Mergui’den sonra Şarm el Şeyh ticari akvaryum gibi kalıyor
İnşaat mühendisi Ozan Çokdeğer (44), Boğaziçi Üniversitesi’ndeki öğrencilik yıllarında Türkiye’nin ayak basılmamış, en derin mağaralarına giren meraklı bir kaşifti. Sakatlanınca fotoğraf hobisiyle dalgıçlığını birleştirdi ve sualtı fotoğrafçılığına odaklandı.
Bir yandan aile şirketiyle inşaat işini sürdürürken, diğer yandan dünyanın tüm önemli denizlerinde dalıp fotoğraf çekmeye başladı. Bu arada Ayasofya’nın sarnıçlarına dalıp görüntüleyen ilk fotoğrafçı oldu. Çokdeğer, en unutulmaz macerasına 2001 Kasımı’nda çıktığını söylüyor. Karadan ve en yakın yerleşimden 100 kilometre açıktaki Mergui Adaları’nda yaptığı 700 kilometrelik dalış turunu anlatırken “Çok riskliydi, ancak gittiğime değdi” diyor.
Ozan Çokdeğer, ufuk çizgisinin ötesine yelken açmak üzere ilk kez harekete geçtiğinde, 12 yaşında, ortaokul birinci sınıf öğrencisiydi. Ailesi sandal almayınca, şambrelden bot yaptı. Çeşmealtı açıklarında tur atmaya başladı. Balıkçıların ailesini uyarması üzerine, iki metrelik ilk teknesine kavuştu. Sonraki dört yılda, latin yelkeniyle bölgede ayak basmadığı ada, dalmadığı koy bırakmadı. Boğaziçi Üniversitesi’ne girdiği yıl yurtdışına açıldı. Interrail biletiyle Avrupa’ya gitti. Gençlik kamplarına katıldı. Tanıştığı gençler, gezginlik arzusunu kamçıladı.
NURİ BİLGE’YLE FOTOĞRAFA BAŞLADI
Üniversitede Fotoğraf Kulübü’ne kaydolmuştu. Arkadaşı Nuri Bilge Ceylan’la fotoğraf macerası yeterince heyecan vermeyince, Mağaracılık Kulübü’ne geçti. Türkiye’nin neredeyse tüm önemli mağaralarına girdi. Hatta Çukurpınar’a ilk kez inen üç kişilik ekipteydi. 1152 metre derinliğiyle dünyanın o zaman bilinen ikinci en derin mağarasını keşfedip bu alanda Türkiye rekoru kırdılar. Ancak 38 saat uykusuz, ıslak bir ortamda, 680 metre ip döşeyerek yapılan keşif gezisi Çokdeğer’in belinde sakatlığa yol açtı. Dalgıçlıkla fotoğrafçılığı birleştirip, yeni bir ilgi alanı oluşturdu. “Üniversite yıllarında Saros’ta dalar fotoğraf çekerdik. 1990’larda her kovukta mutlaka bir ıstakoz, müren barınırdı. Tüplü, fenerli dalgıçlar ne yazık ki soylarını kuruttu. Şimdi tüm kovuklar boş” diyor o yılları anlatırken.
“Üniversite sonrasında fotoğraf merakım sayesinde Gelibolu batıklara daldım. Majestik Zırhlısı, Lundy mayın tarama gemisi, İngilizlerin çıkarma filikalarını görüntüledim. Bu hobim sayesinde 1994’ten bu yana dünyayı geziyorum. Bali’den başladım. 1996’da 10 gün tekneden inmeden Kızıldeniz’e daldım. 1998’de ABD’de Miami, Keywest’te, Borneo’da, Malezya’daki Sipadan Adası’nda sualtını fotoğrafladım.”
Çokdeğer, vize derdi olmadığı, ırkçılıkla karşılaşmadığı için Uzakdoğu’ya seyahati tercih ediyor. “Budistlerin varlığı, azla yetinme ve mutlu olmayı başarmaları bana huzur veriyor” diyor. Yılda ortalama beş kez tatile çıkıyor. Bunların ikisi eşi ve kızıyla, diğerleri dalış arkadaşlarıyla. Pasifik, Atlantik, Hint okyanuslarında daldıktan sonra şimdi hedefi Polinezya, Papua Yeni Gine, Salomon Adaları gibi ıssız bölgeler. Kızıldeniz gibi onlarca kişinin aynı anda daldığı, balıkların kaçtığı, mercanların yok olmaya yüz tuttuğu dalış merkezlerinden uzak duruyor. Güneşin ulaşabildiği derinlikleri tercih ediyor, özel bir batık, canlı türü yoksa 30 metrenin altına inmiyor. “Derin dalışlar öncesinde günlerce beslenme, solunum egzersizi yapmak gerekiyor. 60 metrenin altına 100’ün üzerinde profesyonel dalış yaptım. Bunlar macera dalışı değildi, herbirinin amacı vardı. Amatör dalgıçlara kesinlikle 40 metrenin altını tavsiye etmiyorum. Zaten bu derinliğin altında karanlık başlıyor, renkli yaşam olmuyor.”
Çektiği fotoğraflarla ulusal yarışmalarda 30 civarında ödül, derece alan Çokdeğer, bir süredir sadece jüri üyeliğiyle yetiniyor. Dalış öykülerini, fotoğraflarını internetteki rehber nitelikli sitesinde (www.ozancokdeger.com) yayımlıyor. Denizatları, ahtapotlar, orkinos çiftliği gibi temalar üzerine sergi açacak kadar fotoğrafı var. Ancak galericilerle uğraşmak istemediği için henüz kişisel sergi açmamış.
GRİ KÖPEKBALIĞIYLA TÜNELDE KARŞILAŞMA
Çokdeğer, insan ayağı basmayan ıssız bölgeler ararken askeri yönetim nedeniyle turizm rotalarında yer almayan Myanmar’ın Mergui Takımadaları’na rastlamış. Ana karadan 100 kilometre uzaklıktaki adalara, özel izinle macera turu düzenleyen İngiliz Seal-asia firmasıyla bağlantı kurup, 1300 Euro’ya 700 kilometre rotalı tekneli dalış turu bileti almış. Sonra göz hekimi arkadaşı Haluk Akbatur’la Türkiye’den uçak bileti fiyatına bir Uzakdoğu turu alıp Bangkok’a uçmuş, oradan Puket’e geçip macera turuna katılmış. “Uluslararası gemicilik rotalarının dışında, en yakın yerleşime yüzlerce kilometre uzaklıkta, okyanus koşullarında dokuz metrelik trimaranla tura çıkmak epeyce riskli. Kaza, hastalık durumunda acil yardım almak neredeyse imkansız. Akrep balığı, iskorpit, kobradan zehirli deniz yılanları var. Çok iyi kamuflaj yapıyorlar. Kazayla dokunduğunuzda ölümcül olabilirler. Deniz Çingenelerinden başka bölgede yaşayan yok, onlar da yardım edemez. Kaçak avlanan balıkçılarla, onlardan ele geçirdikleri teknelerle devriyeye çıkan Burma sahil güvenlik görevlileri her karşılaşmada birbirine ateş açıyor. Karanlıkta hedef olma riski yüksek. Gezinin başında ilk tehlikeyi atlattım. Puket’te yediğim lazanya, denize açıldıktan iki gün sonra müthiş bir enfeksiyona yol açtı. Yanımdaki geniş spektrumlu antibiyotikle üç günde kurtuldum. Haluk birkaç kez dalış sahasından, okyanus dalgaları arasında açığa sürüklenip kayboldu. Birkaç saat sonra bulundu. Teknenin şanzımanı bozulduğu sırada fırtınaya yakalandık. Kaptan tamir etti.”
Çokdeğer, 300 kilometre çapındaki bir alanda dört yolcu, yedi mürettebatla, günde dört dalış yaparak tamamladığı turu anlatırken “Böylesine balık dolu bir denizle ilk kez karşılaştım” diyor. “Tropikal ormanlardan nehirlerle denize taşınan planktonlar müthiş bir tür zenginliği oluşmuş. Görüş mesafesi muson sonrasında, sahillerde çok azalıyor. Açıklarda 10 metre
civarında. Ocakta daha da berraklaşıyor. Planktonla beslenen balina köpekbalığının görüldüğü birkaç bölgeden biri. Biz rastlayamadık ama dalış sırasında teknenin yanından geçmiş.”
Çokdeğer yolculuk sırasında, birçok sürprizle karşılaşmış. “Kızıldeniz’de 10 metrekarelik anemon kolonisine rastlandığında sevinç çığlıkları atılır. Biz Mergui’de basketbol sahası büyüklüğündekini gördük. Balıklarını fotoğrafladık. 50 santimlik dev mürekkepbalıklarıyla karşılaştık. Çiftleşme seramonisi sırasında, fosforlu renklere bürünmelerine tanık olduk. Inthrough Outdoor adlı kayalık adayı, suyun altından geçen tünele daldık. Üçer metrelik üç gri köpekbalığı bu tünellerden ansızın fırlayıp, avlanıyordu. Biriyle tünelde karşılaştım. Son sürat üstüme gelirken flaş patlatınca durakladı. Kazayla çarpsa öldürebilirdi. Tünelin açıldığı mağaralarda uyuyan yüzlerce hemşire köpekbalığıyla karşılaştık. Fotoğraf makinesinin flaşından korkup, kendilerini yerden yere vurmaya başladılar. Neyse ki bunu da atlattık.”
MUTLU DENİZ ÇİNGENELERİ
Gece dalışlarında uyuyan dev balıklara yaklaştıklarını, rengarenk çiçek bahçesine dönüşen deniz şemsiyelerini fotoğrafladıklarını anlatıyor Çokdeğer. Ancak arkadaşı Akbatur’la bir gece dalışı sonrasında suyun üstüne çıktıklarında tekneyle buluşamayınca açık denize sürüklenmişler. “Kaynayan çorba tenceresi gibiydi deniz. Ayaklarımıza karanlıkta sürekli büyük deniz canlıları çarpıyordu. Gece derinlerden sığ suya avlanmaya gelen kaplan köpekbalığıyla karşılaşma ihtimalini düşünüp epeyce soğuk ter döktük.”
Balıkla dolu denizde, teknenin arkasından olta sallandırdıkları halde hiç balık tutamamışlar. Daha doğrusu tuttukları tüm balıklar, tekneye yarısından ısırılmış şekilde ulaşmış. “Buna karşın köpekbalıklarının insana saldırdıkları pek görülmemiş. Çünkü toklar. Dahası köpekbalığı kendisini korumak için bilmediği canlıya saldırmaz, yemez. Burmalı balıkçılardan bir kutu kolaya iki kiloluk dev istakozlar aldık, bölge balıklarını da onlar sayesinde tattık.”
Çokdeğer, Mergui’de gördüğü mercan adasını unutamıyor. “Dünyanın en güzel mercan adası ve plajı bu olmalı. Deniz çingenesi bir aileyle karşılaştık. Duvar yok, ev yok deniz üstünde yaşıyorlar. Bunca yoksunluğa, izolasyona rağmen yüzlerindeki huzur ve mutluluk ifadesi çok etkileyiciydi.”
Ozan Çokdeğer, gezi boyunca
36 makara film çekmiş. “Eldeğmemiş doğayı yaşadım, gittiğime değdi.
Su en soğuk yerde 22 derece. 2 milimetrelik elbise yetiyor. Mergui’den
sonra Kızıldeniz ticari akvaryum gibi kalıyor” diyor. Gideceklere, güneşe ve doğal tehlikelere karşı mutlaka kapalı giysiler, acil durum için ilaç, yedek ekipman götürmelerini öneriyor.
en sevdiği beş yer
' Mergui ' Borneo ' Kızıldeniz
' Gökova ' Saros
ne okur
Roman, biyografi
nerede kalır
Küçük oteller
ne giyer
Bölgeye uygun spor kıyafetler
neyle seyahat eder
Uçak, tekne
ne yer, ne içer
Yerel lezzetler
kiminle seyahat eder
Dalış arkadaşlarıyla
ne alır
Yerel elişi objeler