Komşuda hafta sonu için sürpriz rota
Ağustos ayında Edirne’de 37 derece sıcaklıktan bunaldığımız bir anda hafta sonu için Bulgaristan’da Koca Balkan Dağlarının bulunduğu bölgeye gitmeye karar verdik. Bulgaristan haritasını açıp bölgedeki şehirleri araştırdıktan sonra rotamızı belirleyip, henüz keşfedilmemiş hedefimizi seçtik: Tryavna... İşte size Tryavna gezi rehberi...
İki günlük gezi için hazırladığımız çantamız ve yiyecek sepetimizle aracımıza binip yola koyulduk. Gurbetçilerin dönüş dönemine denk gediği için açıkçası tedirgindik. Bu nedenle Kapıkule yerine Yunanistan’a açılan Pazarkule Sınır Kapısı’nı kullandık. İşlemlerimiz yaklaşık on dakika sürdü. (Genelde böyledir.) Yunanistan’da yaklaşık yarım saatlik bir yolculuğun ardından Ormenio Sınır kapısından Bulgaristan’a geçtik. Kapıkule’de o gün bekleme süresinin yaklaşık beş saat sürdüğünü öğrenince doğru bir tercih yaptığımızı düşündük.
Bulgaristan’a girince ilk yapmanız gereken otoban pulu olan Vignette’yi alarak cama yapıştırmak. Bir haftalık Vignet ücreti yaklaşık 35 lira. Almadığınız takdirde cezası 150-1500 lira arasında. (Polisin insafına kalmış) Otoban ücreti almalarına rağmen Bulgaristan’da otoban hatta bölünmüş yol bile çok az. Bu yüzden güvenli yolculuk için mümkün olduğunca hız limitlerine dikkat edip, sollama yapmadan seyahat etmek gerekiyor. Türklerin yoğun yaşadığı Harmanlı ve Haskovo’dan geçerek Stara Zagora’ya saat 12 sıralarında varıyoruz.
Eski Zağra’da denilen bu kent klasik bir Bulgar şehri. Geniş ve ağaçlarla örtülmüş caddeleri, büyük parkları ile güzel bir şehir. Aynı zamanda bir üniversite şehri de olduğu için Bulgaristan’ın diğer şehirlerine göre hareketli bir yaşantısı var. Yemek ya da konaklama için uygun bir nokta. Biz öğlen yemeğimizi burada yiyoruz. Tavuk, balık, pizza, makarna seçenekleri var. Ortalama 15-25 lira arasında fiyatlara yemek yiyebilirsiniz. Çok fazla tarihi eseri olmadığı bu şehirde Osmanlı Dönemi’nde yapılan bir caminin müzeye dönüştürüldüğünü görüyoruz. Tüm Bulgaristan’da olduğu gibi burada da Türk izleri olabildiğince silinmeye çalışılmış.
Stara Zagora’da bir buçuk saatlik molanın ardından Kazanluk (Kızanlık) yönünde yolumuza devam ettik. Küçük bir şehir olan Kızanlık’ı isminden dolayı merak ederdim ancak şehir merkezi’nde araçla bir tur yaptıktan sonra çok fazla görülecek bir yapının olmadığını görerek yola devam etmenin daha iyi olacağını düşündük. Yaklaşık 20 km mesafedeki Shipka (Şipka) kasabasında dağın yamacında orman içerisinde parıldayan yapı plansız bir şekilde yola çıksanız bile sizi kendine doğru çekecektir. Balkan Dağları üzerinde önemli bir geçit konumunda bulunan Şipka, 1877-78 Osmanlı Rus Savaşı’nın da en kanlı çarpışmalarına şahitlik yapmış ve 13 bin askerimizin şehit olduğu tarihi bir alan.
Bu alanda ölen Rus askerlerinin anısına yapılan Şipka “Rojdestvo Hristovo” Manastırı özellikle altın görünümündeki parlak kubbeleri , manzarası ve iç süslemeleri için mutlaka uğranılması gereken bir yapı . Bu bölge aynı zamanda Bulgaristan’ın meşhur Filibe Gülü’ne de ev sahipliği yaptığı için Manastır bahçesinde çok sayıda gül reçeli satan tezgahlar da bulunuyor. Biz de gül reçelimizi ve yeni toplanmış franbuazımızı alıp yola devam ediyoruz. (Gül reçeli 8, franbuaz 2,5 lira)Şipka geçidinin zirve noktasında ise “Şipka-Buzluca” Milli Park-Müzesi ve özgürlük anıtı bulunuyor.
Bir sonraki durak noktamız olan Gabrovo’ya bir buçuk saatlik muhteşem bir dağ ve orman yolundan varıyoruz. Yol çok virajlı olmasına rağmen temiz dağ ve orman havası dinginliğimizi korumamızı sağlıyor. Gabrovo 73 bin nüfuslu küçük bir şehir. Şehir merkezinden akan Yantra Nehri’nin üzerine yapılmış bir Osmanlı Köprüsü ve hemen onun beş metre açığındaki yeni köprü ne yazık ki görüntü almamızı engelliyor. Küçük bir çarşı turu yapıyoruz. Güzel, düzenli temiz bir şehir. Ufak bir akarsuyun bile şehirle nasıl bütünleştirileceğini imrenerek gözlemliyoruz.
Gabrovo’ya 25 km mesafedeki Tryavna’ya doğru yolumuza devam ediyoruz. Yine virajlı dağ ve orman yolunun içinden güzel bir yolculuk yapıyoruz. Tryavna’ya vardığımızda saat 16 yı gösteriyor. İlk izlenimiz burayı nasıl kimse keşfetmedi oluyor. Yaklaşık onbir bin nüfuslu şehir merkezinde bir sanat galerisinin üst katına yapılmış tarihi bir bina restore edilerek turizme kazandırılmış otelimize yerleştik. (34 Euro iki kişilik oda) Bulgarların turizmde çok kısa zamanda çok büyük mesafe aldıklarını bir kez daha görüyoruz. Küçük ikramlar, tüm yapıların restore edilerek turizme kazandırılması ve neredeyse her kesin İngilizce konuşabilmesi bizi şaşırtıyor.
Tryavna küçük olmasına rağmen kendine özgü mimarisiyle korunarak günümüze kadar ulaşmış. Yaklaşık 120 tarihi eser şehre kazandırılmış. Evler genelde iki katlı ve çatıları kiremit yerine kayrak taşına benzer, şist görünümünde yaprak şeklinde parça kayaçlarla örtülmüş durumda. Klasik Türk evi görünümünde olmasına rağmen hiçbir evin tarihçesinde Türklerle ilgili bir bilgi yer almıyor. Bölgenin Osmanlı hakimiyetinden çıkması 1870 li yıllar. Kültürlerin birbirini ne kadar çok etkilediğini bir kez daha gözlemliyoruz. Tryavna çayının üzerindeki taş köprüden geçerek girilen Eski Şehirde gezilecek en önemli yapılar St. Archangel Michael Kilisesi, St. Georgi Kilisesi, Angel Konchev Evi, Okul Binası, Asya ve Afrika Müzesi, Daskalov Evi, Saat Kulesi ve Gabenski Galerisi.
Tryavna’da evlerin yanı sıra bir anda ağustos ortasında 18 C ye düşen sıcaklıkta bizi mutlu ediyor. Neredeyse montlarımız bile yetersiz kalıyor. Otel sahibi bayan çok sayıda yabancı turist geldiğini söylüyor. Amerikalı, Alman, Japon, Romanya. Türkiye’den ise çok nadir konukları olduğundan bahsediyor. Şehir ahşap işlemeciliği ve deriden yapılan giysi ve süs eşyalarıyla ünlü. Konaklama ve yiyecek fiyatlarındaki ucuzluğun aksine sanat ürünleri alabildiğine pahalı. Ahşap oymacılığı ürünleri yaklaşık 700 liradan başlıyor. Yine Bulgar ressamların yaptığı tablolar da (bu konuda gerçekten iyiler) 2000-3000 lira arasında değişen fiyatlara satılıyor.
Şehir merkezinin bir kısmını da ertesi güne bırakarak hava kararana kadar geziyoruz. Akşam yemeği için şehrin en hareketli lokantasını seçiyoruz. Yine klasik tavuk, balık ve makarna yemekleri. Domuz etiyle yapılanları yerel yemek ve çorbaları da menü de yer alıyor. Çorba, yemek ve salatadan oluşan bir menüye yaklaşık 40 lira ödeyerek güzel bir sunum ve lezzetli bir yemek yeme şansımız oluyor. Akşam 20.00 den sonra sadece bir kaç bahçeli evden müzik sesi geliyor. Yollar bir anda boşalıyor.
Ertesi gün kahvaltı sonrası güneşin yüzünü göstermesiyle şehrin görmediğimiz noktalarına da gidiyoruz. Sakinlik… Tertemiz hava ve en ufak bir gürültünün olmadığı huzur dolu bir yer. Dağlık bir alan da yer almasına rağmen hiçbir zaman yollar kapanmıyormuş. Yani kışın da rahatlıkla gidilebilir. Çevre köyleri de gezdikten sonra saat 11 de geri dönüşe geçiyoruz. Yakında bulunan Veliko Tırnova’yı başka bir geziye bırakıyoruz. Gelirken transit geçtiğimiz Haskova ve Harmanlı şehir merkezlerinde küçük molalar vererek Türkiye sınırına yakın Svelingrad’da akşam yemeği için duruyoruz. Burada her geçişte mutlaka uğradığımız Punto Pizza’da pizzamızı yiyerek (büyük boy 25 lira) Kapıkule’den ülkemize dönüyoruz.Cumartesi Pazar ı kapsayan bu gezi için benzin parası ve yurt dışı harç ücreti de dahil ( iki kişi ) yaklaşık 500 lira harcıyoruz. Bulgaristan’da keşfedilmemiş ama sürprizlerle dolu çok ucuza mal edilecek daha bir çok alternatif rota çizilebilir. İyi seyahatler.