Kur'an'ın en büyük şikayeti din temsilcilerinden
Kur'an'ın önemli bir kısmı, dini temsil edenlerden şikâyetten ibarettir. Bu bize ilk bakışta garip gelebilir, ama Kur'an'daki şirk kavramını düşünüp Kur'an'ın anlattığı biçimde anlarsak şaşkınlığımız ortadan kalkar.
Kur'an'ın temel düşmanlardan ve ‘en büyük zulümlerden biri’ olarak gördüğü (bk. Lukman suresi, 13) şirk, ne ateizmdir ne deizmdir ne de dinsizlik.
Şirk, varlığını ve kudretini kabul ettiği Allah'ın yanına yedek birtakım ilahlar koyan bir dindir. Ve belki de tarihin en zorlu dinidir.
Şirk, bir ‘dincilik dini’dir.
Şirk, Kur'an penceresinden bakarsanız, peygamberlerin tebliğ ettiği tevhit (hüküm ve tasarrufun tek kudrette olduğu din) dinine karşı, bir panteon dinidir.
Şirk panteonunda Allah korunmaktadır. (bk. Kur'an, Lukman suresi, 25) ancak, Allah'ın yetkilerinden ve söz hakkından panteonun alt ilahlarına da pay çıkarılmaktadır.
Şirk panteonundaki alt ilahlar eşya, nesneler olabileceği gibi, insanlar da olabilir. Daha çok kutsallaştırılmış insanlar olur. Kur’an, bu kutsallaştırılmış şirk tanrılarına şürekâ (Allah’a ortak tutulan kişiler) diyor. Şürekânın en etkin elemanları, yine Kur’an’a göre,
‘şeytan evliyası’, ‘şeytan orduları’, ‘şeytanın ekibi’ olarak tanıtılmaktadır.
Bu şürekâ, din hayatında, tıpkı bir şirketin ortakları gibi devreye girmektedirler.
Şirk, gerçekten bir şirket dinidir. Zaten, şirkle şirket kelimeleri aynı kökten ve aynı anlamdadır. Bu şirketin ortakları (şürekâ), panteonda baş köşeye koydukları Allah ile bir uzlaşı, bir paylaşım içine girmek isterler.
Ateizm ve dinsizlikten asla söz etmeyen Kur'an, temel düşman ve insanlığın en büyük belası olarak işte bu şirki yani şirket dinini göstermektedir.
Şirkin, en sinsi ve yıkıcı olanı, peygamberlerle tevhit değerlerinin araç kılındığı şirk türüdür. İslam Peygamberi bu şirk türüne ‘gizli-sinsi-maskeli şirk’ (eş-şirk el-hafî) demektedir.
Ama Kur’an’ın gösterdiği anlamıyla şirk bu kadar değildir.
ŞİRKİ TANIMADAN GERÇEK İSLAM’ITANIYAMAYIZ!
Şirki Kur’an’dan öğrenmez isek, İslam’ı da Kur’an’dan öğrenmiş olamayız.
Kur’an dinini sadece tevhidi anlayarak öğrenemezsiniz, ondan önce şirki öğrenmeniz gerekir.
Peygamberimizin torunu ve İslam din ilimlerinin en büyük kaynaklarından biri ve İmamı Âzam’ın da hocası olan İmam Cafer Sadık (ölm.148/765), Arap-Emevî despotlarının İslam’ı yozlaştırıp tanınmaz hale getirmelerini anlatırken şu ölümsüz tespiti yapmıştır:
“Emevîler, İslam’a en büyük kötülüğü tevhidin öğrenilmesini engelleyerek yapmadılar; onlar şirkin öğrenilmesini yasakladılar. Böylece tevhidi öğrendiğini sananlar hakikatte tevhidi öğrenmemiş oldular.”
Kur’an’ın ve Peygamberimizin ifadelerine göre, gizli şirkin en zehirli türlerinden biri de din hayatına riyakârlığın girmesidir.
Hiçbir din ve dindar, günahla batmaz. Allah, günahları bir biçimde affeder. Ama riyaya bulaşanların ne affı söz konusudur ne de kurtuluşu. Çünkü onlar şirke bulaşmışlardır.
Ve şirkin asla affedilmeyeceğini Kur’an defalarca dile getirmektedir.
Riyaya bulaşanlar, hiç tartışmasız müşriktir.
Şirke bulaşanların ürettikleri hiçbir şeyden hayır beklenemez. Kur’an’a göre, müşrikler (her türü) namaz kılıp hacca gidebilirler. Mescitleri, mâbetleri süsleyip püsleyebilir, özellikle Kâbe için büyük harcamalar yapabilirler.
Bütün bunlara karşı bizi uyaran Kur’an, şirke bulaşanların namazlarını ‘lanetli namazlar’ olarak anmakta ve onlardan bahsederken şöyle demektedir:
“Lanet olsun o namaz kılanlara ki, namazlarına riya bulaştırmışlardır.” (Mâûn suresi, 4-5)
İşte, asırlardır saklanan ve üstü örtülen ‘mucize Kur’an gerçekleri’nden biri de budur.
Din konusunda ‘hayat verici gerçek’ budur.
Ve Türk insanı bu gerçekten habersiz bırakılmıştır.
Eğer bizim dindar, ateist, deist, hatta dinci aydınlarımız bu Kur’an gerçeğini zamanında öğrenmiş olsalardı Türkiye bugün bu hallerde olmazdı.