Mantalarla mavi derinliklerde
Maldivler’in kuzeybatısındaki Baa mercan adaları yeryüzünün en büyük beyinli, en gizemli balığı mantaların yaşam alanı.
Aynı aileden gelen dev cüsseli, şaşırtacak kadar uysal balina köpekbalığı da bu sularda tehlikelerden uzak yaşıyor. 2011’de UNESCO’nun Dünya Biyosfer Rezervi ilan ettiği adalara her yıl aralıktan nisana binlerce turist bu balıklarla yüzmek, onları yakından görmek için geliyor. Mantalarla yüzmek, doğa gözleminin ötesinde gereksiz korkularla yüzleşme sınavı.
Ansızın ortaya çıktılar. O sırada fotoğraf makinemin ipini şnorkelimden kurtarıp, deniz gözlüğümü düzeltmeye çalışıyordum. Yaklaşık 15 metre altımdaki hareketlenmeyi göz ucuyla fark ettim. Yağmur sezonunda plankton çorbasına dönüşen bulanık suda, görüşün sıfırlandığı dip noktasında üç büyük yaratık belirdi. Deniz tabanına 90 derece açıyla, dimdik su yüzeyine çıkıyor, yani bana doğru geliyorlardı. Ağızları öylesine büyük ve açıktı ki, kenarına bile takılmadan rahatlıkla içine girebilirdim. Çene altındaki çember şeklindeki iki büyük uzantı ağızlarını daha heybetli gösteriyor, korkutucu etkiyi arttırıyordu. Görünümleri hiçbir balığa benzemiyordu. Sıradışı, hatta gerçeküstüydü. Pelerinlerini savurarak uçuşa geçmiş sihirbazları çağrıştırıyorlardı. Kanat açıklıkları yaklaşık 4-5 metreydi. Öncü üçlü yavaş yavaş yükselmeyi sürdürürken arkalarından sürünün diğer üyeleri belirdi. 10-15 mantadan oluşan grup üstüme doğru geliyordu. Liderleri tam bana doğru yöneltmişti rotasını. Yükseldi, yükseldi. Yaklaklaştıkça sırtımın ürperdiğini, ellerimin buz kestiğini hissettim. Büyük bir manta sürüsünün tam ortasında, yalnızdım. Tekne ve grubumuzdaki arkadaşlarım 50 metre kadar ötemizdeydi. Öncü manta, paletlerime dokunmasına 50-60 santimetre kala zarif bir manevrayla ters çember hareketine başladı. Grubun diğer üyeleri de onu izledi.
ŞOK GEÇİREBİLİRDİM
Eğer 10-15 dakikalık ön hazırlık, mantalarla iki kısa karşılaşma, Guy Stevens’la sohbet olmasaydı ve tekneden suya atladığım anda bu manzarayla karşılaşsaydım şok geçirebilirdim...
Oysa mantaların planktonlarla beslenen, son derece uysal canlılar olduğunu biliyordum. Yedi yıldır Maldivler’de mantaları inceleyen deniz biyoloğu rehberimiz Stevens, “Ürkek, mahcup canlılardır, çevrede insanları fark edince ortadan kaybolurlar” demişti, bu sürüyü bulmak için yaklaşık 1,5 saat dolaşmıştık... Buna rağmen Hint Okyanusu’nun ortasında, sürprizlere açık bulanık suda, üstelik gruptan ayrıldığım anda bu manzarayla karşılaşmak ilk anda ürperticiydi. Aynı zamanda sebepsiz korkularla başa çıkma terapisi gibiydi...
İNCİ GERDANLIK
Hindistan’ın yaklaşık 550 kilometre güneyinde, okyanus dibinden 2 bin metre yükselen bir dağın üstünde yüzüyordum. Altımdaki masmavi, sığ denizle kaplı plato bir yanardağ krateriydi. Güneye doğru uzanan 800 kilometrelik hat boyunca, suyun altında volkanik dağlar sıralanmıştı. Bu dağların üstündeki 26 mercan adası grubundan oluşuyordu Maldivler. Sadece 192’sinde yerleşim bulunan 1192 adacık kuzeyden güneye çift sıra dizilmişti, uzaydan bakıldığında inci bir gerdanlığı andırıyordu.
Birleşmiş Milletler Bilim ve Kültür Örgütü’nün (UNESCO), canlı türü zenginliği nedeniyle Dünya Biyosfer Rezervi ilan ettiği Baa mercan adaları (atolü), gerdanlığın kuzeybatısındaydı. 42 kilometre uzunluğunda, 32 kilometre genişliğinde bir alanı kaplıyordu. 75 adasından sadece 13’ünde yerleşim vardı. 11 bin kişilik nüfusu ağırlıklı olarak turizm ve balıkçılıkla geçiniyordu. Küçük adalarına Batı’dan orta ve üst gelir gruplarından turist çeken ünlü lüks oteller yerleşmişti. Halkın önemli bölümü bu adalarda istihdam ediliyordu. Ülke şeriat rejimiyle yönetilirken, otellerin bulunduğu adacıklarda Batılı yaşamın standartları geçerliydi.
12 BİN CANLI 350 BİN TURİST
Baa mercan adalarında 12 binin üstünde türde canlı yaşıyordu. Bu canlıları görmek, tropik adalarda doğanın tadını çıkarmak için her yıl 350 bin turist geliyordu bölgeye. Muson yağmurlarının durduğu ekim - nisan arasında deniz berraklaşıyor, sualtında gözlem yapmak kolaylaşıyordu. Fakat ben haziranda, yani musonların doruğa çıktığı dönemde gitmiştim. Baa’nın orta bölgesindeki Landaa Giravaaru Adası’nda kalıyor, geceleri gökgürültüsü, şimşek, yağmurla uyuyordum. Gündüzleri güneş yüzünü göstermek için bulutlarla köşe kapmaca oynuyordu. Yağmurlar denize plankton taşıyor, okyanus canlıları beslenmek için bölgeye geliyordu. Gelgit beslenme zamanını da belirliyordu. Deniz çekilirken ada gruplarının okyanusa açıldığı bölgelerde, kanal şeklinde akıntılar oluşuyor, büyük deniz canlıları bu akıntılardan yararlanıyordu. Yeryüzünün en büyük, en uysal deniz canlılarından ikisi, birbiriyle akraba olan mantalar ve balina köpekbalıkları yıl boyunca bu sularda görülebiliyordu. Her ikisi de planktonlarla besleniyor, diğer canlılara dokunmuyordu. Zaten bu denizin köpekbalıkları da tuhaftı. Limon köpekbalığı, beyaz yüzgeçli köpekbalığı tatil köylerine adeta maskot olmuştu. Otellerde akşam köpekbalığı besleme seremonileri, gündüz gözlem turları düzenleniyordu. Öylesine meraklı balıklardı ki bunlar, yüzerken telaşla yanınıza geliyor, aynı hızla ortadan kayboluyorlardı....
EN AZ BİLİNEN BALIK TÜRLERİNDEN
İlk şaşkınlığı atlattıktan sonra korkum geçmiş, büyük sualtı kamerasıyla yanıma gelen Guy’ı takibe almıştım. Mantalar bizi fark edip ortadan kaybolmadan önce en fazla 10 dakikamız vardı. Sualtındaki Guy’ı ve suyun üstünde onu seyreden arkadaşlarımı mantalarla birlikte fotoğraflamak istiyordum. Derin nefeslerle ciğerlerimi doldurup Guy’ın peşinden dalmaya başladım. Ağızlarını torba gibi açıp, ters çemberler çizerek karnını doyuran dev mantalar senkronize hareket ediyor, adeta sualtı balesi yapıyordu. Her biri 1,5 tonluk bu bu uysal yaratıkların avlanma sırasındaki zarafeti görülmeye değerdi. Gösteriyi izlemek isteyenler için başta Maldivler olmak üzere Hawaii’den Filipinler’e pek çok ülkede günübirlik turlar düzenleniyordu. Dünyadaki manta turları yıllık 140 milyon dolarlık bir ekonomi yaratmıştı.
Artık aralarına girerken korkmuyordum. Çünkü beni fark ettikleri anda açı değiştirip uzaklaşıyorlardı. Bence hepsi birbirine benziyordu. Guy’a sorarsanız her biri farklı bireylerdi. Gövdelerindeki işaretlerden ayırt ediyordu onları. Hatta isim vermişti balıklara. Fotoğraflarını çekip arşivliyordu. Yedi yılda, Maldivler’deki 5 bin mantadan 3 binini tanımlamayı başarmıştı. Buna rağmen “Mantalar hakkında çok az şey biliyoruz” diyordu. Güney Amerika’dan Avustralya’ya geniş bir coğrafyada, ekvatora yakın bölgelerde yaşayan mantalar belirli bir yaşa eriştiğinde Maldivler’e geliyor, belirli bir yaşa ulaştığında ayrılıyordu. Guy’a göre bu başlıbaşına bir gizemdi. “Nereden ve neden belirli bir yaşta buraya geldiklerini henüz bilmiyoruz. 50-100 yıl arasında yaşadıklarını tahmin ediyoruz. Nasıl ürediklerini, uyuduklarını henüz kesin tespit edemedik.”
Mantaların uyku sistemlerini çözmenin bile beynin yeteneklerini kavramada önemli bir aşama olacağını söylüyordu Guy. “Gece suyun altına inip, beyin aktivitelerini düşürüp, yüzerken uyuyorlar. Bir yere çarpmıyor, çarpışmıyorlar. Bu işin sırrını çözmek bile bilim adına önemli bir adım.”
İki küçük adanın arasında, yaklaşık 40 metre derinlikteki suda avlanan mantalar tahmin ettiğim gibi 15 dakika sonra ortadan kayboldu. Sürüyle üçüncü ve en uzun karşılaşmamızdı bu. Huzurlarını bozmak istemiyorduk. Kıyıdaki mercanlarda yüzmek üzere teknelere binip bölgeden uzaklaştık.
Guy’ın bir grup Türk gazeteci için düzenlediği özel manta turunun sonuna gelmiştik. Kıyıya yaklaşırken güverteden denizi inceleyen, manta arayan Guy, “Şanslısınız” diyordu. “Bu mevsimde yerlerini tespit etmek zordur. Aralık sonrasında, berrak denizde mantaları bulmak çok daha kolaydır. Sizi gelecek yıl başında da bekleriz, bu dönemde balina köpekbalıklarıyla da yüzebilirsiniz...”
(Bu gezi THY, Setur, Four Seasons Otelleri’nin sponsorluğuyla yapılmıştır)
Urfalı Mehmet dalış öğretiyor Plymout’lu Guy mantaları inceliyor
Konakladığım Landaa Giravaaru hepi topu 800 metre uzunluğunda, 250 metre genişliğinde bir adacıktı. Tüm adacık lüks bir otele tahsis edilmişti. Nadide tropikal ağaçlarla kaplı adacıktaki geniş bahçeli villalar, restoranlar, hizmet binaları bu yeşil dokunun içinde kaybolmuştu. Otelin okyanus akvaryumunu görmek için deniz aktiviteleri merkezine gittiğimde, bu merkezi bir Türk’ün işlettiğini öğrendim. Mehmet Veysi Dağ’la (36) tanıştığımda şaşkınlığım iyice arttı. Urfa’da doğmuş, Fırat’ta yüzmeyi öğrenmiş, 16 yaşında evlendirilmek istenince evinden kaçıp Aydın’da garsonluk yapmaya başlamıştı Dağ. Askerde dalgıç olarak yetiştirilmiş, terhisten sonra dalgıç brövesi alıp Kemer’deki dalış okullarında ders vermişti. Arapça, İngilizce’nin yanı sıra Rusça öğrenmişti. Ve bir gün internette, Maldivler’de Rusça bilen dalış hocası arandığını öğrenince kendisini bu küçük adaya atmıştı. Rus ve Türk müşterilerin memnuniyeti öğretmenlikten yöneticiliğe geçmesini sağlamıştı. “Yedi yılda Maldivler’de dalış yapmadığım yer kalmadı, yüzlerce saatlik dalışta hiç tehlike atlatmadım. Buradaki köpekbalıkları bile insana zarar vermez” diyordu. Araştırma merkezinde küresel ısınmayla kitlesel ölümler yaşayan mercanlar, soyu tükenen denizatı gibi canlılar inceleniyor, yaralı deniz kaplumbağaları tedavi ediliyordu. Manta Vakfı’nın kurucusu, İngiliz deniz biyoloğu Guy Stevens’la (34) burada tanıştım. Cornwall Bölgesi’nde geçmişti çocukluğu. Küçük yaşlardan itibaren balıklara sevdalıydı. 2002’de Plymouth Üniversitesi’nden deniz biyoloğu diplomasıyla mezun olduğu günlerde gördüğü bir iş ilanı hayatını değiştirmişti. Maldivler’e gelmiş, mantalarla karşılaşmış ve hayatını bu balıklara adamıştı. 2005’te Uluslararası Manta Vakfı’nı kurmuştu. Mantalar hakkındaki ilk kapsamlı araştırmaları başlatan Stevens, bir yandan da York Üniversitesi’nde akademik çalışmasını sürdürüyordu. Yılın büyük bölümünü Maldivler’de geçiriyor, mantaların korunması konusunda kampanya yürütüyordu. Çalışmaları 2009’dan bu yana National Geographic dergisine, BBC, ITCV, ABC ve NG televizyonlarının belgesellerine konu olmuştu. Bu sayede Maldivler hükümeti deniz koruma alanları programını başlatmıştı. En büyük manta merkezlerinden biri olduğunu söylediği Baa mercan adalarının 2011’de UNESCO tarafından Dünya Biyosfer Rezervi ilan edilmesinde de Steven’ın etkisi vardı. Stevens, “Mantaları yeni tanımaya başlıyoruz, bu gizemli hayvanlardan öğrenecek çok şeyimiz var” diyordu.