugün, özellikle bugün endişelenme.

-       Hayatını dürüstçe kazan.

-       Yaşayan her şeye saygılı ol.

-       Bugün şükran duygusu içinde yaşa.

 

Bunlar böyle kağıtta yazılıyken “AA ne güzel” diyorsunuz ama iş uygulamaya gelince o kadar kolay olmuyor. Nefret ettiğim insanların listesini çıkarıp hepsini teker teker affetmem söylenince benden şöyle bir ses çıktı: Gıyk!

 

Zor oldu ama affettim. Çünkü, düşününce nefretin insanın sırtında nasıl bir yük olduğunu anladım. Hafiflediğimi hissettim.

 

Oldum olası mistik konulara ilgi duyduğum için Reiki’nin eski Mısır’a kadar uzanan hikayesini dinlemekten büyük keyif aldım.

 

Çakra ve aura çok ilginç konulardı. Çakra, Sanskritçe tekerlek demek. Vücudumuzda yedi adet bulunan bu tekerlekler, içimizde sürekli dönen enerji merkezlerimiz bizim. Reiki master’ı, rahatlamamız için 2 kere meditasyon yaptırdı bize. Meditasyon sırasında bize pozitif enerji de veriyormuş meğer. Meditasyon sırasında benim alnıma bir ağrı saplandı. Neredeyse ağlayacaktım. O kadar şiddetli bir ağrıydı bu. Meditasyon bitince durumu aktardım. Alın, hayalgücü çakrasıymış meğer ve benim o çakram çok açıkmış. Bunu öğrenmek beni rahatlattı.

 

Çakra konuları bitince, auraya geldik. Aura, bizim pozitif ya da negatif enerjiyle dolu manyetik alanımız. Hocamız, birazdan size auramı göstereceğim diyince hepimiz güldük. Öyle ya, bu bir şaka olmalıydı. İnsan aurasını görüntüleyebilen fotoğraf makinalarının olduğunu biliyordum ve bu fotoğrafları daha önceden görmüştüm. Çıplak gözle bu fotoğrafları çekebileceğimize hiç ihtimal veremiyordum.

 

Eğitmenimiz perdenin önüne geçti. Ve bir takım hareketler yapmaya başladı. Yüzümdeki mütebessim ifade 10 saniye içinde dehşet ifadesine dönüşmüştü. Aman Allah! Bembeyaz perdenin önünde duran bir kadın vardı. Ve bu kadının etrafını sarmış sarı ile gri karışımı bir silüet karşımızda duruyordu.

 

“Gördünüz mü?” sorusuna verdiğimiz yanıtlardan hepimizin aynı şeyi gördüğünü farketmemiz de bizim için ikinci bir şok olmuştu. Bir insanın aurasını görmüş biri olmak gerçekten harika bir deneyimdi.

 

Öğlen yemeklerimizi yedik. Enerji insanı acıktırdığı için deliler gibi yemek yedik. Öğleden sonra en keyifli bölüme gelmişti sıra. En çok merak ettiğim bölüm başlıyordu işte. Enerjiyle fiilen tanışma. İnisiyasyon bölümünde eğitmenimiz, hepimizin tepe çakrasını açacak böylece bizler de evrensel enerjiyi ellerimizde hisseder hale gelecektik.

 

Birer birer odaya girecektik. Meraktan ölebileceğimi söyleyince seminere katılan diğer insanlar bana öncelik tanıdılar. İlk ben girdim odaya. Gözlerim kapalıydı. Master, görmediğim bir şeyler yapıyordu. Merak içinde bekliyordum. Elleri kulaklarımı teğet geçerken şiddetli bir uğultu duydum. Ardından da midem şiddetle kaynamaya başladı.

 

Çıktığımda herkes meraklı gözlerle bana bakıyordu. Bense yalnız kalmak istiyordum. Dünyam değişmişti çünkü.

 

3’e kadar yolu olan Reiki’de ilk dereceye geçişim işte böyle oldu.

 

Sizinle paylaşmak istedim. Olayı size elimden geldiğince yorumsuz yansıtmaya çalıştım. Ve de hocamın adını özellikle vermedim. Birilerinin promosyonununu yapıyor olma fikri pek hoşuma gitmedi. Eminim eğitmenim de adını vermemi istemezdi. Bu yüzden sadece ve sadece Reiki’yi anlattım. Eğer, ilgileniyorsanız araştırın ve bu insanları bulun derim.

 

Bana gelince... Şu anda hayatımda yaşadığım değişiklikleri size tarif etmem mümkün değil. En basitinden, baş ağrılarım ve midemdeki müzmin rahatsızlıklardan eser kalmadı. İnanılmaz dincim ve çalışma verimim tavana vurdu. Bunlar en basit etkileri!

 

Etrafımdaki insanlara da ihtiyaçları oldukça bu şifadan verebiliyorum. Bankada yanımda yere yığılan ve sara krizi geçirmekte olan bir adamın kafasına ellerimi koymamla birlikte adamın gözlerini açıp ayılması bir oldu. Bunun gibi onlarca deneyim yaşadım geçen bir ayda.

 

Bu yazıyı yazıp yazmamayı da çok düşündüm. Anlatamayacağımı ve bana inanmayacağınızı düşündüm ilk başta. Çünkü, bu olayları sözlü olarak bir arkadaşımla paylaştığımda 1 Nisan şakası zannetti. 15 dakika güldü. Sohbetimiz 1 Nisan 2004’te gerçekleştiği için halen bunların bir şaka olduğuna inanmaya devam ediyor. Ben de fazla üstüne gitmedim. Beni anlayacağınıza inanıyorum. Yazılarımı takip eden sizlerin, beni diğer yazılarımdan tanıdığınızı düşünerek bu yazıyı yazmaya karar verdim.

 

Serdar Ortaç’ın bir albümü çıktı. Belki biliyorsunuzdur. Albümün adı Çakra! Yeni bir Okan Bayülgen-Seren Serengil sendromuna düşmenizi istemediğim için bu yazıyı bu hafta yazma gereği hissettim. Reiki’yi ya da diğer bu tip kavramları sosyetik hatunların denediği trend’ler olarak algılamanızın çok yanlış olacağını haykırmak geldi içimden. Çünkü, mistik gerçekten çok ciddi bir konu. Pop müzik albümüne isim, rating esprilerine malzeme olmayacak kadar ciddi bir konu.

 

Uzun lafın kısası, panzehirimi arıyordum. Onu buldum. Çok ama çok mutluyum. Darısı sizin başınıza diyorum. Benim gibi fırtınalı bir ruha iyi geliyorsa bir panzehir, onu alnından öpmek gerekir.

 

Bilgi çağından sonra sıra mistik çağına gelecek diyorlardı.

Bunu söyleyenler haklıymış...

 

burak@strategica.gen.tr

 

buRAK özDEMİR'in yenibir.com'da yayınlanan diğer yazıları:

 

Kızarmış Kreatif Tavuk!
Alaturka iletişim prensipleri
Deja-vu Kültürü!

En zengin 100 dünyalının başarı sırrı

Kariyer planı out marka planı in

Medeniyetin Panzehiri

(Marka olmayı) Düşünüyorum o halde varım  

Geçse de gençlik çağı...

Demokra-sirk

Hayatın anlamını bulmuştum ama evde kaldı!!

Yaratıcılığı öldürmenin yolları

Mucize Test: Dehâmetre

 

False