Kültürel dokusu, lezzetleri mimarisiyle keşfedilmeye değer
12 yıldır Almanya’da yaşayan Emre Elivar (31), Washington’dan Tokyo’ya dünyayı dolaşıp konser veriyor. Schubert ve Schumann’ın eserlerini yorumladığı ilk albümü iki hafta önce Sony tarafından Almanya’da yayımlandı. Beethoven’ın son üç piyano sonatı ve Diabelli Varyasyonları’ndan oluşan kaydı ise New York’ta yayın sırası bekliyor.
Elivar, Beethoven’ın eserlerini Venedik’e yaklaşık 100 kilometre uzaklıktaki ortaçağ kasabası Sacile’de kaydetti. Ünlü Fatzioli piyanolarının kasabadaki merkezinde 10 gün konuk olan piyanist “Turistik rotanın dışındaki gerçek İtalya’yı keşfetmek isteyenler Sacile’yi görmeli” diyor.
Doğduğum, çocukluğumun geçtiği Ankara keşif duygusunu kışkırtmayan bir şehir. Yine de çocukluğumda Sadun Boro’nun kitaplarını okuyup, dünya turuna çıkmayı hayal ederdim. İlk uzun yolculuğuma 1996’da, Ankara Konservatuvarı’ndan mezun olduğumda çıktım. 19 yaşında, dil öğrenmek için tek başıma bursla Mannheim’a gittim. Dört ayda kenti ve çevresini de gezdim. Heidelberg’e hayran kaldım. Ardından Weber Müzik Akademisi’nde yüksek lisans için Dresden’e geçtim. Üç yıl, uygun zamanlarımda “Saksonya İsviçresi” denilen bölgedeki şehirleri, kasabaları gezdim. Doğanın neredeyse el değmeden korunması, kasabalardaki eski yapılara gösterilen özen beni çok şaşırttı.
1999’da, Hans Eisler Akademisi’nde doktora yapmak üzere gittiğim Berlin’de yaşıyorum hâlâ. Yarışma ve konserler için Avrupa’nın neredeyse tüm ülkelerine, Amerika ve Japonya’ya gittim.
En çok Porto ve Barselona’dan etkilendim. İlk fırsatta Çin ve Hindistan’a gitmek istiyorum.
TURİSTLER İÇİN CİLALANMIŞ ŞEHİRLERİ SEVMEM
Uçağa rehber kitapla binip gideceğim şehirler hakkında bilgilenirim. Hava yağışlıysa ya da şehrin yegane varlığı sanat koleksiyonlarıysa, müzelerden başlarım turuma. Aksi halde tramvay ya da otobüsle çevreyi tanıyıp, sokaklarda yürüyerek şehirleri keşfetmeyi severim.Mimari ve kozmopolit doku ilgimi çeker. Bitpazarı, balıkçı çarşısı, pazarları görmek isterim. Güzellikler kadar, çirkinlikleri de merak ederim. Özenle cilalanmış, yaşam mekanından çok turistik vitrine benzeyen şehirleri sevmem.
Kimi zaman müthiş sokak müzikçilerine rastlarım. Berlin’de dinlediğim akordeoncuyu, Mannheim’daki bakır üflemeli sazlar topluluğunu unutamadım.
ADAYA KURULMUŞ
Sacile, Adriyatik Denizi’nin kuzeyinde, Friuli-Venezia Giulia bölgesinde. Avusturya ve Slovenya’ya komşu olan bölgenin özelliği dağ, orman, akarsu zenginliği. 19 bin nüfuslu kasaba, Livanza Nehri üzerinde, köprülerle bağlı iki adaya kurulmuş. Venedik’e karayoluyla 80 kilometre, yolculuk bir saat sürüyor. Lakabı, Serenissima’nın (Venedik Cumhuriyeti) Çiçek Bahçesi. Yedinci yüzyılda önce büyük adaya katedral, küçüğüne liman ve pazar yeri yapılmış. Nehir ticaretiyle zenginleşip, 15. yy’dan sonra Venediklilerin elinde hızla gelişmiş. 19.yy’da demiryolu gelince önemi artmış. Tuğla fabrikaları sayesinde, çevrede birbirinden güzel evler inşa edilmiş. Fakat 1936 depremi ve 2. Dünya Savaşı’ndaki bombardıman mimari zenginliğin bir bölümünü silmiş.
Balkonları, bahçeleri çiçekle süslenmiş evleri, ağaçlandırılmış caddeleri ve meydanları, herbiri farklı üsluptaki köprüleri, şehir içinden geçen kanallarıyla huzur içinde bir kasaba Sacile. Gece ışıklandırıldığında çehresi değişiveriyor. Etrafta harabe bina yok. Kafeleri çok güzel. Evlerin dışa kapalı avluları taş işçiliği ve çiçeklerle tablo kadar güzel. Nüfus şaşırtıcı derecede genç. Sacile’de İtalya’nın en eski kuş festivali düzenleniyor, en meşhur piyanoları üretiliyor.
STRADIVARIUS’UN AĞAÇLARI
Sacile’ye, 2006’da Fazioli piyanolarının daveti üzerine gittim. Manevi babam Muammer Erboy’un girişimiyle, ilk albümümü kaydedecektim. Kayıt teknisyenliğini üstlenen Ateş Orga, Fransa’dan geldi.
Tarihin en ünlü lüthiyesi Cremona’lı Stradivarius, kemanlarını Sacile çevresindeki köknarlardan yaparmış. Piyanist ve mühendis Paolo Fazioli, 30 yıl önce hayalindeki piyanoyu yaratmak için bu kasabada bir atölye kurmuş. Akustikçi, matematikçi, piyano teknisyeni ve usta marangozlardan bir ekiple yepyeni tarasımlar geliştirmiş. Rezonans tahtası köknardan, her ayrıntısı elle yapılan altı model tasarlamışlar. Dünyanın en büyük konser piyanosu bunların arasında. 30 kişilik ekiple, yılda sadece 110 enstrüman üretiyor. Sesi diğerlerinden daha uzun yaşatan, parlak tınılı piyanoları kullananlar arasında Ashkenazy, Brendel, Perahia gibi ustalar yer alıyor. Kasabanın iki kilometre dışındaki fabrikanın konser salonunda her hafta resitaller düzenleniyor, ünlü piyanistler konser veriyor. Ayrıca kayıt yapılıyor.
Repertuvarımı belirlemiştim: Beethoven’ın son üç piyano sonatı ve Diabelli Varyasyonları. İlk gün konser salonundaki üç piyanoyu denedim. Biri Aldo Ciccoli’nindi, buradaki resitallerinde kullanıyordu. Ertesi gün, seçtiğim piyanonun başına oturdum ve kayıt sorunsuz başladı. Hayat sürprizlerle dolu: Üçüncü gün, yakındaki NATO üssü Aviano’dan kalkan uçakların kaydı etkilediğini fark ettik, dördüncü gün belediye yandaki sokağı asfaltlamaya başladı. Neyse ki belediye çalışmaya ara verdi. Alçak uçuşlar tamamlandı ve işler yoluna girdi. Albümde kes yapıştır yöntemi kullanmamak için eserleri defalarca baştan kaydettim. Dört günde, yaklaşık 20 CD’lik kayıt yaptım. Bu süreçte, kasabanın pastoral atmosferinde sabah yürüyüşü, akşam birbirinden güzel restoranları keşfetmek yaşadığım gerilimi azaltıp beni rahatlattı. Bu ruh hali icraya da olumlu yansıdı. Schubert, Schumann albümümümde aynı duyguyu yaşamamıştım. Çünkü Berlin’de kaydettim.
Kayıttan sonra da bir süre kasabada kaldık. Çevredeki güzelliklerin tadını çıkardık. Sacile’nin restoranları, dondurmacısı çok ünlü. Venedik’ten sadece yemek için geliniyor. Fiyatlar çok makul. Bölge mutfağı av etleri ve makarna çeşitleri ağırlıklı. Jambon ve peynir çeşitleri açısından zengin. Fazioli’ye yakın bir restoran keşfettik. Her öğlen mutlaka uğruyor ve birbirinden ilginç yemeklerini tadıyorduk. En iddialı restoran ise kasaba meydanındaki Il Pedrocchino’ydu. 15. yy’da inşa edilmiş bir bina, 17. yy. mobilyalarıyla döşenmiş. Şarap kavı, mönüsü gözalıcı.
Sacile’liler, yemeği ve kültürü paylaşmayı seviyor, çok misafirperverler. Kasabada her ağustosun son pazarında İtalya’nın en büyük kuş festivali düzenleniyor. Ötücü kuş, jambon, peynir ve bal yarışmaları yapılıyor. Tipik bir İtalyan hayatı görmek, bozulmamış, turist kaynamayan bir havayı solumak için gitmeye değer.
en sevdiği beş yer
· İstanbul, · Venedik,
· Barselona, · Porto, · Viyana
ne okur
Yerel yayınlar
kimle seyahat eder
Yalnız
çantasının vazgeçilmezleri
Not defteri, telefon, kol düğmesi, dolmakalem, başağrısı ilacı
ne yiyor
Yerel lezzetler
ne giyer
Ütü gerektirmeyen rahat kıyafetler
ne alıyor
Kitap, CD ağırlıklı olmak üzere ilginç bulduğu her şeyi