Yazı ve fotoğraflar: Metin YÜKSEL
Son Güncelleme:
Makedonya’dan Kosova’ya birbirinden güzel kentler
Makedonya ve Kosova o kadar uzağımızda değil. Yüzyıllar boyunca Osmanlı İmparatorluğu’nun hakimiyeti altında kalmış bu bölge, tarihi ve doğal güzellikleriyle sizi bekliyor. Üsküp, Kalkandelen, Gostivar, Ohri, Manastır, Prizren, Piriştine... Birbirinden güzel kentleri, taş köprülerin altından kıvrıla kıvrıla akan nehirleri, yeşilin farklı tonlarına bürünmüş dağları, bereketli ovaları ve Türkiye hasretiyle yanıp tutuşan güleryüzlü insanlarıyla Balkanlar, boydan boya gezilmeyi hak ediyor.
Gezimizin ilk durağı Makedonya’nın başkenti, ormanlarla kaplı dağların çevrelediği, ortasından nehir geçen tipik bir Balkan şehri Üsküp. Taş köprüleri, camileri, çarşıları ve dar sokaklarıyla, Anadolu kentlerinden farklı değil. Kale, Vardar nehri üzerinde nazenin bir gerdanlık gibi duran taşköprü, Mustafa Paşa Camii ve Spas Kilisesi dikkatimizi çekiyor. Günbatımında Voda dağından Üsküp’ün görünümü muhteşem. Geniş bir düzlüğe kurulan kentin ortasındaki kale, gökyüzüne uzanan minareler, geniş bulvarlar ve kenti ikiye ayıran Vardar nehri... Üsküp’ü seyrederken kentlerin de birbirine benzediğine bir kez daha tanık oluyoruz. Uludağ’dan Bursa’yı seyrediyormuş hissine kapılıyoruz. Yahya Kemal Beyatlı’nın Üsküp’ü Bursa’yla özdeşleştirmesinin nedenini daha iyi anlıyoruz.
Eski Üsküp’te Türkler ve Müslüman Arnavutlar yaşıyor. Sokaklarda gezerken yabancılık çekmiyor insan. Herhangi bir lokantada ya da soluklanmak için oturduğunuz bir kafede Üsküplü Türklerle sohbet etme fırsatı buluyorsunuz. Herkesin gözü Türkiye’de. Kahvehanelerin hemen hepsinde Türkiye televizyonları izleniyor. Talepleri kentteki tarihi mirasa Türkiye’nin sahip çıkması. Osmanlı’dan miras kalan yüzlerce eser ilgi bekliyor.
Gecenin ilerleyen saatlerinde nehrin öbür yakasına, Makedonların yaşadığı tarafa geçiyoruz. İlerleyen saate rağmen meydan cıvıl cıvıl. Nehir boyunca uzanan kafeler, barlar tıklım tıklım. Üsküp, sanki bütün enerjisini bu meydanda ve nehir kıyısındaki mekanlarda boşaltıyor.
KALKANDELEN, OHRİ, MANASTIR
Ertesi gün, sıradağları ve geniş düzlükleri seyrede seyrede Kalkandelen’e (Tetva) doğru yol alıyoruz. Bu gezide Vardar nehri bizi yalnız bırakmıyor. Kentte Abdurrahman Paşa Camii farklı mimarisi ve süslemeleriyle göz kamaştırıyor. Sonraki duraklarımız Gostivar ve zümrüt ormanları, yeşil vadileriyle Makedonya’nın sayfiye kenti Ohri. Kent adını aldığı gölün kıyısında, tarihi eserleri, kumsalları, restoranları ve barlarıyla tam bir eğlence ve tatil kenti. Ohri Kalesi’nden gölü ve ve kenti izlemek oldukça keyifli. Bizans döneminden bugünlere kadar ayakta kalmayı başaran Sv. Panteleymon Kilisesi, Ayasofya Kilisesi ve Roma döneminden kalma amfitiyatro görülmesi gereken yerler.
Sırada Manastır, Türk Çarşısı, Bedesten ve kentin en büyük camileri olan İshak Camii ve Yeni Camii ve Atatürk’ün mezun olduğu Askeri İdadi okulunun binası var.
MAHRUMİYET BÖLGESİ KOSOVA
Sırbistan ve Karadağ devleti sınırları içinde kalan ve denize çıkışı olmayan Kosova bölgesi 1999 yılından bu yana fiilen Birleşmiş Milletler idaresinde. Gerek Sırpların gerekse Arnavutların kültürel kimlikleri açısından büyük önem verdikleri bu bölgede yaşayan farklı etnik gruplar arasındaki gerginlik de giderilmiş değil. Üsküp’ten Kosova’ya geçiş oldukça kolay; otobüs yarım saatlik bir yolculuktan sonra Kosova sınırına varıyor. Otobüsler konforlu değil ancak ucuz. Kişi başı 5 Euro.
İlk olarak Kosova bölgesinin Ferizai kentine varıyor, Miraj köyüne doğru yolalıyoruz. Yollarda Sırp bombalarıyla yakılan, yıkılan Arnavut köylerini görüyoruz. Herkes elele vermiş, savaşın izlerini silmeye çalışıyor. Kosova’da her şey sıkıntılı. Sık sık elektrik ve su kesintisi oluyor. Priştine, statüsü henüz belli olmamış bu bölgenin başkenti. Yeniden yapılanmaya çalışıyor. Her yer şantiye görünümünde. Kosova’nın içinde bulunduğu zor koşulları algılamak açısından Priştine’yi görmek önemli. Ancak turistik keyiflerin neredeyse hiç olmadığı bir kent Priştine. Fatih Sultan Mehmed Han Camii ve Hamamı, Kosova Meydan Savaşı’nda şehit olan Sultan Murad’ın türbesi ziyaret edilecek yerler arasında. Priştine’de fazla vakit harcamadan bizi Prizren’e götürecek otobüste yerimizi alıyoruz.
PARİS YOKKEN PRİZREN VARDI
Balkan kentleri arasında Prizren’in yeri çok farklı. "Ünlü bir ressamın elinden çıkmış çok kIymetli bir tablo gibi bir kent" diyenler var, "Paris yokken Prizren vardı" diyen de... Kent, sırtını Şar Dağları’na yaslamış, ortasından geçen nehir ayrı bir güzellik katıyor. Nehir kıyısında nefis bir kebap yiyoruz. Balkanlar’da köftenin adı kebap. Porsiyonlar bizdekinin iki katı ve çok ucuz. Yemekten sonra Şadırvan bölgesine geçiyoruz. Şadırvan Prizren’in göbeğinde Sinan Paşa Camii’nin de bulunduğu meydandaki fiskiyeli çeşmenin adı. Meydan adını buradan alıyor. Şadırvan meydanı Prizren’in en hareketli bölgesi. Gündüz makeyot kahvesinin içildiği şirin kafeler gece eğlencenin doruğa çıktığı barlara dönüşüyor. Prizrenliler, akşam en şık elbiselerini giyip Şadırvan’a akıyor.
Prizren Kalesi’ndeki Osmanlı eserlerinden hiçbir iz kalmamış. Zaten yakın zamana kadar NATO’ya bağlı Alman birliklerinin konuşlandığı kale, gezilmeye yeni başlanmış. Günbatımında Prizren farklı bir görünüme bürünüyor. Kentin göbeğinde Arnavutlar tarafından yakılan Sırplara ait Katolik kilisesinin harabe halini üzüntüyle seyrediyoruz. Yüzyıllar boyunca farklı inançlara mensup milletlerin barış içerisinde yaşadığı kentler, şimde yıkılmış camiler ve yakılmış kiliselerle anılıyor. Prizren yüzlerce Osmanlı eserini barındıran bir kent. Şadırvan meydanındaki Sinan Paşi Camii, mimarisi ve içindeki süslemeleriyle Prizren’in en önemli eserlerinden. Restore edilen Osmanlı Mezarlığı ve Gazi Mehmet Paşa Hamamı gibi ziyaret edilmeyi hakeden onlarca mekan var.
Bir kentin bütün renklerini görmek, farklı tatlarını tatmak tarifsiz bir keyif ancak gittiğiniz yerlerde yeni dostluklar kurmak da bir o kadar keyifli. Prizren’de Peroli ailesiyle tanışıyoruz. Yüzyıllardır bu kentte yaşayan Peroliler’in tüm fertleri anahtarcı. Bilerim Peroli bizi Şar Dağları’na götürüyor. Prevalas köyü, Prizrenlilerin kışın kayak, yazın da piknik yaptıkları bir yer. Gün içinde sürekli değişen ikliminden dolayı Arnavutça’da aldatıcı anlamına gelen Prevalas ismini almış.
NASIL GİDİLİR
Bulgaristan üzerinden Makedonya ve Kosova’ya otobüsle seyahat etmek mümkün. Drina Turizm, Vardar Turizm ve Alpar Turizm, haftanın her günü başta Üsküp ve Priştine olmak üzere Makedonya ve Kosova kentlerine düzenli sefer düzenliyor. Üsküp’e 25, Priştine’ye 30 Euro. THY’nin de Üsküp ve Priştine’ye düzenli uçuşları var.
Eski Üsküp’te Türkler ve Müslüman Arnavutlar yaşıyor. Sokaklarda gezerken yabancılık çekmiyor insan. Herhangi bir lokantada ya da soluklanmak için oturduğunuz bir kafede Üsküplü Türklerle sohbet etme fırsatı buluyorsunuz. Herkesin gözü Türkiye’de. Kahvehanelerin hemen hepsinde Türkiye televizyonları izleniyor. Talepleri kentteki tarihi mirasa Türkiye’nin sahip çıkması. Osmanlı’dan miras kalan yüzlerce eser ilgi bekliyor.
Gecenin ilerleyen saatlerinde nehrin öbür yakasına, Makedonların yaşadığı tarafa geçiyoruz. İlerleyen saate rağmen meydan cıvıl cıvıl. Nehir boyunca uzanan kafeler, barlar tıklım tıklım. Üsküp, sanki bütün enerjisini bu meydanda ve nehir kıyısındaki mekanlarda boşaltıyor.
KALKANDELEN, OHRİ, MANASTIR
Ertesi gün, sıradağları ve geniş düzlükleri seyrede seyrede Kalkandelen’e (Tetva) doğru yol alıyoruz. Bu gezide Vardar nehri bizi yalnız bırakmıyor. Kentte Abdurrahman Paşa Camii farklı mimarisi ve süslemeleriyle göz kamaştırıyor. Sonraki duraklarımız Gostivar ve zümrüt ormanları, yeşil vadileriyle Makedonya’nın sayfiye kenti Ohri. Kent adını aldığı gölün kıyısında, tarihi eserleri, kumsalları, restoranları ve barlarıyla tam bir eğlence ve tatil kenti. Ohri Kalesi’nden gölü ve ve kenti izlemek oldukça keyifli. Bizans döneminden bugünlere kadar ayakta kalmayı başaran Sv. Panteleymon Kilisesi, Ayasofya Kilisesi ve Roma döneminden kalma amfitiyatro görülmesi gereken yerler.
Sırada Manastır, Türk Çarşısı, Bedesten ve kentin en büyük camileri olan İshak Camii ve Yeni Camii ve Atatürk’ün mezun olduğu Askeri İdadi okulunun binası var.
MAHRUMİYET BÖLGESİ KOSOVA
Sırbistan ve Karadağ devleti sınırları içinde kalan ve denize çıkışı olmayan Kosova bölgesi 1999 yılından bu yana fiilen Birleşmiş Milletler idaresinde. Gerek Sırpların gerekse Arnavutların kültürel kimlikleri açısından büyük önem verdikleri bu bölgede yaşayan farklı etnik gruplar arasındaki gerginlik de giderilmiş değil. Üsküp’ten Kosova’ya geçiş oldukça kolay; otobüs yarım saatlik bir yolculuktan sonra Kosova sınırına varıyor. Otobüsler konforlu değil ancak ucuz. Kişi başı 5 Euro.
İlk olarak Kosova bölgesinin Ferizai kentine varıyor, Miraj köyüne doğru yolalıyoruz. Yollarda Sırp bombalarıyla yakılan, yıkılan Arnavut köylerini görüyoruz. Herkes elele vermiş, savaşın izlerini silmeye çalışıyor. Kosova’da her şey sıkıntılı. Sık sık elektrik ve su kesintisi oluyor. Priştine, statüsü henüz belli olmamış bu bölgenin başkenti. Yeniden yapılanmaya çalışıyor. Her yer şantiye görünümünde. Kosova’nın içinde bulunduğu zor koşulları algılamak açısından Priştine’yi görmek önemli. Ancak turistik keyiflerin neredeyse hiç olmadığı bir kent Priştine. Fatih Sultan Mehmed Han Camii ve Hamamı, Kosova Meydan Savaşı’nda şehit olan Sultan Murad’ın türbesi ziyaret edilecek yerler arasında. Priştine’de fazla vakit harcamadan bizi Prizren’e götürecek otobüste yerimizi alıyoruz.
PARİS YOKKEN PRİZREN VARDI
Balkan kentleri arasında Prizren’in yeri çok farklı. "Ünlü bir ressamın elinden çıkmış çok kIymetli bir tablo gibi bir kent" diyenler var, "Paris yokken Prizren vardı" diyen de... Kent, sırtını Şar Dağları’na yaslamış, ortasından geçen nehir ayrı bir güzellik katıyor. Nehir kıyısında nefis bir kebap yiyoruz. Balkanlar’da köftenin adı kebap. Porsiyonlar bizdekinin iki katı ve çok ucuz. Yemekten sonra Şadırvan bölgesine geçiyoruz. Şadırvan Prizren’in göbeğinde Sinan Paşa Camii’nin de bulunduğu meydandaki fiskiyeli çeşmenin adı. Meydan adını buradan alıyor. Şadırvan meydanı Prizren’in en hareketli bölgesi. Gündüz makeyot kahvesinin içildiği şirin kafeler gece eğlencenin doruğa çıktığı barlara dönüşüyor. Prizrenliler, akşam en şık elbiselerini giyip Şadırvan’a akıyor.
Prizren Kalesi’ndeki Osmanlı eserlerinden hiçbir iz kalmamış. Zaten yakın zamana kadar NATO’ya bağlı Alman birliklerinin konuşlandığı kale, gezilmeye yeni başlanmış. Günbatımında Prizren farklı bir görünüme bürünüyor. Kentin göbeğinde Arnavutlar tarafından yakılan Sırplara ait Katolik kilisesinin harabe halini üzüntüyle seyrediyoruz. Yüzyıllar boyunca farklı inançlara mensup milletlerin barış içerisinde yaşadığı kentler, şimde yıkılmış camiler ve yakılmış kiliselerle anılıyor. Prizren yüzlerce Osmanlı eserini barındıran bir kent. Şadırvan meydanındaki Sinan Paşi Camii, mimarisi ve içindeki süslemeleriyle Prizren’in en önemli eserlerinden. Restore edilen Osmanlı Mezarlığı ve Gazi Mehmet Paşa Hamamı gibi ziyaret edilmeyi hakeden onlarca mekan var.
Bir kentin bütün renklerini görmek, farklı tatlarını tatmak tarifsiz bir keyif ancak gittiğiniz yerlerde yeni dostluklar kurmak da bir o kadar keyifli. Prizren’de Peroli ailesiyle tanışıyoruz. Yüzyıllardır bu kentte yaşayan Peroliler’in tüm fertleri anahtarcı. Bilerim Peroli bizi Şar Dağları’na götürüyor. Prevalas köyü, Prizrenlilerin kışın kayak, yazın da piknik yaptıkları bir yer. Gün içinde sürekli değişen ikliminden dolayı Arnavutça’da aldatıcı anlamına gelen Prevalas ismini almış.
NASIL GİDİLİR
Bulgaristan üzerinden Makedonya ve Kosova’ya otobüsle seyahat etmek mümkün. Drina Turizm, Vardar Turizm ve Alpar Turizm, haftanın her günü başta Üsküp ve Priştine olmak üzere Makedonya ve Kosova kentlerine düzenli sefer düzenliyor. Üsküp’e 25, Priştine’ye 30 Euro. THY’nin de Üsküp ve Priştine’ye düzenli uçuşları var.