GeriSeyahat Kumarbaz da olabilirdim ama adrenalinimi yükselten bu iÅŸ
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
Kumarbaz da olabilirdim ama adrenalinimi yükselten bu iÅŸ

Kumarbaz da olabilirdim ama adrenalinimi yükselten bu iÅŸ

Rahmi Koç, Türkiye'de bir sanayi müzesi açan ilk sanayicimiz. Yeni yeni tanınmaya baÅŸlayan ‘‘Endüstriyel Antika’’nın piri. Binlerce küçüklü büyüklü eseri, tam 40 yılda biriktirdi, hálá da biriktiriyor. Küçüklüğünde trenlere, kurgulu oyuncaklara meraklıydı. 40 yıl boyunca da bunların sahicilerini biriktirdi! Öyle böyle deÄŸil, biriktirdiÄŸi objeler arasında Ä°kinci Dünya Savaşı'ndan kalma uçaklar da var, vagonlar da ‘‘fabrika’’lar da... Sonra kayıklar, gemi baÅŸları, denizcilik aksesuvarları -mesela bir korsanın takma bacağı, bir ayakkabı imalathanesi, yüzyıl başından kalma bisikletler, ilk buharlı araçlar, sürat motorları, antika otomobiller... Ãœstelik bu devasa koleksiyonun henüz sergilemeye çıkaramadığı bölümü de bir müze daha kurabilecek kadar büyük. Rahmi Koç, koleksiyonunun ilk kısmını, 1994’te Haliç'te açtığı Rahmi M.Koç Müzesi'nde sergilemeye baÅŸladı. Bu müzenin kurulduÄŸu bina, temelleri 12. yüzyıla ait bir Bizans yapısına dayanan Lengerhane'ydi. Müzenin ikinci ve çok daha kapsamlı bölümü ise bu hafta Lengerhane'nin karşısındaki 140 yıllık Hasköy Tersanesi'nde açıldı. Özellikle çocukların ve çocukluÄŸunu yitirmemiÅŸ büyüklerin ilgisini çekecek olan müzede, her türlü alet ya bulunduÄŸu bölüme girilince ya da düğmesine basılınca çalışıyor. Işıklı panolar mekanizmalarını anlatıyor. İçinde bir restoran ve tamamen antika bir Ä°ngiliz pub'ı da bulunan müze, tam gün kültürel bir gezinti için biçilmiÅŸ bir kaftan.Türkiye'de zenginler genelde tabloya, antikaya yatırım yapar. Sizin sanayi objelerine ve tarihine olan merakınız nereden kaynaklanıyor?- Küçükken buhar makinelerine, trenlere, kurgulu oyuncaklara meraklıydım. Sonra insan yurtdışına gidince böyle ÅŸeylere bakınıyor. Öyle müzeler var ki, Türkiye'de bunların hiçbiri yok. Detroit'teki Henry Ford Müzesi niye sizi en çok etkileyen müze oldu?- Henry Ford, kendi ürettiÄŸi otomobillerin ilk modelini tutarak baÅŸlamış. Ama kendi otomobiliyle koleksiyon yapmak insanları pek ilgilendirmiyor. Onun yanında traktöre filan baÅŸlamış, Edison'un bütün laboratuvarlarını satın almış, müzeyi geniÅŸletmiÅŸ. Biz de Koç mamullerini biraraya getirsek dedik. Ecnebiler, ‘‘Sizin mamülleriniz kimseyi ilgilendirmez’’ dediler.Ne zaman oluyor bu?- 20 sene evvel. Biz sanayiye baÅŸladığımız zaman. Birkaç imalatçı ilgilenir bunlarla ancak denilince ne yapalım, dedik. Sanayi tarihiniz varsa, geniÅŸletin dediler. Baktık Türkiye'de sanayi tarihi diye bir ÅŸey de yok. Sanayi 30'larda baÅŸlamış ama bir ÅŸey kalmamış geriye. Hepsi yakılmış, eritilmiÅŸ, satılmış. Bu eserlere kıymet veren Ä°ngiltere, Almanya ve Fransa var. Bu ülkelerden eser toplamaya baÅŸladım. Nerelerde buluyorsunuz?- Müzayedelerde, koleksiyoncularda, antikacılarda. Restore edilmiÅŸ eserler çok pahalı. Restore edilmemiÅŸ eseri ucuza alıp burada yaptırmayı akıllıca bir fikir olarak gördük. Ama baktık ki restorasyon tekniÄŸi de yok bizde. Bir adama ÅŸunu temizle diyorsun, bütün boyasını alıyor, saca kadar indiriyor. Bir yabancı eksper bulduk. Üç türlü restorasyon tekniÄŸi olduÄŸunu söyledi. Bir tanesi gösteriÅŸi olan restorasyon. DiÄŸeri, hem iÅŸleyen hem göze iyi görünen. Üçüncüsü ise ‘‘museum quality’’ dedi. Yani müzelere konacak kalitede çalışır eser! Sonra bizdeki çocuklardan birini yurtdışına gönderip eÄŸitim aldırdık. Artık bir restorasyon atölyeniz var...- Evet. ÇoÄŸu eserimizi ÅŸimdi kendimiz restore ediyoruz. Bütün objeleri toplamanız, araÅŸtırmanız için dünya üzerinde bir hafiye ağınız olmalı.- Ağımız yok ama camiada tanınır hale geliyorsunuz. Adam, eski komÅŸumda size uygun bir buhar makinesi var deyip fotoÄŸraf gönderiyor ya da bir baÅŸkası ben sizin atölyede çalışmak istiyorum, diyor. Kimisi katalog gönderip ÅŸu tarihte ÅŸu köyde mezat olacak, namınıza alayım mı diyor. Kaç yıldır topluyorsunuz? Sayısı hakkında bir fikriniz var mı?- 40 yıldır. BaÅŸtan envanterini tutmadık maalesef ama binlerce. Müzede gördüğünüzün yarısı kadar da depolarda var. Yine de bir parçayı gördüğüm zaman nereden, ne zaman, kaça aldığımı hatırlıyorum hemen. Yani elinizde kalanlardan bir üçüncü müze açabilir misiniz?- Rahatlıkla. Mesela bu hafta Oslo'daydım. Orada denizcilik tarihi oldukça eski ve iyi eserleri var ama müze bizimkinden daha ahım ÅŸahım deÄŸil. ‘‘Bana hitap edeni alıyorum’’ diyorsunuz. Size ne hitap ediyor?- Onu bir anlatabilsem! O zaman çok teklif alırım. Elime alıp bir altına üstüne baktığımda hitap ediyor. Görüp dokunmak lazım. Onun için elektronik olay bir yere kadar gelip duracak, çünkü dokunamıyorsunuz.Bütün koleksiyonunuza ne kadar para harcamışsınızdır bugüne kadar?- Bunun hesabını yapmak mümkün deÄŸil.Peki aldığınız zevki nasıl tarif edersiniz?- Bedihî (apaçık) bir zevk. Nasıl ki bir fabrikayı yaptığınızda, mal çıktığında zevk alıyorsunuz, bir eseri de tetkik ediyorsunuz, nasıl restore edileceÄŸini öğreniyorsunuz, müzeye koyduÄŸunuzda gezerken ne zevk veriyorsa onu veriyor.Sanayicilik yapıp para kazanmak mı daha zevkli, yoksa bu tür hobilere para harcamak mı?- Kumarbaz da olabilirdim, yılda üç beÅŸ milyon dolar kumara harcayacağım derdim. Böyle insanlar da var Türkiye'de. Zevki buysa, adrenalini böyle yükseliyorsa niye yapmasın. Benim adrenalinim de bunlardan yükseliyor. Karada ve denizde giden otomobili nereden buldunuz?- Kıbrıslı yalısının damadı Ä°lkay BilgiÅŸin hibe etti. Ä°kinci dünya harbinden sonra askeriyede yapılmış; yol bitince dereden filan da geçmek için. Evet hem denizde hem karada gider ama bence hiçbir iÅŸe yaramaz. Arabayı alıp buradan denize atlayamazsınız ki, denize inen çıkan yolunu yapmak lazım.Müzeler, Cafe du Levant, Zeyrekhane, Ä°ngiliz Pub'ı... Haliç için baÅŸka projeleriniz var mı?- Umudum, belediye mezbahayı yıktı, halk müzesi yapacağız, dedi. Deniz müzesi yapacağız diyorlar, çok iyi. Çünkü BeÅŸiktaÅŸ'taki bina bir felaket. Böylece bizim Haliç yavaÅŸ yavaÅŸ müzeler bölgesine dönecek. Eski tersanelerden bir ÅŸeyler yapılabilir. Biz de geniÅŸlemek imkanı olursa yeni projeler geliÅŸtiriyoruz. Mesela bir istimbot turu yaptıracağız. Belediye güzergah gösterirse ray döşeyip dört kilometrelik bir tur için Tünel vagonunu kullanacağız. Krizden sonra votkaya baÅŸladımNorveç'ten gelen uçaktan indiniz. Helikoptere atlayıp müzedeki açılışa katıldınız. Dünyanın sayılı zenginlerinden biri olarak halk arasına karışıyor musunuz ara sıra?- Bayilerimizi gezerim Anadolu'da. Yolda yürürüz, herkesle el sıkışırız. Vardır öyle huyumuz, karışırız halkın arasına. Aa Rahmi Koç derler, ben de onlara, yok beni hep benzetirler derim!Evde hiç pijamayla filan dolaşır mısınız peki?- Ben öyle çubuklu pijama filan giymem. Zaten eve geldiÄŸim nadirdir. Koç Holding'de yüzerim. Sonra eve geleceksem kışın eÅŸofman, yazın hafif bir pantolon gömlek giyerim. Pijama yatak odasında kalacak bir ÅŸey bence. Öyle damatlık robdöşambr, şıpıdık terlik filan da giymem. Ev terliÄŸim var. Sizler ne yer, ne içersiniz?- Az yiyoruz. Ä°nsan yaşı ilerleyince kilo alıyor. Mümkün olduÄŸunca uçan ve yüzen ÅŸeyler yiyoruz. Kolesterol yüzünden çok sevdiÄŸim halde kabuklu deniz mahsulü yemiyorum. Etler, kuzular, onları unuttuk artık. Arada bir insanın canı istiyor ama. Haftada bir gün iki yumurta yiyorum, yalnız dışı. Sebzeyi bol yiyoruz. Çin ve Japon yemeklerini seviyorum, onlar kilo aldırmıyor. Bizim Ada'da bir Çinli var, ara sıra giderim Çin yemeÄŸi yapar. İçki olarak votka içiyorum. Eskiden viski içerdim. Moskova'da açtığımız Ramstore'ların açılışına gittiÄŸimizde gördüm, bir duvar votka vardı. En iyisi Politbüro'nun içtiÄŸi dediler. Onu aldık. Günde bir duble içeriz. Ä°ÅŸte krizden votka içiyoruz. Yemekte ÅŸarap. Ama beÅŸ defa da hacıyız yani. Cuma günleri de namaz...Nasıl ÅŸarap içiyorsunuz?- Kırmızı, hafif ÅŸarap içerim ben. Sofra ÅŸarabı, Cotes du RhÔne. Merkezine gittik, ÅŸiÅŸesi üç dolar. Öyle ahım ÅŸahım ağır ÅŸaraplar iyi gelmiyor bana.Ucuz diye onu tercih etmiyorsunuz herhalde!- Hayır hafif ve genç olduÄŸu için tercih ediyorum. Politbüro'nun içtiÄŸi votkayı içiyorsunuz. Müzenizin açılışında da Kübalı bir grup Che Guevara'nın parçasını çaldı. Dünyanın bu hali sizi nasıl etkiliyor?- Ne zaman çalındı, ben duymadım! Che Guevara'nın tişörtlerini filan Küba'da gördüm. Dünya süratle küçülüyor, tek bir pazar haline geliyor tabii. Amerika herkese istediÄŸini yapıyor. Bu dünyada kuvvetli olursanız kanunlara manunlara riayet etmenize gerek yok. ABD ne derse bugün herkes ona boyun eÄŸmek durumunda kalıyor. Siz kendinizi yurtdışında hangi ÅŸehirde ne yaparken rahat hissediyorsunuz?- Hep antika bakarım. Mesela bu hafta Oslo'dan güzel bir gemi dümeni maketi aldım. Bir de eski demir iÅŸi kar kızağı buldum. Sekiz on tane de kitap.Nasıl ödüyorsunuz paraları?- Nerede ödeyeceÄŸinize baÄŸlı. Yurtdışında antikacılar peÅŸin para ister. Açık sergilerden satın alıyorum çünkü. O bakımdan yurtdışına giderken bol nakit alırım yanıma. Bazıları tanıyor, gönderiyor.Çocuklarınızla aranız nasıl? Onlara babanızın size davrandığı gibi mi davranırsınız?- Bir kere jenerasyon farklı. Ben tek erkek evlattım. Babam da çok disiplinliydi, münasebetler deÄŸiÅŸikti. Benim üç oÄŸlum var, arkadaÅŸ gibiyiz. Disiplin uyguladım tabii ama farklı bir disiplin. Gerçi Ömer'e iki gün ata binmeme cezası verdim, o da bıraktı. Yani dikkatli olmak lazım.Zenginsiniz, köklü bir aileden geliyorsunuz, eÄŸitiminiz iyi. Yakışıklılığınızdan söz edilir hep...- Aaa yazılı ve imzalı verin bunu lütfen!Niye ikinci kez evlenmediniz? Eminim çok kadın istemiÅŸtir bunu?- Çocuklar yüzünden. Çünkü eve baÅŸka bir kadın girerse çocuklar etkilenir. Ãœvey anneyle büyümenin ne demek olduÄŸunu bilirsiniz.Ama hayatınıza çok kadın girdi, bu etkilemedi mi çocukları?- Bakın, evlenmediÄŸiniz sürece bu etkilemiyor çocukları. Ama gün gelir, bu senin annen derseniz, reaksiyon gösterir. O bakımdan yapmamak gerekir. Bana kalsa da düşünmezdim.SULTAN ABDÃœLAZÄ°Z'Ä°N PERÄ°ÅžAN VAGONUBir gün Profesör Nurhan Atasoy bahsetti. Sultan Abdülaziz'in vagonunu en son HaydarpaÅŸa'da gördüm, vaziyeti periÅŸan, dedi. AraÅŸtırdık; vagon açıktaymış, tepesinden su akıyormuÅŸ, sonra da kayboldu dediler. Yedikule'deki bir lokomotif deposunda bulduk. Filmcilere vermiÅŸler, içi berbat olmuÅŸ. Devlet Demiryolları'na rica ettik, onların malı olarak restore edip teÅŸhir etmek için. Ä°ngiltere'de yapıldığını öğrendik. Sonra 1930'da yapılmış 1.5 metrelik bir modelini bulduk. Ona bakarak orijinalini yaptık, kenarındaki süsleri yapacak özel adamları bulduk. Tavan kumaşından küçük bir parça vardı, aynısını dokuttuk. Bütün bunlar iki sene sürdü. Gayet de rahatsız bir vagonmuÅŸ ama adam yaptırmış ve Avrupa'da gezmiÅŸ. Eski tersane hayata döndüHasköy Tersanesi, Åžirket-i Hayriye'nin en küçük tersanesiymiÅŸ zamanında. Orijinal gemi kızağının üzerinde Tekel'in eski gemilerinden biri duruyor. Kızağın altından Haliç'e akan sular, müze alanını ikiye bölüyor. Rahmi M. Koç Müzesi, çocukları, gençleri hem eÄŸitmeyi, hem eÄŸlendirmeyi amaçlayan bir kompleks. Statik müze anlayışı dışında, yaÅŸayan, canlı ve romantik bir mekan. KaÄŸnılar; VahÅŸi Batı'ya hücum hikayelerinden tanıdığımız kovboy arabaları, faytonlar, kupalar; Atatürk'ün kullandığı ilk traktör, buharlı ilk otomobil, Henry Ford'un seri olarak ürettiÄŸi ilk otomobil, Barış Manço'nun Rolls Royce'u, Vehbi Koç'un 1972 model Fiat'ı, denizde de gidebilen pervaneli otomobil, bizim klasik Anadol, hepsi ardarda sıralanıyor. Araçlar arasında trenler, Kadıköy-Moda tramvayı ve Abdülaziz'in Müze tarafından restore ettirilip ilk kez sergilenen Saltanat Vagonu da bulunuyor. Sonra ilk hallerinden bugüne bisikletler, motosikletler, bebek ve özürlü arabaları, yalı kayıkları, tekneler... Objelerin çoÄŸu Rahmi Koç'un kendi koleksiyonundan. Bir kısmı ise süreli olarak verilmiÅŸ ya da Müze'ye hibe edilmiÅŸ. Müzenin ne nasıl çalışır bölümlerinde, ziyaretçiler bir radyatörün nasıl ısıyı ilettiÄŸini, tekerleÄŸin nasıl döndüğünü, termosifonun nasıl çalıştığını bir tek düğmeye basarak görebiliyor. Zeytinyağı imalathanesinin ÅŸalterini kaldırdığınızda fabrika çalışmaya baÅŸlıyor. Nadir Araser'in hibe ettiÄŸi bu fabrika, uzun yıllar çalıştıktan sonra, tamamen aslına uygun olarak müzeye taşınmış ve sanki isterseniz zeytinyağı üretebilecek durumda. Erol Usta'nın Ayvansaray'daki Sandal Yapımevi de 1932 yılındaki haliyle müzedeki yerini almış. Ayakkabı tamirhanesi, bitkilerin ÅŸifalı ilaçlara dönüştürüldüğü eczane, demirlerin kor ateÅŸte dövüldüğü demirci, saat tamircisi dükkanları da tüm sahicilikleri ve romantizmleriyle orada. Müze öyle bir iki saatte gezmekle bitirilebilecek türden bir mekan deÄŸil; bu yüzden yüzyıllık bardak, çanak, masa ve sandalyelerle dekore edilmiÅŸ antik Ä°ngiliz pub'ına uÄŸrayıp bir ÅŸeyler içebilirsiniz. Elbette acıkacaksınız; dolayısıyla Akdeniz yemeklerinin ağırlıkta olacağı Halat Restaurant da müze içinde hizmete baÅŸlamış. Nasıl yaÅŸar bir müze?Eserler zaman zaman deÄŸiÅŸir, bakımı yapılır, davet ziyafet yapılır, konferanslar düzenlenir, sergiler açılır. Hayatımızın bir parçası haline gelmesi lazım. Mesela Metropolitan Müzesi. Senede 4,5 milyon kiÅŸi geziyor. Oradan aldığınız bir eÅŸarp fevkalade makbule geçiyor. Bir kadın para bahÅŸetmiÅŸ her hafta kocaman bir çiçek konuyor ortaya, bir baÅŸkası neyse masrafı ben veririm, burada klasik müzik çalsın, demiÅŸ. Åžimdi yaÄŸmurlu havalarda insanlar müzeye gidiyor, müziÄŸini dinleyip geziyor, kafesinde oturuyor. Biz de böyle olsun diyoruz. Â
False