GeriSeyahat Lucca’da Puccini ve Da Vinci’nin ayak izlerinden yürüdüm, romantizmi yaşadım
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
Lucca’da Puccini ve Da Vinci’nin ayak izlerinden yürüdüm, romantizmi yaşadım

Lucca’da Puccini ve Da Vinci’nin ayak izlerinden yürüdüm, romantizmi yaşadım

Çocukluğunda yaşadığı şehri merak edip yürüyerek keşfe çıkan Hakan Şensoy (40), yaklaşık 20 yıldır konser vermek üzere dünyayı dolaşıyor. En çok etkilendiği, sürekli gitmek istediği ülke İtalya. Ülkenin büyük bölümünü gezmiş bugüne kadar. Tekrar, tekrar gitmek istediği şehir ise Lucca. Nedenini Hürriyet Seyahat’e anlattı.

Doğduğum İstanbul’u, 12-13 yaşında yürüyerek gezmeye başladım. Cihangir’deki evimizden çıkar, Beyazıt’taki Sahaflar Çarşısı’na giderdim. Tarihi Yarımada’da girip çıkmadığım sokak, tarihi yapı kalmamıştı. Aynı yıllarda atlası açıp, coğrafya ve bayrak bilgimi sınardım. Hálá internette rastladığım bayrak ve coğrafya bilmecelerini çözerim. Babam Alaattin Şensoy, konserlere giderken beni de yanında götürürdü. Rauf Denktaş’ın konuğu olarak Kıbrıs’a gittiğimizde 11 yaşındaydım. Tek başıma ilk şehir dışı gezime, 15 yaşında çıktım. Ürgüp’te çalışan ağabeyimi ziyarete gittim, bölgeyi keşfettim. İstanbul gezilerim sürüyordu, sabaha karşı evden çıkar Boğaziçi kıyısında yürür, balıkçılarla sohbet ederdim.

Yurtdışına ilk kez 19 yaşında, İTÜ Türk Müziği Devlet Konservatuvarı öğrencisiyken çıktım. İngiltere’nin Falkestone kentinde Menuhin Keman Yarışması’nı izlemeye gittim. Arkadaşım Cihat Aşkın yarışmacıydı. Sonrasında Londra’yı gezdim. İngiltere’nin iklimi, uygar yüzü, kültüre verilen önem etkileyiciydi. Mimari çehrenin korunmasını, büyük parkların varlığını sevdim. Ertesi yıl Londra’ya Kraliyet Koleji’nde, yüksek lisansa gittim. Kaldığım bir yılda Bristol,
/images/100/0x0/55ea3c88f018fbb8f8732869
Bath, Dover, Oxford’a gittim. Brighton’ın iç bölgeleri İzmir’i çağrıştırıyordu. Galler’in doğasından etkilendim, arkadaşımla krater göllerinde balık tuttuk.

TERCİHİM İSVEÇ VE İTALYA

İngiltere bana seyahat alışkanlığı kazandırdı. Dönüşte fırsat buldukça tek başıma yurtiçi gezilere çıktım. 1992’de konser seyahatlerine başladım. İlk gezim İtalya’da Senigalia’ydı. Ancona, Bologna, Ferrara, St. Bartholomeo’da konserler verdim. O günden bugüne İtalya’ya 10 kez gittim, toplam 27 konser verdim. Ülkenin tüm doğu kıyısını gezdim. Orta bölgesini gördüm. 2003’de Siena’da şeflik kursuna gitmiştim. Bir ay sonra konsere gittim. Bu fırsatla Toscana’yı keşfettim. Batı kıyısında Roma’ya kadar çok yeri gördüm. Şimdi hedefim batı sahilindeki diğer şehirleri görmek. Aslında tüm dünya ilgi alanım içinde, her ülkeyi merak ediyorum. 20 civarında ülke gördüm, içlerinde ikisini çok sevdim: Mimarisi, romantizmiyle, sanata beşik olan bir atmosferde, etrafa saçılan enerjiyi duyumsamak için İtalya ideal bir ülke. Mutfak kültürü, şarapları başlıbaşına cazibe vesilesi. Sosyal hayatın her boyutunda uygarlığı duyumsamak istediğimde İsveç aklıma geliyor...

Şehirleri yürüyerek keşfeder, günlük hayatı gözlemlerim. Geçmişini, çehresini keşfetmeye çalışırım. Bunu kavradığımda şehirle iletişim kurarım. Klasik ve Romantik Çağ bestecilerinin müziği, yaşadıkları ülke ve kentin dokusundan izler taşır, bunları araştırırım. Yerel müzikler de ilgimi çeker. Şehrin tarihi bölgesini, ibadethane, müze, sokak pazarları ve sahaflarını gezerim. İyi restoranları bulur, yerel lezzetleri tadarım. Yemek ve içki kültürünü incelerim.

65 METRELİK KULEDE ASIRLIK ZEYTİN AĞACI

Lucca’ya ilk kez 2003 Temmuzu’nda tesadüfen gittim. İtalya’daki konserim sonrasında birkaç günüm vardı. Türkiye’deki bir otel ücretsiz konaklama promosyonu vermişti. Meğer promosyon, şehir merkezine 150 kilometre uzakta bir kaplıca oteliymiş. Turizm ofisindeki fotoğraflarda Lucca’nın tarihi bölümünün güzelliğini görünce, promosyonu atıp, bu bölgeden bir apart otel kiraladım. 375 yıllık binada, tarihi eşyalarla döşenmiş dairenin gecelik kirası 50 Euro civarındaydı.

Lucca sokaklarında yürüyüşe çıktığımda, kalbimin buraya ait olduğunu düşündüm. Sanki birbirini tamamlayan iki parça bir araya gelmişti: Şehir ve kalbim.

Lucca’da tarihi doku surların içindeki, yaklaşık üç kilometre çapındaki bölgede. Yeni yapılar, modern hayat dışarıda kalmış. Ortaçağ’da Toscana bölgesine, sonra tüm Avrupa feodalitesine başkent olmuş, ilk demokrasi denemesini yaşayan, sanat açısından önemli bir şehir. Merkezdeki anfi tiyatro şeklindeki meydanın etrafına, sudaki halkaları andırır şekilde sokaklar sıralanmış. Sokaklardaki parke taşlardan, binalara, meydanlara kadar Ortaçağ atmosferi özenle korunmuş. 20 metre enindeki dev sur duvarlarının üstünde, asırlık ağaçların bulunduğu parklar, otomobil yarışları yapılan yollar yer alıyor. Şehrin neredeyse tümü yayalaştırılmış. Aşınmış kaldırımlarda yürürken, Puccini,
/images/100/0x0/55ea3c88f018fbb8f873286b
Boccerini, Gemiliani, Catalani gibi Lucca’da doğmuş bestecilerin, Leonardo Da Vinci gibi şehirde yaşamış ressamların aynı taşlara bastığını düşünmek çok etkileyici. Sanki her taşın bir öyküsü var. Özenle korunmuş binalar konut, işyeri olarak hála kullanılıyor. Sokaklarda Carlo Ponti filmlerindeki manzaralarla karşılaşıyorsunuz: Binalar arasındaki iplere asılı iç çamaşırları!

LEZZET AVCILARI KENDİNİ KAYBEDEBİLİR

Luka Dükası’nın diktiği 65 metrelik Guinigi Kulesi’nden kent görülebiliyor. Basılmaktan aşınmış mermer merdivenlerden en üste çıktığınızda, yaklaşık 40 metrekarelik alanda, 10 civarında asırlık zeytin ağacıyla karşılaşıyorsunuz. Bu zarafet kadar, çevrenin büyüleyici manzarası da etkileyici. Şehrin saat kulesi, antik tiyatro ve Napolyon Meydanı da mutlaka görülmeli. St. Michael Katedrali’ni gezdikten sonra, yanıbaşındaki meydanda bir cappucino içip, dışarıdan güzelliğini seyretmelisiniz. Şehrin sokaklarında gıpta edilecek kadar iyi sokak müzikçilerine rastladım.

Lucca, lezzet avcılarının başını döndürecek bir cennet. Şarküterilerinde Toscana’nın tüm peynir, salam, ekmek türlerini bulmak mümkün. Şarapları harika. Öğlen, sandviç yaptırıp herbirini tattım, 11 günlük gezide altı kilo aldım... Marko’nun Yeri adında çok güzel bir restoran keşfettim. Sahibi 60 yaşlarında, damağına düşkün müşteriler için özel olarak pişiriyor. Akşam 23.00’te kapatıp, 1000cc’lik Kawasaki’sine atlayıp, 70 kilometre uzaktaki evine gidiyor. Ben taze, kırmızı şarabı severim. Kekremsi, kuru, uzun içilebilecek, aromalı şarapları tercih ederim. Geleneksel İtalyan restoranları kendi bağlarından ya da çok güvendiği kişilerin fıçılanmış şaraplarını sunar. Marko’nun yemekleri gibi kırmızı şarabı da harikadır. Ayrılmakta zorlanan müşterilerine yolluk verir. Eğer yolunuz düşerse, karşısındaki şarküteriye de peynir, salam çeşitlerini görmek için uğramanızı öneririm.

Puccini’nin evi kent dışında, Torre Del Lago’da. Çocukluğunda Verdi operalarını izlemek için Yalınayak köyünden şehre yürüyen besteci şöhrete, paraya kavuşunca göl kıyısında köşk yaptırmış. Göldeki yaban ördeklerini avlamayı sever, köylüler yakalamaya gelince ateş edip, kovalarmış. Evindeki Akdeniz atmosferi çarpıcı. Yazın burada opera festivali yapılıyor. Kentteki diğer festivallere pop, caz, klasik müziğin çok ünlü isimleri geliyor.

Lucca, öldüğümde küllerimin serpilmesini vasiyet edebilecek kadar sevdiğim bir şehir. Duvarları arasında olağanüstü bir romantizm barındırıyor. Aşkın ötesinde, geçmişi yaşamanın getirdiği huzur, gözlerin ve kalbin doyması başlıbaşına bir romantizm yaşatıyor. Kenti, bu güzelliği paylaşmaya layık, sevdiğiniz biriyle keşfetmenizi tavsiye ederim.

EN SEVDİĞİ 5 YER

á Lucca á İstanbul á Floransaá Skanör (İsveç) á Bodrum

ne dinler

Klasik ya da caz

seyahatte ne okuyor

Biyografi, roman, tarih, şiir

ne giyer

Spor, rahat giysiler

ne yiyor ne içiyor

Yerel lezzetler

çantasının vazgeçilmezleri

Kitap, not defteri, kalem, ilaç, harita, uğur kabul ettiğim üç obje

kimle seyahat ediyor

Tek başına veya küçük bir grupla

ne alıyor

Yerel müzik, obje, yiyecek, kitap, resim

False