Mississippi’nin çarklı kraliçesi yolcusunu geçmişe taşıyor
Hep yapılan, yazılanlardan değil; size çok değişik bir gemi yolculuğundan bahsetmek istiyorum: Mississippi Nehri’nde, New Orleans’dan başlayıp sekiz günde Memphis’e gideceksiniz. Arkadan çarklı 19’uncu yüzyıl buharlısı şeklinde inşa edilen bir gemide, geçmişin dünyasına uzanacaksınız. Nasıl senaryo?
Bundan 100 yıl kadar önce, New Orleans’a ulaşmanın pek az yolu vardı. Otobanlar falan yok tabii; patikalarda at arabaları tıngır mıngır günlerce yol alırdı. Ya da Mississippi Nehri. Yolcular da yükler de, nehirde gidip gelen buharlı gemilerle taşınırdı. O insanın en içine kadar işleyen caz ve blues nameleri, güneyin bataklıklarından yansıyarak kulakları, ruhları yaralardı…
New Orleans, bugün de sanatı, eğlencesi bol, gizemli bir şehir. Hayatı iyice bir sallayan, evleri köklerinden çıkartan, onbinleri yersiz yurtsuz koyan fırtınalar, tayfunlar unutulmuş sanki. Sokaklarda yürürken her an parti oluyormuş gibi bir hava hissediliyor. Fransız, İspanyol, biraz da adalı mimariyle harmanlanmış “Quartier”de şehrin can damarı atıyor. Neredeyse her gün bir geçit töreni, bir orkestra, dans edenler, sarhoşlar, kumarhaneden çıkanlar, bütün gece uyumayanlar, Fransız usulü cafe’ler, buraya has “benye”nin kokusu var her köşede. Dünyanın ve ABD’nin her yerinden “parti”ye gelmiş binlerce kişi, şehrin sokaklarından kendi paylarına düşeni alıyor. Kimi barların üst kat balkonlardan sarkarak kusuyor, kimi elinde gezi kitabı, şehri köşe bucak keşfediyor.
HAYDİ, NEHİRE
Bilinen turist noktalarının dışında, Mississippi Nehri üzerinde buharlı, arkadan çarklı gemilerle, kısa da olsa bir yolculuk, bence şart. Cazlı brunch veya bataklık gezisi dahil, birkaç saatlik veya yarım günlük çok sayıda tur, birkaç tane de eski buharlı gemiler gibi inşa edilmiş seyahat gemisi var. 20 dolar ile 80 dolar arasında bilet fiyatı ödeyerek, nehirde buharlı gemiyle yolculuk hissi alınabiliyor. Tam burada “ama” demek isterim; biraz vaktiniz varsa, bütçeniz uygunsa, size çok özel, unutulmaz, başka bir alternatif önerebilirim: Sekiz günlük bir hayal yolculuğu. Amerika’nın en çok adı geçen nehri Mississippi’de, olağanüstü bir gemi olan “Queen of Mississippi”de yaşanacak bir zaman yolculuğu belki de.
Düşünün, 100 yıl öncenin inceliğiyle inşa edilmiş bir arkadan çarklı, buharlı gemi. Modern teknoloji kullanılmış kuşkusuz, motorları güçlü; ama görüntü itibariyle o daha çok 20 tonluk bir “paddlewheel”. Fazla büyük değil, 65’i balkonlu 77 kamarası var. Sadece 150 yolcu alabiliyor. Kamaralar, Viktorya stili; kahverengi eşyalar, kıvrımlı abajurlar, kadife perdeler, kristaller ve aynalarla döşenmiş. Halılar, çarşaflar, o en kaliteli mefruşat dokusunun tokluğunda. “Sene 1945, yer Pera Palas” tadında.
İsterseniz, çok meraklıysanız, küçük bir spor salonu, bir de masaj yaptırabileceğiniz SPA eklenmiş. Onun dışında, bir eğlence gemisi bu. Ama tematik, “bugünden olmayan” bir eğlenceden bahsediyorum. Gezilerin çoğu, bir tema etrafında kurgulanmış. Tüm seyahat boyunca da, o temanın müzikleri çalınıyor, filmleri seyrediliyor, şovları sahneleniyor, kitapları veya dergileri okunuyor. Bazı gezilerde sadece 50’lerin müzikleri çalınıyor, söyleniyor. Bazıları sadece Elvis. “Güney kültürü” temalı geziler çok popüler. “Eski zaman yazları” ve “eski usül tatiller” de öyle.
Gösteriler müthiş. Her an bir orkestra çalıyor bir yerlerde. Eskiden “jug müzik” denen, sadece güneyin kuş uçmaz kervan geçmez kasabalarında bilinen melodileri gün yüzüne çıkartıyorlar. Damardan arabeskin Amerikancası; oradayken çok güzel geliyor. Piyano çalınan barları hep dolup taşıyor. Garsonlar içki yetiştirmek için adeta uçuyor. Akşam şovları izleyicileri gerçekten uçuruyor. Temaya uygun Broadway müzikalleri, konserler, temaya uygun kılık ve kıyafetler, ses ve ışık kullanımındaki zerre sapma olmayan mükemmellik… Gün boyu da gelsin çilekli limonatalar, güney usulü limonlu buzlu çaylar, bolca içki; işte, farklı bir boyutta yaşanan günler birbirine nasıl olduğunu anlayamadan ekleniveriyor.
EN BÜYÜK BUHARLI
Queen of Mississippi, inşa edilen en büyük buharlı gemi. Viktorya dönemi bonkörlüğüyle dekore edilmiş. Bol cilalı ahşap iççiliği, kullanılan ağdalı renkler, girer girmez dikkat çekiyor. Nehir gemilerinin aksine çok ferah. Büyük girişler, geniş koridorlar, yüksek tavanlar…
Baton Rouge, Natchez, Greenville yol boyu uğradığı bazı şehirler. Her şehirde rehberli turlar düzenleniyor, en önemli yerler geziliyor. Gemide ön bilgi veriliyor. Kütüphanesindeki şık kitaplar arasında, Mark Twain kılığında rehberler o dönemleri, varılacak şehirleri, dokunulacak tarihi, ilgili kitapları anlatıyor. Sonra yine ziyafetler ve eğlenceler başlıyor…
Eğer, fırsatını yakalarsanız, farklı bir tatil, sıradışı bir gemi yolculuğu arıyorsanız, işte düşünülecek bir alternatif. Bence çok seveceksiniz. Ama “çok yedik, çok kilo aldık, düğmeler kapanmıyor, hep senin yüzünden oldu” falan derseniz, peşin söyleyeyim, üstüme alınmam!
Pişmanlığa yer yok
Gemideki restoranlarında farklı mönüler sunuyor. Madem Amerika’nın güneyindeyiz, yöre mutfağını tadalım: Mısırlı kızarmış karides, bol yağda kızarmış pişiye benzeyen benye, “po boy” denen çok bol etli sandviç, gumbo, jumbalaya ve tatlı olarak da “banana foster”. Yağı, şekeri, eti, hamuru bolca tüketen bir mutfak. Yerken leziz mi leziz; hemen ardından başlayan korkunç bir pişmanlık hissi, “ah ben ne yaptım”... Ama bu pişmanlık değil, keyif gezisi... Yemek, içmek, dans etmek, şarkı söylemek, nehri seyretmek, Tennessee Williams oyunlarını bir daha okumak, üstüne bir “southern comfort” sipariş etmek, birkaç günlüğüne dahi olsa, geçen asrı yaşamak için... Blues, caz, 50’ler, 60’lar, bol şantili dondurmalar, ağır mobilyalar ve güney aksanıyla anlatılan uzun fıkraların gezisi…