Küba’da ufak bir müzik yolculuğu
1898’e kadar İspanya hakimiyetinde yaşayıp, daha sonra ABD askeri müdahalesine maruz kalmış bir ülke düşünün. Daha sonra bağımsızlığını ilan etmiş olsa dahi ABD’nin uzun yıllar uydusu olmaya mahkum olmuş. En yakın ABD toprağının 105 mil uzağındaki, her an müdahaleye açık Karayipler’in incisi küçücük bir ada ülkesi hayal edin. Küba’dan söz ediyorum. Bu küçücük ülkenin özverili yurtseverleri, devrimin ‘Komandante’leri, 1960larda büyük bir kahramanlık öyküsüne imza atıyorlar ve günümüzün Küba Cumhuriyeti’ni kuruyorlar.
Yıllardır uluslararası ambargo altında yaşayan, buna rağmen dimdik ayakta duran bu ülke yıllarca hayallerimi süsledi. Fırsat bulduğum ilk anda ziyaret ettiğim bu eşsiz ülkedeki ilk durağım ülkenin başkenti olan UNESCO koruması altındaki Havana oldu. İspanyol sömürge döneminden kalma kolonyal mimarisiyle göz kamaştıran ve sokak müzisyenleriyle her daim hareketli olan bu şehir sizi her an içine çekiyor. Şehirde müziğin tınılarını duymadığınız, içinizin kıpırdamadığı bir an bile yok gibi. Tam bu nedenden ötürü efsane 2Buena Vista Social Club’ grubunun bu topraklarda doğmuş olması bir tesadüf olmamalı.
Buena Vista Social Club 1940’lı yıllarda Küba’da yaşayan müzisyenleri bir araya getiren bir müzik ve dans kulubü olarak kurulmuş. Adeta siyahi Kübalı müzisyenlerin derneği niteliğini taşıyan kulüp ne yazık ki, bir süre sonra kapanmış. 1990’ların başında ‘Juan de Marcos Conzales’ ve ‘Ru Cooder kulubü’ yeniden canlandırmak ve zamanında bu kulubün bünyesinde hünerlerini sergileyen değerli müzisyenleri tekrar bir araya getirmek üzere bir çalışma gerçekleştirmişler. Böylelikle de geleneksel Kübalı müzisyenlerden oluşan Buena Visa Social Club grubu tekrar canlanmış.
Bu grubun en önemli özelliği, adeta ülkenin bizatihi kendisi gibi, dinamik, kolektif ve eşitlikçi bir yapıya sahip olması. Grubun pek çok üyesi mevcut ve grubun yapısına paralel olarak grubun her üyesi her an aynı anda aynı yerde bulunamayabiliyor. Örneğin grubun bir kısmı turnedeyken, diğer bir kısmının Küba’da performans sergiliyor olması oldukça olası.
Bu yüzden de grubun etkinlikleri ve albümleri ‘Buena Vista Social Club sunar’ (Buena Vista Social Club presents) adı altında duyurulur. Küba’nın adeta alametifarikası olan bu grup konserlerinin gelirlerinin bir kısmını kendi aralarında paylaşır; kalan kısmını ise sosyal amaçlar için vakfederler. İbrahim Ferrer, Manuel ‘Guajiro’ Mirabal, Jesus ‘Aguaje’ Ramos, Manuel Galban gibi efsane isimlerle bütünleşen bu efsane grup 2014 yılında ‘Adios Tour’ (Veda Turnesi) isimli son bir dünya turnesi düzenlemişler; halihazırda ise Buena Vista Social Club bünyesinde müzik yapan müzisyenler Küba’da performans sergilemeye ve efsanevi ‘Chan Chan’ şarkısı başta olmak üzere efsane şarkılarını bizlerle buluşturmaya devam ediyorlar. Havana’ya yolu düşen ve grubu dinlemek isteyenlere tavsiyem Havana’daki Plaza de Vieja’daki Cafe Taberna’ya uğramaları. Grup düzenli olarak burada performans sergiliyor.
Küba’da müziğin tadını çıkarmak isteyenlere diğer bir tavsiyem de sokak performanslarını izlemeleri. Küba’da en beğendiğim sokak performansı deneyimini ikinci durağım olan Trinidad’ta yaşadım. Trinidad esasında Sancti Spiritus şehrine bağlı, UNESCO koruması altında bir kasaba. Kasaba meydanındaki amfi tiyatroda belirli akşamlar sokak performansları ortaya konuluyor. Ben 13 kişilik karma bir orkestranın performansına denk geldim. Nefesli saz olarak üç adet trompet, bir adet saksafon kullanılmıştı. Ritimlerde ise bir Latin klasiği olan bongo ve bir adet bateri mevcuttu. Ağırlıklı olarak salsa, biraz sokak rapi, bir de Afro-Küba tarzı müziklere yer verilen performans izlenmeye değerdi. Özellikle de ülkenin İspanyol sömürgesi altında olduğu dönemlerde şeker kamışı plantasyonlarında çalıştırılmak üzere Afrika’dan getirilen kölelerin şu anki hür varisleri (namı diğer Afrokübalılar) performanslarıyla parmak ısırtıyorlar.
Trinidad kasabasına gelmişken La Canchanchara isimli barın aynı adla anılan meşhur içeceğinden bahsetmeden olmaz. Bu içeceğin bir Küba klasiği olan diğer rom ihtiva eden içeceklerden farkı, içerisinde bal kullanılmış olması. Rom, limon, bal ve su ile yapılan bu içeceği yudumlarken bir yandan da kasabanın her noktasından gelen müziğin tadını çıkarabilirsiniz.
Trinidad’ın hemen ardından Havana’ya tekrar döndürmek istiyorum sizleri. ABDli yazar Ernest Hemingway’in Havana’da yaşadığı zaman boyunca her günkü uğrak yeri olan Floridita Bar eski sehir meydanının tam ortasında yer alıyor. Bar’ın efsanevi içeceği Daiquiri’yi yine bir efsaneye göre Ernest Hemingway ve Bar’ın sahibi Constantino Ribalalgua birlikte icat etmişler. Rom, şeker, misket limonu ve kırılmış buzla yapılan içeceğinizi bu nostaljik barda yudumladıktan sonra eski şehrin sokaklarında gezinerek muhteşem sokak şovlarının tadını çıkarabilirsiniz. Gün boyunca eski şehir meydanını karış karış adımlayan gezgin tahta bacaklılar ve arkasında onlara trompet, trampet ve davulla eşlik eden müzisyenler eski şehrin özgün mimarisiyle de birleşince bir görsel şölen ortaya çıkarıyor.
Gelişim ve değişim rüzgarlarının her daim estiği; kendini her daim canlı ve ayakta tutan bu ülke, duruşuyla ruhunuzu, müziğiyle kulaklarınızı, mimarisiyle gözünüzü doyuruyor. Küba’nın turizme ve dünyaya açılmasıyla birlikte ruhunu kaybettiğini klişelerine itibar etmemenizi; fırsatınız ve zamanınız varsa Orta Amerika’nın bu duruş sahibi ufak ada ülkesini ziyaret etmenizi şiddetle tavsiye ederim.